İNGİLTERE’NİN AB REFERANDUMU: TARTIŞMALAR, ANALİZLER VE TAHMİNLER

upa-admin 12 Nisan 2016 2.623 Okunma 0
İNGİLTERE’NİN AB REFERANDUMU: TARTIŞMALAR, ANALİZLER VE TAHMİNLER

İngiltere, 23 Haziran 2016 günü Avrupa Birliği’nden ayrılıp ayrılmama konusunda bir karar vermek için sandık başına gidecek. Başbakan David Cameron’ın 2015 genel seçimlerinden önce 2017 yılı içerisinde vaat ettiği referandum tarihini kamuoyundan gelen baskıları da dinleyerek 2016 yılına alması, referandumun şu sıralar sadece İngiltere’nin değil, tüm Avrupa’nın gündemine oturmasına neden oldu. Zira İngiltere, Birlik için önemli bir ülke. Büyük ve dinamik ekonomisi, Avrupa finansının kalbi olan Londra şehri ve birliğe hazinesinden sağladığı yıllık net 8,5 milyar pound (yaklaşık 12 milyar dolar) ile Avrupa Birliği’nden aldığından çok ona veren ülkelerden birisi.[1] Bu nedenle, İngiltere’nin birlikten ayrılışının doğrudan etkileri bir Yunanistan, ya da herhangi bir Orta Avrupa ya da Doğu Avrupa ülkesine göre çok daha sert olabilir. Doğrudan etkilerinin dışında, Avrupa içerisinde endişe duyulan bir diğer endişe ise, İngiltere’nin ayrılışının AB konusunda şüpheleri olan Yunanistan, ya da göçmen krizi nedeniyle Almanya ve Fransa’ya kızgın olan diğer ülkeler arasında bir kıvılcımın başlamasına neden olabileceği ve bu ülkelerin İngiltere’yi takip edebileceği üzerine.[2] Her ne kadar, meselenin Avrupa düzlemi oldukça ilginç bir konu olsa da, bu yazıda ben meseleye İngiltere’nin iç politikası açısından bakmaya çalışacağım. Yazının öncelikli hedefi ‘Brexit’ (İngiltere’nin birlikten çıkması durumunu belirten bir terim) tartışmasına İngiltere kamuoyundan bakmak ve bu yazıyı okuyanlara analitik bilgiler vermek olacaktır. Yazıda önce Brexit referandumunun kısaca tarihi geçmişini özetleyecek, ardından referanduma 2 ay gibi kısa bir zaman kala İngiltere kamuoyundaki güncel duruma bakacak ve hem Avrupa’da kalmak isteyen kesimlerin, hem de Avrupa’dan ayrılmak isteyen tarafların argümanlarını masaya yatıracağım. Son olarak ise, referandumdan nasıl bir sonuç çıkabileceği üzerine bazı tahminlerde bulunulacaktır. Yazının temel argümanı, her ne kadar pro-Avrupa kampanyası daha güçlü olarak gözükse de, referandumdan AB’de kalma sonucunun çıkmasının garanti olarak görülmemesi gerektiğidir; özellikle küçük kasabalarda ve kırsal kesimde yaşayan İngiliz nüfusunun referandumda belirleyici bir role sahip olacağı unutulmamalıdır.

Avrupa karşıtlığı, İngiltere içerisinde çok da yeni ortaya çıkmış bir durum değil. United Kingdom Independence Party (UKIP), Birlik’ten ayrılmak için uzun süredir çağrı yapıyor ve özellikle 2010’da seçilen yeni lideri Nigel Farage’ın kamuoyunda topladığı ilginin de yardımıyla, ülke genelinde desteğini arttırıyordu. UKIP’in yükselişinden endişe duyan Muhafazakar Partili Başbakan David Cameron, 2011 yılından beri Avrupa’ya karşı tutumunu sertleştirmiş, ancak herhangi bir başarı elde edememişti. Bunun üzerine, David Cameron 2015 seçimlerinden önce eğer tekrar seçilirse, ülkeyi 2017’de Avrupa’dan ayrılıp ayrılmama konusunda referanduma götüreceği vaadini verdi.[3] Yukarıda da belirtildiği gibi, bu vaat sonradan 23 Haziran 2016 olarak kesinleşti ve pro-Avrupa ve anti-Avrupa kampları hızla kesinleşti. Çoğu İşçi Partisi üst düzey yöneticisi ve milletvekili, pro-Avrupa kanadında yer aldı. 24 Mart itibariyle 215 İşçi Partisi milletvekili pro-Avrupa kampanyası saflarında yer alırken, sadece 7 tanesi anti-Avrupa tarafta konumlandı. Öte yandan, şu anda iktidar partisi olan Muhafazakâr Parti’de ise durumlar daha karışık. Her ne kadar kabinedeki 23 Bakan -ki bunların arasında Başbakan David Cameron, Maliye Bakanı George Osborne, İçişleri Bakanı Theresa May ve Dışişleri Bakanı Philip Hammond gibi önemli isimler var- Avrupa’da kalmak için kampanya yapacaklarını açıklamalarına rağmen, 7 Bakan anti-Avrupa kampanyasına desteklerini açıkladı. Muhafazakâr milletvekilleri arasındaki dağılım ise çok daha keskin durumda; 163 milletvekili pro-Avrupa kampanyasına katılırken, 130 tanesi anti-Avrupa tarafına katıldı.[4] Anti-Avrupa’nın en dikkat çekici ve umut verici desteği eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson’dan geldi. Her ne kadar Muhafazakâr Parti’de yer alsa da, Boris Johnson, çılgın kişiliği ile halkın her kesiminde karşılığı olan bir politikacı ve bazı anketlere göre ülke genelinde seçmenlerin % 9 oranını etkileme gücüne sahip olduğu iddia edilen adeta tek kişilik bir ordu.[5] Tabii ki, tek bir adamın seçmen üzerindeki etkisini ölçmek oldukça zor ve zaten % 9 oranı bazı uzmanlar tarafından da abartılı bulundu.[6] Ancak şurası kesin ki, Boris Johnson anti-Avrupa kampanyasına gözle görülür bir hareketlilik ve ciddiyet kattı. Öte yandan, İskoç milliyetçi partisi SNP de blok halinde Avrupa’da kalmak için kampanya yürütmekte. Sonuç olarak, genel bakış itibariyle pro-Avrupa kampanyası anti-Avrupa tarafına göre daha güçlü isimlere ve özellikle kabinenin ağır toplarına sahip. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi, hem kabineden bazı Bakanların Başbakan’a karşı gelerek Avrupa’dan çıkmak istemesi, hem de halk nezdinde önemli bir figür olarak görülen Boris Johnson’ın anti-Avrupa kampanyasına dâhil olmasıyla birlikte, referandum tartışmalarının beklenenden çok daha hareketli ve çekişmeli geçeceği anlaşılıyor.

boris johnson

Boris Johnson

Her iki kampanya da, kendi savundukları argümanların doğruluğuna halkı inandırmaya ve oy toplamaya çalışıyorlar. Anti-Avrupa kampanyası ile başlayalım. Birçok farklı argümandan söz etmek mümkün ancak bu yazıda ben üç tanesine değineceğim; İlk olarak, AB’nin İngiltere ekonomisindeki iş dünyasına getirdiği sınırlama ve zorunluluklar, aynı zamanda İngiltere’nin her sene birliğe cebine girdiğinden daha fazla vermesi, ikinci olarak sınır kontrolü ve güvenliği, son olarak ise AB’nin giderek artan entegrasyonu ile İngiltere’nin bağımsız bir devlet olma statüsünü kaybedeceği endişesi. Öncelikle ilk argümandan başlayalım. Anti-Avrupa kampanyasına göre, AB yasaları tarafından İngiltere şirketlerine ve rekabet gücüne önemli bir darbe vuruluyor. Özellikle Almanya, kendi şirketlerinin baskın olduğu sektörlerde diğer ülkelerde başlatılan girişimleri AB yasaları yoluyla engellemeye çalışarak, diğer ülkelerde bu sektörlerin filizlenmesine engel oluyor. AB’den ayrılarak, İngilizler, hem kendi şirketlerine vurulmuş hukuki zincirlerden kurtulmuş olacak, hem de diğer ülkelerle yapacağı ticaret anlaşmalarında AB’ye bağlı kalmak zorunda olmayacağı için diğer ülkeler ile olan ticaret anlaşmalarından, özellikle Çin ve Hindistan, daha kârlı avantajlar elde edebilecek. Bunun yanında, İngiltere AB’ye her yıl 8,5 milyar pound katkı yapıyor, anti-Avrupa kampanyasına göre bu para ülke içinde daha önemli amaçlar için kullanılabilir ya da vatandaşların üzerindeki vergi yükü hafifletilebilir. İkinci olarak, anti-Avrupa kampanyası genel olarak Avrupa içerisinden gelen göçmen dalgasından rahatsız. Geçtiğimiz yıl, yani 2015 itibariyle, İngiltere’ye net göç 330 bin kişi oldu ve 183 bini Avrupa içerisinden geldi.[7] Anti-Avrupa kampanyasına göre, AB’den çıkmak, kendi sınırlarının kontrollerini arttırarak hem bu Avrupa içi göçü kesmelerine yardımcı olacak, hem de AB yoluyla gelen mülteci akınını da yavaşlatacak. Son olarak ise, AB’nin Birlik içerisindeki entegrasyonu arttırma hedefleri, İngiltere içerisinde Avrupa’ya şüphe ile yaklaşan kesimin endişelerini daha da arttırıyor. Anti-Avrupa kampanyası, bu endişelere dikkat çekerek, İngiltere’nin Birlik’ten ayrılması durumunda daha bağımsız olacağı ve aynı zamanda kendisi ile birebir dostluk ya da ittifak kurmak isteyen ülkeler ile daha rahat hareket edebileceğini belirtiyor.

Diğer yandan, pro-Avrupa kampanyası ise anti kampanyası ile hemen hemen aynı konularda, fakat onların tam tersine argümanlar sunuyor. İlk olarak, pro-Avrupa kampanyasına göre, her ne kadar İngiliz hazinesinden her yıl önemli bir miktar AB fonlarına gitse de, İngiliz ekonomisi daha büyük miktarda AB’den yararlanıyor. The Economist’in verdiği bir veriye göre, İngiltere’nin AB’ye verdiği paranın tek haneye maliyeti 340 pound olurken, aynı hanenin AB’nin ve onun marketine kolay ulaşımın getirdiği ekonomik faydalardan aynı hane yıllık 3000 pound civarında gelir ve tasarruf avantajı sağlıyor. İkinci olarak, İngiltere AB’den çıksa bile, ülke içine göçün kesilip kesilmeyeceği belli değil. Pro-Avrupa kampanyasına göre, İngiltere açısından Birlik’ten çıkmak, mülteci sorunu konusunda yarardan çok zarar getirecek bir durum. Avrupa’dan izole olmak yerine, onlarla beraber çalışarak hem mülteci krizine çare bulmak, hem de giderek artan terör tehlikesi ve olayları ile mücadelede birlikteki diğer ülkelerle daha yakından işbirliği yapmak, pro-Avrupa kampanyasına göre çok daha kazançlı bir durum. Son olarak, yine ilk argümana bağlı olarak, AB’den ayrılmak İngiliz şirketleri ya da genel merkezleri İngiltere’de bulunan uluslararası şirketler için Avrupa pazarına kesintisiz ve kolay ulaşımın sona ermesi demek. Bu da, birçok büyük şirketin genel merkezlerini Londra’dan Paris’e ya da diğer büyük Avrupa şehirlerine kaydırabileceği anlamına geliyor. Bazı bankalar İngiltere’nin AB’den ayrılması durumunda özellikle finans sektöründe on binlerce işin Londra’dan Paris’e kayması anlamına gelebileceğini belirtti. Pro-Avrupa kampanyası bu tarz demeçleri sıkça kullanarak, AB’den ayrılmanın işsizliği ve ekonomik büyümeyi kötü yönde etkileyeceğini belirtiyor.

Son olarak, anketlere geçelim. Ancak konuya girmeden önce bir hususa dikkat çekmenin faydası var. Geçen yıl, yani 2015 yılında, İngiltere’de genel seçimler oldu ve genel seçimler öncesinde anket firmalarının istisnasız hepsi tahminlerinde büyük oranlarda yanıldılar. Dolayısıyla, son seçimden sonra İngiltere’de anketlerin güvenirliği tartışma konusu haline geldi. Buna rağmen, elimizdeki en somut veriler olduğu için, onları kullanmak Avrupa referandumundaki genel resmi görmek açısından faydalı olacaktır. Öncelikle çok fazla anket firması var ve hepsini de incelemeye lüzum yok. Ben en meşhur üç firmanın sonuçlarını değerlendireceğim. İlki YouGov ve 29 Mart-4 Nisan arasında yaptıkları son ankete göre “In” diyenlerin oranı % 39, “Out” diyenlerin oranı % 38 ve kararsızların oranı ise % 18 olarak dikkat çekiyor. İkincisi, ICM’in 1-3 Nisan tarihleri arasında yaptıkları anketin sonuçlarına göre “In” diyenler % 44, “Out” diyenler % 43 ve kararsızlar ise % 13. Son olarak, BMG Research’ün 24-29 Mart tarihleri arasındaki anketine göre, “In” oranı % 41, “Out” oranı % 45 ve kararsızlar ise % 14. Buna göre, üç şirketin anketlerinden iki ortak sonuç çıkarmak mümkündür.[8] Birincisi, “In” ve “Out” oranları birbirine çok yakındır ve ne Avrupa’dan çıkmanın, ne de Avrupa’da kalmanın garanti olarak algılanması doğru değildir. İkincisi ise, her üç ankette de kararsızların oranı % 10’un üzerindedir ki bu derece önemli bir referanduma iki ay gibi bir süre kala bu oldukça önemlidir ve referandumun sonucunu belirleme potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla, bu husus da referandum sonucunun belirsizliklerle dolu olduğunu desteklemektedir.

Öte yandan, giriş kısmında da belirtildiği gibi, bu referandumun sonucu genel olarak yaşlı ve küçük kasabalar ve kırsal kesimde yaşayan seçmenlerin karar verici pozisyonda olacak. Bunun sebeplerini açıklamak için tekrardan araştırmalara başvurmak gerekiyor. Yapılan anketlere göre, genç seçmenler referanduma yaşlı seçmenler kadar ilgi göstermiyor ve yaşlı seçmenlerin oy kullanma oranı genç seçmenlere göre çok daha yüksek gözüküyor. Aynı zamanda, yaşlı seçmenler arasında “Out” oranı “In” oranına göre ciddi derecede fazla olduğu için, bu durum “Out” kampanyasına pozitif bir şekilde yansıyor.[9][10] Tabii bunun tersini düşünmek de mümkün, eğer genç seçmenler sandığa gitmeye karar verirse, ezici çoğunluğu Avrupa’da kalma  yönünde oy kullanacakları için, onlar da ibreyi tersine döndürme gücüne sahipler. Ancak bu gücü kullanma konusunda ne kadar istekli oldukları bir muamma. İkinci olarak, küçük şehirler ve kırsal kesimde yaşayan kesim de belirleyici olacak gruplar arasında. Bunun sebebini biraz daha dolaylı bir yoldan bulmak mümkün. Yapılan araştırmalara ve kamuoyu beyanlarına göre, büyük şirketler daha çok Avrupa’da kalma taraftarı iken, küçük şirketler daha çok ayrılma taraftarı konumunda duruyor.[11] Bu durumda, büyük şehirlerde yaşayan (özellikle Londra) büyük şirket çalışanları her ne kadar kalma yönünde oy kullanmaya meyilli olsalar da, aynı şekilde büyük şehirlerde oy kullanma oranı kırsal kesimlere göre daha düşük olabilir; çünkü ayrılma taraftarı olan küçük kasabalardaki küçük şirketler halihazırda Avrupa Birliği’nin negatif yönlerini hissediyor ve sandığa gidip bu olumsuzlukları değiştirme şansını kaçırmak istemeyeceklerdir. Dolayısıyla, onların oy verme motivasyonları, büyük şehirlerdeki AB yanlısı kimselere göre daha yüksek olacaktır.

Sonuç olarak, AB refarandumu terör gündeminden arta kalan zamanlarda İngiliz kamuoyunun en fazla meşgul olduğu konu durumunda ve Haziran’a kadar da bu durum devam edecek gibi görünüyor. Her ne kadar “In” kampanyası “Out” kampanyasına göre çok daha önemli siyasi figürleri ve sivil toplum temsilcilerini bünyesinde barındırsa da, son yıllarda artan anti-Avrupa hareketi “Out” kampanyası için gözle görülür bir ivme yarattı. Pek çoklarının birkaç sene öncesine kadar olmaz dediği bir durumu, yani İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma ihtimalini, bugünlerde oldukça ciddi bir boyuta taşıdı. Siyasi ya da uluslararası ilişkiler analizlerinde gelecek ile ilgili doğrudan kehanetlerde bulunmak genelde sağlıklı sonuçlar vermez ya da geleceği görmek mümkün değildir. Ancak geleceği neyin şekillendireceğini anlayabilmek, onu en azından tahmin etmeye ve kendimizi ona göre hazırlamaya olanak sağlamak açısından önemlidir. İngilitere’nin AB referandumunda karar verici grup ise yaşlı seçmenler ve kırsal kesimde yaşayan seçmenler olacaklardır. Onların oy verme motivasyonlarının yüksekliği nedeniyle “Out” oyları yükselecektir. Onların tercihlerine baktığımızda ise, güçlü bir anti-Avrupa taraftarlığı ve Avrupa şüpheciliği görüyoruz ki, bu da bizi genel savımıza yani bu referandumdan Avrupa’da kalma kararı çıkmasının garanti olarak görülmemesi gerektiği, Avrupa’dan ayrılma kararının çıkmasının da oldukça güçlü bir ihtimal olarak değerlendirilmesi gerektiğidir. Londra’dan sevgilerle…

Serkan ÇAKIR

King’s College London Savaş Çalışmaları Departmanı lisans öğrencisi

KAYNAKÇA

[1] https://fullfact.org/economy/our-eu-membership-fee-55-million/.
[2] http://www.telegraph.co.uk/business/2016/02/11/brexit-vote-could-turn-uk-into-a-safe-haven-triggering-eu-disint/.
[3] http://www.economist.com/blogs/graphicdetail/2016/02/graphics-britain-s-referendum-eumembership.
[4] http://www.bbc.co.uk/news/uk-politics-eu-referendum-35616946.
[5] http://www.express.co.uk/news/politics/646720/Boris-Johnson-EU-Referendum-2016-Brexit-London-mayor-pound-Vote-Leave-EU-exit.
[6] http://www.bloomberg.com/news/videos/2016-02-22/measuring-brexit-influence-of-london-mayor-boris-johnson.
[7] http://www.bbc.co.uk/news/uk-34071492.
[8]
https://en.wikipedia.org/wiki/Opinion_polling_for_the_United_Kingdom_European_Union_membership_referendum.
[9] http://www.independent.co.uk/news/uk/politics/eu-referendum-brexit-voters-more-likely-toturn-out-in-force-poll-finds-a6898766.html.
[10] http://www.buzzfeed.com/emilyashton/young-people-and-the-eu#.ymwaxd6w6.
[11] http://www.cityam.com/233062/eu-referendum-new-yougov-poll-finds-big-companies-andstartups-want-to-stay-in-the-eu-while-small-businesses-more-divided.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.