NEŞVÜ NEMA, TÜRBÜLANSTA RÖVAŞATA

upa-admin 07 Ocak 2015 3.219 Okunma 2
NEŞVÜ NEMA, TÜRBÜLANSTA RÖVAŞATA

1 Aralık’ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye ziyareti sırasında enerji ve ticaret politikalarının “neden”, “nasıl” ve  “ne yöne” doğru evrilmekte olduğuna, siyasi anlamda atılan adımlar ve hedefler üzerinden yaklaşırsak; siyasi konjonktürün yalnızlaşan bu  iki ülkeyi -kasırgalar dinene dek- ayrı amaçlarda nasıl geçici kader ortağı  yaptığını ve stratejik partner olmaları yolunda baskıladığını anlayabiliriz.

Tam 3.600 kilometre uzunluğundaki  boru hattı, Rus gazını Karadeniz’in altından geçirip Bulgaristan üzerinden Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya ve Macaristan’a sevkedecekti (The South Stream ya da Güney Akım Projesi). Güney Akım Projesi’nin iptal kararını Türkiye’de ilk defa dillendiren ve teklifle gelen Rusya’nın, yılbaşı hediye paketinde bomba olmadığı belli ama acaba içeriği nedir? Türkiye ile Rusya arasında beşincisi tertiplenen Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nde, enerji konusunda böylesi bir sürpriz beklenmiyordu. Rusya Devlet Başkanı Putin, Güney Akım Projesi’nin pabucunu dama atıp, Mavi Akım Projesi’ne Türkiye ile birlikte yoğunlaşacağını açıklamıştı. Her iki ıssızlaşmış ülkeyi, hangi simbiyotik  ilişki bir arada tutmaktadır? Sırf bu mukaderattan ötürü askeri, siyasi veyahut ekonomik kriz durumlarında kırılganlıklara karşı, Rusya ile mukavemette kendini özdeş tutmak bir suizan mıdır değil midir? Biraz kurcalamakta fayda var…

Bizim cephede devletin kendi söylemiyle ifade edecek olursak; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” şiarının bir devamı niteliğindeki “Komşularla Sıfır Sorun” politikasına “elde var sıfır” demek haksızlık ise, diyelim ki sıfır virgül bilmem kaç, yani birden küçük bir sayı olabilir mi? Rusya neden “tenha” sorusuna değinirsek şayet; geçtiğimiz yılın başında (şahsen benim de iştirak ettiğim) İsviçre’deki  Birleşmiş Milletler Cenevre Görüşmeleri II sırasında bizler kapsamlı ve sürdürülebilir barışın unsurlarına dair yarı-akademik ve yarı-aktivist kimliklerle komite toplantılarında sunumlarımızı gerçekleştirirken, ülke liderleri Suriye’de barışın geleceğini konuşuyorlardı. O oturumlarda Esad bir yandan yerden yere vurulurken, rejimin dahil olmayacağı geçiş hükümetinin kurulmasına karşı posta koyan Rusya ve Çin ile, süreç yerle yeksan edilip tıkanmıştı. Moskova projesi seçimden, yeni anayasadan, terörle mücadelede orduya destek verilmesinden söz ediyordu. Batı, enikonu irite oluyordu bu sözcükleri arka arkaya duyduğunda. Batı İran’ı olduğu gibi Rusya ve Çin’i de yalnızlaştırmaya çalışsa da, mukavemet bir hayli güçlü idi.

Ukrayna müdahalesinin ardından ABD ve AB’nin ülkeye yaptırımlar uygulaması ve neticesinde ortaya çıkan derin kriz, Rusya Merkez Bankası’nın faizi % 5,5’dan, % 9,5’a çekmesi tedbirine rağmen önüne geçilemeyen sermaye kaçışı… Biz doğalgazı Amerikan doları olarak satın aldığımız için, Rus rublesinde ortaya çıkan değer kaybının tesirini doğalgaz faturası üzerinde hissetmiyoruz. Lakin ruble tarihe geçecek roller-coaster düşüşünü frenleyebilmek için, gerek iktisat enstrümanları, gerekse psikolojik algı yönetimi ile binbir çeşit akrobasi yapmakta.

Bu ahval içinde Türkiye’nin meseleye pragmatik yaklaşımı ve yaptırımlara ve ambargolara müdahil olmaması nedeniyle Rusya’dan aldığı “aferin”dir, Moskova’nın Türkiye’yi bölgesel ticaret ortağı olarak benimsemesinin nedeni. Dengelere bakalım; G-20 zirvesinde dışlanmaya çalışılan Rusya ve Avrasya Ekonomik Birliği ile işbirliğine dahil olmaya can atan ve burada Rusya’yı arkasına almak isteyen bir Türkiye.

Rusya ile bu flört tarzı yakınlaşmayı iftiharla bir başarı hikâyesi olarak sunmak isteyenlerin pembe dizi aşk fotoromanı çıkarmaya çalıştığı gibi, Türkiye’nin Rusya ve NATO arasında arabuluculuk vazifesi üstlendiği hülyalarına dalmanın alemi yoktur. Zira Rusya; Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Beyaz Rusya’nın da içinde bulunduğu Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü/Collective Security Treaty Organisation üzerinden güç arayışındadır. Geçtiğimiz yıl (2014) Aralık ayının son günlerinde Moskova, KGAÖ Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı. Zirveden çıkan deklarasyonda, dünyada giderek artmakta olan endişe verici tansiyonla KGAÖ’nün bölgesel istikrar bakımından önemi belirtilirken verilen açık mesajdan Türkiye’nin içinde bulunduğu aracılıklar yolu ile Rusya ve NATO’nun birbirine yaklaşma politikaları bulunmamaktadır. Uluslararası güçlerin Afganistan’dan çekilmesini müteakip, bölgede istikrarın tesis edilmesi ve terör örgütü IŞİD’in bölgedeki olası uzantılarına karşı önlem alınması gibi pek çok konunun konuşulduğu zirve sonrasında, Rusya yine Kremlin’de liderlerle birlikte Avrasya Yüksek Ekonomik Konseyi toplantısına da iştirak etti. Bir yandan Kırgızistan ve Ermenistan’ı da birliğe katmışlarken, Putin, bu toplantıda Türkiye ve talepte bulunan diğer ülkelerle 1 Ocak 2015’te resmen hayata geçecek Avrasya Ekonomik Birliği arasındaki serbest ticaret anlaşması üzerinde çalıştıklarının da mesajını verdi. Bu mesajlara ölçülü sevinmeyi görebilmek için zoom ayarını iyini yapabilecek bir vizyon ve bakış açısı gerekmektedir.

Evvela Rusya, oyun-kurucuların yani Batı ve ABD’nin  terörle mücadele koalisyonunun; terörle değil mücadele etmek, bilakis bölgesel gerginliği tırmandırırken, IŞİD’in konumunu daha da güçlendirmeye meyilli olduğu endişesini taşıyan bir ülkedir. Kaldı ki, geçtiğimiz hafta havadan sandıklarla IŞİD’e askeri malzeme atılması gibi haberler, bu kaygının ne kadar da yerinde olduğu kanaatini güçlendirmektedir. Rusya, Suriye’de Beşar Esad rejiminin en mühim, önde gelen ve kilit savunucularından birisidir. Oysa biliyoruz ve sadece tezkerelerden de anlaşılmaktadır ki; Ankara, IŞİD’in kökünün ancak Esad’ın devrilmesiyle kazınabileceğinin mümkün olacağı fikrini savunmaktadır ve bu doğrultuda hareket etmektedir. Rusya’nın Batılıların dayatmacı BOP ve Yeni Dünya Düzeni projeleri ile, NATO ve Pentagon’la arasının bulunması ile hiç mi hiç işi yoktur.

Diplomatik temaslarda verdiğim eğitimler gereği, her hafta çeşitli ulusların ticari delegeleri ile bir araya gelmekteyiz. Gerek eğitimler esnasında sorulan soruların şekil, içerik, kapsam ve soruluş biçiminden, gerekse çay-kahve molaları esnasındaki konuşmalar ve tutumlarından, Batı’nın (Avrupa ve ABD), Körfez monarşilerinin Kuzey Afrika, Asya, ve Ortadoğu’nun son dakika gündemi mevzularda birbirlerine nasıl bir tutum ve yaklaşım içinde olduğunu birebir mimikler/jestler dahil olmak üzere izleme imkanı bulmam okumuş olduğum yandaş ya da yandaş olmayan her tür medyada edindiğim bilginin küçük örneklemeler halindeki pekişmesi niteliğinde oluyor. Bu izlenimler, terazinin kefesine hızla bırakılan ağırlıkların dengeye gelinceye kadar ki gerçek değerlerini kavramamda beni de hassaslaştırıyor. Bu izlenimler, bazen içlerinde nefret taşıyan jestler olduğunda beni öfkelendirmekle birlikte, gözlerin, bakışların jestlerin kelimelerden ne kadar önde olduklarını ve algının nasıl manipüle edildiğini her seferinde tekrar ama farklı  vaka ve koşularda yeniden  görmemi/tecrübe etmemi de sağlıyor. Şimdi o gözlemleri de alarak Rus matruşkaların içinden giderek küçülen kaç karakter çıkarabiliriz?

Çocukluğumda bir film vardı: La Boum… Türkçeye “Patlarsam Yanarsın” olarak tercüme edilmişti. Bugün rublesinin düşüşünü ve sermayenin kaçısını tutmaya çalışan, ama “kontrollü kaos” ruletini oynamaya mecbur edilirse Avrupa’nın başta finans piyasaları olmak üzere ekonomisini hallaç pamuğu gibi atabilecek, yani patlarsa kendisini ambargo ve nevi her tür caydırıcı blöfle makasa almaya çalışanları yakabilecek  mukaddes kaynaklarını ve enstrümanlarını elinde tutan Rusya’nın, uzun vade ekonomik stratejilerinde Rus-Çin entegrasyonunun yanısıra müdahil olması muhtemel olan ticari güç bir Avrupa ülkesidir. O da Almanya’dır, Türkiye değil.

Teklifi iyi okumak lazımdır. Eğer Türkiye’ye yapılan öneriyi sadece soyut dışavurumculukla gerçeküstücülüğün temsilcisi olmak isteyen bir anlayış hakim resmin tamamını görmeyi engelliyor ise, muhatabı sırf  sanata yönelmelidir. Sorulması icap eden sualler olacaktır. Bu teklif sadece Türkiye’ye yapılmış bir teklif midir? Rublenin 1998 ekonomik krizinden beri en büyük düşüşünün yaşandığı sıralarda Times gazetesi Putin’in Türkiye’ye boru hattı anlaşması önerisi ile Avrupa’ya “doğalgaz savaşı ilan ettiğini” yazdı. Putin, yine aynı gün, Rusya’nın Türkiye’ye sattığı doğalgazda 1 Ocak’tan itibaren yüzde 6 oranında indirime gideceğini açıklamıştı. Bu bahsi geçen gerçek bir indirim midir? Gaz fiyatları sabit değil; petrolün piyasa fiyatına bağlı olarak inip çıkıyor. Rusya fiyat indirimi yapmış mıdır, yoksa Rusya gaz fiyatı içinde petrol ve petrol ürünleri olan bir formülle belirlenirken, petrol fiyatındaki düşüşler uyguladıkları fiyatlarına mı yansıtılmıştır?..

Türkiye eğer Rusya ile sürdürülebilir işbirliğini arkasına almak istiyorsa, enerji ve/veya dış politikası konusunda atması gereken adımlardan bir diğerini vakti zamanında kendisine teknoloji “know-how”ını dahi aktarmayı teklif etmiş olan İran’a atmalıdır. Ortadoğu’da nükleer silahlardan arındırılmış bölge konusu ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) yükümlülüklerini yerine getiren bütün ülkelerin, nükleer enerjiden barışçıl amaçlar için faydalanma hakkı meselesi çok iyi anlaşılmış olmalıdır. Bu anlamda 17 Mayıs 2010 tarihinde Türkiye, İran ve Brezilya arasında imzalanan diplomasi ve angajman yolunun açık tutulduğu Ortak Bildiri ve Türkiye’nin nükleer konusunda, İran’ın müzakere masasında tutulmasına yönelik tavırlara karşı yaptırımlara “hayır” oyu kullanması, pozitif bir adım olmakla beraber, devamı ve sürekliliği gerekmektedir.

Bu konu derinlikli ve bir başka makale çalışmasının mevzu olsun diyerek enerji konusuna yaklaşmak istiyorum. Geçtiğimiz yıl gerek Adana, gerekse İstanbul’da Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) hattı konsorsiyum firmaları da dahil olmak üzere bir çok enerji firmasına verdiğim eğitimler esnasında, firma gizli bilgileri saklı kalmak kaydı ile  bir kere daha fark ettim ki; siyaset, enerji koridorunda ışıktan daha hızlı hareket ediyor. Bu konuya dair bilinmesi gereken bir başka unsur da, doğalgazda kaynak çeşitliliğini ve enerji güvenliğini artırmak ülkeler açısından stratejik ve ekonomik önem arz eder. Doğalgazın toplam enerji kaynakları içindeki payı yüzde kaça tekabül eder, projeksiyonlar açısından kaç sene sonra ne kadara çıkması öngörülüyor, doğalgaz tüketiminin yıllık ortalama artışı yüzde olarak ifade edilirse gelecekte ihtiyaç ne olacaktır ve buna göre planlanan stratejiler hangi maliyetlerle şekillendirecektir gibi  pek çok parametresi olan bir konudur…

Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattıyla Hazar gazının Türkiye, Bulgaristan ve Romanya üzerinen Orta Avrupa’ya taşınmasını öngören, Avrupa Birliği’ni Rus doğalgazına bağımlı olmaktan bir nebze de olsa kurtarma potansiyeli taşıyan ve bir zamanlar Türkiye’nin en büyük çaplı enerji projelerinden olan Nabucco, yüksek maliyetli olması ile gerekçelendirilerek, doğal gazın Avrupa’ya (TAP) “Trans Adriyatik Doğalgaz Boru Hattı” projesiyle sevk edilmesi  kararı ile suya  düşmüştü. Projenin iptalinin bir diğer gerekçesi de, Nabucco hattına ilk doğalgaz verecek ülke olan Azerbaycan’da hattı dolduracak derecede kafi miktarda doğalgazın henüz bulunmamış olması ve bu sebeple Şah Deniz projesinin ikinci fazının tamamlanmasının beklendiğinde Azerbaycan’daki kaynakların bu beklemeye de uygun olmaması idi. Bu konular bir hayli gündeme geldi, lakin doğalgaz rezervlerine sahip devler olarak bölgeye baktığımızda ki siyasette de birbirine müttefik iki ülke Rusya ve İran projeye katılsa, gerekçeleri bertaraf edebilecek hattı çeşitlendirebilecek ülkelerdi, fakat bu istenmiyordu. Hem Rusya’ya olan bağımlılığın azaltılması açısından, hem de İran ile nükleer programı konusunda gündemde olan problemler bahane edilerek, ABD’nin tazyiki AB ülkelerinin de desteği ile iki ülkenin de projeye iştiraki engellendi. Bu, Rusya için hiç sorun değildi zira onlar projeye baştan beri ekonomik fizibilitesi olmayan “sanal” bir proje olarak bakmışlar, hatta “Nabucco hayata geçirilemesin” diye çeşitli hamlelerde bulunup, girişimlerini yoğunlaştırmışlardı. Putin, bir yandan “Toprağı kazıp boru hattı inşa etmek istiyorsa birileri devam etsinler, bize sorun değil” gibi sarkastik ve alaycı sözler sarf ederken, bir yandan da kendi ağlarını örüyordu. 2007-2008-2009 yıllarında Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’la, daha fazla miktar doğalgaz satın almak için sözleşmeler bile imzalamıştı. Hatta bunların da ötesinde Güney Akım Projesi için İtalya ile beraber sözleşme imzalayarak start alınca, Nabucco projesini daha da baltaladı. Macaristan enerji şirketi from Magyar Olaj – MOL’u 2006 yılında satın almak için teklif yapan Moskova, bu amacına nail olamayınca bu sefer 2007’de Güney Akım projesine dahil olması için Macaristan’ın o dönemdeki Başbakanı Ferenc Gyurcsany ile mutabakata varmıştı.

Rusya’nın girişimleri bununla da sınırlı kalmadı; ortak bir enerji politikası izlemeyen Avrupa Birliği’nin tüm boşluklarını da kullanarak, Balkanlar ve Slavlar üzerinden de meydana hakim olma girişimlerinde bulunup, Güney Akım Projesi’ne dahil olması için 2008’de Bulgaristan’la anlaşıp, ardından daha üç gün geçmeden Sırp petrol ve doğalgaz firması (NIS) Naftna Industrija Srbije’nin yüzde 51 hissesini satın alarak Güney Akım projesine dahil etmişti. Gerçi Bulgarlardan sonra çok yılmıştı, ama hepsi son derece önemli hamlelerdi. Bakıyordu ki, AB’nin müşterek bir enerji politikaları yok, o nedenle Rusya da tek tek ortaklıklara ve işbirliğine gidiyordu. Böylece, sondan başa strateji ile, bir de kendi kendini doğrulayan kehanete (self-fullfiling prophecy) ulaşıyordu. Zira üye ülkeler, girdikleri bu taahhütler ve sözleşmeler işbirliği nedeni ile ortak strateji izleyemiyorlardı. Yani Rusya, bu amatör dama oyuncuları karşısında satrancı iyi oynuyordu. Uzak Doğu’da da “Go” konusunda başarısız olacağını sanmıyorum, nacizane fikrim bunu fısıldıyor. Çin ve Rusya arasında 30 yıllık  400 milyar Amerikan doları değerindeki doğalgaz anlaşmasına da ufak bir nokta atışı yapmak istediğimi saklamamalıyım burada. Bütün bunlar olurken, biz nereden bilecektik ki, Rusya aslında Avrupa’nın enerji haritasını değiştirecek hamle olan Güney Akım’a alternatif yeni boru hattı projesi için Türkiye’ye gelip teklif yapmanın provalarını yapıyordu diye. Putin’in açıklamaları Rus basınında, “Türkiye yeni müttefikimiz” sözleri ile manşetlere taşındı. Şu anda boru hattına paralel Trakya’ya LNG tesisi yapımı da gündeme geldi.

Şimdi Türkiye, Azeri-Ermenistan çekişmesinde, Ermenistan’a taraf olan bir ülkenin enerji politikaları ile işbirliğine doğru yürüyor. Bu çıpayı, Rusya ile siyasette bu meselede ayrı düştüğümüzün altını çizip, daha sonra bir çalışmaya konu etmek gayesi ile  atım. Avrupa ise, Ukrayna krizindeki tutumu nedeniyle Rusya’ya omuz silkince, Kremlin yüzünü Doğu’ya çevirerek, ekonomisini düze çıkarmanın ve açıklarını kapatmanın yolunu ararken, nasıl ki yıllarca taviz vermediği Litvanya ile masaya oturdu, Türkiye ile de stratejisi gereği birlikte hareket edeceği zeminler bulmaktadır. Bu arada sımsıkı  Avrasya Birliği’ne de tutunmaktadır.

Rus doğalgaz şirketi Gazprom’un, Bulgaristan’dan geçmesi tasarlanan Güney Akım projesinin iptalinin arkasında yatan dinamikler nelerdir?.. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) verileri dikkate alındığında, ithal edilen gazın yaklaşık % 60’ı Rusya’dan temin edilmektedir. Bu noktada pek çok soru var: Türkiye üzerinden geçmesi planlanan doğalgaz hatlarında acaba son sözü Türkiye mi söyleyecek, yoksa  Rusya mı? Kısaca karar verici kim olacak? Bunun sınırları milleterarası sözleşmelerin yanısıra, imzalanacak olan sözleşmeler kapsamında ortaya çıkacaktır.  Halihazırda bir nükleer santral projesi devam ederken, Rusya ile Türkiye arasında varılan anlaşma gereği acaba Türkiye’nin doğalgazın da büyük çoğunluğunun Rusya’dan temin edilmesi nedeniyle,  doğalgazda, nükleerde ve genel anlamıyla enerjide Rusya’ya bağımlılığını arttığı manasına geliyor mu ?

Yeni yılın ilk sualleri bunlardır… Enerji politikalarının arkasındaki siyasi planlara bundan sonra enerji, siyaset ekonomi, çevre ve sürdürülebilir kalkınma konulu makalelerde tekrar temas etmek üzere diyerek, önümüze gelen tüm teklifleri kapsamlı okumak temennisi ile 2015’in kinetik ve potansiyel anlamda olabildiğince enerjik geçmesini diliyorum.

Çiğdem YORGANCIOĞLU

2 Comments »

  1. Asu Kaptan 17 Ocak 2015 at 20:41 - Reply

    Muhteşem bir yetkinlik ve analiz.Tebrik ediyorum meslekdaşım.

Leave A Response »

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.