AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN KÜRESEL ENERJİ GÜVENLİĞİ STRATEJİSİNDE TÜRKİYE’NİN ROLÜ

upa-admin 17 Temmuz 2012 9.216 Okunma 0
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN KÜRESEL ENERJİ GÜVENLİĞİ STRATEJİSİNDE TÜRKİYE’NİN ROLÜ

Özet: ABD’nin enerji politikasının öncelikle küresel bir boyutu bulunmaktadır. Bu politikanın temelini oluşturan ana unsur dünya çapında artmakta olan arz ve kaynak çeşitliliğidir. Değişik kaynaklardan dünya enerji pazarına giriş yapan her ek enerji (petrol ve doğalgaz) kaynağı aynı anda ABD’nin de kendi enerji güvenliğinin artmasına neden olmaktadır. Bu çerçevede ön plana çıkan ülkelerden birisi ise Türkiye’dir. Türkiye, coğrafi konum olarak öncelikle Orta Doğu ve Hazar Havzası olmak üzere dünyanın ispatlanmış gaz rezervlerinin % 71,8’inin ve kanıtlanmış petrol rezervlerinin % 72,7’sinin mevcut olduğu bir bölgenin yakınında yer almaktadır. Bu makalenin amacı artan enerji güvenliği endişelerini azaltması düşünülen petrol ve doğalgaz boru hatları çerçevesinde Türk-Amerikan ilişkilerinin hangi boyutlarda olduğunu incelemektir.

Anahtar Kelimeler: Enerji güvenliği, ABD’nin Küresel Enerji Stratejisi, Türkiye’nin Enerji Stratejisi, Petrol Boru Hatları,  Doğalgaz Boru Hatları.

 

GİRİŞ

Günümüzde, gelişmiş devletlerin yanı sıra gelişmekte olan devletler için en önemli konulardan birisi de enerji kaynaklarına güvenli ve sorunsuz bir biçimde ulaşabilmektir. Bu, kendi sistemlerin ve küresel ekonomik sistemin sürdürülmesi açısından elzem bir konudur. Bu kaynaklara sahip olan devletler ile bu kaynaklara ihtiyaç duyan diğer devletlerarasında kimi zaman yakın ilişkiler kurulabilmekte kimi zaman da problemler yaşanabilmektedir.

Enerji kaynakları açısından zengin fakat henüz gelişmesini tamamlayamamış ülkeler, ellerinde bulundurdukları petrol ve doğalgaz gibi kaynakları, bu kaynaklara aşırı ölçüde gereksinimi bulunan sanayileşmiş ülkelere satarak kendilerine girdi sağlamayı amaçlamaktadırlar. Aynı zamanda bu kaynakların satışından elde ettikleri gelirleri kendi ülkelerini gelişmesi için kullanmaktadırlar. Birleşik Devletler gibi endüstrileşmiş ülkeler bu kaynakların kendi ülkelerine problemsiz bir şekilde ulaşmasını hedeflemektedirler.

Bu amaca yönelik olarak gelişmiş devletler birtakım stratejiler ortaya koymaktadırlar. Bunlardan en önemlilerinden birisini bu kaynaklara sahip olan ülkelerle her alanda yakın ilişkiler geliştirmektir. Bir diğeri ise petrol ve doğalgaz gibi kaynakların boru hatları ile kendilerine aktarılması konusunda bu hatların geçtiği ülkelerle yakın ve sağlam münasebetler kurmaktır.

Amerikan küresel enerji güvenliği stratejisi bu çerçevede düşünüldüğünde ön plana çıkan ülkelerden birisi ise Türkiye’dir. Çünkü Türkiye coğrafi konum itibariyle bir petrol ve doğalgaz okyanusunun bulunduğu bölgelere komşudur. Bu durum, enerji güvenliği sağlamak için büyük çaba sarf eden ABD ve enerji güvenliğini kavramını, bu kaynakların bulunduğu ülkelere yönelik olarak geliştirdiği küresel stratejinin bir parçası olarak düşünen Birleşik Devletler için çok büyük bir öneme sahiptir. Türkiye’nin bu kaynakların çoğunlukla yer aldığı ülkelerle ve bu kaynaklara bağımlı olan ülkeler arasında bir köprü rolünü oynayabileceği iddia edilmektedir.

Ayrıca Türkiye’nin bu kaynakların yer aldığı ülkelerle birçok alanda yakın ilişkilere sahip olması, enerji temini konusunda artan ölçüde bağımlılık yaşayan ve bu bağımlılıktan dolayı sıkıntılı olan Batılı ülkeler için dikkat çekici bir husustur. Buna ilaveten bu kaynakların transferinin Rusya gibi bu konuyu siyasi baskı aracı olarak kullanan bir ülkenin eline bırakılmaması gerektiği de ön plana çıkarılmaktadır.

Bu çerçevede ilk bölümde Amerikan küresel enerji güvenliği stratejisinden söz edilecektir. İkinci bölümde ise, Türkiye’nin enerji stratejisine değinilecektir. Üçüncü ve son bölümde, Türkiye-ABD arasındaki ilişkiler, ilk iki bölümde bahsedilen stratejiler temel alınarak alternatif petrol ve doğal gaz boru hatları bağlamında incelenecektir.

 

1.  ABD’nin Küresel Enerji Güvenliği Stratejisi

ABD’nin de içerisinde yer aldığı endüstrileşmiş Kuzey ülkeleri var olan küresel enerji düzeninin temel belirleyicileri olup, dünyadaki CO2 salınımlarının % 75’inin de kaynağı oluşturmaktadırlar. Buna ilaveten dünyanın mineral ve maden kaynaklarının % 70’ini tüketmektedirler.[1] ABD’nin enerji politikası öncelikle küresel bir boyuta sahip olup, bu politikanın temelini oluşturan ana unsur dünya çapında artmakta olan arz ve kaynak çeşitliliğidir. Mevcut durumda, ABD kendi enerji güvenliğini ve küresel ekonomik sistemin sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik olarak dünyanın en önemli petrol ve doğal gaz üreticisi ülkeleriyle yakın işbirlikleri içerisinde bulunmaktadır.

1990’larda Amerikan yönetimleri daha çok ülkenin uzun dönemli enerji güvenliğinin sağlanması için çaba göstermişlerdir. Amerikan ekonomisinin petrol ithalatına olan bağımlılığının sürekli olarak artmakta olması bu konudaki kaygıları daha da ön plana çıkarmıştır.[2] 2000’li yıllara bakıldığı zaman ABD’nin özellikle Körfez ülkelerinden ithal ettiği petrol miktarında artış olduğu gerçeği ile karşılaşılmıştır. Bu yüzden ABD’nin stratejik hedefi olarak hem Amerikan hem de dünya enerji talebini karşılayabilecek her türlü kaynak çeşitliliğinin (özellikle Hazar Havzası) ve enerji türünün gerçekleştirilmesi ortaya konulmuştur. Amerika, petrol ithalatında tek bir kaynağa bağımlı kalmayı istememektedir.

Petrol ihracatçılarının sayısının çoğalması öncelikle Körfez bölgesinde meydana gelebilecek herhangi bir siyasi karışıklık durumunda ABD, Batı Avrupa ve Japonya’ya petrol sevkiyatında yaşanabilecek kesinti riskini de azaltmış olacaktır. Bu bağlamda, Körfez ülkelerinin ve OPEC’in dünya petrol fiyatlarını belirleme yeteneğini azaltması durumunu da ortaya çıkarabilecektir.

Hazar Havzası coğrafi açıdan kapalı bir bölge olmasından dolayı, burada bulunan fosil yakıt ve hidrokarbon üreticisi ülkeler bu kaynaklarını dünya pazarlarına iletmek konusunda birçok problem ile karşı karşıyadırlar. Bu ülkelerin enerji kaynaklarını değerlendirebilmeleri ve zenginlik seviyelerini artırabilmeleri için ABD, çeşitli boru hattı projelerine destek vermektedir. Hazar bölgesinin Amerikan politikasında sahip olduğu konumunun ana belirleyici faktörü ABD’nin enerji çıkarlarıdır.[3] 1990’lı yılların ortalarından itibaren Washington, Hazar Denizi ürünlerinin pazarlanması amacıyla bir doğu-batı eksenini destekleme kararını verdi. Amerikan yönetimine göre bu eksenin en temel özelliği Rusya ile İran arasındaki kuzey-güney ekseninin ehemmiyetini azaltıyor olmasıydı. Burada bahis konusu olan, bölgede Rusya’nın nüfuzunu sınırlandırmak, Kafkasya ve Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerinin “batı yanlısı” eğilimlerini desteklemek, dünya enerji kaynaklarının çeşitliliğini artırmak, İran’ı bölgesel düzeyde tecrit etmek ve de Amerikan şirketlerinin çıkarlarını korumak ve desteklemekti. Bu hedefler bağlamında, bölge ülkelerinin petrol ve doğal gaz kapasitelerinin geliştirilmesi için aşağıdaki gerekli önlemler belirlenmiştir. Bunlar;

  • Kısa ve uzun vadede enerji kaynaklarının ihracat yollarının çeşitlendirilmesi;
  • Türkiye üzerinden geçecek petrol boru hattı projesinin desteklenmesi;
  • İran’a önemli miktarda siyasal, ekonomik ve stratejik kazanımlar sağlayacak projelerin yasaklanması ve bloke edilmesi;
  • Amerikan şirketlerinin çıkarları doğrultusunda Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu’nun yeniden yapılandırılması.

Zbigniew Brzezinski’ye göre sınırlı bir büyüklüğe ve az bir nüfusa sahip olmasına rağmen, Azerbaycan elinde bulundurduğu çok büyük enerji kaynaklarıyla jeopolitik bakımdan bir öneme haizdir. Hazar Denizi yatağı ve Orta Asya zenginliklerini içeren şişe içindeki bir mantardır.[4] Eğer Azerbaycan tamamen Moskova’nın kontrolü altına girerse Orta Asya devletlerinin bağımsızlığı büyük ölçüde anlamsızlaşabilir. Azerbaycan’ın bağımsızlığı anlamsızlaştırıldıktan sonra son derece önemli petrol kaynakları da Rusya’nın hâkimiyetinin süjesi olabilir. Rusya’nın hâkimiyetinde olmayan bir bölgeden geçen boru hattıyla Batı pazarıyla bütünleştirilmiş olan Azerbaycan, ileri ve yüksek enerji tüketimi olan ekonomilerle enerji kaynakları bakımından zengin olan Orta Asya arasında ulaşımı gerçekleştirebilen bir anayol olma potansiyeline sahiptir.

Mayıs 1998’de Washington yönetimi, geniş ölçekli Hazar Denizi Girişimi’ni deklare etmiştir. Aynı zamanda Amerikan firmalarının ilgisine mazhar olmayan Bakü-Ceyhan projesine politik desteğini giderek artırmıştır. Hazar politikasının önemini vurgulamak ve etkinliğini sağlamak amacıyla, Haziran 1998’de Amerikan Başkanı ve Dışişleri Bakanı için ABD’nin Hazar temelli enerji diplomasisini organize edecek özel bir danışman (ilki Richard Morningstar) atanmıştır.[5] İlk başlarda Hazar kaynaklarının Amerikan enerji güvenliği açısından sahip olduğu önemin üzerinde daha çok durulurken, yeni dönemde özellikle bölge ülkelerinin petrol ve doğal gaz sektörlerinin geliştirilmesinin yanı sıra ABD’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki stratejik çıkarlarının savunulmasını ön plana çıkarılmıştır. Enerji diplomasisi, içerik açısından daha kapsamlı bir stratejinin alt başlığı olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Morningstar, “dört önemli stratejik hedefi” gerçekleştirmeye yönelik bir araç olarak gördüğü boru hattı projeleri ile ilgili görüşmeleri tamamıyla politik alana çekmiştir. Bu hedefler aşağıdaki hususları içermektedir;

  • Hazar bölgesindeki yeni cumhuriyetlerin bağımsızlıklarının ve refah seviyesinin güçlendirilmesi ve ekonomik ve siyasi reformların teşvik edilmesi;
  • Bölgenin yeni ulus-devletleri arasında ekonomik ilişkileri geliştirmek suretiyle, bölgesel ihtilafların ve muhtemel savaşların önüne geçilmesi;
  • Amerikan ve diğer şirketler için ticari ve yatırım imkânlarının iyileştirilmesi ve
  • ABD ve müttefiklerinin enerji güvenliğinin desteklenmesi ve Hazar bölgesinin bağımsızlığının korunmasıdır.

28 Ocak 2010 tarihinde Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı’nın Avrasya Enerji Birimi Özel Temsilcisi Büyükelçi Richard Morningstar Amerikan İlerleme Merkezi’nde yaptığı bir konuşma ile Birleşik Devletlerin 2010 ve sonrasında Amerikan hükümetinin Avrasya enerji konuları ile ilgili politikalarını ortaya koymuştur. Buna göre Washington’un Avrasya bölgesine yönelik stratejisinin 4 unsuru bulunmaktadır. Bunlardan ilki, aynı zamanda alternatif teknolojilerin yanı sıra tüm enerji kaynaklarının kullanımında verimliliği ve muhafazayı desteklerken, diğer yandan da yeni petrol ve doğal gaz kaynaklarının geliştirilmesini teşvik etmektir.[6] Washington burada Azerbaycan ya da Türkmenistan’da yeni doğal gaz üretiminden bahsederken bunun Birleşik Devletlerin çıkarı için olmadığını ifade etmektedir. Bu durum küresel enerji güvenliğini arttıracak biçimde uluslararası gaz akışına katkıda bulunacaktır. Bu stratejinin bir diğer parçası ise, Amerikan yönetimi, Avrupa’nın kendi enerji güvenliğini sağlamaya yönelik arayışlarına destek vermek istemektedir. Bu stratejinin son ayağında ise; Birleşik Devletler, Kafkasyalı ve Orta Asyalı üretici ülkelerin hidrokarbon kaynaklarını satmaları için yeni pazarlar bulmalarına yardımcı olmak yer almaktadır.

 

2. Türkiye’nin Enerji Stratejisi

Türkiye, enerji arenasında hem tüketici olarak, hem de Doğu-Batı Koridorundaki bölgesel enerji akışları için bir geçiş rotası bağlamında temel bir oyuncudur.[7] Özellikle, hırslı sanayileşme ve modernleşme projelerinin desteklenmesi çerçevesinde ülkenin enerji ihtiyaçları 1993’den beri yılda yaklaşık olarak % 8-10 oranında artmış ve enerji, Türkiye’nin Ortadoğu’yla giderek artan bir biçimde bütünleşmesinde itici rolü oynamaya devam etmektedir. Petrol, hala Türkiye’nin enerji gereksinimin % 40’ını karşılamaktadır. Bu petrolün % 90’ı Ortadoğu’dan (Suudi Arabistan, İran, Irak, Suriye) ve Rusya’dan temin edilmektedir.

Fakat Türkiye’nin enerji kaynağı tercihi jeopolitik olanları da içeren bir biçimde diğer sebeplerden dolayı artan bir oranda petrol yerine doğalgaz tarafından ikame edilmektedir. Buna ilaveten, gaz daha az kirletici ve Türkiye için daha kolay mümkün olan bir şey olup bunun maliyetleri Anadolu’yu transit olarak geçip diğer pazarlara giden boru hatlarından ciddi ölçüde aldığı geçiş ücretleri ile dengelenmektedir.  Türkiye’nin Hazar, Orta Asya ve Ortadoğu devletleriyle yaptığı enerji temin anlaşmaları aynı zamanda ülkenin oralardaki jeopolitik bağlarını da geliştirmektedir. Ankara, kendi doğal gaz kaynaklarını çeşitlendirme konusunda girişimlerini sürdürmektedir.[8] 2010 yılı itibariyle Türkiye’nin gaz tüketiminin yaklaşık % 55’lik kısmı Rusya tarafından ya doğrudan Karadeniz üzerinden ya da Bulgaristan kanalıyla sağlanıyor olacaktır. Diğer % 20’lik kısım ise İran’dan gelecektir. % 13’lük bir bölüm Azerbaycan’dan ve geriye kalan kısım ise Cezayir ve Nijerya’dan sıvılaştırılmış doğal gaz olarak gelecektir. Aynı zamanda Türkiye, Katar ile gaz sağlama konusunda görüşmeler yürütmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Enerji Bakanı Taner Yıldız’a göre Türkiye, yapıcı bir biçimde dünyanın enerji güvenliğine katkıda bulunabilir. Daha özel olaraksa Ankara önemli bir bölgesel rol oynamak suretiyle bir köprü olmaktan daha fazlası olabilir. Bu çerçevede Asya ve Avrupa arasında bölgesel bir merkez olma potansiyeline sahiptir. Türkiye, birtakım özellikleri sayesinde ulusal ve uluslararası enerji taşıma konuları çerçevesinde enerji jeopolitiğinin merkezinde yer almaktadır.[9] Bu nedenlerden ilki, Türkiye’nin jeopolitik konumunun en masrafsız taşımacılık araçları için elverişli olmasıdır. İkinci sebep ise Türkiye’nin jeopolitik pozisyonu çeşitli enerji kaynaklarına ulaşmayı garanti etmektedir. Üçüncü olarak, Ankara kendi eşsiz jeopolitik konumunu merkeze koyan ve bölgesel ve de uluslararası enerji sorunlarını çözme konusundaki becerisini kolaylaştıracak olan bir politik kavramsal çerçeve dayanan enerji politikaları formüle etmektedir.

Türkiye, başta Orta Doğu ve Hazar Havzası olmak üzere, dünyanın ispatlanmış gaz rezervlerinin % 71,8’inin ve ispatlanmış petrol rezervlerinin % 72,7’sinin bulunduğu bir bölgede yer almaktadır.[10] Bu nedenle, Türkiye, kaynak ülkeler ile tüketici pazarları arasında doğal bir köprü işlevi görmekte ve kaynak ve güzergâh çeşitlendirilmesi yoluyla enerji güvenliğinin sağlanmasında önemli bir ülke olarak ön plana çıkmaktadır. Bu hususlar günümüzde Avrupa’da daha da önem kazanmıştır. Avrupa’nın enerji arz güvenliğine katkı sağlayacak olan tamamlanmış ve halen gerçekleştirilmekte olan önemli boru hattı projeleri, Avrasya enerji ekseninde önemli bir transit ülke ve bölgedeki enerji merkezi olarak Türkiye’nin oynamakta olduğu rolün önemini arttırmaktadır.

Bu hedeften hareketle, Türkiye, geniş Hazar Havzası hidrokarbon kaynaklarının doğrudan Batı pazarlarına ulaştırılmasını öngören ve “21. Yüzyılın İpek Yolu” olarak sunulan Doğu-Batı Enerji Koridoru’nun gerçekleştirilmesine ön ayak olmuştur. Kafkasya ve Orta Asya’yı Avrupa’ya bağlayan boru hattı projeleri, bölgenin Batı ile bütünleşmesi açısından faydalı olacaktır. Güvenli ve ticari açıdan kârlı boru hatları, bölgeye istikrar ve refahın getirilmesine katkıda bulunacaktır.

Türkiye’nin enerji güvenliğindeki rolü kendisinin jeostratejik öneminin temel bir boyutunu oluşturmakta olup 1990’lardan beri enerji konuları Amerika’nın Türkiye’deki çıkarlarının temeli olmuştur.[11] Kendini çevreleyen bölgelerden gelen enerjinin önemli bir tüketicisi olmasına ilaveten Türkiye çeşitli üreticilerden çeşitli tüketicilere yönelik gerçekleşen enerji ticareti için ana bir kanal olarak ortaya çıkmıştır. Gerçekten de Türkiye enerji bağlamında ortaya çıkan ve gelecekte Avrupa ve dünya ticaretinde temel bir rol oynaması beklenen yeni bir Akdeniz pazarının tam ortasında yer almaktadır.

 

3. Petrol ve Doğalgaz Boru Hatları Çerçevesinde Türk-Amerikan İlişkileri

Brzezinski’ye göre Ankara ile Hazar Denizi havzası ve Orta Asya’nın geleceğine yönelik yapılacak olan sürekli danışmalar Türkiye’de ABD ile stratejik ortaklık duygusunun gelişmesine katkıda bulunacaktır. Buna ilaveten Amerika Türkiye’nin, Azerbaycan’da, Bakü’den başlayıp Akdeniz kıyısında Ceyhan’a kadar uzanmakta olan boru hattının Hazar Denizi havzası enerji kaynaklarının ana çıkış noktası olarak hizmet etmesine yönelik arzularına da güçlü bir biçimde destek vermelidir.[12]

Türk-Amerikan ilişkileri bağlamında, Türkiye’nin enerji güvenliğinde artmakta olan rolünün bazı anlamlı boyutları bulunmaktadır. Birincisi, enerji transit rotalarının çeşitlendirilmesinin dünya petrol pazarları üzerinde dengeleyici bir etkisi olacak ve eğer Körfez’den gemilerle taşımanın kesintiye maruz kaldığı durumlarda Amerikan stratejik çıkarlarını da destekliyor olacaktır. Türkiye, daha önemli bir enerji transit ülkesi haline geldikçe eğer önerilen projelerin sağlam bir ticari temeli olursa bu durum Amerikan firmaları için yeni fırsatlar yaratabilir. Türkiye, gemilerle gaz ve petrol taşınmasından önemli miktarda geçiş ücretleri kazanmaya devam etmektedir.[13] Aynı anda Boğazlardan idare edilemeyecek sayıda geçen tanker geçişlerini azaltmada bir menfaat sağlayacaktır ki bu Türkiye’nin son on yıldaki boru hattı politikasının ana katalizörü olarak ortaya çıkan güvenlik ve çevresel endişelerinin sebeplerinden birisini oluşturmaktadır. Çünkü Türkiye’nin içinde ve çevresinde geleceğe yönelik enerji geliştirme konusunda iyi bir yöntem petrolden daha çok gazla ilgilidir.

AB perspektifinden petrol ve doğalgaz anlamında enerji sağlayıcı devletler hem doğalgaz hem de petrol ithalatı çerçevesinde üç ana grup altında sınıflandırılabilir.[14] Doğalgaz kullanımında 3 ana arter Rusya, Afrika ve Norveç olarak ortaya çıkmaktadır. Petrol kullanımında, Norveç ve Rusya’ya ilave olarak Ortadoğu ön plana çıkmaktadır. Türkiye’nin öne sürdüğü tez ise AB enerji kullanımında bu üç gruba ilaveten yeni bir rota ya da koridor yani diğer bir deyişle dördüncü arter haline gelebilmektir.

Ayrıca, Türkiye’nin enerji alanında Rusya’nın sağlayıcılığına ve yeni enerji projelerindeki Rus hâkimiyeti ile ilgili olarak endişeleri vardır. Türk enerji tüketiminin tahminen % 65’lik bir kısmını gaz oluşturmakta ve bu gazın kabaca % 65’lik kısmı da Rusya’dan alınmaktadır. Fakat Ankara aynı zamanda kendisinin Rus-Türk enerji ticaretindeki siyasi ve ticari çıkarları konusunda hassas olacaktır. Bölgesel enerji jeopolitiği daha karmaşık bir hale geldikçe ve enerji güvenliği tartışmaları daha ehemmiyet kazandıkça, enerji sadece kolay bir biçimde ikili ilişkilerde bir anlaşmazlık kaynağı olarak gündeme gelebilecektir.[15]

İkinci olarak, Türkiye’nin enerji politikalarının Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu’daki Amerikan stratejisi için yansımaları olacaktır. Türkiye, Irak gazının ve petrolünün gelecekte Avrupa’ya taşınmasının yanı sıra Azeri petrolü ve gazı için de potansiyel olarak önemli bir pazar olma bağlamında hayati bir iletişim hattı durumunda olacaktır. Fakat ABD-İran ilişkilerinde dönüşümü engellemekte olan Washington, özellikle Türk topraklarının İran gazının ve petrolünün ihracatı için bir koridor olarak kullanılması bağlamındaki Türk-İran enerji anlaşmalarından hoşnut olmayacaktır.[16]

Aynı şekilde Moskova ile yeni bir stratejik rekabette ihtiyatlı olan Washington, Türk altyapısının kullanılması yoluyla Rus mallarının Avrupa’ya ve Ortadoğu’ya ihraç edilmesinin genişlemesini sınırlandırıcı birtakım çabalar içinde bulunabilir. Her iki durumda da Türkiye, sorunlu komşularıyla enerji temelli ilişkilerini sınırlandırmaya gidecektir ki, eğer bu durum Türkiye’nin kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarına ters düşerse Amerika’nın bu yöndeki baskılarına karşı gelebilir. Eğer ikili ilişkiler genel olarak sorunlu olursa, bu bölgedeki Amerikan kaldıraç gücü daha da azalmış olacaktır.

Üçüncü ve son olarak, Amerikan’ın tavrının Türkiye’nin kendi enerji çıkarları üzerinde etkisi olacaktır. Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’na Amerikan desteği Türk perspektifine göre kesinlikle stratejik idi. Fakat BTC’nin kapasitesi Irak’tan İskenderun’a giden mevcut hattın tahminen yarısıdır. Irak’ta 10 yıldır devam eden ekonomik yaptırımlar ve devam eden güvensizlik durumu şu anlama gelmektedir; sadece göreceli olarak Irak petrolünün az bir miktarı Türkiye kanalıyla pazara aktarılmaktadır. Kısacası ABD’nin petrol üretimini etkilemek ve boru hatlarının güvenliğini sağlamak için Irak’ta yapacaklarının Türkiye’nin transit bir ülke oynayacağı ve elde edeceği gelir üzerinde çok önemli bir etkisi bulunmaktadır. Jeopolitik risk, Türkiye’nin çevresindeki ve Türkiye’den geçen enerji altyapısının daha da geliştirilmesine yönelik ana bir engel olup Türk bakış açısına göre ABD dış ve güvenlik politikası bu riskleri kontrol altına alabilir veya tahrik edebilir. Enerji jeopolitiği, Amerika’nın ve Avrupa’nın Türkiye’nin stratejik önemi ile ilgili algılamalarını ve Türkiye’nin kendi uluslararası rolü hakkındaki hissiyatını güçlendirecektir.

Fakat rotaların çeşitlendirilmesi, projelerin geliştirilmesi ve ticari karlılıkla ilgili altı çizilen temel sorunlar Türkiye’nin enerji politikasını Amerikan stratejik hedeflerini destekleyecek biçimde kullanmasını zorlaştıracaktır. Yine de Türkiye, yeni boru hattı projelerinin güvenli bir biçimde ilerlemesi ve var olan rotaların kapasitelerinin giderek artmasına izin verecek şekilde Washington’ın, kendine yakın bölgelerde (ve Türkiye’nin kendi Güneydoğusunda) güvenlik için gerekli koşulları yaratmasına yardımcı olmasına konusunda bu ülkeye bakacaktır.

Azerbaycan’ın bağımsızlığını elde etmesinden sonra Batılı petrol şirketleri dikkatlerini Hazar bölgesi enerji kaynaklarına yöneltmişlerdir. Rusya’nın arzusu Azerbaycan petrolünün kuzey hattı adı verilen bir hatla taşınması yönünde olmuştur.[17] Böylece, Bakü’den Rusya’nın Novorossisk limanına ulaştırılacak olan petrol buradan tankerlerle Boğazlar yoluyla dünyaya ulaştırılmış olacaktı. Rusya, Sovyetler Birliği döneminde inşa edilen boru hattının kendisini bu rekabette avantajlı kılacağını düşünmekteydi.

Türkiye ise petrolün taşınmasında kendi topraklarından geçecek olan Bakü-Tiflis-Ceyhan hattını ön plana çıkarmaktaydı. İran ise petrolün kendi üzerinden taşınmasını arzulamaktaydı. Bunlardan İran hattı, ABD’nin muhalefetiyle karşılaşmıştır. ABD ve Türkiye’nin desteklemekte olduğu doğu-batı enerji koridoru ve Rusya seçeneği arasındaki mücadelede Türkiye, Boğazlardaki var olan yoğun trafiği ve bunun İstanbul için oluşturduğu tehlikeleri gündeme getirmiştir. Türkiye’nin Boğazlar’ın var olan trafiğine ilaveten bir de Hazar petrolünün buradan taşınması durumunda ortaya çıkacak ilave trafiği kaldıramayacağı görüşünün yanı sıra Rusya alternatifine karşı başka düşünceler de öne sürülmüştür. Rusya’nın Novorossisk limanındaki iklim şartları, Azerbaycan’dan Rusya’ya giden boru hattının güvenli olmayan bölgelerden geçmekte olduğu ifade edilmiştir. Bakü’den Ceyhan Limanı’na ulaşacak bir hattın ise çevresel avantajlarının ortaya konulduğu gibi Ceyhan Limanı’nın lokasyonu, yılın 365 günü operasyonel olabilmesi ve de Ceyhan Limanı’nın yılda 120 milyon ton petrolü kaldırabilecek kapasiteye sahip olması Türkiye’nin hattın avantajlarıyla ilgili ileri sürdüğü tezlerdi. Bu hattın dezavantajını ise 3 milyar dolara varan maliyetin projeyi pahalı hale getirdiği hususu oluşturmaktaydı.

Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’na (BTCHPH) giden sürecin başlangıcı 1994 yılında “Yüzyılın Anlaşması” olarak ortaya konan 8 milyar dolarlık anlaşma ile olmuştur. Amaco, Penzoil, UNOCAL, Exxon, Ramco, Staatoil, Itochu, Delta, SOCAR, TPAO ve Lukoil’in içinde bulunduğu Azerbaycan Uluslararası Petrol Konsorsiyumu oluşturulmuştur.[18] TPAO’nun önceleri % 1,75’lik hissesi bulunmaktayken Azerbaycan şirketi SOCAR’dan aktarılan % 5’lik payla hisse oranı % 6.75’e çıkarılmış bulunmaktadır.  BTC projesinin ticari çekiciliğini artırmak için Washington yönetimi, Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan’a yatırımcılar için avantajlar sağlanması ve petrol geçişi için ödenen vergi oranlarının azaltılması konusunda baskıda bulunmuştur. Projenin bölgesel bir inisiyatif olduğunu vurgulamak amacıyla ABD, Ekim 1998’de Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Özbekistan Devlet Başkanlarının katıldığı Ankara Deklarasyonu adlı bir imza töreni organize edilmiştir. Bu Deklarasyona dönemin ABD Enerji Bakanı Bill Richardson da gözlemci olarak imza koymuştur. Richardson, doğu-batı enerji koridorunun parçası olan bu hattın bölgede ekonomik gelişme ve ulusların zenginliğine artı değer sağlayacağını belirtmiştir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın 1999 yılındaki zirvesinde Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan ve Kazakistan BTC’ye olan desteklerini tekrar vurgulamışlardır. 2000 yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye ana boru hattı taslağı konusunda anlaşmaya vararak ileri bir aşamaya geçmişlerdir.

Gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda finansman sorununun ortadan kaldırılmasıyla hız kazanan BTC boru hattından deneme amaçlı petrol, 25 Mayıs 2005 tarihinde pompalanmış ve daha sonra hattan petrol akışı başlatılmıştır. Yıllık 50 milyon ton (günde 1 milyon varil) kapasitesi olan BTC boru hattının açık denizlere çıkışı bulunmayan Hazar bölgesinin petrol kaynakları için ana ihraç güzergâhı olması düşünülmektedir. Çalışma ömrünün en az 40 yıl olması planlanan bu hattan ilk petrol 28 Mayıs 2006 tarihinde Ceyhan’da yapılmış olan ve dünyanın en büyük ham petrol ihraç tesisleri arasında gösterilen Ceyhan Haydar Aliyev Terminali’ne ulaştırılmıştır. 4 Haziran 2006 tarihinde BTC boru hattıyla Akdeniz’e getirilen petrol, ilk tankerle dünya pazarlarına gönderilmiştir.[19] Bu hattın resmi açılış töreni 13 Temmuz 2006 günü Ceyhan’da gerçekleştirilmiştir. Hattın toplam uzunluğu 1760 kilometredir (Azerbaycan: 445 km, Gürcistan: 245 km ve Türkiye: 1070 km). 5 Ocak 2009 tarihi itibariyle BTC üzerinden 653 tankere yaklaşık toplam 520 milyon varil petrol yüklemesi gerçekleştirilmiştir. 16 Haziran 2006 tarihinde Kazakistan, BTC petrol boru hattı projesine resmi olarak katılmıştır. Bu amaçla, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev arasında anılan tarihte, Almatı’da Ev Sahibi Ülke Anlaşması imzalanmıştır. Kazak ham petrolü, Hazar Denizi’nden tankerlerle Bakü’ye getirilerek, BTC boru hattıyla Ceyhan’a 2008 Kasım’ından itibaren pompalanmaya başlanmıştır.

Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı ise Doğu-Batı Enerji Koridorunun ikinci bileşenini oluşturmaktadır. Güney Kafkasya Boru Hattı olarak da bilinen bu hat ile Hazar Denizi’nin Azerbaycan’a ait kesiminde yer alan Şahdeniz sahasında üretilecek doğal gazı Gürcistan üzerinden Gürcistan-Türkiye sınırına ulaştıracak olan boru hattından yılda 6,6 milyar metreküp doğal gaz ihraç edilmesi öngörülmektedir. Azerbaycan ile Türkiye arasında Mart 2001 tarihinde GKBH projesi ile ilgili olarak Hükümetlerarası Sözleşme ve Alım-Satım Sözleşmesi, Eylül 2002’de ise Azerbaycan ile Gürcistan arasında GKBH ile doğal gazın Azerbaycan ve Gürcistan’dan ve onların sınırları dışında transiti, transferi ve satışı konusunda sözleşme imza edilmiştir. Boru hattının inşasına Ekim 2004’de başlanmış ve Mayıs 2006’da ise ilk kullanım gazı, aynı senenin Aralık ayındaysa ilk ticari gaz gönderilerek boru hattı faaliyete geçirilmiştir. İlk Şahdeniz gazı Temmuz 2007’de Türkiye’ye ulaştırılmıştır.

BTE Doğal Gaz Boru Hattı aynı zamanda, Türkmenistan ve Kazakistan’da yer alan dünyanın dördüncü büyük doğal gaz rezervlerine erişecek olan Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin ilk saç ayağı olarak değerlendirilmektedir. 2007 senesinde ise şu anda kullanılmakta olan tabakanın altında bulunan yüksek basınçlı yeni bir tabaka ortaya çıkarılmıştır.[20] Bu keşif sonrasında yapılan kuyu verileri tetkiki sonucunda Şahdeniz projesinin 2. aşamasının başlatılması kararı alınmıştır. 2. aşamanın toplam maliyetinin 10 milyar dolar civarında olması öngörülmekte ve yıllık doğalgaz üretiminin ise 12-15 milyar metreküp seviyesinde olacağı düşünülmektedir. Güzergâh ve kaynak çeşitlendirmesine ekstra katkılarda bulunacak olması nedeniyle Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi özel bir ivedilik kazanmıştır. Arz güvenliği açısından, Kazakistan ve Türkmenistan’ın doğal gaz ve petrollerini Batı pazarlarına ihraçlarında tek bir ülke veya rotaya bağımlı kalmamaları da önem taşımaktadır.

Kaynak: http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=771:enerji-nakil-hatlar-cercevesinde-tuerkiye-azerbaycan-likileri&catid=131:enerji&Itemid=146

ABD’nin genel olarak Avrasya, özel olarak da Kafkasya siyasetinin önemli bir parçasını oluşturan enerji konusunda petrolden sonraki diğer bir önemli kaynağı da doğalgaz oluşturmaktadır. ABD, Hazar’daki doğalgazın uluslararası pazarlara sunulmasını da Doğu-Batı Enerji Koridoru stratejisinin bir parçası olarak kıymetlendirmektedir. Bu bağlamda, Azerbaycan’ın Şah Deniz doğalgazı ile Türkmenistan doğalgazının aynı koridorda taşınması ABD tarafından öngörülmüştür.[21] Bunun aracı ise Hazar geçişli bir boru hattıyla Azerbaycan ve Türkmenistan doğalgazlarının batıya iletilmesiydi. Bu boru hattının inşasının finansal açıdan gerçekleştirilebilirliğinin ise özellikle Türkiye’nin Türkmenistan doğal gazına meyil etmesine bağlı olduğu vurgulanmıştır. Öte yandan Türkiye’nin Rusya’dan Karadeniz’in altından geçen boru hattıyla doğalgaz getiren Mavi Akım projesini ön plana çıkarması ve bu projenin hayata geçirilmesi, ABD açısından Doğu-Batı enerji koridoru stratejisi için bir engel olarak değerlendirilmiştir. Rusya’dan Türkiye’ye 30 milyar metreküp gaz getirecek olan bu hattın Türkiye’nin talebini karşılayacağı ve Türkmenistan doğalgazına ihtiyacı olmayacağı, Hazar geçişli boru hattı projesi için anlaşma imzalayan Amerikan şirketi PSG tarafından da belirtilmiştir.[22]

Fakat eğer Azerbaycan ile Türkmenistan arasında gelişen ilişkiler sonucunda Azerbaycan doğalgazıyla Türkmenistan doğalgazının ortak taşınması konusunda mutabakata varmaları kesin bir şekilde sağlanmış olunursa ve firmalar da bu doğalgaz boru hattının yapılması konusunda kararlı olurlarsa Hazar geçişli boru hattı projesi gerçekleştirilebilir. Çünkü Türkiye de Hazar geçişli doğalgaz boru hattı projesine destek vermekte ve bu hattan da doğal gaz almak arzusunda olduğunu ifade etmektedir. Buradaki temel sorunları, Türkmenistan ve Azerbaycan arasındaki sahalar konusundaki anlaşmazlık (Serdar/Kepez) ve Hazar’ın durumu ile ilgili tartışmalar oluşturmaktadır. Buna ilaveten Türkmenistan’ın Rusya ile yapmış olduğu uzun süreli gaz satış anlaşmasının da gazın miktarıyla ilgili probleme yol açabileceği vurgulanmaktadır. Bu boru hattıyla ilgili ilk teşebbüs 1998 yılında olmuş ve 2003 yılı başına kadar tamamlanması öngörülmesine rağmen henüz fiiliyata geçirilememiştir.

Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in Rusya’yı özellikle gazda tekel haline getirme stratejisi 2007 yılında hızlanmış ve sonuç olarak Rusya ile Türkmenistan arasında bir doğalgaz antlaşması imza edilmiştir. Türkmenistan gazının Kazakistan aracılığıyla Rusya’ya ulaştırılmasını kapsayan anlaşma ABD’nin savunmakta olduğu Hazar geçişli doğalgaz boru hattı projesini ve NABUCCO’nun hayata geçirilmesini tehlikeye sokmuştur. Rusya ve Türkmenistan’ın anlaşmasından sonra NABUCCO’ya yetecek miktarda gazı bulunup bulunmadığı konusu dillendirilmeye başlanmıştır. ABD’nin Doğu-Batı enerji koridoru politikası, Rusya’nın karşı hamlelerinden menfi yönde etkilenmiştir. Hazar’ın statüsü konusunda bir anlaşmaya varılamamış olması da Hazar geçişli doğalgaz boru hattının inşasının gecikmiş olmasının sebeplerindendir.

Zbigniew Brzezinski’ye göre Birleşik Devletler, enerji ihracatçıları olan Orta Asya ülkeleri ile daha çok ve daha doğrudan ekonomik ilişkiler kurmaya yönelik yoğun çabalarda bulunmak zorundadır. Washington, bu ülkelerin çevrelenmesine izin vermemelidir.[23] Bu çerçevede Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı önemli bir stratejik başarıydı. Washington, Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’ni bu erişimin güçlendirilmesi olarak değerlendirmektedir. Brzezinski’ye göre Birleşik Devletler bu konuda ısrarcı olmalıdır. Brent Scowcroft’a göre Washington Hazar Denizi’nin altından geçip Kazakistan’dan Azerbaycan’a giden bir petrol boru hattının inşa edilmesi çaba göstermelidir. Bu durum Rusya’ya zarar vermez, sadece Rusya’nın Avrupa’ya karşı olan tekel olma şansına zarar verir.

Enerji, Türkiye’nin Kafkas ve Hazar bölgesi politikasında ana yürütücü faktörlerden birisidir. Rusya’nın Gürcistan’ı işgali ve 2009 yılının başında Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan gaz anlaşmazlığı Avrupa’nın kendi enerji güvenliğini sağlayıcıları çeşitlendirme yoluyla desteklemesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.[24] Aynı anda Hazar gazını Avrupa Türkiye’den Romanya, Macaristan ve Avusturya’ya taşıyacak olan bir doğal gaz boru hattı olan Nabucco Projesi’nin AB içinde artan bir biçimde ilgi çekmesine katkıda bulunmuştur. Adını, Guiseppe Verdi’nin 19. yüzyılda yazdığı aynı adlı eserden alan bu proje Haziran 2006’da tüm dâhil taraflarca onaylanmıştır. Nabucco, 13 Temmuz 2009 günü Ankara’da imzalanan anlaşma hayat bulmuştur. Projenin ortakları aşağıdaki firmalar olup her birinin % 16.67’lik hissesi bulunmaktadır;

  • BOTAŞ A.Ş. ,
  • Bulgarian Energy Holding EAD,
  • MOL Plc,
  • OMV Gas & Power GmbH,
  • RWE AG ve
  • TRANSGAZ SA

Bu projenin büyük kısmı Türkiye’den geçecek olan 3300 km uzunluğundaki boru hatları ağından oluşmaktadır. Başlangıç noktası Türkiye’nin Erzurum şehri olup Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden geçerek Avusturya’nın Baumgarten-an-der-March şehrine kadar uzanan bir boru hattıdır. Boru hattının, takriben 2000 km’lik kısmı Türkiye, 400 km’si Bulgaristan, 460 km’si Romanya, 390 km’si Macaristan ve 46 km’lik kısmı ise Avusturya topraklarından geçmiş olacaktır.[25] Nabucco boru hattının Erzurum civarında yer alan Tebriz- Erzurum ve Bakü-Tiflis-Erzurum boru hatları şebekesine dâhil olması ve bunun dışında Trans-Hazar Gaz Boru Hattı’nın da bu boru hattı ağına ilave edilmesi öngörülmektedir.

İlk aşamada, boru hattı aracılığıyla 4,5-13 milyar metreküp kapasite doğalgaz transferi hedeflenmektedir. 2020 yılına kadar bu miktarın 16 milyar metreküplük kapasitesinin Baumgarten’e ulaştırılması şartıyla transfer kapasitesinin 31 milyar metreküp düzeyine çıkarılması düşünülmektedir. Boru hattı inşasına 2010 yılında başlanacağı ve 2014 yılında bitirileceği öngörülmektedir. İlk başlarda, boru hattıyla gelen gazın, Avrupa’nın toplam gaz ithalatının % 6-8’ine karşılık gelecektir. Yapılan hesaplamalara göre tahmini harcama miktarının 7,9 milyar avro olacağı açıklanmıştır. Projeye üye ülkeler, projenin AB’nin son dönemdeki enerji konusundaki temel prensip ve politikaları ile de uyumlu olduğunu ifade ederek AB’nin Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu’ya yeni bir enerji koridoru açmayı amaçladığını vurgulamışlardır. Başlangıçta, 2013’den itibaren boru hattı Azerbaycan’ın Şahdeniz sahasından gelecek olan 8 milyar metreküp gazla doldurularak devreye alınacaktır. Daha sonrasında ise bu kapasitenin Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, İran, Irak, Mısır ve hatta Rusya’dan gelebilecek gazla artırılacağı planlanmaktadır.

Burada esas problem, ilk aşamada hattın bağlanacağı Azerbaycan’ın boruları doldurup dolduramayacağı konusudur. Özellikle Türkmenistan gazında ciddi şüpheler göz önünde bulundurulduğunda Azeri gazının kapasitenin çok altında olacağı belirtilmektedir. AB yetkilileri, Türkmenistan’da şu andaki verilerin çok ötesinde gaz olduğunu tahmin etmekte ve çalışmalarına da buna göre devam etmektedirler. Öte yandan Türkiye projede Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’ın özel bir yere sahip olmasını arzu etse de sadece bu ülkelere güvenerek yola çıkmak istememekte, boruları dolduracak gaz için Katar, İran, Irak ve diğer Ortadoğu ülkelerini de devreye sokma çalışmalarında bulunmaktadır.[26]

Bazı AB yetkilileri, İran’ın açığın bir bölümünü telafi edebileceğini önermektedirler. Fakat bu seçenek ABD ve AB’nin İran’ın nükleer programı konusundaki ayrılıkları devam ettiği müddetçe umutsuz bir girişimdir. İran’ın nükleer programında değişiklik olmadıkça, ABD yetkilileri, İran’ın Nabucco için bir tedarikçi olması seçeneğine olumlu bakmamaktadırlar.[27] Türkmenistan ise diğer bir potansiyel tedarikçidir. Şu anda Rusya’nın Türkmenistan’dan gelen gaz ihracatı üzerinde büyük bir tekeli mevcuttur. Türkmenistan’ın Rus devlet enerji şirketi Gazprom’la fiyatlandırma konusunda bir sürtüşmesi bulunmakta olup kendi ihracat kanallarını çeşitlendirmek arzusundadır. Türkmenistan’da yeni keşfedilen rezervler şu ihtimali ortaya çıkarmaktadır ki bu on yılın ikinci yarısından itibaren Türkmenistan kendi gazının bir kısmını mevcut açığın azaltılmasına yardımcı olacak şekilde Nabucco boru hattı aracılığıyla nakledebilir.

Buna ilaveten Irak, Nabucco’nun tam kapasiteyle çalışabilmesi için gerekli olan 31 milyar metreküplük gazın neredeyse yarısına tekabül eden 15 milyar metreküplük gaz sağlamayı önermiştir. Türkmenistan da ikinci aşamada gazının bir kısmını Nabucco aracılığıyla göndermeyi teklif etmiştir. Ek olarak meta ve çelik fiyatlarının düşmesi boru hattının tahmin edilen maliyetini düşürmüştür ki bu durum proje için gerekli finansmanın sağlanmasına yönelik umutları artırmıştır.

Türkiye, eğer sonunda Nabucco fiiliyata geçirilirse bundan temel fayda sağlayıcılardan birisi olma konumundadır. Boru hattı, Türkiye’nin önemli bir bölgesel aktör olarak rolünü geliştirecek ve Türkiye’yi Avrupa’nın enerji bağımsızlığının gerçekleştirilmesinde temel bir dişli çark haline getirecektir.[28] Aynı zamanda özellikle İran ve Irak olmak üzere Türkiye’nin bölgesindeki etkisini artırmasını mümkün kılacaktır. Bunun yanı sıra önemli ekonomik getirileri de olacaktır. Boru hattının yarısından fazlasından Türkiye’nin topraklarından geçiyor olması bağlamında ana bir transit ülke olarak Türkiye vergi gelirlerinin yüzde 60’ını alacaktır. Boru hattı ile aynı anda altyapı yatırımlarının çekilmesi ve yeni iş olanaklarının da yaratılması umulmaktadır.

Projeyi hem Brüksel hem de Washington güçlü bir biçimde desteklemektedir. Bu destek, Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın Avrasya Enerji Özel Temsilcisi Richard Morningstar tarafından dile getirilmiştir.[29] Washington’daki düşünce kuruluşlarından Amerikan İlerleme Merkezi’nde bir konuşma yapan Morningstar, güney koridorundaki alternatif projelere de bakmakta olduklarını ifade etmiştir.

“Nabucco’nun daha fazla dile getirilmesindeki gerekçe, bu projenin siyasi anlamda Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine daha fazla yararı olmasından dolayıdır… Avrupa başkentlerine uğradığım zaman, Türkiye-Yunanistan-İtalya boru hattından söz edilmiyor. Çoğunlukla Nabucco’dan söz ediliyor. Güney Koridoru projesinde payı olan şirketlere, siyasi gelişmelere de bakmalarını tavsiye ediyorum. Onlara, Orta ve Doğu Avrupa’da doğal gaz ihtiyacı açısından kırılgan ülkelere daha fazla yararı olacak projelerle gelmelerini öneriyorum. Eğer Türkiye-Yunanistan-İtalya boru hattı, stratejik olarak Nabucco’nun yapabileceklerini yapsa, bu durumda iki hattan hangisinin daha karlı olabileceği düşünülebilir. Belki de bu iki boru hattını savunanlar bir araya gelip, Orta ve Doğu Avrupa’ya daha etkili gaz sevk edilmesi konusunda işbirliğini görüşebilir. Bu konuda yaratıcı olmak gerek. Amerika’nın sadece Nabucco’yla ilgilendiği yaklaşımını kabul etmiyorum. Konu çok daha geniş…”

Büyükelçi Morningstar, Amerika’nın Nabucco’ya verdiği desteğin, enerji yollarını çeşitlendirme amacı taşıdığını vurgulamıştır: “Biz enerji yollarını çeşitlendirmek istiyoruz. Amacımız Rusya’ya karşı olmak değil. Ama bazı ülkelerin enerji ihtiyaçları açısından güvencede olması gerekiyor. Bunu sağlamanın yolu enerji yollarını çeşitlendirmekten geçiyor. Ondan dolayı Güney Koridoru projesine destek veriyoruz. Rusya’nın Kuzey ve Güney Akım projelerine karşı çıkmak, Amerika’nın üstüne düşmemiş. Ama bu, Güney Koridoruna güçlü destek vermeyeceğiz anlamına da gelmiyor. Nabucco’nun gerçekleşmesini istiyoruz, gerçekleşmesi için de yardım etmek isteriz”.[30]

Bu çerçevedeki önemli bir gelişme ise 7 Haziran 2010 tarihinde iki yıldır süren Azeri gazı müzakereleri atılan imzalarla sona ermiştir. Türkiye, Azeri gazına eskisi gibi düşük tarife ödemeyecek ancak Avrupa’ya Azeri gazını ihraç edebilecektir.[31] Azeri gazının Türkiye’ye maliyetinin yılda 1,1 milyar dolar civarında arttığı öne sürülmektedir. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesini amaçlayan protokollerden dolayı sekteye uğrayan Azeri gazı pazarlığının uzlaşmayla sonuçlanması, Nabucco gibi Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğalgaz taşıyacak boru hattı projelerinin de hayata geçmesini kolaylaştıracaktır.

Enerji Bakanları Taner Yıldız ve Natık Aliyev ile Botaş Genel Müdürü Fazıl Şenel ve Socar Başkanı Rövnag Abdullayev’in imzaladığı belgelerle Türkiye’nin Şahdeniz I’den aldığı doğalgazın fiyatı artırılmıştır. 2016-2017’de devreye girmesi beklenen Şahdeniz II’den alınacak gazın yılda 6 milyar metreküp olacağı kesinleşmiş olmaktadır. Ayrıca Şahdeniz II gazının Türkiye’den Avrupa’ya taşınma tarifesi de netleşmiştir. 2008’de Azerbaycan, petrol fiyatlarındaki artış nedeniyle Türkiye’ye bin metreküpünü 120 dolara sattığı doğalgazın fiyatının yukarı revize edilmesini talep etmişti. Yetkililer, yeni tarifenin ne olduğunu açıklamazken Yıldız, “Gizlilik anlaşması olduğu için fiyatları açıklayamayacağım… Alınacak gazın fiyatı Rusya’dan daha makul olacak” dedi.

 

Kaynak: The Washington Institute for Near East Policy

Uzmanlar, Türkiye’nin Rusya’dan aldığı gaza bin metreküp başına yaklaşık 330 dolar ödediğini belirtmektedir. Nabucco Uluslararası Doğalgaz Boru Hattı Limited Şirketi Genel Müdürü Reinhard Mitschek, Türkiye ile Azerbaycan arasında Avrupa’ya doğalgaz taşınmasıyla ilgili şartların belirlendiği anlaşmanın imzalanmasını memnuniyetle karşıladıklarını, Nabucco projesinin inşaatının 2011’de başlamasını beklediklerini söyledi. Mitschek yaptığı yazılı açıklamada, “Nabucco, Güney Koridor’un amiral projesidir. Projenin inşasının 2011 yılında başlaması beklenmekte” dedi.

Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız [32], Nabucco Projesi’nin olası faydalarını şu şekilde ifade etmiştir:

  • Projede yer alan ülkeler ve Avrupa için yeni bir gaz koridoru açmak;
  • Rota boyunca yer alan katılımcı ülkelerin geçiş profilini yükseltmek;
  • Tüm katılımcı ülkeler ve de bütün Avrupa için arz güvenliğine katkıda bulunmak;
  • Tüm Nabucco ortaklarının gaz boru hattı şebekelerinin Avrupa gaz ağıyla bağlantılı olarak rolünün güçlendirmek;
  • Avrupa Gaz Direktifinde bahsedilen şeffaflığı sağlama ve rekabeti artırma yoluyla iyi işleyen bir tek gaz pazarına katkıda bulunmak.

ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde diplomatik misyon faaliyetlerini denetleyen Genel Teftiş Bürosu (OIG), ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, İstanbul, Adana ve İzmir temsilcilikleriyle ilgili Temmuz 2010’da yayımladığı raporda bu makalenin konusuyla ilgili olarak şu tespitte bulunulmuştur; “Türkiye, kendisi aracılığıyla Azerbaycan’dan, Hazar bölgesinin diğer yerlerinden boru hatları aracılığıyla Batı Avrupa’ya petrol ve gaz temin edilmesinin çeşitlenmesinde giderek artan bir rol oynamaya da devam edecektir”.[33]

Washington’da bu sene 31’cisi gerçekleştirilen yıllık Türk-Amerikan Konseyi (ATC) kapanış oturumunda bir konuşma yapan Amerika Enerji Bakan Yardımcısı Daniel Poneman önemli açıklamalarda bulunmuştur.[34] Poneman, Türkiye’nin Avrupa’ya giden enerji yollarının yaşamsal kavşak noktasında yer aldığını ifade etti. Enerji güvenliği meselesinin bütün taraflar açısından önemli olduğunu belirten Poneman, Ankara’nın bu tarz enerji güvenliği tesis etme bakımından üstlenmekte olduğu rolün farkında olduklarının altını çizdi. Birleşik Devletlerin uzun zamandan beri güney koridorunu meydana getiren doğal gaz boru hatlarını desteklediğini vurgulayan Poneman, bu koridorun hedefinin Avrupa’nın yeni doğalgaz kaynaklarını Türkiye üzerinden Batı pazarlarına aktarmak olduğunu sözlerine ekledi.

Bu konuyla en son gelişme ise 26 Haziran 2012 tarihinde Azerbaycan ve Türkiye arasında TANAP (Trans Anadolu) adı verilen bir doğalgaz boru hattı projesi ilgili anlaşmanın Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Azerbaycan Sanayi ve Enerji Bakanı Natık Aliyev tarafından imzalanmasıdır.[35] Erdoğan ve Aliyev anlaşmaya şahit olarak imza koydular. Ev sahibi ülke anlaşmasına ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Socar Başkanı Rövnag Abdullayev tarafından imza konuldu. Bu boru hattına ilişkin mutabakat zaptına ise Socar Başkanı Rövnag Abdullayev ile Botaş Genel Müdür Vekili Mehmet Konuk tarafından imzalanmıştır. Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR’ın, Türkiye’den BOTAŞ ile TPAO’nun ortaklığı ile 26 Aralık 2011 tarihinde ön anlaşması yapılan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi, 7 milyar dolar yatırımla faaliyete geçecektir. Projenin ilk etabı 2018 yılında bitirilecektir. Bu proje için oluşturulan konsorsiyumda SOCAR, BOTAŞ ve TPAO ilk ortaklar arasında bulunmaktadır. Bu proje çerçevesinde Ankara’nın BOTAŞ ve TPAO ile beraber % 20’lik bir hissesi bulunacaktır. Projenin % 80’lik hissesinin sahibi ise SOCAR olacaktır.

Bu boru hattı ile gazın Azerbaycan’dan çıkarılarak, Gürcistan’ı geçip Türkiye üzerinden satılması ve iletilmesi planlanıyor. Şah Deniz 2 Konsorsiyumu’nun 16 milyar metreküplük gazının 6 milyar metreküplük bölümü Türkiye’ye verilecek, 10 milyar metreküplük bölümü de TANAP kanalıyla Bulgaristan ve/veya Yunanistan sınırında teslim edilecektir. TANAP projesi planlanan 4 aşamanın ilki 2018’de ilk gaz akışıyla hayata geçirilecektir. 2020 yılında ise senelik 16 milyar metreküp olacak kapasitenin, 2023’te 23’e, 2026 yılında ise senede 31 milyar metreküp seviyesine ulaşması amaçlanıyor.

Türkiye Ulusal İletim Hattı’nın batı girişini beslemek suretiyle, batı bölgesi arz güvenliğini güçlendirecek proje, gelecekte Türkmen gazının Türkiye ve Avrupa’ya iletimi bakımından alternatif bir hat olma özelliğine de sahiptir.[36] İki başkent açısından çok büyük stratejik öneme haiz bulunan hattın, Türkiye ve Avrupa için makul fiyat ve belirlenmiş doğalgaz kapasitesiyle arz güvenliğine destek verirken, Bakü’nün elinde bulunan doğalgaz kaynaklarının yeni pazarlara iletilmesi gibi önemli kazanımlar da sağlamaktadır. Hazar Bölgesi doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını hedefleyen Nabucco Projesi’nde karşılaşılmakta olan ‘arz sıkıntısı’, TANAP Projesi’ne olan ilginin yoğunlaşmasına sebep oldu. TANAP’ın gaz arzı, Şahdeniz II sahasından gerçekleştirilecektir. Bundan dolayı, projenin arz hususunda bir sıkıntısı bulunmamaktadır. Bu sebepten ötürü Türkiye ve Azerbaycan tarafından ortaya konulan bu proje için, şu anda İngiliz BP, Fransa Gaz de France, Almanya’nın RWE, Avusturya’nın enerji şirketi OMV ile Norveç, Bulgaristan, Macaristan’ın enerji şirketlerinin ortak olmak için görüşmeler yaptığı ifade edildi.

Kaynak: http://www.stargazete.com/ekonomi/dunya-devleri-tanapta-ortaklik-kuyrugunda/haber-622690

 

SONUÇ

Bu yazıda, Amerikan küresel enerjisi politikasında Türkiye’nin rolü konusu incelenmiştir. İlk bölümde, ABD’nin küresel enerji stratejisinden bahsedilmiştir. İkinci bölümde, Türkiye’nin enerji stratejisi ortaya konulmuştur. Üçüncü ve son bölümde ise ilk iki bölümde bahsedilen stratejiler temel alınmak suretiyle alternatif petrol ve doğalgaz boru hatları çerçevesinde Türk-Amerikan ilişkileri ele alınmıştır.

Amerika’nın yukarıda bahsedilen küresel enerji güvenliği stratejisinde ve bu çerçevede ortaya koymuş olduğu Hazar politikasında bu bölgede bulunan hidrokarbon kaynaklarının Rusya’yı ve İran’ı bypass ederek Batı pazarlarına iletilmesi, kaynak çeşitliliği ve enerji güvenliği bağlamında öneme haiz bir konudur. Amerika, bu çerçevede birçok yeni ve alternatif petrol ve doğal gaz taşıma hatları projelerini ortaya koymuştur. Birleşik Devletler burada hidrokarbon kaynaklarını sahip olan Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan gibi ülkelerin bağımsızlıklarını güçlendirmek yoluyla onları Rusya’nın etki alanından mümkün olduğunca uzaklaştırmayı hedeflemektedir. Bu çerçevede, Amerikan hükümetleri bu kaynakları beynelmilel pazarlara iletilmesi konusunda transit ülkelerle olan ilişkilerinin geliştirilmesine de özel bir önem vermektedir. Türkiye’nin enerji üreticileriyle tüketicilerinin arasında olmasının sağladığı eşsiz konum Kafkasya ve Hazar bölgesinde zengin hidrokarbon kaynaklarına sahip olan ülkelerin ilgisini çekmiş ve çekmeye de devam etmektedir. Rusya’nın sahip olduğu enerji kaynaklarını dış siyasetinde politik bir baskı aracı olarak kullanması, AB ve Türkiye gibi hidrokarbon kaynaklarına aşırı ölçüde bağımlı bulunanları alternatif hidrokarbon sağlayıcılarına yöneltmektedir.

Petrolün ve doğal gazın problem olmadan uluslararası pazarlara taşınmasına yönelik geliştirilen alternatif boru hatları projelerinde Türkiye önemli bir transit ülkesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye, dünyada ispatlanmış petrol ve doğal gazın % 70’inden fazlasının bulunduğu bir bölgede yer almaktadır. Aynı zamanda, bu kaynakları ellerinde bulunduran ülkelerle yakın tarihi, siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkileri bulunmaktadır. Bu kendine özgü durum enerji güvenliğine önem veren Avrupa Birliği ve bu bölgelere yönelik izlemekte olduğu küresel strateji çerçevesinde özel bir ehemmiyet veren Birleşik Devletler’in gözünden kaçmamaktadır.

Avrupa Birliği, Birleşik Devletler ve Türkiye kaynak çeşitliliğini sağlamaya yönelik olan bu projelerde 1990ların ikinci yarısından itibaren artan bir işbirliği içinde bulunmaktadır. Bu çerçevede birtakım mevcut ve proje halinde bulunan petrol ve gaz boru hatlarının varlığından söz etmek mümkündür. Bunlardan en önemlileri Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı ve Nabucco projesidir. Bu iki projeye benzer projeler hem stratejik bakımdan hem de enerji güvenliğini temin edilmesi bağlamında hayati derecede öneme sahiptirler.

Son olarak şunu belirtmek istiyorum; Türkiye ile ABD arasında bu alanda gelişmekte olan bir işbirliği bulunmaktadır. Fakat bu işbirliği tarafların çıkarları örtüştüğü müddetçe devam edecek gibi görünmektedir. Eğer çıkarlar uyuşmazsa, Türkiye tıpkı şu anda izlemekte olduğu dış politikası gibi kendi çıkarları doğrultusunda bir politika izlemeye devam etmelidir.

Sina KISACIK

 

 

KAYNAKÇA

– Amanov Şatlık, ABD’nin Orta Asya Politikaları, İstanbul: Gökkubbe Yayınları, 2007.

– Arınç İbrahim and Elik Süleyman, “Turkmenistan and Azerbaijan in European Gas Supply Security”, Insight Turkey, Cilt 12,  Sayı 3, 2010, ss 169-190.

– “Azeri gazı 1.1 milyar dolar pahalılaştı, Nabucco’nun önü açıldı.”, 8 Haziran 2010, http://www.euractiv.com.tr/enerji/article/azeri-gaz-pahalilasti-nabucconun-onu-acildi-010582.

– Barysch Katinka, “ Should the Nabucco pipeline project be shelved ?”, 5 Mayıs 2010, http://www.cer.org.uk/pdf/pb_Nabucco_5may10.pdf.

– Brzezinski Zbigniew, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, New York: Basic Books, 1997.

– Brzezinski, Zbigniew, Scowcroft, Brent, America and the World: Conversations on the Future of American Foreign Policy, Moderated by David Ignatius.New York: Basic Books, 2008.

– Djalili Mohammed Reza & Kellner Thierry, “ Yeni Orta Asya Jeopolitiği. SSCB’nin bitiminden 11 Eylül Sonrasına” (Çev: Dr. Reşat Uzmen), İstanbul: Bilge Kültür Sanat, 2009.

– Laçiner, Sedat, Ekinci, Arzu Celalifer, and Kılıç, Gülay. “AB-Türkiye İlişkileri ve Avrupa’nın Enerji Güvenliği.” içinde Osman Bahadır Dinçer, Habibe Özdal, and Hacali Necefoğlu (der.), Yeni Dönemde Türk Dış Politikası: Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Ankara: USAK Yayınları, 2010, 137-155.

– Luft, Gal. “United States: A Shackled Superpower”, içinde Gal Luft and Anne Korin (der.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Securtiy International, 2009, ss. 143-160.

– “Dünya devleri TANAP’ta ortaklık kuyruğunda”, STAR, 28 Haziran 2012, http://www.stargazete.com/ekonomi/dunya-devleri-tanapta-ortaklik-kuyrugunda/haber-622690, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

– Esmer, Alparslan. “ABD’den Enerji Güvenliği Konusunda Türkiye’ye Destek,” Amerika’nın Sesi, 13 Haziran 2012,  http://www.amerikaninsesi.com/content/abd-enerji-guvenligi-konusunda-turkiye-destek/1208145.html, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

– Fuller, Graham E. , The New Turkish Republic: Turkey As A Pivotal State In The Muslim World, Washington: United States Institute of Peace Press, 2008.

– Kasım, Kamer, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara: USAK Yayınları, 2009.

– Larrabee,  Stephen R. “Troubled Partnership: U.S.-Turkish Relations in an Era of Global Geopolitical Change, http://www.rand.org/pubs/monographs/2009/RAND_MG899.pdf, Erişim Tarihi: 11 Temmuz 2011.

– Lesser, Ian O. , Beyond Suspicion. Rethinking US-Turkish Relations”, Washington: Woodrow Wilson International Center for Scholars, 2007.

– Morningstar Richard, “Enerji yolları bazı ülkelerin güvenliği için”, http://www.enerjienergy.com/haber.php?haber_id=159, Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2011.

– Morningstar, Richard L. “2010 Outlook for Eurasian Energy”, Center for American Progress, http://www.americanprogress.org/events/2010/01/av/morningstar_remarks.pdf, Erişim Tarihi:  30 Mart 2011.

– Muradalioğlu Ağayev Resul, “Hazar Havzası Doğalgaz Kaynaklarının Avrupa’ya Taşınma Güzergahları”, İkibinyirmiüç, Sayı: 110, 15 Haziran 2010, ss 70-78.

– Öğütçü, Mehmet. “Turkey and the Changing Dynamics of World Energy: Towards Cleaner and Smarter Energy”, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, 2010, ss. 63-88.

– Özcan Mehmet, Elmas Fatma Yılmaz, Kutlay Mustafa, Mutuş Ceren, “Bundan Sonrası? Senaryo Analizleriyle Türkiye- AB İlişkileri”, Ankara: USAK Yayınları, 2009.

– Uğurlu, Örgen, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, İstanbul: Örgün Yayınevi, 2009.

– Roberts, John. “ Dossier Energy: The cut-throat energy politics of Russia and Turkey”, Europe’s World, Spring 2007, http://www.europesworld.eu/NewEnglish/Home_old/Article/tabid/191/ArticleType/articleview/ArticleID/20784/Default.aspx, Erişim Tarihi: 17 Temmuz 2012.

– “TANAP projesi anlaşması imzalandı.” Radikal, 26 Haziran 2012, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1092348&CategoryID=80, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

– Transatlantic Academy, “Getting to Zero: Turkey, Its Neighbors and the”, http://www.transatlanticacademy.org/view/resources/uploaded/GettingtoZeroFINAL.pdf, Erişim Tarihi: 10 Haziran 2011.

– T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye’nin Enerji Stratejisi”, http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/EnerjiPolitikasi/Turkey’s%20Energy%20Strategy%20(Ocak%202009).pdf, Erişim Tarihi: 14 Temmuz 2012.

– United States Department of State and the Broadcasting Board of Governors Office of Inspector General Report of Inspection Embassy Ankara, Turkey Report Number ISP-I-10-55A, July 2010, http://oig.state.gov/documents/organization/146175.pdf, Erişim Tarihi: 09 Haziran 2011.

– Yapıcı, Merve İrem. Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, USAK Yayınları: Ankara, 2010.

– Yıldız, Taner, Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision”, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, 2010, ss 33-38.


[1] Şatlık Amanov, ABD’nin Orta Asya Politikaları, İstanbul: Gökkubbe Yayınları, 2007, s. 149.

[2] Gal Luft, “United States: A Shackled Superpower”, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Securtiy International, 2009, ss. 149-150.

[3] Mohammed Reza Djalili & Thierry Kellner  “Yeni Orta Asya Jeopolitiği: SSCB’nin bitiminden 11 Eylül Sonrasına”, (Çev: Dr. Reşat Uzmen),  İstanbul: Bilge Kültür Sanat,  2009, s. 180.

[4] Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, New York: Basic Books, 1997, ss. 46-47.

[5] Amanov, a.g.e, s. 161.

[6] Richard L. Morningstar, “2010 Outlook for Eurasian Energy”, Center for American Progress, http://www.americanprogress.org/events/2010/01/av/morningstar_remarks.pdf, Erişim Tarihi:  30 Mart 2011.

[7] Graham E. Fuller, The New Turkish Republic: Turkey As A Pivotal State In The Muslim World, Washington: United States Institute of Peace Press, 2008, s. 84.

[8]  Fuller, a.g.e. , s. 85-86.

[9] Taner Yıldız, “Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision”, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, 2010, ss. 36-37.

[10] Mehmet Öğütçü, “Turkey and the Changing Dynamics of World Energy: Towards Cleaner and Smarter Energy”, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, 2010, ss. 69-70.

[11] Ian O. Lesser, Beyond Suspicion: Rethinking US-Turkey Relations, Washington: Woodrow Wilson International Center for Scholars, 2007, s. 71.

[12] Brzezinski, a.g.e. , s. 204.

[13] Kaldırıldı.

[14] Mehmet Özcan, Fatma Y. Elmas, Mustafa Kutlay, Ceren Mutuş Bundan Sonrası? Senaryo Analizleriyle Türkiye- AB İlişkileri”, Ankara: USAK Yayınları, 2009, s. 212.

[15] Transatlantic Academy, “Getting to Zero: Turkey, Its Neighbors and the, http://www.transatlanticacademy.org/view/resources/uploaded/GettingtoZeroFINAL.pdf, Erişim Tarihi: 10 Haziran 2011.

[16] Lesser, a.g.e. , s. 73.

[17] Merve İrem Yapıcı, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, Ankara: USAK Yayınları, 2010, s. 300.

[18]  Uğurlu, a.g.e, s 330.

[19] T.C. Dışişleri Bakanlığı,  “Türkiye’nin Enerji Stratejisi”, http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/EnerjiPolitikasi/Turkey’s%20Energy%20Strategy%20(Ocak%202009).pdf, Erişim Tarihi: 14 Temmuz 2012.

[20] İbrahim Arınç and Süleyman Elik, Turkmenistan and Azerbaijan in European Gas Supply Security, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, 2010, s. 185.

[21] Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, USAK Yayınları, 2009, Ankara, s. 174.

[22] Kasım, a.g.e. , s. 175.

[23] Zbigniew Brzezinski, Brent Scowcroft, America and the World: Conversations on the Future of American Foreign Policy, Moderated by David Ignatius,New York: Basic Books, 2008, ss. 174-191.

[24] Katinka Barysch “Should the Nabucco pipeline project be shelved?”, http://www.cer.org.uk/pdf/pb_Nabucco_5may10.pdf, Erişim Tarihi: 7 Temmuz 2011.

[25] Ağayev Resul Muradalioğlu, “Hazar Havzası Doğalgaz Kaynaklarının Avrupa’ya Taşınma Güzergâhları”, İkibinyirmiüç, Haziran 2010, ss. 74 -75.

[26] Sedat Laçiner, Arzu Celalifer Ekinci ve Gülay Kılıç, “AB-Türkiye İlişkileri ve Avrupa’nın Enerji Güvenliği”, içinde Osman Bahadır Dinçer, Habibe Özdal, Hacali Necefoğlu (der.), Yeni Dönemde Türk Dış Politikası: Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Ankara: USAK Yayınları, 2010, s. 148.

[27] Stephen R. Larrabee,  “Troubled Partnership: U.S.-Turkish Relations in an Era of Global Geopolitical Change, http://www.rand.org/pubs/monographs/2009/RAND_MG899.pdf, Erişim Tarihi: 11 Temmuz 2011.

[28] John Roberts, “ Dossier Energy: The cut-throat energy politics of Russia and Turkey”, Europe’s World, Spring 2007, http://www.europesworld.eu/NewEnglish/Home_old/Article/tabid/191/ArticleType/articleview/ArticleID/20784/Default.aspx, Erişim Tarihi: 17 Temmuz 2012.

[29] Richard Morningstar, “Enerji yolları bazı ülkelerin güvenliği için”, http://www.enerjienergy.com/haber.php?haber_id=159, Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2011.

[30] Ibid.

[31] “Azeri gazı 1,1 milyar dolar pahalılaştı, Nabucco’nun önü açıldı.”, Euractiv, 8 Haziran 2010, http://www.euractiv.com.tr/enerji/article/azeri-gaz-pahalilasti-nabucconun-onu-acildi-010582, Erişim Tarihi: 10 Haziran 2012.

[32] Taner Yıldız, “Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision”, Insight Turkey, Summer 2010, s. 37

[33] United States Department of State and the Broadcasting Board of Governors Office of Inspector General Report of Inspection Embassy Ankara, Turkey Report Number ISP-I-10-55A, July 2010, http://oig.state.gov/documents/organization/146175.pdf.

[34] Alparslan Esmer, “ABD’den Enerji Güvenliği Konusunda Türkiye’ye Destek,” Amerika’nın Sesi, 13 Haziran 2012,  http://www.amerikaninsesi.com/content/abd-enerji-guvenligi-konusunda-turkiye-destek/1208145.html, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

[35] “TANAP projesi anlaşması imzalandı.”, Radikal, 26 Haziran 2012, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1092348&CategoryID=80, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

[36] “Dünya devleri TANAP’ta ortaklık kuyruğunda”, STAR, 28 Haziran 2012, http://www.stargazete.com/ekonomi/dunya-devleri-tanapta-ortaklik-kuyrugunda/haber-622690, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.