2020 yılında yapılan seçimler sonucunda Amerika Birleşik Devletleri’nin 46. Başkanı seçilen deneyimli Demokrat siyasetçi Joe Biden (1942-), son dönemde yapılan anketlere göre Amerikan halkının desteğini kaybetmeye başladı. Bu durum, 2022 yılında yapılacak olan ABD Kongresi seçimleri (Temsilciler Meclisi’nin tamamı ve Senato’nun üçte biri yenilenecek) ve tabii ki 2024 yılında yapılacak Başkanlık seçimleri için büyük önem taşıyor. Bu yazıda, Biden’ın düşen popülaritesi konusuna açıklık getirecek ve Başkan Biden’ın bundan sonra yapabileceği hamleler üzerine fikir yürüteceğim.
Reuters/Ipsos’un 12-13 Ocak 2021 tarihlerinde yaptığı güncel çalışmaya göre, Başkan Biden’ı onaylamayanların oranı yüzde 50’ye yükselirken, onaylayanların oranı ise yüzde 45’te kaldı. Başkanlığının ilk günlerine yüzde 55 onaylama ve yüzde 32 onaylamama ile başlayan ve bir ara onaylanma oranı yüzde 60’a (yüzde 59) yaklaşan Başkan Biden, böylelikle bir sene içerisinde ciddi bir yönetim başarısızlığı tablosu ortaya koymuşa benziyor. Hatta başka bazı anketlerde Biden’ın onaylanma oranını yüzde 33 olarak gösterenler bile mevcut. Türk-Amerikalı siyasal analist Ali Çınar, bu durumu Başkan Biden’ın Covid-19’la mücadele konusunda beklentileri verememesine bağlıyor ve Biden’ın bu gidişle en kötü ABD Başkanlarından biri olabileceğini iddia ediyor. Trump döneminde dünyadaki desteğini ve ruhunu kaybeden ABD’nin, Biden döneminde yeniden küresel liderlik rolünü üstlenemediği ve bu konuda müttefiklerini bile ikna edemediği bir gerçek. Üstelik Biden’ın ilerleyen yaşı nedeniyle bir dönem daha aday olması da beklenmiyor. Buna karşın, Başkan Biden’ın kalan süreçte desteğini arttırmak için yapabilecekleri mevcut.
Öncelikle, Barack Obama döneminde imzalanan ama Trump döneminde ABD’nin geri çekildiği İran nükleer anlaşması-JCPOA’in yeniden yürürlüğe sokulması, Biden’a dış politika hanesinde ciddi bir başarı puanı olarak yazılabilecek bir gelişme olur. Zira İran’ın nükleer silahlara erişiminin önlenmesi, İsrail’in güvenliğini Ortadoğu politikasında birinci gündem maddesi olarak belirlemiş olan ABD için büyük bir kazanım olur ve Başkan Biden’ın da halk ve uluslararası kamuoyu nezdinde güven tazelemesine neden olabilir. Biden’ın ekibi ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken, anlaşmanın yeniden yapılmasını sağlayabilecek yetenekte ve kapasitede kişilerdir. Her ne kadar İran bu konuda çok istekli olmasa da, ekonomik yaptırımlardan bunalan ve dünyada itibar arayan İslami rejim için de ABD ile uzlaşı büyük bir kazanç olacaktır.
İkinci olarak, Başkan Biden, Türk-Amerikan ilişkilerini düzene sokarak da dış politikada hanesine artı puan yazdırabilir. Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın aldığı için ABD’nin CAATSA yaptırımlarına maruz kalan Ankara, son dönemde Batı ve özellikle de Washington ile anlaşabileceği konusunda pozitif sinyaller vermektedir. Ankara, CAATSA yaptırımlarını kaldırmak ve F-35 programına geri dönmeye sıcak bakmakta, ancak bu konuda Washington’dan adımlar beklemektedir. Bu anlamda, Başkan Biden, Kongre’deki gücünü kullanarak CAATSA yaptırımlarının kaldırılması konusunda bazı adımlar atabilir. Biden, bu şekilde Türkiye’yi yanına çekerek, Ankara’nın demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti gibi daha çok iç politika eksenindeki konular ve Yunanistan, Kıbrıs Sorunu ve Doğu Akdeniz politikaları gibi dış politika eksenindeki konularda daha mutedil davranmasına aracı olarak, Avrupa Birliği (AB) ile de daha uyumlu bir performans sergileyebilir.
Üçüncü olarak, Başkan Biden, demokratik olmayan rejimlerle de küresel işbirliği gerektiren konularda işbirliği yapabileceği mesajını vererek, Başkan Trump’a kıyasla dışarıdan daha fazla destek almayı deneyebilir. Zira şu bir gerçektir ki, demokrasi olmamasına karşın özellikle Çin ve Rusya gibi ülkelerin küresel siyaset ve ekonomide büyük ağırlıkları bulunmaktadır. Covid-19 pandemisiyle mücadele, küresel ekonomi, küresel ısınma, ABD’nin küresel liderliği ve Kuzey Kore gibi konularda Başkan Biden’ın Trump gibi davranmaması ve bu ülkelerin küresel sisteme potansiyel pozitif katkılarını dışlamaması gerekmektedir. Bu şekilde olursa, ABD, demokrasi retoriğinin yanında küresel istikrarı önemseyen bir aktör olarak da dünyada daha çok kabul görebilir.
Dördüncü olarak, Başkan Biden, Trump olmaması sayesinde seçimi kazandığının farkında olarak, Donald Trump’ın siyasete dönmesi ve alışılmadık üslubuyla yeniden rakibi olarak belirmesine olanak sağlayacak adımlar atabilir. Başkan karizması olmayan Biden’ın seçimi kazanabilmesi, hakikaten de Trump’ın bazı toplumsal kesimler nezdinde asla kabul edilemeyecek bir Başkan olması sayesinde mümkün olabilmişti. Şimdi Trump’ın yokluğunda ise, Biden’ın desteğinin azalmasını doğal karşılamak lazım.
Beşinci olarak, Başkan Biden pandemi şartları ve ekonomik durumu iyileştirmek için kararlı adımlar atmaya devam etmeli ve söz verdiği şekilde pandemiyi yenen Başkan olmalıdır. Bu nedenle, aşılama ve sosyal hayatı normale döndürecek gerekli adımlar atılmalı ve ABD ve dünya genelindeki olağanüstü hal/kriz psikolojisi ortadan kaldırılmalıdır. Bu, Başkan Biden için belki de en önemli başarı olacak ve destek oranını yeniden yüzde 50’lere taşıyacaktır. Zira iç politika odaklı bir seçmen olan Amerikan halkı için, dış politikadan çok daha önemli olan Amerikalıların kendi gündelik hayatlarıdır.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ