GEORGE FRIEDMAN’IN TÜRKİYE ANALİZİ

upa-admin 28 Haziran 2014 6.653 Okunma GEORGE FRIEDMAN’IN TÜRKİYE ANALİZİ için yorumlar kapalı
GEORGE FRIEDMAN’IN TÜRKİYE ANALİZİ

Ünlü Amerikalı analist G. Friedman, İstanbul’da düzenlenen bir etkinlikte ilginç fikirler söyledi. Türkiye’nin jeopolitik rolünü analiz eden uzman, sunduğu savlarda küresel ve bölgesel jeosiyasetin bazı güncel sorunlarına da değindi. Ekonomisi dinamik gelişen ülkelerin jeopolitik statüsünün ne şekilde değiştiği meselelerine dikkat çeken G. Friedman, Batı’nın büyük devletlerinin yaptıkları siyasetin bazı bölümlerini ayrıştırdı. Yapılan analizlerden görünüyor ki, dünya çapında jeopolitik manzara belirsizlikle nitelendiriliyor. Bu gerçekliğin arka fonunda Türkiye gibi gelişen ülkelerin gelecek kaderi hakkında ne söylenebilir?

Bölgesel Liderlik: Türkiye Buna Hazır!

“Stratfor”un kurucusu George Friedman, küresel jeosiyasetin trendlerini derinden tahlil eden uzmanlardan biri olarak kabul edilmektedir. Onun dünyanın çeşitli bölgelerinde gözlenen jeopolitik süreçler hakkında söylediği fikirler ve ifade ettiği tezler siyasi çevrelerde ilgiyle karşılanıyor. Son zamanlarda G. Friedman Ortadoğu ve eski Sovyet mekânı ülkeleri ile ilgili öngörü nitelikteki savlar ileri sürüyor. Bu bağlamda onun Türkiye’nin jeopolitik rolünü analiz etmesi dikkat çekiyor.

Öncelikle, onu diyelim ki, George Friedman Ukrayna olayları başladıktan sonra Orta Doğu, Doğu Avrupa, Güney Kafkasya ve Orta Asya’yı kapsayan tahminler vermişti. Orada Batı’nın Estonya’dan Azerbaycan’a kadar geniş bir koalisyon yaratması gerektiğini vurgulamıştı (bkz.: George Friedman. From Estonia to Turkey: American Strategy After Ukrayna / “Stratfor”, 25 Mart 2014). Amerikalı analist düşünüyor ki, Rusya ve Çin’in jeopolitik iddialarını önlemek için başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri Estonya’dan başlayarak Azerbaycan`a kadar geniş bir mekanda yeni bir alyans oluşturmalıdır. Washington bu devletlere askeri desteğini artırmalı, onların güvenliğini sağlamalıdır.

Bu fikirlerde hassas noktalar vardır. Mesele şu ki, G. Friedman`ın teklifinde birkaç ülkeyi Rusya gibi büyük bir devletle karşı karşıya getirmek amacı görülüyor. Bu nedenle bu modelin gerçekleşme imkanları hakkında herhangi bir fikir söylemek risklidir. Bununla birlikte, hissediliyor ki, Ortadoğu da dahil geniş bir mekanda jeopolitik denge değişiyor. Bu açıdan Türkiye faktörü ciddi önem taşımaktadır.

G. Friedman bugünlerde İstanbul’da “Anadolu Aslanları İşadamları Derneği” nin (ASKON) 2014 için ekonomik raporunun tanıtımına adanmış etkinliğe katıldı. “Stratfor”un kurucusu analitik nitelikte konuşmasında, birkaç jeopolitik faktör bazında Türkiye’nin dünyada ve bölgedeki rolü ile ilgili tahminlerini dile getirdi (“Siz artık yükselen bir güç değilsiniz çünkü…” / “HT Ekonomi”, 2 Haziran 2014).

G. Friedman düşünüyor ki, Türkiye’nin bölgesel jeopolitik güç gibi oluşumu sona erdi. O, bu görüşünü şöyle ifade etti: “Siz artık yükselen bir güç bile değilsiniz, çünkü yükseldiniz” (bk. önceki kaynağa). Şimdi Ankara’nın bölgesel lider rolünü oynaması için zaman gelmiştir. Yönetim bunu sağlamanın yöntemleri hakkında düşünmelidir. İtiraf etmek gerekir ki, tüm uzmanlar hiç de Türkiye’nin “tam yükseldiğini” kabul etmiyorlar. Onların da kendi argümanları var. Aynı çevreler Türkiye’yi Washington, Brüksel ve Moskova arasında manevra yapan bir devlet gibi sunmaktadırlar. Bu bağlamda Suriye, Irak ve Mısır olaylarından Ankara’nın jeopolitik temettü elde edemediği fikri ileri sürülüyor.

Kuşkusuz, sıralanan faktörler Türkiye’nin jeopolitik imajını etkiliyor. Ancak, bizce, G. Friedman`ın argümanları daha güçlüdür. Mesele şu ki, Mısır, Suriye ve Irak olaylarına uzun zaman diliminde bakıldığında Türkiye haklı görünüyor ve onun stratejik perspektif kazanacağı şimdi kayıp gibi görünenlerden kat kat fazla olabilir. Örneğin, Suriye’de Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlarını ABD ve Avrupa tanımıyor. Demek, orada Ankara’nın vurguladığı sorun yerinde kalmaktadır. Bunun bir zaman keskinleşeceğine şüphe yoktur.

Öte yandan, G. Friedman jeopolitik rol meselesine ülkenin ekonomik gücü düzleminde değer veriyor. Onun anlattığına esasen, şu anda “Türkiye ekonomisi Avrupa’nın en dinamik ekonomisi” (bkz.: önceki kaynağa). Batı kriz içinde bocaladığında, Ankara kendi ekonomik imkanlarını genişletmiştir. Şimdi ise Türkiye ekonomisi dinamik ve sürekli hızla gelişiyor. Belli aşamalarda gözlenen çalkantılar ise istenilen ekonomik sistem için tipik bir durumdur. Bu açıdan da G. Friedman ilginç gözlemler yapmıştır.

Çin’in Hatası: Ankara Tekrarlayacak mı i?

“Stratfor”un kurucusu düşünüyor ki, Türkiye Çin’in hatasını tekrarlamayacak. Pekin ekonomisini esasen ihracat üzerinde kurmuştur. Hesaplamalar gösteriyor ki, ülke nüfusunun 600 milyonu günde 1 ABD dolarına kadar, 440 milyonu 2-4 dolar arası kazanıyor. Bu, çok fakir olmak demektir. Uzman bu rakamlardan aşağıdaki sonuca varıyor: “Çin sadece 60 milyonun yönettiği bir ülkedir” (bkz.: önceki kaynağa).

Şüphesiz, bu tür eşitsizlik ülkeyi çelişkilere sürükleyebilir. Çünkü Çin malları alınmazsa, onun dahilinde ciddi sorunlar oluşur. Demek, ihracata belli seviyeye kadar güvenebilirsiniz. Bir sınır var ki, onu geçtikten sonra ürünün dışa satışı konusunda sorunlar ortaya çıkar. Türkiye Çin’in bu sıkıntılarını dikkate almalı ve ekonomisini farklı model üzerinde geliştirmelidir.

Genel olarak uzmanın bu notu ilginçtir. Buradan şöyle bir sonuca varabiliriz ki, birincisi, Türkiye henüz Çin’deki kadar çelişkilerle karşılaşmadı; ikincisi, sürekli gelişimi sağlamak için Ankara Pekin’den farklı ekonomik evrim modeli seçebilir. Bu bağlamda Batı-Türkiye ilişkilerinin geleceğine göz atmak ilginç olurdu.

G. Friedman`ın görüşlerine esasen, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olması “kötü (veya istenmeyen) harika” olurdu (bkz.: önceki kaynağa). Bunun nedeni nedir? Analist, AB genelinde tek dış politika olmadığına işaret ediyor. Öyle ki, Almanya agresif ihracat politikası yürütüyor. Ayrıca, örgütün büyük devletleri Doğu ve Güney-Doğu Avrupa’da kendi çıkarları doğrultusunda yarışa başladılar. Sonuçta, AB`nin aslında adil bir kurum olduğu şüphelidir. Onun yürüttüğü çifte standart politikası ortamında sağlıklı rekabetten söz etmek zordur. Bütün bunları dikkate alarak, G. Friedman 2009’da Türkiye için AB’ye üyeliğinin uygun olmadığını söylemişti. O itiraf ediyor ki, o zaman “beni anlamadılar”. Şimdi olayların gidişatı gösteriyor ki, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği onu geriye atardı.

Onu diyelim ki, ASKON`un etkinliğinde konuşan Türk uzmanlar, G. Friedman`ın görüşlerini doğrulayan örnekler verdiler. Onlar bazı çevrelerin Türkiye’yi daima “aşağı çekmeye çalıştığını” ve dolayısıyla yüksek faizler uyguladıklarını vurguladılar (bkz.: önceki kaynağa).

Bunlar Amerikalı siyaset bilimcinin oldukça düşündürücü ve ilginç fikirler ileri sürdüğünü gösteriyor. Tabii ki, onun Türkiye ile ilgili dediklerini paylaşmamak da mümkündür. Fakat gerçeklik şu ki ki, Ortadoğu’da daha temkinli jeopolitik pozisyonu Ankara tutuyor. Onun yürüttüğü dış politika hattı kendi sonuçlarını vermektedir. Ortadoğu’da karmaşık ve çelişkili jeopolitik süreçler gittiğinden orada kimin başarı kazanacağını şimdiden söylemek hayli risklidir. Bununla birlikte, Türkiye ekonomisi gelişme eğilimini koruyor ve onun dünya çapında jeopolitik etki gücü artıyor. Ankara Türkçe konuşan devletlerle de ilişkilerini günümüz talepleri çerçevesinde kuruyor. Burada etnik birliğe değil, somut kültürel, jeopolitik, ekonomik ve politik şartlara öncelik veriliyor. Bu gibi faktörler Türkiye’nin bölgede rolünü yükseltiyor.

Aynı zamanda, G. Friedman`ın söyledikleri küresel jeosiyasette karmaşık ortamın varlığını dolayısı ile onaylıyor. Öyle ki, ilkesel anlarda çifte yaklaşım uygulanıyor. Batı, bu yöntemi kullanarak küresel çapta sorunlar yaratıyor. Böyle bir ortamda ekonomisi hızla ve sürekli gelişen ülkelere hangi ilişkinin gösterileceği tam olarak net değildir. Aynı şekilde, Türkiye’nin dayanıklı gelişmesine hangi noktaya kadar izin verileceği meselesi de ilgiye neden oluyor.

Rusya ve Çin’e yapılan muameleler bağlamında bu mesele daha da güncel hale geliyor. Yani bugün Moskova ve Pekin’in güçlenmesinden endişe edenler, biraz sonra aynı tavırı Ankara’ya karşı sergilemeyecekler mi? G. Friedman bu soruya cevap vermiyor. Belki de bilerek bunu yapıyor, çünkü artık Batı’nın stratejik çıkarları söz konusudur. Bu konuda ise hiç kimseye ödün yoktur.

Kaynak: Newtimes.az

Comments are closed.