ORTADOĞU’DA JEOPOLİTİK DİNAMİĞİN BAZI YÖNLERİ: YENİ YAPILANDIRMA OLANAKLARI

upa-admin 27 Eylül 2016 1.810 Okunma 0
ORTADOĞU’DA JEOPOLİTİK DİNAMİĞİN BAZI YÖNLERİ: YENİ YAPILANDIRMA OLANAKLARI

Genel olarak dünya genelinde siyasi durum hızla değişiyor. Suriye krizi etrafında da oldukça düşündürücü süreçler yaşanıyor. Ülke genelinde silahlı çatışmalar devam ediyor. Çeşitli gruplara karşı büyük devletler halen genel tutum ortaya koyamıyor. Hangi kurumların terörist adlandırılması gerektiği konusunda oybirliği yoktur. Bunun fonunda, ABD, Avrupa Birliği ülkeleri, Rusya, İran, Türkiye ve Suudi Arabistan nüfuz uğruna savaşlarını sürdürüyorlar. Bu yılın Temmuz ayında, Türkiye’deki askeri darbe girişiminden sonra süreçler yeni boyutlar aldı. Şimdi uzmanlar bölgede jeopolitik yapılandırmaların şekillenmeye başladığını vurguluyor, bu süreçte avantajı şu veya bu büyük devlete veriyorlar. Çeşitli ihtimaller ileri sürülüyor. Ancak analizlerin neredeyse her birinde Ankara’ya özel bir yer ayrılıyor. Gerçekte, Ortadoğu’da hangi senaryonun gerçekleşeceğini söylemek zor. Bunu zaman gösterecek… Fakat artık mevcut durumun uzun süre devam edemeyeceği kabul ediliyor. Bu bakımdan hangi senaryolardan bahsedilebilir?

Değişen Durum: Güçler Dengesi Yenileniyor

Uzmanlar, Ortadoğu’da büyük devletler arasında jeopolitik açıdan yeni ilişkilerin oluşmakta olduğu konusunda tahminler veriyorlar. Somut olarak hangi yapılandırmanın meydana geleceği hakkında net fikir yoktur. Ancak mevcut şartlarda mümkün seçeneklerden konuşulabilir. Burada ana etken gibi son aylarda bölgede gözlenen ve siyasi durumu etkileyen bazı hususlara dikkat ediliyor. Onların sırasında daha çok Türkiye’de yaşanan süreçler vurgulanıyor. İlginçtir ki, Ortadoğu’da yeni jeopolitik işbirliği modellerine de bu faktör bağlamında göz atılıyor (bkz.: örn., Николай Сурков. Неожиданные альянсы в ответ на сирийский кризис / РСМД, 2 Eylül 2016).

Bu yaz Türkiye’deki başarısız askeri darbe girişimi birçok dumanlı başlara açıklık getirdi. Birincisi, anlaşıldı ki, Türkiye, bölgenin bazı devletleri gibi kolayca kaosa sürüklenen bir ülke değildir. Hatta o, karşısına çıkarılan engelleri hızla defetmek, üstelik, düşman güçlere birkaç yönde sarsıcı saldırılar yapmaya kadirdir. Çeşitli yönlerden Türkiye’ye karşı sürekli terör işlemek isteklerine rağmen, ülkede ne normal sosyal, siyasi, kültürel hayatı boza, ne de güvenlikle ilgili ciddi sorun yaratabilirler. Şimdi ise, Türk ordusunun hamleleri karşısında tavşan gibi kaçıyorlar.

İkincisi, dünya bildi ki, Türkiye’deki askeri darbe girişiminin arkasında dış güçler duruyor. Onlar, Ankara’nın azmini kırmak, ülkeyi kaosa sürükleyip, istediklerini kabul ettirmek amacı ile bu işe başvurdu. Ankara adresi de gösterdi: Washington. Doğrudur, ABD yönetimi bunu inkar ediyor, hatta derin dostluğu böyle konuşuyor. Fakat Zbigniew Brzezinski gibi uzman bir darbe siparişçisi darbenin arkasında Amerika’nın CIA örgütünün olduğunu bildirirse, demek ki, konu çok ciddidir (bkz.: örn., Obama’nın danışmanı itiraf etti! FETÖ darbesinin arkasında CIA var / “haber7.com”, 5 Eylül 2016).

Üçüncüsü, Türkiye’ye karşı önyargılı tutum sergileyen, onun başarılarını çeşitli “savlarla” aşağılamaya çalışan belli çevreler zor duruma düştüler. Onlara belli oldu ki, Recep Tayyip Erdoğan iktidarı herhangi sınırlı lokal ve bölgesel çıkarlardan değil, büyük devletlere özgü olan stratejik amaçlar düzleminde adımlar atıyor. Bununla, Türkiye eski geleneği ve bölgede her zaman söz sahibi olan devlet olduğunu bir kez daha doğrulamış oldu. Siyasi-diplomatik alan ile birlikte, ekonomik ve askeri alanlarda da kararlı adımlar atabildiğini kanıtladı. Öyle ki, Türkiye ekonomisini darbe siparişçileri kaosa düşüremediler. Şimdi de, ülke kendini toparlayarak dinamik gelişme düzlemine çıkmış. Siyasi durum da ülkede tam sabit olarak kalıyor. Toplum, kendi iktidarını kelimenin geniş anlamında destekliyor. Askeri açıdan ise, Türk ordusu iki yönde – IŞİD ve PKK ile mücadelede yüksek yetenek sergiliyor.

Tüm bunlar dünyanın büyük jeopolitik güçlerine aşağıdaki gerçeği anlatmaktadır – Türkiye’siz Ortadoğu’da hiçbir bölgesel sorunu çözmek mümkün değildir. Sonucun etkili olması için Ankara’nın bu konuda liderliği kabul edilmelidir. Günümüzde bu gerçek bağlamında uzmanlar Türkiye-İran, Türkiye-Rusya, Türkiye-Mısır ve Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerini analiz etmeye çalışırlar. Bunların arka planda ise Türkiye’nin ABD, AB büyük devletleri ve Çin’le olan ilişkilerinin perspektifleri hakkında çeşitli tahminler veriliyor (bkz.: örn., ‘Willen Turkije en Rusland nader tot elkaar komen, is er veel geduld en flexibiliteit nodig’ / “npo.nl”, 8 Ağustos 2016 ve Неожиданные альянсы в ответ на сирийский кризис / РСМД, 2 Eylül 2016).

Dominant Güç Arayışı: Belirsizlik Kalıyor

Gözden geçirilen senaryolarda Türkiye’nin İran’la mı, Rusya ile mi, Suudi Arabistan ile mi, yoksa Batı’yla mı yaklaşacağı konusunda fikirler ileri sürülüyor. Onların sırasında, Ankara-Tahran yakınlaşmasının önemi özel vurgulanıyor. Böyle bir fikir var ki, bu işbirliği, bölgede bir takım sorunların çözümünü ciddi etkileyebilir, özellikle Suriye krizinin giderilmesinde önemli rol oynar. Çünkü Ortadoğu’nun iki büyük gücünün ortak hareket etmesi önemli faktör sayılıyor. Bu zaman, Ankara-Riyad ilişkilerinin geleceği konusunda da söz ediliyor.

Şimdilik Suudi Arabistan’ın İran’la Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesine karşı olmadığı vurgulanmaktadır (bkz.: Николай Сурков. Неожиданные альянсы в ответ на сирийский кризис / РСМД, 2 Eylül 2016). Bir yandan, Riyad`la Ankara’nın bölgeyle ilgili ortak jeopolitik projeleri vardır. Her ikisini bir araya getiren noktalardan biri radikal dini mezhepçilikle mücadeledir. Ayrıca, Türkiye NATO üyesi ve ABD’nin müttefiki. Ankara’nın aktif katılımı ile İslam Ordusu kuruldu.

Enerji sektöründe Riyad’ın ciddi rakibi olan İran’la ilgili konularda Türkiye önemli rol oynayabilir. Aynı şekilde iki ülke güvenlik düzleminde işbirliği yapmaktadır. Nihayet, Suudi Arabistan anlıyor ki, Müslüman devletleri arasında gerekli düzeyde ilişki olmazsa, dış güçler bölgeyi cehenneme çeviriyorlar.

Bunlara rağmen, uzmanlar düşünüyorlar ki, belli seviyeden sonra Suudi Arabistan ile Türkiye’nin çıkarları çarpışabilir. Ayrıca, Riyad`la Moskova petrol faktörüne göre daha yoğun işbirliği modeline geçiş yapabilirler (bkz.: Григорий Косач. Возможности для стратегических отношений России и Саудовской Аравии / РСМД, “Аналитические записки”, №6, Ağustos 2016).

Onu da dikkate alalım ki, geleneksel olarak Rusya ile İran Ortadoğu’daki meselelerde ortak hareket ettiler. Şimdi de Suriye konusunda Tahran’la Moskova’nın yoğun işbirliği vardır. Onlar Beşar Esad meselesine aynı tutum gösteriyorlar. Demek ki, durumun nasıl değişiminden bağımsız olarak, Rusya ile İran arasındaki ilişkiler gelişecek. Zor ki, bir takım uzmanların vurguladığı gibi, enerji faktörü taraflar arasında ilişkilere soğukluk getirsin.

Meselenin diğer tarafı Türkiye’nin Batı ile jeopolitik-askeri ve ekonomik işbirliğine sıcak bakmasına bağlıdır. Son dönemlerde bu yönde belli gerilimler meydana gelse de, genel olarak aralarındaki soğukluğun derinleşmeyeceği ihtimali daha fazladır.

Ankara çok iyi biliyor ki, Batı’yı küresel çapta başka büyük güce değiştirmek ciddi stratejik hatadır. Çünkü hem Batı hayli güçlüdür, hem de dünyanın kendisi çok kutuplu modele dönüşüm yapmaktadır. Böyle bir ortamda en verimli seçim denge olabilir. Türkiye gibi büyük, onurlu bir geçmişi olan devlete bunları anlatmak doğru olmazdı.

Öyleyse Ortadoğu’da yeni jeopolitik yapılanmaların oluşmasından hangi anlamda bahsediliyor? Bizce, mevcut aşamada bölgedeki gelişmelerin merkezinde Türkiye duruyor. Ankara kendi iradesini ortaya koymuş ve bir süre aleyhine işleyen faktörleri nötralize ediyor. Terörle mücadelede elde ettiği somut sonuçlar onun ciddi oyuncu olduğunu doğruluyor. Demek ki, yeni jeopolitik yapılandırmada Türkiye’nin yeri ve rolü belirlenmelidir. Şimdi işte bu süreç yaşanmaktadır.

Mesele üstünlüğün ABD`ye mi, yoksa Rusiya`ya mı verilmesinde değil. Mesele Türkiye’nin ne derecede güçler dengesinde yer alacağındadır. Onun bu düzlemde Suudi ile İran arasında ayırıcı değil, birleştirici rol oynayacağı şüphesizdir. Bu nedenlerden dolayı, bazı önyargılı uzmanların sunmaya çalıştığı gibi, Türkiye durumun kurbanı değil, onun yaratıcısıdır. Tahmin edilebilir ki, Ankara bu işlevini başarıyla yerine getirecek ve bölgede tarihi adaletin onarımına katkıda bulunan esas güce dönüşecek.

Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.