Giriş
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (kısaca ABD) Başkanlık yarışı Avrupa devletlerinin büyük bir dikkatle takip ettiği bir süreç olarak tamamlandı. Bunun sebebi, seçimi Cumhuriyetçi aday ve önceki Başkan Donald Trump’ın kazanması halinde Avrupa ülkelerinin özellikle güvenlik, iklim, ticaret ve dış politika gibi alanlarda Trump etkisini yeniden değerlendirmeye ihtiyaç duyacak olmasıydı ki bu durum gerçekleşti ve Trump tekrardan Başkan seçildi. Bu yazıda Avrupa için ikinci Trump dönemi karşısındaki yaklaşım ve muhtemel stratejileri değerlendireceğim.
Güvenlik Politikaları ve NATO
NATO, Avrupa devletlerinin güvenliği açısından kritik bir öneme sahiptir. Başkan Donald Trump’ın ilk döneminde bu birliğe karşı yapmış olduğu eleştiriler, ABD’nin NATO’ya yaptığı mali yardımı sorgulaması vb. durumlar Avrupa devletlerinde güvenlik endişelerinin doğmasına sebebiyet vermişti. İkinci Trump döneminde mevcut bu durumun sürdürülmesi, Avrupa ülkelerinin NATO’nun yükünü daha da fazla omuzlarında hissetmeye zorlanması ve ABD’nin taahhütlerini daha düşük bir seviyeye indirmesi olasılıkları mevcut. Bu noktada Almanya ve Fransa gibi Avrupa’daki büyük devletler birlik içerisinde kendilerine yüklenen aşırı sorumluluk ve mali vb. yük sonrası kendi savunma kapasitelerini arttırmaya yönelebilir.
İklim Değişikliği ve Çevre Politikaları
İklim değişikliği süreci tüm küreyi tehdit eden bir konu olarak önem arz etmektedir. Özellikle bu noktada bir liderlik misyonu yüklenen Avrupa için bu durum daha da kritik bir öneme sahip. Başkan Trump’ın ilk döneminde ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çekmesi ve fosil yakıt kullanımını teşvik edici bir politika izlemesi bu noktada Avrupa-ABD iş birliği beklentisini perdelemektedir. Bu durumdan kaynaklı olarak, Avrupa, Çin ve diğer ülkelerle iş birliğini geliştirme yolunu izleyebilir; yeşil dönüşümü hızlandıracak ekonomik tedbirler ile çevre politikalarını hayata geçirerek bu noktadaki liderliğini perçinleyebilir.
Ticaret ve Ekonomi
“America First” (Önce Amerika) yaklaşımı ile izlemiş olduğu korumacı ticaret stratejisi Avrupa ile ABD arasındaki ekonomik ilişkilere zarar vermişti. İkinci döneminde yeniden ticaret savaşlarının ve gümrük vergilerinin gündeme gelmesi, Avrupa ülkelerinin ekonomik stratejilerini çeşitlendirme ve ABD bağlılığını düşük seviyelere indirme yoluna gitmesine sebebiyet verebilir. Özellikle Almanya gibi ihracat hacmi büyük ülkeler, Trump yönetiminin izlediği ticari politikalar karşısında kendi pazarlarını ve tedarik zincirlerini koruma altına alabilir; Avrupa Birliği (AB), Asya-Pasifik bölgesi ile daha derin ticaret anlaşmaları yapabilir.
Diplomatik Tepkiler ve Transatlantik
Başkan Trump’ın Avrupa eksenli politikalarında izlediği pragmatik ve ticari odaklı yaklaşım ABD’nin Transatlantik ilişkilerle olan bağlılığında çeşitli şüphelere yer vermektedir. Avrupa, ikinci Trump dönemindeki ilişkilerde diplomatik olarak daha ihtiyatlı bir yol izleyebilir ve ortak değerlerden ziyade stratejik çıkarları maksimize etmeye yönelebilir. Yine özellikle Almanya ve Fransa gibi devletler bu noktada karşılıklı değerlerin uyuşmadığını dair eleştirileri dile getirebilir; AB içerisinde ABD’ye karşı ortak bir diplomatik dilin benimsenmesinin adımlarını atabilir.
Dış Politika: Ukrayna Krizi ve Rusya ile İlişkiler
Başkan Trump’ın Rusya ile yakın ilişkiler kurma eğilimi Doğu Avrupa ülkelerinin güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Özellikle Ukrayna Krizi, Avrupa için güvenlik ve istikrar noktalarında büyük bir önem taşıyorken, ABD’nin Ukrayna’ya verdiği desteği azaltma ihtimali, Avrupa’nın bu kriz sürecindeki sorumluluğunu arttıracaktır. Bu noktada AB ülkeleri ancak savunma stratejilerini güçlendirirken, ekonomik ve askeri kaynaklarını arttırarak Ukrayna’ya olan desteklerini sürdürebilecektir.
Sonuç
Başkan Trump’ın ikinci dönemi Avrupa için çeşitli zorlukları ve fırsatları bünyesinde barındırmaktadır. Trump’ın “Önce Amerika” politikalarının etkilerini azaltmak ve kendi stratejik özerkliklerini arttırmak için AB ülkeleri farklı politikalar geliştirebilir. Güvenlik, iklim, ticaret ve diplomasi bu noktada kritik alanları oluşturmaktadır ve AB, ABD ile bu noktadaki ilişkilerini geliştirmek istese dahi kendi iç dayanışmasını arttırması daha fazla önem arz edecektir. Yani AB devletleri bu süreçte bir yandan ABD ile ilişkileri sürdürmek isterken, diğer yandan kendi liderlik rollerini uluslararası platformlarda geliştirmek mecburiyetindedir.
Oğuzhan MANİOĞLU