Araştırma Sorusu: Türkiye’deki göçmenlerin ulus devlet anlayışı üzerindeki etkileri nelerdir?
Araştırma Hipotezi: Çalışmamız, göçmen krizinin Türkiye’nin ulus devlet anlayışı üzerindeki etkilerini incelemektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin göçmen politikasının ve ulus devlet politikasının zaman içindeki dönüşümüne vurgu yapılarak, özellikle göçmenlerin Türkiye’nin ulus devlet tanımı, vatandaşlık tanımı, politikaları ve toplumsal yapısını nasıl etkilediğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
1. Bölüm
Göçmen krizinin Türkiye’nin ulus devlet anlayışı üzerindeki etkilerini anlayabilmek için, öncelikle ulus devlet, göç, mülteci, göçmen ve sığınmacı kavramlarını tanımlamak gerekmektedir.
Dünya tarihinin son üç yüzyılına baktığımızda, 1789 Fransız İhtilali’nden beri devlet yapılanmaları imparatorluk döneminden ayrılarak merkezi devlet yapılanmasına doğru dönüşmüştür. Bu yeni yapılanma ulus devlet yapılanmasıdır ki, ulus devlet egemenliğini bir hanedana veya kiliseye değil, halka dayandırmasıyla ön plana çıkmaktadır. Ulus devlet yapılanması Batı Avrupa’da doğmuş olmakla beraber bugün tüm dünyaya yayılmıştır ve hâkim devlet yapısı konumundadır. Sadece ulus devlet kavramı değil, bununla yakın ilişkili olan milliyetçilik kavramı da bu açıdan son derece önemlidir (Aydın, 2018).
Göç kavramı ile ilgili birçok farklı yerde tanımlamalar yapılsa da, bu kavramla ilgili en net tanımı Uluslararası Göç Örgütü yapmaktadır. Buna göre, göç; bir devletin içinde yer değiştirmek veya uluslararası bir sınırı geçmek olarak tanımlanabilmektedir. Bu anlamda baktığımızda, uluslararası göç; nedeni, süresi ve yapısı ne olursa olsun kişilerin yer değiştirdiği nüfus hareketleri şeklinde tarif edilmektedir (Zenginoğlu, 2019). Tanımdan da anlaşılacağı gibi, göç kavramı oldukça geniş bir anlama sahiptir ve farklı kaynaklarda farklı şekillerde yorumlanmaktadır.
Mülteci, sığınmacı ve göçmen kavramları ise sıklıkla birbirine karıştırılan kavramlardır. Göçün nedeni bu statülerin belirlenmesinde oldukça önemlidir. Sığınmacı ve mülteci kavramları zorunlu bir göç sebebiyle ortaya çıkarken, göçmen statüsü esas itibariyle ‘kendi isteği’ ile göç eden kişilere verilen bir statüdür (Köşk ve Özbek, 2017).
Birleşmiş Milletler, “göçmen” kavramını “normalde ikamet ettiği ülkeyi değiştiren kişiler” olarak tanımlamaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, bu kavram oldukça geniş bir kapsama sahiptir. Yine Birleşmiş Milletler’in tanımına göre, eğer bu kişiler üç aydan uzun ve buna karşın bir yıldan kısa süreyle ülke değiştirmişlerse kısa süreli göçmen olarak, bir yıldan uzun bir süreyle ikamet değiştirmişlerse uzun süreli göçmen olarak ifade edilmektedirler (Dinçer ve Eşsiz, 2021).
“Sığınmacı” kavramı, Uluslararası Af Örgütü tarafından; ülkesinden ayrılmış, ağır insan hakları ihlalleri ve zulümden korunmak amacıyla bir başka ülkeye sığınmış, buna karşın kanuni olarak henüz mülteci olarak kabul edilmemiş ve sığınma başvurusunun sonuçlanmasını bekleyen kişi şeklinde ifade edilmektedir (Uluslararası Af Örgütü, 2022).
“Mülteci” kavramı ile ilgili olaraksa; 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde yapılan mülteci tanımında açıkça coğrafi bir sınır getirilmiş, buna göre Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan olaylar sebebiyle dini, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti, ırkı ya da politik düşünceleri nedeniyle zulüm göreceğinden haklı nedenlerle korktuğu için vatandaşı bulunduğu ülkenin dışında olan ve bu ülkenin korumasından faydalanamayan veya faydalanmak istemeyen yabancılarla bu çeşit olaylardan ötürü önceden yaşadığı ve ikamet ettiği ülkenin dışında bulunan, bu ülkeye dönemeyen ya da dönmek istemeyen vatansızlar şeklinde ifade edilmiştir (Türkiye Hukuk, 2022). Burada belirtmek gerekir ki, Türkiye, Cenevre Sözleşmesi’ne taraf olan ülkelerden biridir ve dolayısıyla söz konusu mülteci tanımı Türkiye için de geçerlidir. Bu nedenle, Türkiye, doğudan gelen göçmenlere mülteci statüsü vermemektedir.
Yukarıda saydığımız kavramlarla ilgili bir çerçeve çizmek, genel itibariyle göçün ulus devletler üzerindeki etkilerini, özelde ise son zamanlarda yaşanan göçmen krizinin Türkiye’nin ulus devlet anlayışı üzerindeki etkilerini anlamak açısından anahtar bir rol oynamaktadır.
2. Bölüm
Ulus devlet anlayışının bir devlet biçimi olarak 1815 tarihinde ortaya çıktığı varsayılıyor ve sosyolog Arrighi’nin tezine dayanarak, bir süreç olarak 13. ve 14. yüzyıllarda kavramlaşmaya başladığı kabul ediliyor olsa da, aslında ulus devlet kavramı 1648 Westphalia Anlaşması ile ortaya çıkmıştır. 1789 yılında Fransa’da meydana gelen Devrim, milliyetçilik düşüncesinin ideolojik ve politik altyapısını hazırlamıştır (Gökçen, 2016).
Ulus devletin kuruluşunu dört evrede izleyebiliriz:
A. Birinci Evre: Bu evre 15. yüzyıldan Fransız İhtilali’nin gerçekleştiği 18. yüzyıla kadar olan süreyi kapsamaktadır ve devletin oluşumunu içermektedir. Birinci evre siyasal, kültürel ve ekonomik bütünleşme ile ön plana çıkmaktadır.
B. İkinci Evre: Bu evrede kitleler gittikçe sisteme daha çok dahil olurlar. Bu noktada yeni kimlik ortaya çıkmakta ve bu yeni kimlik mezhepler, yerel seçkinler ya da kiliseler tarafından meydana getirilmiş olan egemen kimlikle çatışmaya girmektedir.
C. Üçüncü Evre: Üçüncü evrede toplumun üyeleri tebaa pozisyonundan çıkarak ‘aktif yurttaş’ konumuna gelmektedirler. Bu evrede değerlere dayalı yerel çatışmalar bitmekte ve çıkarlara dayalı işlevsel çatışmalar başlamaktadır.
D. Dördüncü Evre: Son evre olan dördüncü evre devletin idari aygıtlarının genişleme evresidir. Bu evrede özellikle ekonomik koşulları ulusal bazda eşitlemeye yönelik politikalar uygulanmaktadır (Bayhan, 2006: 50).
Göç kavramı ve toplum ilişkisine bakacak olursak; göçmenler sadece yerlerini değiştirmemekte, bunu yaparken kültürlerini ve kimliklerini de gittikleri yerlere taşımaktadırlar. Göç alan ülkeler ise bu durum karşısında kendi kültürlerini ve kimliklerini korumak amacıyla birtakım reaksiyonlar göstermektedirler. Bu durum göç alan ülkenin ve toplumun göçmenleri birer tehdit unsuru olarak algılamasına neden olmaktadır (Zenginoğlu, 2019). Buna karşın modern ulus devletlerin bir taraftan kendi vatandaşlarına karşı, kendi özgün motiflerini koruma yükümlülüğü varken diğer yandan, küreselleşen dünyada konumlarını sağlamlaştırmak adına, işgücü piyasalarının esnek tutulması konusunda göçmenlerin varlığından vazgeçememektedirler (Köşk ve Özbek, 2017).
Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslaşma tarihinde, erken Cumhuriyet döneminde, Kemalist ideoloji Batı tipi toplum yaratma amacı gütmüştür. Bu süreçte yapılan devrimler ve izlenen devlet politikaları, Osmanlı İmparatorluğu’nda devam eden ‘kültürel ikilik’ problemine çözüm getirmeyi amaçlamıştır. Batı toplumu benzeri modern bir toplum yaratmak için uğraş verilmiş ve bunun için etkili bir ulusçuluk politikası izlenmiştir. Bu anlamda ulusçuluk politikası ekonomi, tarih, dil ve dış siyaset olmak üzere dört alanda yapılan çalışmalarla devam ettirilmiştir (Aksakal, 2022).
Türkiye’nin modernleşme ve ulus devlet politikası üç farklı dönemde ele alınabilir. Bu dönemler; 1923 – 1950 arası, 1950 – 1980 arası ve 1980 sonrası dönemlerdir. Türkiye’nin ‘Erken Cumhuriyet Dönemi’ olarak tarif edebileceğimiz 1923 – 1950 arasında ulus devlet anlayışının temelleri atılmış ve homojenleştirme konusunda çalışmalar yapılmıştır. 1950 – 1980 arasında ise ulus devlet politikası derinleştirilerek devam etmiştir. 1990’lı yıllardan sonra ise ulus devlet politikası küreselleşme ile iç içe geçerek sürekliliğini devam ettirmiştir (Aksakal, 2022). Sonuç olarak, bünyesinde farklı etnik unsurlar barındıran Türk Devleti, Erken Cumhuriyet Dönemi ile birlikte heterojen unsurları azaltmış, homojen bir toplumsal yapı ile millet bilinci oluşturmayı amaçlamıştır. Bunun yanında Türkiye’nin siyasal ve tarihsel şartları sebebiyle devletin ve milletin bekası, toprak bütünlüğü, bağımsızlık gibi değerler ön plana çıkartılarak bu değerler üzerinden bir vatandaşlık tanımı geliştirilmeye çalışılmıştır (Aksakal, 2022). Bu anlamda Türkiye’de ulus devlet anlayışı ve homojen vatandaşlık tanımının Erken Cumhuriyet Dönemi’nde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
Türkiye’de ulus devlet inşası konusundaki en önemli çalışmalardan birisi de 1934 tarihli 2510 sayılı İskan Kanunu’dur. Bu Kanun, özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde Balkanlar’da kalmış muhacirlerin yurda dönüşü ile ilgilidir. Yalnız burada amaç sadece muhacir yerleştirmek değildir. Burada iki temel amaç ön plana çıkmaktadır. Birincisi; Türk kültürünü güçlendirmek ve dil davasını çözüme ulaştırmak, bu amaç doğrultusunda ülkeye Türk kültürüne bağlı göçmen getirerek Türk kültürüne sahip nüfusu yoğunlaştırmaktır. Bunun yanında, Türk kültürüne uzak kalmış kişilerin ülkeye yerleştirilerek onlara Türk kültürünü benimsetmenin devletin bir görevi olduğu belirtilmiş, bu kişileri Türk kültüründe eriterek Türk oldukları için yurda daha sağlam bağlamanın yöntemleri anlatılmıştır (Şakacı, 2020). Kanunun gerekçelerine baktığımızda, özellikle Türklük vurgusunun ve dil birliğinin ön plana çıkarıldığı, homojen bir Türk vatandaşlığı tanımı oluşturulmaya ve bir bilinç yerleştirilmeye çalışıldığı açıkça görülmektedir. 2510 sayılı İskan Kanunu, Türkiye’nin Erken Cumhuriyet Dönemi ulus devlet çalışmaları ve devletin vatandaşlık tanımına bakışı konusunda oldukça önemli bir örnektir.
Cumhuriyet dönemi boyunca Türkiye’ye gelen göçmen sayılarına ve bunların geldikleri bölgelere baktığımızda ise farklı dönemlerde farklı bölgelerden gelen göçmenler görmekteyiz.
Tablo 1: Türkiye Cumhuriyeti Göç Hareketleri Tablosu
Dönem | Kaynak Bölge | Gelen Göçmen Sayısı |
1922 – 1938 | Yunanistan | 384.000 |
1923 – 1945 | Balkanlar | 800.000 |
1933 – 1945 | Almanya | 800 |
1988 | Irak | 51.542 |
1989 | Bulgaristan | 345.000 |
1991 | Irak | 467.489 |
1992 – 1998 | Bosna | 20.000 |
1999 | Kosova | 17.746 |
2001 | Makedonya | 10.500 |
2011 – 2020 | Suriye | 3.600.000 |
(Eroğlu ve Varol, 2021)
İstatistikler incelendiğinde, Cumhuriyet dönemi boyunca Türkiye’nin en yoğun olarak 2011 – 2020 arasında Suriye’den göç aldığı görülmektedir. Bu yüzden bu konuya daha ayrıntılı eğilmek gerekmektedir.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği raporlarına göre, Suriye iç savaşının başlamasından sonra, Türkiye dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke durumuna gelmiştir. Türkiye, Suriye’den gelen sığınmacılar için açık kapı politikası uygulamıştır. Bunun sonucu olarak da, resmi verilere göre, 2011’den bu yana Türkiye’ye 3,7 milyon Suriyeli sığınmacı gelmiştir. Bununla birlikte ülkeye gelen sığınmacılar ülkeye homojen bir şekilde dağılmamış, bunların çoğu büyük kentleri ve Suriye sınırına yakın illeri tercih etmişlerdir. Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre, Suriyeli sığınmacıların en çok tercih ettiği 10 il; İstanbul, Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa, Adana, Mersin, Bursa, İzmir, Konya ve Kilis’tir (Aksakal, 2022). İstatistiklere baktığımız zaman hem sığınmacı sayısının yüksekliği, hem de bu sığınmacıların belli kentlere yığılması dikkat çekmektedir. Bu durum sığınmacıların gettolaşmasına ve dolayısıyla entegrasyonlarının zorlaşmasına neden olacak, bu da Türk ulus kimliğine entegre olamamış sığınmacıların ulus devlet anlayışına uyum sağlayamayacağı anlamına gelecektir.
Göçmenlerin ulus devlet yapısına etkileri konusunda doğum hızı ve Türk vatandaşlığına geçen Suriyeli sayısı da dikkat çekici veriler vermektedir. TÜİK verilerine göre, 2020 yılında Türkiye’de doğum hızı 1,7 iken, bu oran Suriyeli sığınmacılarda 5,3 olmuştur (Özlem ve Gökler, 2021). Buna ek olarak, 2017 yılından beri Türkiye Türkiye’ye katkı sunan ve yüksek vasıflı Suriyeliler’in vatandaşlığa alınmasına ilişkin bir politika uygulamaktadır. Resmi kurumların vatandaşlığa alınma kriterleri ya da kaç Suriyeli’nin vatandaşlığa alındığı ile ilgili bir açıklama yapmamasına karşın, İçişleri Bakanı 2020 yılında 150.000 Suriyeli’nin Türk vatandaşlığına kabul edildiğini açıklamıştır (Sözcü, 2021). Mayıs 2022 itibariyle ise bu rakam 200.950 olarak açıklanmıştır (Anadolu Ajansı, 2022).
2016 yılında Türkiye ve Avrupa Birliği arasında yapılan Mutabakat birçok yönden dönüm noktası niteliğindedir. Bu mutabakatla birlikte, devlet de dahil olmak üzere hemen herkesin geçici olarak gördükleri Suriyeli sığınmacıların entegrasyonu için somut politikalar oluşturulmaya başlanmıştır. 2016 yılından beri emek piyasasına katılım, sağlık, eğitim ve toplumsal uyum alanlarında, Suriyeli sığınmacıların entegrasyonuyla ilgili politikalar geliştirilmeye çalışılmaktadır. Söz konusu politikaların önemli bir kısmı Avrupa Birliği finansmanı ile yürütülen çalışmalar, bir kısmı ise sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü faaliyetlerden oluşmaktadır (Danış ve Dikmen, 2022).
Ulus devlet ve göç kavramlarını yeniden beraber değerlendirdiğimizde, göçlerin giderek yaygınlaşması ve artarak devam etmesi devletleri iki soruna çözüm bulmaya itmektedir. Öncelikle, ulus devlet kavramının en önemli öğelerinden biri olan sınır güvenliği ve sınır kontrolü sorunu artan insan hareketliliği karşısında nasıl çözülecektir? İkinci olarak ise ulus devletler, göçmenlerin giderek yerleşimci olmaya doğru yönelmeleri ile toplumda ortaya çıkan dönüşümü nasıl yöneteceklerdir? Unutmamak gerekir ki milliyetçi ve göç karşıtı söylemlere dayanan ulus eksenli anlayışın belirleyici olduğu politikalar, küresel ve bölgesel bazda geliştirilen politikaların uygulanması konusunda önemli bir sorundur (Erat, 2017).
Sonuç olarak görülmektedir ki, milliyetçilik anlayışına ve homojen bir kimlik tanımına dayanan ulus devlet anlayışı, artan göç hareketleri ve göçmen sayısındaki artış, bu göçmenlerin yarattığı entegrasyon sorunları ve kültür farklılıkları nedeniyle sorunlar yaşamaktadır. Göçmenler kendi kültür kodlarını ve kimliklerini göç ettikleri toplumun içine taşımaya çalışmakta, halihazırda milliyetçilik duygusuna sahip ve kendi kültür kodlarını korumak isteyen yerel halklar ise bu duruma tepki göstermektedir. Sınır güvenliğinin sağlanamaması, göçmenlerin getirdiği ekonomik yükler ve kültürel farklılıklar devletler için bir sorun haline gelmektedir. Göçün nedenleri ve sonuçları ile oldukça karmaşık bir süreç olduğu ve hem göç edenler, hem de hedef ülke devlet kurumları ve halkları için sosyoekonomik çatışma alanları yaratacağı unutulmamalıdır.
Erol NAGAŞ
Kapak fotoğrafı: https://www.diken.com.tr/turkiyeye-goc-yuzde-17-artti-ulkeden-en-cok-25-29-yasindakiler-goc-etti/
KAYNAKÇA
- Aksakal, İ. (2022), “Türkiye’deki Suriyeli Sığınmacılar: Türk Toplumsal Yapısı ve Ulus Devlet Politikasına Etkisi”, Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 30, ss. 671-690.
- Anadolu Ajansı (2022), “Bakan Soylu’dan Türk vatandaşlığının kazanılması süreçlerine ilişkin açıklama”, Erişim Tarihi: 21 Mayıs 2023, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/gundem/bakan-soyludan-turk-vatandasliginin-kazanilmasi-sureclerine-iliskin-aciklama/2583717#.
- Aydın, R. (2018), “Ulus, Uluslaşma ve Devlet: Bir Modern Kavram Olarak Ulus Devlet”, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, Cilt 6, Sayı: 1, ss. 229-256.
- Bayhan, H. (2006), “Ulus Devlet, Modernizm ve Postmodernizm”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kamu Yönetimi A.B.D., Dicle Üniversitesi.
- Danış, D. & Dikmen, H. (2022), “Türkiye’de Göçmen ve Mülteci Entegrasyonu: Politikalar, Uygulamalar ve Zorluklar”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Türkiye’nin Göç Siyaseti Özel Sayısı, ss. 24-45.
- Dinçer, S. & Eşsiz, F. P. (2021), “Uluslararası Göç Olgusu ve ‘Arap Baharı’ Sürecinde Değişime Uğrayan Avrupa Birliği Göç Politikaları”, Ekonomi İşletme Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 7, Sayı: 1, ss. 68-84.
- Erat, V. (2017), “Küreselleşme ve Ulus-Devlet Sarmalında Devletlerin Göçmen Politikası”, Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayı: 15, ss. 197-209.
- Eroğlu, G. Ç. & Varol, N. (2021), “Türkiye’deki Suriyeli Göçmen Nüfus İçin Yaşam Alanı Seçimi”, Afet ve Risk Dergisi, Cilt 4, Sayı: 2, ss. 319-330.
- Gökçen, A. (2012), “The rise of citizenship despite bankruptcy of nation state”, OPUS International Journal of Society Researches, Cilt 2, Sayı: 2, ss. 104-120.
- Köşk, U. C. & Özbek, Ç. (2017), “Küreselleşme ve Uluslararası Göç İlişkisinde Değişen Göçmen Algısı”, Researcher, Cilt 5, Sayı: 1, ss. 247-265.
- Özlem, A. & Gökler, M. E. (2021), “Göçmen Kadınlarda Üreme Sağlığı”, Medical Research Reports, Cilt 4, Sayı: 3, ss. 57-64.
- Sözcü (2021), “Kaç Suriyeli Türk Vatandaşı Yapıldı?”, Erişim Tarihi: 21 Mayıs 2023, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/kac-suriyeli-turk-vatandasi-yapildi-6618302/.
- Şakacı, B. K. (2020), “Türkiye’nin Göç ve İskân Politikaları: 1934 Tarihli 2510 Sayılı İskân Kanunu İncelemesi”, Kamu Yönetimi ve Politikaları Dergisi, Cilt 1, Sayı: 3, ss. 36-57.
- Türkiye Hukuk (2022), “Mülteci Nedir?”, Erişim Tarihi: 20 Mayıs 2023, Erişim Adresi: https://www.turkiyehukuk.org/multeci-nedir/.
- Uluslararası Af Örgütü (2022), “Mülteci Hakları”, Erişim Tarihi: 20 Mayıs 2023, Erişim Adresi: https://www.amnesty.org.tr/icerik/multeci-haklari.
- Zenginoğlu, S. (2019), “Avrupa ve Göç: “Tehdit” Olgusuna Yönelik Teorik ve Politik Bir Analiz”, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı: 1, ss. 42-49.