OSMANLI’DA REFORM-YENİLEŞME HAREKETLERİ VE BÜYÜK DÜŞÜNÜR ABDULLAH CEVDET

upa-admin 10 Şubat 2021 12.679 Okunma 0
OSMANLI’DA REFORM-YENİLEŞME HAREKETLERİ VE BÜYÜK DÜŞÜNÜR ABDULLAH CEVDET

Öz: Osmanlı İmparatorluğu, Duraklama Dönemi’nden itibaren, savaşlarda aldığı yenilgiler ve ekonomik sorunları nedeniyle birçok sıkıntıyla karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı Devleti, bu sıkıntıları aşmak amacıyla Batı’nın ortaya koyduğu birçok yenilikleri almanın gerektiğini düşünmüştür. Bu çerçevede, Osmanlı Devleti, Lale Devri’nden başlayarak çeşitli reformlar yapmaya başlamış; ilerleyen dönemlerde de bu reformları birçok farklı alana yayarak, Batı’nın karşısında durabilecek birçok yenilik gerçekleştirmiştir. Bu kapsamdaki yeniliklerin en somut örnekleri daha çok askeri alanda kendini göstermiştir. Bu yeniliklerin daha geniş bir çerçeveye ve siyasal alana yayılması ise, Tanzimat Fermanı’nın yayınlanması ile başlamıştır. Tanzimat Fermanı sonrasında ilan edilen I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyet süreçleriyle de, yenileşme hareketlerinin devamı ve sürekliliği sağlanmış ve Cumhuriyet dönemi reformlarının temelleri atılmaya başlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı İmparatorluğu, Yenileşme Hareketleri, Batılılaşma, Tanzimat Fermanı, Abdullah Cevdet.

**********************************************************************************************************

 

Giriş

Yazımıza ilk olarak makalenin temelini oluşturan “Batıcılık/Batılılaşma” ve “modernleşme” kavramlarını açıklayarak başlayabiliriz.  Batıcılık kavramı, Türk siyaset terminolojisinde, medenileşme, modernleşme ve çağdaşlaşma gibi kavramlarla eş tutularak açıklanmaktadır. Bu kavramlardan özellikle modernleşme üzerinde durmak gerekir. Bu kavramın geniş çerçevede tanımı, her yönden modernleşmiş ve çağdaşlaşmış bir devlet kurmak amacıyla teşebbüse girişmek olarak tanımlanabilir. Diğer kilit kavram olan Batılılaşma ise, bir devletin yıllar boyu süre gelmiş olan temel ilke ve görüşlerden ayrılarak, Batılı devletlerin öne çıkardığı fikirleri ve ortaya koyduğu kurumları benimseyip, kendi devlet sistemi içerisinde o fikirleri uygulama ve benzer kurumları oluşturma isteği göstermek anlamına gelmektedir. Medeniyetler, devamlılıklarını sürdürebilmek için geçmiş dönemlerden alışagelmiş fikirsel ve kurumsal yapılaşmadan uzaklaşarak, modern dünyanın getirdiği yeniliklere ayak uydurmak zorundalardır. Osmanlı Devleti’nin yenileşme süreçleri öncesindeki kurumlarının eski fikirlerde kalması, onu, savaş tekniği ve yönetim pratikleri açısından zayıflatmıştır. Bu zayıflığı ortadan kaldırabilmek için ise, Osmanlı Devleti, bilhassa 19. yüzyıldan itibaren çeşitli ıslahatlar yapmak zorunda kalmıştır.

Bu çerçevede, Osmanlı İmparatorluğu Batıcılık ve benzeri kavramlardan ve anlayışlardan etkilenerek, Avrupa devletlerinin ezici güçlerine karşılık verebilmek ve onlarla savaşabilmek için, devlet içerisinde ilk olarak askeri alanda reformlara başlayarak, yenileşme sürecini başlatmıştır. Bu ıslahatlar, Sultan III. Ahmet döneminden itibaren başlamıştır. Yeniliklerin devamı olacak dönem ise II. Mahmut’un Sultanlık dönemidir. Bu dönemde özellikle askeri alanda yapılan birçok yenilik yapılmıştır. Bu alanda yapılmış en önemli yenilik ise, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması olmuştur. Sonrasında askeri alanda yapılan yenilikler diğer birçok alanlara da yayılım göstermiş ve özellikle sosyal haklar konusunda somut örneklerinin yaşandığı Tanzimat Fermanı dönemi başlamıştır. Bu arada devam eden yenilikler siyasi alanda kendisini daha da göstermiş ve anayasal yönetimlerin yaşanacağı I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyet dönemleri çerçevesinde, Osmanlı-Türk modernleşmesi, Cumhuriyet dönemine kadar ilerlemiştir. Bu çalışmamız, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenileşme açısından hangi fikirsel akımlardan etkilendiği ve ıslahatlar açısından gerçekleştirdiği yenilikleri açıklamak ve önemli bir Osmanlı modernist figürü olarak Abdullah Cevdet’i okurlara tanıtmak amacıyla yazılmıştır.

Batıcılık Kavramı

Batıcılık kavramı, tanım olarak, medenileşme, Avrupalılaşma, yenileşme ve modernleşme gibi terimlerle ifade edilmektedir. Bu kavramın en geniş kapsamı, çağdaş, modernleşmiş ve hürriyete dayanmış temellere dayanan bir devlet kurmak için girişilmiş teşebbüsler olarak tanımlanmaktadır.[1] Batılılaşma kavramı, geleneksel olarak süregelen belli inanç, görüş, düşünce kalıpları ve kurumlardan vazgeçerek, egemen uygarlık olan Batı uygarlığının öne çıkardığı düşünce ve kurumları benimseyip, bunları ülke içerisine uygulama niyeti olarak tanımlanır. Muhafazakâr düşünce dünyasında öne çıkarılan ve daha olumsuz olarak kullanılan bir başka tanıma göre ise, Batılılaşma, ülkenin Batı sistemini benimsemesi ve Batı taklitçiliği yapmaya başlamasıdır.

Bizim benimsediğimiz tanıma göre, Batılılaşma, Batı ülkelerinin gelişmişliğine göre geride kalmış ülkelerin, Batı ülkelerinin benimsediği, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi ve eğitim gibi alanlarda yenileşme hareketleri göstererek, Batılı ülkelerin seviyelerine çıkma isteği anlamına gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılılaşma hareketleri, ilk olarak, askeri, idari ve eğitim alanlarında başlamış ve ilerleyen dönemlerde daha da gelişerek, diğer alanlarda da gelişmeler göstermiştir. Batılılaşmanın siyasi ve hukuki bir hâl almasının ilk somut örneği ise, Tanzimat Fermanı (1839) ile gerçekleşmiştir.[2]

Tanzimat Dönemi Öncesi Batılılaşma Hareketleri

Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşma sürecini Lale Devri (Sultan III. Ahmed dönemi) ile başlatmak daha doğru olacaktır. Zira ilk kez bu dönemde siyasi gelişmeler ve diplomatik gelişimler açısından Avrupa ülkelerine elçiler gönderilmiş, ticaret, kültür ve sanat alanında da bazı gelişmeler gerçekleştirilmiştir. Matbaa, Osmanlı tebaası içerisinde yer alan Yahudi, Ermeni ve Rumlar tarafından daha erken dönemlerde kullanmaya başlamasına rağmen, Türkler ancak o dönemin şartları çerçevesinde 1727’de matbaayı kurup kitap basmaya başlamışlardır. I. Mahmut dönemi, genelde, Tanzimat’a kadar devam edecek askeri ve birçok alandaki başlayacak olan gelişmelerin yaşanacağı dönem olarak sayılmaktadır. Humbaracı Ahmet Paşa’nın kurduğu Humbarahane, Osmanlı’daki askeri sisteminin değiştiğinin başladığını göstermektedir. Bundan sonraki dönemlerde ise, Avrupa’dan uzmanlar getirilmiş ve Batı askeri seviyesini yakalamak için de Batı tipi subaylar yetiştirilecek okullar kurulmaya başlanmıştır. Bu çerçevede, Osmanlı Devleti, savaşlarda onların savaş seviyesini yakalamış olacaktır. Hemen arkasından 1773’de Mühendis Okulları, 1734 yılında kısa ömürlü bir askeri okul olarak Hendesehane ve 1796’da Mühendishane-i Berri-i Hümayun okulları açılmıştır.[3]

Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk ciddi anlamda ve kapsamlı reform girişimleri, Sultan III. Selim dönemine denk gelmektedir. Bu dönemde devletin siyasi ve askeri yapısında yapılması gereken değişiklikler pek çok yönden ele alınmış ve önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. III. Selim dönemi reformlarını daha önceki dönemlerden ayıran en önemli husus ise, Avrupa’da bizzat Osmanlı elçileri ve gözlemcilerince görülmüş ve edinilmiş tekniklerden ilham alınarak reformların yapılmaya çalışmasıdır. Ancak III. Selim’in yenilik düşüncesinde devletin öz yapısına dokunmadan, var olan mevcut düzeninin yapısında düzenleme yapma anlayışı hâkimdir.[4] Bu çerçevede, yenilik hareketleri olarak, Sultan III. Selim, daha çok askeri reformları uygulamaya koymuştur. Örneğin, İstanbul’da da etkileri hissedilen Fransız Devrimi’nden (1789) ilham alarak, yeni ordusuna, “Nizam-ı Cedid“, yani “yeni düzen” adını vermiştir. Çünkü sanatçı bir kişiliği olan Sultan’a göre, yenilikler için Avrupa’nın başarılı örneklerinden yararlanmak gerekiyordu. Bu dönemde, özellikle büyük bir medeniyet ve devlet olarak görülen Fransa’dan uzmanlar çağırılarak, Batı tipi gibi yeni kışlalar ve talimhaneler inşa ettirilmiştir. Ancak bu yenilik ve reformlarını gerçekleştirebilmek için, Padişah’ın vergileri yükseltmesi gerekiyordu ve bu durum ahalide büyük bir tepkiye neden oldu. Mayıs 1807’de başlayan Kabakçı Mustafa İsyanı’nı bastıramayan Batıcı ve yenilikçi Sultan III. Selim, ulemanın da desteğini alan Yeniçeriler tarafından katledildi. Yerine Sultan IV. Murat geçirildi; ancak IV. Murat’ın Padişahlığı da uzun sürmedi ve Rusçuk Ayanı Mustafa Alemdar Paşa’nın desteğini kazanan II. Mahmut, bir yıl içerisinde yeni Sultan oldu ve Alemdar Mustafa Paşa’yı da kendisine Sadrazam yaptı.[5]

I. Mahmut tahta çıktıktan sonra Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa iki önemli reform gerçekleştirmiştir. Bunlar; Sened-i İttifak ve Sekban-ı Cedit’dir. II. Mahmut’un tahta çıktıktan hemen sonra yaptığı ilk anlaşma Sened-i İttifak’tır[6]. Sened-i İttifak’ı önemli bir kazanım yapan özelliklerine bakacak olursak; en önemli özelliği ayanlar ile merkezi hükümet arasında yapılan bir sözleşme olması ve Osmanlı’da merkezi otoritenin gücünü -İngiliz tarihinde Magna Carta’ya benzer şekilde- sınırlandırmasıdır. Bu kazanımlar; Sadrazam’ın keyfi hareketlerinin önlenmesi, suçu olmayan ayanlara haksızlık yapılmaması ve büyük ayanların yönetim alanındaki haklarının tanınması olarak sıralanabilir. Ancak Sened-i İttifak sözleşmesinin geçerliliği çok fazla sürmemiştir. Padişah’ın da mutlak otoritesine sınırlamalar getirdiği için pek benimsenmemiş olan bu sözleşme, merkezi otoritenin gücünü sınırlayan yeniliklerinin yanında, yönetimdeki yanlış uygulamalarla kısa zamanda Alemdar Mustafa Paşa’nın öldürülmesiyle rafa kaldırılmıştır. Sened’in en önemli noktası ise, Padişah otoritesinin ilk defa sınırlanması ve merkezi otoritenin derebeylerini tanımasıdır.

Osmanlı yönetimi tarafından yenileşme hareketlerinin somut örneği sayılan Tanzimat dönemine kadar yapılan çoğu yenilikler, çıkarları zarar gören ve bu sebeple var olan mevcut durumun korunması ve devamlılığın sağlanması için tavır koyan Yeniçeriler tarafından akamete uğratılmıştır. Bu nedenle, önceki Padişahların başına gelenleri iyi gözlemleyen Sultan II. Mahmut’un tahta çıktıktan sonra yaptığı en önemli icraat, yenilikler ve reformlar adına en önemli engel olarak gördüğü Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak olmuştur.[7] II. Mahmut, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmasından sonra, ordunun eğitimine ve gelişmesine büyük önem vermiştir. Bu dönemde Yeniçeri Ccağı’nın yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı yeni bir ordu kurulmuştur. Bu kurulan ordu içinde becerili onbaşı, er ve çavuşlardan bir bölümü orduyu terk ederek “mektep” adı altında teşkilatlanmıştır ve kendilerine okuma yazma öğretilmiştir. Bu seçilmiş askerlere belirli oranda teknik ve harp bilgileri öğretilmiş ve bunun için de Avrupa’dan askeri uzmanlar getirmiştir. Yeniçeri Ocağı’nın ardından sadece askeri ve teknik okullar değil, aynı zamanda ordunun ihtiyacı olan Mızıka Mektebi ve Mızıka-yı Hümayun açılmıştır. II Mahmut, Batı tarzı gelişmelerin örneklerini ülke içerisine uygulamasının yanı sıra, yurtdışına öğrenciler gönderme yoluna da başvurmuştur.[8] Yine bu dönemde kıyafet alanında yapılan yenilikler ise, halklar arasında eşitliğin sağlanması konusunda önem teşkil etmektedir. Önceden halklar arasında Müslüman olanlarla Müslüman olmayan halk arasında giysi renklerinde farklılıklar varken, bu dönemde bu uygulamadan vazgeçilmiştir. II. Mahmut dönemi, yenilikler ve ileride yapılacak reformlara ışık tutması bakımından Osmanlı tarihinde çok önemli bir yere sahiptir.[9]

Sultan II. Mahmut’un 1839’da ölümü sonrasında onun halefi olan Abdülmecid tahta çıktığında henüz 16 yaşındaydı. Ancak çocuk denebilecek Sultan’ı önemli bir reformcu devlet adamı olan Mustafa Reşit Paşa yönlendiriyordu. II. Mahmut döneminde yapılan yeniliklerin ardından, Sultan Abdülmecit döneminde, Tanzimat dönemi olarak da bilenen ve 1839-1876 yılları arasındaki dönemi kapsayan kapsamlı reform ve yenilik girişimleri başladı.[10]

Tanzimat Dönemi Batıcılık Hareketleri (1839-1876)

II. Mahmut’un Tanzimat öncesi dönemde reform ve yenilikler olarak yaptığı birçok önemli girişim olmuştur. Hatta II. Mahmut’un ölümünden sonra bıraktığı reform ve yenilik anlayışı, kendisinden sonraki dönemde de devam etmiştir. Ölümünden sonra Sultan Abdülmecit 1839’da tahta çıkınca, Mustafa Reşit Paşa’nın etkisiyle Tanzimat Fermanı adı verilen bir ferman yayınlanmış ve devlet içerisinde önemli bazı siyasi ve sosyal değişikliklerin yapılacağı ilan edilmiştir. Böylece, Tanzimat Dönemi, tarihe “Tanzimat-ı Hayriye” adıyla girecek ve Batılılaşma hareketlerinin en somut örneklerinin yaşandığı dönem olarak sayılacaktır.[11] Mustafa Reşit Paşa tarafından okunan Tanzimat Fermanı’nın kanun ve içeriği kısmında belirtilenler, Osmanlı’da yaşayan bütün tebaanın can, mülkiyet (mal) ve namus güvenliğini sağlanması gerektiğini ve Padişah tarafından verilen bu iltifatın hangi din ve mezhebe bağlı olursa olsun ülkede yaşayan herkesi kapsayacağı belirtilerek, yaşayan bütün halkların kanun önünde eşit olarak görüleceği ifade edilmiştir. Tanzimat Fermanı, özellikle üç nokta dikkat çekmekteydi. Bunlardan ilki,  can, namus ve mülkiyet güvenliğinin sağlanması ve yine yargılamada açık olunmasının sağlanmasıdır. İkinci önemli nokta, modern devletin temelleri bu dönemlerde atılmaya başlandığı için, modern devletin bir özelliği olan sabit vergi sisteminin getirilmesidir. Üçüncü ve son olarak ise, hizmet süresi 4-5 yıla indirilen düzenli bir askere alma sisteminin kurulmasıdır. Bu şekilde, devlete bir düzen gelmesiyle Osmanlı uyruğundaki herkesin kanun önünde eşit olduğu ilk kez resmi bir politika olmaktaydı. Bu sebeple, ilan edilen fermanın üzerinde durduğu önemli nokta, toprak kardeşliği çerçevesinde eşitlik anlayışı olmuştur. Bununla birlikte, amaçlanan temel mesele, halklar arasındaki engellerin kaldırılması ve bu şekilde halkların birbirine yakınlaşıp bir kültür birliğinin oluşturulması olmuştur. Tanzimat’ı, kurumları çöküntü içerisinde olan Osmanlı Devleti’nin yeni kuracağı bir sistem ile Avrupa’nın üstünlüğü karşısında yeniden teşkilat ve düzen kurma çabası olarak da tanımlayabiliriz. Bununla birlikte, hem Osmanlı’nın Batı medeniyetine girişi, hem de Müslüman ve Hıristiyan halkların arasında ilişkilerin geliştirilmesinin bir aşaması olarak değerlendirilecek olan Tanzimat, herşeyden önce modern bir devletin oluşumunu bizlere göstermekteydi. Böylece, modern devlet anlayışı ile birlikte, Osmanlı’da modern hukuk anlayışı da oluşmaya başlıyordu. Bu fermanla, Padişah, kendi isteğiyle elinde bulundurduğu yasama ve yargı yetkilerini de sınırlıyordu. Bu hareketle de, bir hukuk devleti anlayışına geçildiği ilan ediliyordu.

Tanzimat döneminde, devlet, kendi geleneksel temelleri üzerinde duran ve kendine özgü bir meşruiyete sahip olan “tebaa” olgusundan çıkarak, yeni bir meşruiyet zemini olarak “ulus” kavramına dayanmaya başlamıştı.[12] Modern devletin oluşumunda yönetimde gerçekleştirilen reformların temel amacı ise, Valilerin yetkilerinin azaltılması olmuştur. Bu hedefle, Valilere sadece güvenlikle alakalı konular bırakılmış, mali işler ise Padişah tarafından atanan geniş yetkiye sahip amirlere verilmiştir. Diğer taraftan, yönetimin her safhasında halkın da dâhil olabileceği merkez ve taşra meclisleri meydana getirilmiştir. Modern devlet anlayışı, bu dönemden itibaren Osmanlı’da merkezi devlet olarak gelişme göstermiştir. Merkezileşmenin temel özelliği de bürokrasinin oluşturulmasıdır. Bürokrasinin oluşturulmasıyla birlikte keyfi karar alıp verilmesinden uzaklaşıldı. Bu şekilde, devlet içerisinde çalışan memurların yetkileri, hakları ve görevleri de hukuki bir boyut perspektifinde tanımlanmıştır. Diğer yönden, devlet sisteminde başka yeniliklerin yapılabilmesi de otoritenin merkezileşmesi sayesinde olmaktadır. Tanzimat’ın mimarlarına göre, ülkenin kurtuluşu güçlü ve merkezi yönetimden geçiyordu. Bu çerçevede, bu anlayış, ülke içerisindeki kurumların yapılanmasına da yansımış[13] ve merkezi otorite giderek güçlendirilmiş; ancak Osmanlı Devleti çöküşten kurtulamamıştır.

Tanzimat döneminde Tanzimat Fermanı dışındaki diğer en önemli yenilik kuşkusuz Islahat Fermanı’dır. Islahat Fermanı, kendisinden önce yayınlanan Tanzimat Fermanı’ndan daha farklı bir öze sahiptir.[14] Sultan Abdülmecit tarafından yayınlanan Islahat Fermanı, 18 Şubat 1856’da ilan edilmiştir. İlan edilme aşamasındaki siyasal konjonktüre bakıldığında; Rusya’nın 1841’den beri Osmanlı İmparatorluğu ile sıkıntılı münasebetler içerisinde bulunması ve Osmanlı’daki Ortodoks Hıristiyanların savunuculuğunu üstlenmeye gayret etmesi, Osmanlı’nın ise Rusya karşısında Fransa ve İngiltere’ye güvenerek, bu iki devletle birlikte bir diğer önemli Avrupalı devlet olan Avusturya’nın teklifi üzerine modernleşmede yeni bir aşama olan Islahat Fermanı’nı yayınlamaya karar vermesi karşımıza çıkar.[15] Yukarıda da bahsettiğimiz üzere, Islahat Fermanı içerik bakımından Tanzimat Fermanı ile farklılıklar göstermektedir. Islahat Fermanı’ndaki bu farklılıklara bakarsak, Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında her yönden tam bir eşitlik sağlama amacı içerisindedir. Verilen haklara baktığımızda ise; halklar arasında mezhep ayrımı yapılmaması ve ibadet özgürlüğünün tanınması, bunun yanı sıra dil, cinsiyet ve dini tahrir ifade edilen bütün sıfatların yasaklanması, yargılama süreçlerinde ayrım gözetmeden eşit bir mahkeme sürecinin işlemesi ve bunlarla beraber karma mahkemelerin sahip oldukları yetkilerinin genişletilerek daha fazla haklara sahip olma imkânının verilmesi gibi olgular görülür. Bunun dışında, vergi alınması ve askerlik görevi aşamasında  eşitliğin oluşturulması için gerekli olan düzenlemeler de bu süreçte meydana getirilmiştir. Özellikle askerlik hizmetine gitmek isteyemeyenler için bedel verilmesi kabul edilmiştir. Islahat Fermanı’nda verilen haklar çerçevesinde, Müslüman ve gayrimüslim halklar arasında siyasi ve sosyal olarak verilen hakların geliştirilmesi ve iyileştirilmesi hedeflenmiştir. Bu ferman, aynı zamanda sadece Müslümanlarla değil, kendi cemaatleri içerisindeki din adamlarıyla da eşit şartlar sunmaktaydı. Islahat Fermanı, aynı zamanda eğitimden daha fazla yararlanma ve devlet memurluğuna geçme konusunda da kolaylıklar sağlıyordu. Çünkü devlet memurluğuna girişte din farkı gözetilmemesi ilkesi benimsendi. Bu durumun yapılmasıyla, gayrimüslimlerin devlete olan bağlılıkların artacağı düşünülüyordu. Özetle Islahat Fermanı, Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde yaşayan herkesi eşit bir vatandaşlık çerçevesinde alabilmeyi amaçlıyordu.[16] Ancak bu çabalar da Osmanlı’nın yıkılmasına engel olamayacaktır.

Tanzimat döneminde yeniliklere girişilen bir diğer alan ise eğitimdir. Aslında, 1839 tarihli Tanzimat Fermanı’nda, eğitimle ilgili olarak bir kelime bile yoktur. Fakat dönemin devlet adamları, girişilen reform ve yeniliklerin kalıcı olabilmesi için, belirli bilgiye sahip olan bir toplum ve yeni reformları benimseyen bir aydın kadro oluşturulması gerektiğini biliyorlardı.[17] Tanzimat dönemi, eğitim alanında önemli değişiklerin yaşandığı ve birçok yeni okulun açıldığı bir dönemdir. Bu çerçevede, teknik ve mesleki olarak açılan okulların, sivil meslek ve askeri meslek okulları olarak iki sınıfa ayrıldığını görebilmekteyiz.[18]

I. Meşrutiyet Dönemi (1876-1878)

İlk Türk anayasası” olarak kabul edilen Kanuni Esasi’nin (1876) hazırlanma sürecinde, birçok önemli iç ve dış etmenlerin rol oynadığını söyleyebiliriz. Osmanlı içerisinde iç faktör olarak sayılabilecek en önemli olay, I. Meşrutiyet öncesi Tanzimat döneminde ortaya çıkan ve “Genç Osmanlılar” olarak nitelendirilen aydınlar aracılığıyla başlatılmıştır. Namık Kemal, Şinasi ve Ziya Paşa gibi düşünürler ve aynı zamanda dönemin bazı önemli devlet adamlarının da oluşturduğu Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ne göre; Osmanlı’nın içinde bulunduğu bu durumdan kurtulması için, ülkede anayasal bir yönetimin olduğu ve devletin gayrimüslim ve Müslüman halklardan seçilerek oluşturulan bir meclis ile birlikte idare edilmesi gerekiyordu. Bunun için de, bir Meclis ve bir anayasa yani Meşruti Monarşi yönetim sistemi (Meşrutiyet) gerekliydi. Yeni Osmanlılar, geçmiş dönemlerde III. Selim ve II. Mahmut ile devam eden yenileşme hareketlerinden yeni bir boyuta geçilen Tanzimat dönemi bile birlikte, devleti kurtarmak için tüm alanlarda yenileşme ve reformların yapılması gerektiği düşüncesine sahip oldular. Bu doğrultuda anayasa yapımını ise bir güvence olarak gördüler. Zira oluşturulacak yeni düzende, Padişah ve yöneticilerin keyfi karar verme ve baskıcı politikalarına karşı hem aydınlar, hem de halk için anayasa bir güvence oluşturacaktı. Bu dönemde, Osmanlı devlet adamları, yürütme organının parlamento karşısında sorumlu olduğu bir meşruti düzene geçmeyi hedeflemişlerdir. Eski Osmanlı eyaletlerinin özerkleşme sürecinde yaşanan anayasal tecrübeler de Osmanlı’da bulunan aydınları etkilemiştir. Bu çerçevede, I. Meşrutiyet’in ilanında bu düşünsel fikirler ve gözlemler önemli bir etken olmuştur.[19]

Aynı zamanda, Avrupa devletlerinde ve Balkan eyaletlerinde yaşanan anayasacılık faaliyetleri de Osmanlı Devleti için anayasal bir düzene geçişi sürecinde etkin olmuştur. Örneğin, Balkanlar’da Eflak ve Boğdan bir araya gelerek, 1831-1832 yıllarında “organik nizamname” adlı anayasal metni kabul etmişlerdir. Hazırlanan bu metin, Osmanlı tarafından da 1834 yılında kabul edilmiştir. İki prensliğin birleşmesiyle, 1859’da kurulan ve 1861’de Osmanlı tarafından onaylanmış Romanya anayasası ise 1864’te kabul edilmiştir. Son olarak, Kanun-i Esasi’ye ilerleyen yolda Islahat Fermanı’nın bir diğer gerekçesi de, Osmanlı milletlerinin kendi içindeki idaresini tertip etmek için oluşturdukları ve Osmanlı Devleti’nin kabul etmesiyle yürürlüğe giren tüzüklerdir. Osmanlı Devleti içerisindeki farklı dini cemaatler, yaptıkları düzenlemelere kendi dillerinde anayasa adını vermekteydiler. Bu şekilde de Osmanlı içerisindeki toplulukların anayasal gibi kavramları da kullanması siyasal bir kolaylığa geçirilmiş olmaktaydı.[20]

Sultan Abdülaziz’den (1861-1876) sonra onun yerine geçirilen kişi Sultan V. Murat olmuştur. Ancak V. Murat’ın akıl ve ruh sağlığında sorunlar olması üzerine, yeni anayasayı ilan edeceğini belirten II. Abdülhamit tahta geçmiştir. Yeni Sultan, 23 Aralık 1876’da anayasayı ilan etmiş; ama kısa süre içinde ve yine 1876’da yürürlükten kaldırmıştır. Aslında Sultan Abdülhamit de Osmanlı için meşruti bir yönetimin olması faydalı olacağı düşüncesindeydi.[21] Ancak vesveseli kişiliği ve devrilme korkusu nedeniyle, 1908’e kadar, Sultan II. Abdülhamid, “istibdad” yönetimi kuracaktır.

Sultan II. Abdülhamid’in ilan edip sonra yürürlükten kaldırdığı ve siyasal tarihteki ilk Türk anayasası olan Kanun-i Esasi’nin temel içeriği ve özelliklerini incelediğimizde; Kanun-i Esasi 12 bölümden ve 119 maddeden oluşmaktaydı. Bu anayasa ile birlikte, Osmanlı Devleti’nde teşkilatında ilk kez yasama, yürütme ve yargı organı olarak üzere üçe ayrılarak düzenlendi. Üçe ayrılan bu erkler, sırasıyla; yürütme yetkisi başta Padişah olmak üzere vekiller heyetine, yasama yetkisi Heyet-i Ayan ve Heyet-i Mebusan olmak üzere iki meclisten oluşan Meclis-i Umumi’ye, yargı ise mahkemelere aittir. Yapılan bu düzenlemelerde sayesinde, Osmanlı’da hukuk devleti düşüncesinin de kendisini gösterdiğini söyleyebiliriz. Ancak burada önemli bir nokta, bu düzenlemeler yapılsa bile, yine de Padişah’ın yasama ve yürütme konusunda etkileri devam etmiştir.[22] Diğer bir nokta ise, Kanun-i Esasi’nin temel ilkeleri olarak belirtilen maddelerede, Osmanlı Devleti, bir monarşidir, Kanun-i Esasi’ye göre devletin bir dili vardır; Türkçe ve devlet hizmetine girmek için bu dili bilmek gerekir. Ayrıca devletin resmi dini de İslam’dır. Bunun yanında, Osmanlı Devleti, federal bir yapıda değil, üniter bir devlettir. Son olarak, devletin başkenti İstanbul’dur. Kanun-i Esasi’de belirtilen temel ilkelerin yanı sıra, temel ve hak özgürlükler konusunda da detaylı bir düzenleme yapılmıştır.[23] Anayasanın belirlenmiş maddeleri çerçevesinde, Osmanlı Devleti’nin vatandaşlarına ait hakları biçimlendirilmiştir. Ancak bu hak ve özgürlüklere, insanların dinlerine, dillerine ve ırklarına bakılmaksızın bütün vatandaşlar sahiptir. Bu haklar ise; kişi özgürlüğü, kişi güvenliği, ibadet hürriyeti, basın özgürlüğü, eğitim hürriyeti, eşitlik ilkesi, devlet memurluğuna girme hakkı, mali güce göre vergi ilkesi, konut dokunulmazlığı, işkence yasağı ve eziyet yasağıdır.[24]

I. Meşrutiyet Dönemi ve Batıcılık Cereyanı

I. Meşrutiyet döneminin öncesini incelediğimizde, Tanzimat ve Islahat reformlarıyla anayasal düzene geçmek için çeşitli denemeler yapılmış ve dönemin aydınlarından oluşan Genç Osmanlılar’ın çabalarıyla I. Meşrutiyet dönemi (1876-1878) yaşanmıştır. Ancak 1876’da açılan meclis, kısa bir süre içerisinde 1878’de II. Abdülhamit’in Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında yenilgi ve ekonomik sıkıntılar oluşması nedeniyle Meclis’i askıya almasıyla sonuçlanmıştır. Bu askıya alınmasıyla birlikte de, I. Meşrutiyet dönemi sona ermiştir.[25]

II. Abdülhamit’in anayasayı askıya alınmasını izleyen ilk on yılda, hemen hemen hiç örgütlenmiş muhalefet hareketi görülmedi. Ancak tekrardan mutlakıyet rejiminin Osmanlı Devleti’nde hâkim olmasının ardından, muhalif hareketler tekrardan hız kazanmıştır. Temel amaçları bahsettiğimiz gibi mutlakiyetçi rejimin oluşmaması için meşrutiyeti tekrardan ilan ettirmek olan muhalifler, hem yurt içerisinde, hem de yurtdışında çeşitli cemiyetler kurmuşlardır. Avrupa’da etkinlik gösteren Jön Türk cemiyetinin (Jön Türkler) yanı sıra, Osmanlı Devleti toprakları içerisinde de çeşitli cemiyetler kurulmuştur. Aynı zamanda bu cemiyetlerin özgürlükçü fikirleri öğretmenler tarafından da desteklenmekteydi. II. Meşrutiyet’in mimarı ve dönemin özgürlükçü hareketlerinin lokomotifi olarak kabul edeceğimiz İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşu ise, 1889 yılında birkaç Askerî Tıbbiye Mektebi öğrencisi tarafından kurulmuş olan İttihad-ı Osmani Cemiyeti’dir. İttihad-ı Osmanlî adıyla kurulmuş olan cemiyet, ancak aynı yıl içerisinde, Cemiyet üyeleri Ahmet Rıza Bey’in liderliğinde Paris’te oluşmuş bulunan küçük Jön Türk grubu ile ilişki kurmuş ve “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti” adını almıştır.[26] Kurulduktan sonra yurtdışında şubeler açan cemiyet, yayınladığı dergi ve gazetelerle hem popülerliğini, hem de taraftar sayısını arttırmaya başlamıştır.

1908 yılında Reval’da İngiltere Kralı ve Rus Çarı bir araya gelerek görüşmeye başladılar. Osmanlı topraklarının İngiltere ve Rus Çarlığı arasında paylaşılması şeklinde tabir edilen bu süreçte, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin öne gelen isimleri Niyazi ve Enver Bey, “Kızıl Sultan” lakaplı Padişah II. Abdülhamid’in yönetimine karşı ayaklandılar. Bu ayaklanmaya karşılık Osmanlı toprakları içerisinde isyanların daha da artması ve yayılmasını önlemek amacıyla, Padişah, 1908’de parlamentoyu toplantıya çağırdı ve tekrar Meşrutiyeti ilan etti (yani II. Meşrutiyet).[27] II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinin ardından, bu dönem öncesinde Tanzimat dönemi ve I. Meşrutiyet döneminde gerçekleştirilmiş birçok siyasi, sosyal ve eğitim reformlarının çok daha kapsamlıları yapılmıştır.[28]

Bu çerçevede, ilk olarak eğitim ve fikri hayat alanlarında gerçekleştirilen yenilikleri inceleyecek olursak; II. Meşrutiyet dönemindeki eğitim reformlarının, geçmiş dönemlerdeki ıslahat ve yeniliklere nazaran bu dönemde hem siyasal hayat, hem de fikir akımları anlamında çok ciddi gelişmelerin yaşandığı bir dönem olduğu söylenebilir. Bu dönemde çok sayıda dernekler ve cemiyetlerin kurulmasıyla ile çeşitli gruplaşmalar da ortaya çıkmıştır. Cemiyet ve derneklerin yanı sıra, dergiler ve gazeteler vasıtasıyla çeşitli türden fikirler ve düşünceler tartışımalar yoluyla halkla paylaşılmıştır.[29] Diğer bir yenilik, özel okulların devlet denetimi altına alınmalarının istemesi ve okullarda Türkçe’nin zorunlu eğitim dili olması çerçevesinde, eğitim alanında devletçi ve milliyetçi yönelim olmuştur. Bu dönemde yine birçok yeni okullar açılmış, geçmiş dönemlerdeki okullar ise büyük ölçüde iyileştirilmiştir. I. Meşrutiyet döneminde açılmış olan mesleki liselerinin bu dönemde sayıları arttırılmış ve sanayi ve ekonomide çalışacak öğrencilerin yetiştirilmesi konusunda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Öğrenciler yetiştirilmesi açısından kız öğrencilerinin eğitimi konusunda önemli gelişmeler yaşanmış ve aşamalı bir şekilde orta ve yükseköğretimde kızların okuması yönünde onların önü açılmıştır. Bu şekilde de, kadınların da sosyal hayatta iş sahibi olmaları konusunda ilk adımlar atılmıştır. Eğitim kurumlarının açılmasının yanı sıra, bu dönemde kütüphanecilik konusuna da önem verilmiş ve bunların mevcut olmadığı birçok noktaya yeni kütüphaneler açılmaya başlanmıştır.[30]

I. Meşrutiyet döneminin diğer bir önemi ise, İttihat ve Terakki’nin milliyetçi uygulamaları ile gündeme gelen milli iktisat hareketi gelmektedir. Milli iktisat eylemlerinin fikirsel anlamda kökenini biçimlendiren tarihsel süreçlerin başında, içeride milli birliği ekonomik çerçevede kurmak ve geliştirmek fikri gelmektedir. Böylece, ülke içerisindeki yabancı yatırımcının yerini Türk ve Müslüman burjuvazinin alması, en önemli hedef ve amaçlardan biriydi.[31] Bu dönemde yayınlanan dergi ve gazetelerde ticaretin önemini gösteren çeşitli yazılar yazılmış ve özellikle şirket kurma konusunda Müslüman halk teşvik edilmiştir. Böylece, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Müslüman halkın ticari faaliyetler içerisine girmesi ve hayali kurulan Milli İktisat projesinin gerçekleştirilmesi hedeflenmekteydi. Ekonomik alanda bir diğer önemli gelişme, geçmiş dönemlerde temelleri atılan kooperatifçilik konusunun geliştirilmesidir. II. Meşrutiyet döneminin diğer önemli bir konusu ise, kapitülasyonların kaldırılması konusudur. Böylece, yabancı sermayedarlarının şirketlerinin imtiyazlarına son verilerek, Osmanlı mevzuatına tabi olmaları istendi. Diğer bir nokta ise, gümrük politikalarının düzenlenmesi ile Osmanlı lehine bir politika izlenmeye başlanmasıdır.[32]

I. Meşrutiyet dönemi, yenilik ve reformların yaşandığı bir dönem olmasının yanı sıra, aynı zamanda yeni düşünce akımlarını da görebileceğimiz bir dönemdir. Bu düşünce akımlarından en etkilisi ise, Osmanlı’yı modernleştiren ve ileri seviyeye çıkaracak olan Batıcılık düşünce akımıdır. Osmanlı Devleti’nin Batılı devletler karşısında aldığı yenilgilerle, Batılı ülkelerin üstünlüklerini kabul edilmiştir. Bu çerçevede, üstünlüklerinin kabul edilmesiyle birlikte, Batılı devletin ortaya koydukları özellikleri tanıma ve bunları devlet içerisinde hemen hemen tüm kademelerde uygulamanın gerekli olduğunu ortaya konmuştur. Bu dönemde, Batılı devletlerin benimsediği askeri ve fen alanındaki gelişmeleri kendi ülkesinde de gerçekleştirebilmek için Osmanlı’dan Avrupa’ya öğrenciler yolladığını da bunlara ekleyebiliriz. Avrupa’ya bu amaçla yollanmış öğrenciler de, Batı’nın çoğu hususta Osmanlı’dan daha ileri seviyede olduğunu görmüşlerdir.[33] Bu çerçevede, aldıkları Batı’nın tekniklerini ve ilmini Batı’nın gücüne karşılık olarak kullanarak, Batılı devletlere karşı var olma mücadelesi verilmiştir.[34] Bu bağlamda, Avrupa’nın üstün durumunun kabul edilmesiyle birlikte, büyük bir hızla Batılılaşma cereyanı Osmanlı aydınlarının birçoğu tarafından benimsenmiştir. Bu değişimle birlikte, devlet içerisinde askeri, teknik, siyasal, sosyal ve kültür alanlarında Batılılaşma yanlısı değişmeler meydana getirilmiştir.[35] Diğer bir kritik gelişme de, bu dönemde Batıcılık düşünce akımına mensup aydınlardan öne çıkan düşünce adamlarının yetişmesidir. Bunlar arasında; Abdullah Cevdet, Celal Nuri, Süleyman Nazif ve Kılıçzade Hakkı gibi isimlerin çıktığını söyleyebiliriz.[36]

Batıcılık Çıkışlı Bir Osmanlı Fikir Adamı: Abdullah Cevdet (1869-1932)  ve İçtihad Dergisi

Osmanlı Devleti’nde Batıcılık hareketlerini 17. yüzyılın ortasına kadar geriye götürebiliriz. II. Meşrutiyet dönemi Batıcılık fikir akımı cereyanının öncüleri ve önemli isimleri olarak şu isimleri sıralayabiliriz; Abdullah Cevdet, Baha Tevfik, Celal Nuri. Bu Batıcılık akımında saydığımız isimlerden özellikle Abdullah Cevdet’in kısaca hayatını ve düşüncelerini incelemek yerinde olacaktır.[37]

Abdullah Cevdet, 1869 yılında Malatya-Arapkir’de dünyaya gelmiştir. İlköğretim yıllarını Arapkir ve Hozat’ta tamamlamıştır. Daha sonrasında eğitim hayatını, Elazığ Askeri Rüştiyesi’ni ve Kuleli Tıbbiyesi’ni tamamladıktan sonrasında Mekteb-i Tıbbıye’ye girmiştir. Buraya girdikten sonra burada göz hekimi olarak eğitimini tamamlamıştır. Abdullah Cevdet’in hayatından kısa bir bilgi verdikten sonra, konumuz için asıl önemli nokta olan Abdullah Cevdet’in Batıcılık ve Batılaşma hakkındaki görüşleri çerçevesinde ilerlemenin daha doğru olacağını söyleyebiliriz.  Bu çerçevede, Abdullah Cevdet’i Batıcılık ve Batılılaşma konusundaki fikirleri itibariyle “tam Batıcı” şeklinde ifade edilebilmektedir. Aynı zamanda, İçtihad mecmuasında Batılılaşmayla ilgili fikirlerini açık ve net bir şekilde yazmış ve Batı’nın örnek alınması gereken tek medeniyet olduğunu özellikle belirtmiştir.[38]

Abdullah Cevdet

Bu döneme dair bir önemli nokta ise, bu dönem içerisinde Batı düşüncesinin savunulduğu dergiler olarak ‘İçtihad’ ve ‘Osmanlı’’ gibi yayın organlarının kurulmasıdır. İlk olarak Osmanlı Gazetesi için şunu belirtebiliriz; 1898 yılında Jön Türkler’in Cenevre grubu tarafından yayınlanmaya başlayan dergi, 1904 yılında yayın hayatına son verirken, İsviçre’deki baskılar sebebiyle, Cevdet, 1905 yılında Kahire’ye gelmiş ve 1905 yılından sonra muhalefete devam etmiştir. Bu yıllae, Cevdet ve arkadaşlarının komita eylemlerinden uzak ve kültür meselesine önem verdikleri bir dönem olarak dikkat çeker. Bu çerçevede şunu ifade edebiliriz ki, bu dönem içerisinde yayınlanan İçtihat’da ihtilal konularına çok az ve hatta neredeyse yok denecek kadar yer verilmiştir.

II. Meşrutiyet döneminde, Abdullah Cevdet ve arkadaşları, Batıcılık ve Batılılaşma konularında fikir ve düşüncelerini kabullendikleri Avrupalı düşünürlerin önemli yapıtlarını çevirerek ve aynı zamanda da kültürel yayınlar yaparak, toplumun kültür derecesini arttırmak için çalışmışlardır. Bu çerçevede, Batıcıların yayın sahasındaki etkinliklerini kısaca özetleme yaptıktan sonra, bu de­virde öne sürdükleri ana fikirleri olan, biyolojik materyalizm ve sosyal Darvinizm gibi konuları incelebilmekteyiz. Mesela Cevdet’in amacı, biyolojik anlamda bir materyalizmin zamanla dinin yeri­ni almasıyd. Abdullah Cevdet’e göre, dini dogmalar, İslâm toplumlarının gelişememesindeki en önemli faktörlerden birisiydi.

Son olarak, Batıcılık ve Batılılaşma konusunda en önemli kişilerden biri olarak Abdullah Cevdet’in fikir ve düşünceleri bütün bir çerçevede dikkate aldığımızda, onun, ‘ansiklopedizme geri dönüş’ü temsil ettiğini söyleyebiliriz. Sahiden de, Abdullah Cevdet birçok alanda derleme ve çeviri ortaya koymuş ve bu yapıtlardaki düşünce ve fikirleri de aydınlara tanıtma çabasında olmuştur. Aynı zamanda, Abdullah Cevdet, toplumu geliştirmekiçin de onları eğitmek gerektiğine inanmış; topluma Batı dünyasındaki önemli ve büyük yazarların ortaya koyduğu yapıtların okutulmasıyla da bunun mümkün olabileceğine inanmıştır.[39] Doktor Abdullah Cevdet hakkında en kapsamlı çalışmayı Profesör Şükrü Hanioğlu yapmıştır. Yazarın Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi adlı eseri, bu alanda yazılmış bir mihenk taşıdır.[40]

Sonuç

Sonuç olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılı devletlerle giriştiği mücadele, geçmişte bağlı olduğu geleneksel görüşler ve buna bağlı olarak devlet yapısının içerisindeki askeri, siyasi ve hukuki alanlardaki geri kalmışlık neticesinde başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak Osmanlı Devleti, Batı’nın ortaya koyduğu birçok alandaki yenilikleri görmezden gelemeyeceğini aldığı yenilgilerle görmüş ve bu anlamda Cumhuriyet döneminden yıllar önce modernleşme çabalarını başlatmıştır. Bu çerçevede, Batılı dünyanın getirdiği birçok yenilikleri kendi devlet yapısı içerisindeki birçok alanda uygulama kararı almıştır. Bu yenilik hareketler, Batıcılık ve Batılılaşma kavramları çerçevesinde ortaya koyulmuştur. Batıcılık konusunda en önemli ismi olarak nitelendirebileceğimiz isimlerden biri de Abdullah Cevdet olmuştur. Bu konuda, Cevdet’in Batıcılık ve Batılılaşma konusundaki fikirlerini ‘tam Batıcı’ şeklinde şekilde ifade edebiliriz. Yine Batıcılık konusunda İçtihad dergisinde yazdıklarının çok önemli bir yer tuttuğunu da özellikle belirtmek mümkündür. Ancak elbette, Türk modernleşmesinin bir ileri aşaması Atatürk ve Cumhuriyet Devrimi sonrasında yaşanmaya başlayacaktır.

Eren ÇÖLÜKOĞLU

 

KAYNAKÇA

  • Acar, Ünal (2019), “Meşrutiyet Dönemi Düşünce Akımları ve Günümüze Yansımaları”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı: 2.
  • Ahmad, Feroz (2014), Bir Kimlik Peşinde Türkiye, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
  • Aksanyar, Necati (1999), “Türk Toplumunda Batıcılık Akımı”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 2.
  • Bilmez, Nurettin (2018), “Osmanlı Devleti’nde İnsan Hakları Alanında Yaşanan Dönüşüm Üzerine Bir Değerlendirme”, Social Science Development Journal, Sayı: 9.
  • Birecikli, İhsan Burak (2008), “Yüzüncü Yılında II. Meşrutiyet’in İlanı Üzerine Bir İnceleme”, Akademik Bakış, Sayı: 3.
  • Bucaktepe, Adil (2014), “Birinci ve İkinci Meşrutiyet Anayasalarında Öngörülen Devlet Modelleri Hakkında Bir Değerlendirme”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 42.
  • Cemaloğlu, Necati (2005), “Osmanlı Devleti’nde Yapılan Tanzimat Reformlarının Eğitim Sistemine Etkileri, Uygulamaları ve Sonuçları”, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 14.
  • Coşkun, Yener (2015), “1908-1918 Milli İktisat Dönemi Üzerine Bazı Notlar”, Erişim Tarihi: 14.11.2020, Erişim Adresi: https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=2701124.
  • Demir, Şerif (2011), “Tanzimat Döneminde Bir Devlet Politikası Olarak Osmanlıcılık”, Türkiyat Araştırma Dergisi, Sayı: 29.
  • Doğan, Cem (2012), “Son Dönem Osmanlı Düşününde Kültürel Değişme Platformu Olarak Batılılaşma: Dr. Abdullah Cevdet ve İçtihat Dergisi Örneği”, Memleket Siyaset Yönetim, Sayı: 18.
  • Duran, Ömer (2008), “II. Meşrutiyet’e Tepkiler”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
  • Eloğlu, Ezgi (2011), “Niyazi Berkes’in Eserlerinde Türk Devrimi”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
  • Erdem, Gazi (2010), “Islahat Fermanı’na Yeniden Bir Bakış”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 51.
  • Gayretli, Mehmet (2008), “Tanzimat Sonrasında Cumhuriyet’e Kadar Olan Dönemde Kanunlaştırma Çalışmaları”, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
  • Güleçoğlu, Can, “II. Meşrutiyet Dönemi Siyasal ve Sosyal Gelişmeleri”, Erişim Tarihi: 14.11.2020, Erişim Adresi: https://www.academia.edu/36429880/II_ME%C5%9ERUT%C4%B0YET_D%C3%96NEM%C4%B0_S%C4%B0YASAL_VE_SOSYAL_GEL%C4%B0%C5%9EMELER%C4%B0.
  • Gündüz, Mustafa (2008), “Son Dönem Osmanlı Aydınlarının Yeni Birey ve Toplum Oluşturma Düşünceleri”, Erdem İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, Sayı: 51.
  • Güray, Şükran & Duran, Alev (2020), “Tanzimat Dönemi Eğitimin Durumu ve Dönemin Bir Değerlendirmesi”, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 44.
  • İstanbul Üniversitesi, “II. Meşrutiyet Dönemi”, Erişim Tarihi: 14.11.2020, Erişim Adresi: https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/19_20_Guz/ataturk_ilkeleri_ve_inkilap_tarihi_1/4/index.html.
  • İstanbul Üniversitesi, “Osmanlı – Türk Anayasal Gelişmeleri”, Erişim Tarihi: 11.11.2020, Erişim Adresi: https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Guz/anayasa_hukuku/8/index.html.
  • Karataş, Süleyman (2003), “Osmanlı Eğitim Sisteminde Batılılaşma”, Erişim Tarihi: 03.11.2020, Erişim Adresi: https://sbd.aku.edu.tr/V1/skaratas.pdf
  • Soydan, Tarık & Tüncel, Mahmut (2013), “ Osmanlı’da İlk Yenileşme Döneminde Eğitimin Kurumsal ve Yönetsel Yapısının Oluşumu ve Gelişimi”, Milli Eğitim, Sayı: 198.
  • Soyer, Fikret (2004), “Osmanlı Devleti’nde (1839-1908 Tanzimat Dönemi) Beden Eğitimi ve Spor Alanındaki Kurumsal Yapılanmalar ve Okul Programındaki Yeri Konusunda Bir İnceleme”, Gazi Üniversitesi Fakültesi Dergisi, Sayı: 1.
  • Şahin, Muhammet & Tokdemir, M. Ahmet (2011), “ II. Meşrutiyet Döneminde Eğitimde Yaşanan Gelişmeler”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, Sayı: 9.
  • Şimşek, Ufuk (2008), “Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kimlik Arayışları (1718 -1938)”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
  • Taş, Kemalettin & Göksüçukur, Betül (2019), “Osmanlı Dönemi Batıcılık, İslamcılık Türkçülük Fikir Akımları Ve Din”, Dini Araştırmalar, Sayı: 56.
  • Turan, Halil (2019), “III. Selim’den Tanzimat’a Osmanlı Devleti’nde Yeniden Yapılanma Hareketi”, Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 2.
  • Uzun, Hakan (2005), “Türk Demokrasi Tarihinde I. Meşrutiyet Dönemi”, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi, Sayı: 2.
  • Ülker, Çiğdem (2012), “II. Meşrutiyet Dönemi Dergilerinde Kadın İmajı 1908-1914”, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
  • Ülker, İbrahim (2013), “Hukukun Genel İlkeleri Bağlamında Kanun-i Esasi’deki Yargılamaya İlişkin Hükümlerin Değerlendirilmesi”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı: 2.
  • Yalçi, Abdurrahman (2015), “Son Dönem Osmanlı Aydınlarında Batıcılık, İslamcılık ve Milliyetçilik”, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
  • Yamaç, Müzehher (2014), “İlk Anayasa 1876 Kanun-i Esasisi”, Balkan Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 5.
  • Yazıbaşı, Muhammed Ali (2014), “II. Meşrutiyet Dönemi Batıcılık Akımının Ahlak Anlayışının Değerlendirilmesi”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”, Sayı: 1.
  • Yıldız, M. Cengiz, “Osmanlı’nın Son Dönemindeki Üç Düşünce Akımının Sosyolojik Analizi: Batılılaşma, İslamcılık ve Milliyetçilik”, Erişim Tarihi: 03.11.2020, erişim adresi: http://www.bingol.edu.tr/media/231552/3osmanli-son-donem-fikirleri-14-sayfa.pdf.

 

 DİPNOTLAR

[1] Muhammed Ali Yazıbaşı (2014), “II. Meşrutiyet Dönemi Batıcılık Akımının Ahlak Anlayışının Değerlendirilmesi”,  İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi”, Sayı: 1, s. 121.

[2] M. Cengiz Yıldız, “Osmanlı’nın Son Dönemindeki Üç Düşünce Akımının Sosyolojik Analizi: Batılılaşma, İslamcılık ve Milliyetçilik”, Erişim Tarihi: 03.11.2020, Erişim Adresi: http://www.bingol.edu.tr/media/231552/3osmanli-son-donem-fikirleri-14-sayfa.pdf.

[3] Süleyman Karataş (2003), “Osmanlı Eğitim Sisteminde Batılılaşma”, Erişim Tarihi:03.11.2020, Erişim Adresi: https://sbd.aku.edu.tr/V1/skaratas.pdf.

[4] Halil Turan (2019), “III. Selim’den Tanzimat’a Osmanlı Devleti’nde Yeniden Yapılanma Hareketi”, Aksaray Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 2, s. 38.

[5] Feroz Ahmad (2014), Bir Kimlik Peşinde Türkiye, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s. 28.

[6] Ezgi Eloğlu (2011), “Niyazi Berkes’in Eserlerinde Türk Devrimi”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 10.

[7] Mehmet Gayretli (2008), “Tanzimat Sonrasında Cumhuriyet’e Kadar Olan Dönemde Kanunlaştırma Çalışmaları”, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, ss. 77-79.

[8] Tarık Soydan & Mahmut Tüncel (2013), “Osmanlı’da İlk Yenileşme Döneminde Eğitimin Kurumsal ve Yönetsel Yapısının Oluşumu ve Gelişimi”, Milli Eğitim, Sayı: 198, s. 115.

[9] Halil Turan, a.g.e., s. 40.

[10] Feroz Ahmad, a.g.e., ss. 35-36.

[11] Fikret Soyer (2004), “Osmanlı Devleti’nde (1839-1908 Tanzimat Dönemi) Beden Eğitimi ve Spor Alanındaki Kurumsal Yapılanmalar ve Okul Programındaki Yeri Konusunda Bir İnceleme”, Gazi Üniversitesi Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, s. 210.

[12] Ufuk Şimşek (2008), “Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kimlik Arayışları (1718 -1938)”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, ss. 131-133.

[13] Necati Cemaloğlu (2005), “Osmanlı Devleti’nde Yapılan Tanzimat Reformlarının Eğitim Sistemine Etkileri, Uygulamaları ve Sonuçları”, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 14, ss. 154-155.

[14] Gazi Erdem (2010), “Islahat Fermanı’na Yeniden Bir Bakış”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 51, s. 329.

[15] Nurettin Bilmez (2018), “Osmanlı Devleti’nde İnsan Hakları Alanında Yaşanan Dönüşüm Üzerine Bir Değerlendirme”, Social Science Development Journal, Sayı: 9, s. 151.

[16] Şerif Demir (2011), “Tanzimat Döneminde Bir Devlet Politikası Olarak Osmanlıcılık”, Türkiyat Araştırma Dergisi, Sayı: 29, ss. 339-340.

[17] Fikret Soyer, a.g.e., s. 210.

[18] Şükran Güray & Alev Duran (2020), “Tanzimat Dönemi Eğitimin Durumu ve Dönemin Bir Değerlendirmesi”, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 44, ss. 513-514.

[19] Müzehher Yamaç (2014), “İlk Anayasa 1876 Kanun-i Esasisi”, Balkan Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 5, s. 58.

[20] İbrahim Ülker (2013), “Hukukun Genel İlkeleri Bağlamında Kanun-i Esasi’deki Yargılamaya İlişkin Hükümlerin Değerlendirilmesi”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı: 2, s. 105.

[21] Hakan Uzun (2005), “Türk Demokrasi Tarihinde I. Meşrutiyet Dönemi”, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi, Sayı: 2, s. 105.

[22] İbrahim Ülker, a.g.e., ss. 106-107.

[23] İstanbul Üniversitesi, “Osmanlı – Türk Anayasal Gelişmeleri”, Erişim Tarihi: 11.11.2020, Erişim Adresi: https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Guz/anayasa_hukuku/8/index.html.

[24] Adil Bucaktepe (2014), “Birinci ve İkinci Meşturiyet Anayasalarında Öngörülen Devlet Modelleri Hakkında Bir Değerlendirme”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 42, s. 52.

[25] İhsan Burak Birecikli (2008), “Yüzüncü Yılında II. Meşrutiyet’in İlanı Üzerine Bir İnceleme”, Akademik Bakış, Sayı: 3, s. 215.

[26] Can Güleçoğlu, “II. Meşrutiyet Dönemi Siyasal ve Sosyal Gelişmeleri”, Erişim Tarihi: 14.11.2020, Erişim Adresi: https://www.academia.edu/36429880/II_ME%C5%9ERUT%C4%B0YET_D%C3%96NEM%C4%B0_S%C4%B0YASAL_VE_SOSYAL_GEL%C4%B0%C5%9EMELER%C4%B0.

[27] Ünal Acar (2019), “Meşrutiyet Dönemi Düşünce Akımları ve Günümüze Yansımaları”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı: 2, ss. 414-415.

[28] İstanbul Üniversitesi, “II. Meşrutiyet Dönemi”, Erişim Tarihi:14.11.2020, Erişim Adresi: https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/19_20_Guz/ataturk_ilkeleri_ve_inkilap_tarihi_1/4/index.html.

[29] Muhammet Şahin & M. Ahmet Tokdemir (2011), “II. Meşrutiyet Döneminde Eğitimde Yaşanan Gelişmeler”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, Sayı: 9, s. 852.

[30] Can Güleçoğlu, a.g.e.

[31] Yener Coşkun (2015), “1908-1918 Milli İktisat Dönemi Üzerine Bazı Notlar”, Erişim Tarihi: 14.11.2020, Erişim Adresi: https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=2701124.

[32] Can Güleçoğlu, a.g.e.

[33] Ömer Duran (2008), “II. Meşrutiyet’e Tepkiler”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 33.

[34] Ezgi Eloğlu, a.g.e., s. 34.

[35] Abdurrahman Yalçi (2015), “Son Dönem Osmanlı Aydınlarında Batıcılık, İslamcılık ve Milliyetçilik”, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 12.

[36] Çiğdem Ülker (2012), “II. Meşrutiyet Dönemi Dergilerinde Kadın İmajı 1908-1914”, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 39.

[37] Mustafa Gündüz (2008), “Son Dönem Osmanlı Aydınlarının Yeni Birey ve Toplum Oluşturma Düşünceleri”,  Erdem İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, Sayı: 51, s. 142.

[38] Cem Doğan (2012), “Son Dönem Osmanlı Düşününde Kültürel Değişme Platformu Olarak Batılılaşma: Dr. Abdullah Cevdet ve İçtihat Dergisi Örneği”, Memleket Siyaset Yönetim, Sayı: 18, s. 137.

[39] Necati Aksanyar (1999), “Türk Toplumunda Batıcılık Akımı”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 2, ss. 233-235.

[40] Bu esere buradan ulaşabilirsiniz.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.