BATI’NIN DOSTLARI: POLİTİKANIN BAŞARISIZLIĞI

upa-admin 26 Kasım 2014 2.097 Okunma 0
BATI’NIN DOSTLARI: POLİTİKANIN BAŞARISIZLIĞI

Modern dünyada siyaset yapmanın kendine has zorlukları var. Büyük devletler, bazı durumlarda kendi çıkarları için başkalarını etkilemeye çalışırlar. Deneyim gösteriyor ki, Batı bu yönde hep aktif olmuştur. O, belli ülkelerde siyasetçileri kendisine “dost yaparak”, yönetimi sahiplenmesine yardım eder, belli süre bundan yararlanır, sonra kenara da atabilir. Öyle bir izlenim oluşuyor ki; bu “dostlar”, Batı’nın jeopolitik çıkarları çerçevesinde ona gereklidir. İnsan kaderi, halkların geleceği, devletlerin bağımsızlığı gibi faktörler destekçileri rahatsız etmiyor. Bunlar mevcut tarihin gerçekleri. Peki, buna son vermenin zamanı gelmemiş midir?

Demokrasi Adı Altında “Dostluk”: Talihsiz Siyasetçiler

Geçen yüzyılın 1990’lı yıllarından başlayarak, küresel politikada ciddi değişiklikler oldu. Sosyalist bloğun çöküşü, iki kutuplu dünya sisteminin ortadan kalkması ve tek kutuplu yönetim merkezinin oluşumu ile sonuçlandı. Başta Amerika olmak üzere Batı, dünyaya kendi norm ve standartlarını empoze etme sürecini yoğunlaştırdı.

Bu, kendi içinde bir takım çelişkileri ve belirsizlikleri oluşturdu. Çeşitli bölgelerde çatışmalar ortaya çıktı, devletlerarası ihtilaflar derinleşti. Hissediliyordu ki; dünyaya tek başına ağalık etmenin haklı bir perspektifi yoktur. Küresel ölçekli sorunlar oluşabilir. Deneyim gösterdi ki, insanlığı gerçekten de ciddi tehlikeler bekliyor.

Birbiri ardına yaşanan savaşlar, askeri güç hesabına çeşitli ülkelerde siyasi rejimleri demokrasi adı altında değiştirme girişimleri, bunun için “renkli devrimler”in ihraç edilmesi gibi durumlar mevcut durumu daha da ağırlaştırmaya başladı. Buna örnek olarak, “Arap Baharı”, “Gül Devrimi”, “Turuncu Devrim”, “Şemsiye Devrimi” ve başka terimleri hatırlamak yeterlidir. Batı, kendisini hakemi-mutlak gibi görüyor, uluslararası hukuk kurallarını ihmal ediyor, çifte standartlara el atıyor ve krizleri körüklüyor.

Dünyada çok karmaşık bir jeopolitik manzara ortaya çıktı. Şu anda bu durumdan çıkış yolları tam belirlenememiştir. Büyük devletler arasında jeopolitik çatışma ise yeni aşamaya kalkmaktadır. Onu ayıran temel özelliklerden biri, tarafların birbirine taviz vermemesidir. Bunun bütün insanlık için son derece ciddi bir tehlike yarattığını anlamak gerekir. Ancak galiba, Batı bunu düşünmek istemiyor.

Şimdilerde dünyanın hiçbir devleti terörden, uyuşturucu ticaretinin kurbanına dönüşmekten, iç ihtilaflardan ve bölücülükten tam olarak sigortalanamamıştır. Bazı bölgelerde çözümlenmemiş sorunların devam etmesi ise, yeni çelişki ocaklarının varlığının habercisidir. Acaba tüm bunlar insanların neyine gerekiyor?

Genel olarak, dünyanın çeşitli bölgelerinde yönetilebilen kaos oluşturuldu. Bu, belli ülkeleri çok zor durumlara düşürmektedir. İlginçtir ki; bu amaca ulaşmak için yerel STK’lardan ve “baskı grupları”ndan yararlanılıyor. Bunların arka planında, Batı, kendine siyasetçiler arasında ortaklar buluyor, onların yasadışı eylemlerine göz yumarak, planlarını hayata geçirmeye çalışıyor. Bazı bölgelerde bu adamlar yönetime getiriliyor ve onlardan yararlanılıyor. Fakat deneyim gösterdi ki; Amerika “güvenilir dost” olarak adlandırdığı siyasetçileri bir anda kendi çıkarlarına kurban da verebiliyor. Artı, çekinmeden ve vicdan azabı çekmeden. Bunun örnekleri az değildir.

Bu sırada ilk önce Mısır’ın devrik Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek akla gelebilir. Onu, Enver Sedat 1975 yılında Başkan Yardımcısı atadı. 1981 yılında ise E. Sedat öldürüldükten sonra, ülkeye Başkanlık etmeye başladı. Bu, 30 yıl devam etti. İlginçtir ki, kendi selefinden farklı olarak, H. Mübarek Batı ile ilişkileri geliştirdi. Dış politikada ona karşı neredeyse hiç ciddi adım atmadı. Hatta Irak’ın Kuveyt’e müdahalesi konusunda Washington’ı destekledi. Buna göre ABD, Suudi Arabistan ve Fars Körfezi ülkeleri Mısır’ın 15 milyar dolarlık borcunu sildiler.

Devlet Başkanlarının Acı Sonu: Siyaseti Değiştirmek Zamanı

2005 yılında Hüsnü Mübarek, 5. kez Mısır’ın Cumhurbaşkanı seçildi. Ona uzmanlar “Arap dünyasını en ince siyasetçisi” diyorlardı (bkz: Наргиз Асадова. Мухаммед Хосни Сейид Мубарак / “Власть”. – 2006. – №45. – s. 52-56). Bununla birlikte, Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Batı’nın desteği ile uzun süre iktidarda kalabildi. Ama daha ilginci şudur ki; onun hangi adımları destekçilerinin hoşuna gitmediyse, ciddi dirençle karşılaşıyordu.

Batılı uzmanlar bu tür durumlara birkaç örnek veriyorlar. 1996 yılında Mübarek, Bill Clinton’ın Washington’a M. Kaddafi ile birlikte gitme teklifini reddetmiş, Libya ve Filistin meselelerinde bağımsız karar almaya gayret göstermiş ve ABD’nin talep ettiği birkaç Filistinliyi onlara vermemişti (bkz: Barak Barfi. How New is Egypt’s “New” Foreign Policy? / “Project Syndicate”, 8 Haziran 2011).

Mübarek için bunların sonucu çok kötü oldu. O, devrildi ve kaderin hükmüne bırakıldı. Uzun yıllar hizmet ettiği çevreler, Mübarek`i tanımak bile istemiyorlar. Şu anda onun hayatı ile ilgilenen yok. Amerika’nın çokmilyonluk yardımından yararlanan, ona karşı “olumlu tarafsızlık” konumunu tutan (çoğunlukla Arap ülkelerinin çıkarlarına aykırı olarak) eski Cumhurbaşkanı, tam anlamda kenara atılmış duruma düştü.

Başka bir örnek Eduard Şevardnadze’dir. Batı’nın eski Sovyet coğrafyasındaki en önemli ortağı olan Şevardnadze, NATO ile ilişkilere büyük önem veriyordu. 1998 yılında Şevardnadze, radikal Batı yönelimli bir siyaset yürütmeye başladı. ABD ordusu, talimcilerini ülkeye davet etti, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının çekilmesine onay verdi (bkz: Zeyno Baran. The Baku-Tiflis-Ceyhan Pipeline: Implications for Turkey / The Baku-Tiflis-Ceyhan Pipeline: Oil Window to the West. – The Central Asia-Caucasus Institute, Silk Road Studies Program, 2005. – s.106).

Bunlara rağmen, Batı, bu uzun ömürlü politikacıyı da tereddüt etmeden kurban verdi. Bu kez, “Amerika’nın Kafkasya’daki dostu ”renkli devrimcilerin” kurbanı oldu. Onun güvenliği temin edilse de, ömrünün sonuna kadar aktif siyasetten uzak durdu. Yani Batı, kendi yakınını aslında siyasi ölüye dönüştürdü.

Uzun süre Batı’nın desteğiyle iktidarda kalan Pervez Müşerref’in de kaderi ortadadır. O, 2008 yılında gönüllü olarak istifa etti. Bu adımda ona, emniyetini sağlamak şartı ile Batı ülkeleri de etki göstermişti. Başta ABD olmak üzere Batı açıkça P. Müşerref`e destek vermeyeceğini bildirdi. Bundan sonra onun başına birçok işler geldi. Mahkemeye verildi, siyasetle uğraşması yasaklandı, 10 Ekim 2013 tarihinde ise tutuklandı (bkz: Наталья Куклина, Елизавета Сурначева. Пакистан потерял президента / Gazeta.ru, 18 Ağustos 2008).

Ukrayna’nın eski Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç ise biraz farklı “günahları” nedeniyle Batı’nın gazabına geldi. Ülke, zor sosyo-ekonomik ve jeopolitik duruma düştüğünden o, Avrupa Birliği ile ortak üyelik hakkında anlaşmayı biraz ertelemeye çalıştı. Hemen “Maydan hareketi” başladı. Batı’nın mali desteği ile binlerce Ukraynalı kendi devletlerinin kaderiyle oyun oynadı. Sonucu Ukrayna için ağır oldu. Şimdi de ülkenin bütünlüğü, istikrarı ve devletçiliği tehlike altındadır. Doğu, Avrupa’nın sözde dost dedikleri bu büyük ülkelerinden birini çekinmeden kendi çıkarlarına kurban verdiler.

Listeyi uzatabilirsiniz. Ancak vurgulananlar da Batı’nın dost deyip, yardım göstererek sonra kaderin hükmüne attığı siyasetçilerin acı akıbetini görmek için yeterlidir. Kendi çıkarı uğruna maddi, manevi, ideolojik, askeri vb. yardımlar yaparak, bütün bir halkın, milletin, devletin geleceği ile oyun oynuyorlar. Milyonlarca insanlar çok zor duruma düşüyor, hayatları boşa gidiyor. Hani burada demokrasi? Doğrusu, bu soruya cevap vermek oldukça zordur.

Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.