YOKSULLUK VE YOKSULLUK RİSKİ ALTINDAKİ BİREYLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKA TEDBİRLERİ

upa-admin 26 Şubat 2018 7.015 Okunma 0
YOKSULLUK VE YOKSULLUK RİSKİ ALTINDAKİ BİREYLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKA TEDBİRLERİ

1. Giriş

Yoksulluk, uzun yıllardan beri toplumlar ve devletler tarafından karşılaşılan sorunlar arasında bulunmaktadır. Sanayi Devrimi öncesinde, yoksulluk, yoksul bireylerin günlük ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri düzeyde iken, sanayileşme sonrasında kavramın kapsamı genişlemiş, açlık ve sefalet boyutlarında gerçekleşerek değişime uğramıştır. Sanayileşmeyle kitlesel üretimin yapılması, seri üretim sonucu malların ucuzlaşması ve fabrikaların ortaya çıkması, geleneksel üretim tarzını azaltmıştır. Üreten toplumlardan tüketen toplumlara doğru bir geçiş yaşanmıştır. Teknolojik gelişmeler ve makineleşmenin hızlanması ile, fabrikalar, maliyet düşürmeye yönelik alımları sınırlandırmıştır. Oluşan kitlesel işsizlik sonucu, işsiz sayısı giderek artış göstermiştir. İş talebinin fazlalığı ve istihdamın az olması, düşük ücret sorununu ortaya çıkarmıştır. Küreselleşmenin de etkisiyle daha da artan işsizlik ve yoksulluk, yeni kavram ve sorunların da ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Kadın yoksulluğu, yaşlı yoksulluğu, genç yoksulluğu, çalışan yoksulluğu, çocuk yoksulluğu gibi yeni kavramlar ortaya çıkmıştır. Toplumsal ayrımcılık, dışlanma, kültürel değerlerin ve toplumsal ilişkilerin değişimi gibi fenomenler de bu kavramların ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

Ekonomik krizler, demografik unsurlar, işsizlik ve istihdamın daralması gibi nedenler yoksulluğu oluşturmaktadır. 1990’lı yıllardan sonra yoksulluk ve dışlanma sorunu Avrupa Birliği düzeyinde ele alınmış ve devletlerin sosyal politikalarını yoksulluğa neden olan unsurları dikkate alarak oluşturmaları sağlanmaya çalışılmıştır. Yoksullukla mücadele ve dışlanma konusunda ihtiyaca yönelik kurumlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi kurumlar tarafından kurularak kurumsal alanda değişimler sağlanmış, raporlar hazırlanarak sorunlar ve sorunların nedenleri gündeme alınmış, projelerle yoksulluk ve dışlanmanın etkileri azaltılmaya çalışılmıştır.

Bu çalışmada ilk bölümde “yoksulluk” kavramının tanımı, nedenleri ve türleri ele alınmış, yoksulluk kavramı hakkında genel bir çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde, yoksulluk riski altındaki bireylere değinilmiştir. Yaşlı yoksulluğu, çalışan yoksulluğu, kadın yoksulluğu, çocuk yoksulluğu ve genç yoksulluğu kavramları açıklanmıştır. Yoksullukla toplumsal ayrımcılık, toplumsal dışlanma, işsizlik, emeklilik, çalışma koşulları ve çalışma şekilleri arasındaki ilişki üzerinde durulmuş ve bu unsurların etkilerinden bahsedilmiştir. Son bölümde, yoksulluğa ve yoksulluk riski altında olan bireylere yönelik dünyada ve Türkiye’de alınan sosyal politika önlemlerine, yapılan çalışmalara, projelere, oluşturulan kurumlara ve fonlara değinilmiştir. Kalkınma planlarının hedeflerinden, Doğu Anadolu Projesi ve Güneydoğu Anadolu Projesi’nden ve Lizbon stratejisi ile Nice Zirvesi gibi yoksullukla mücadeleye yönelik çalışmalardan bahsedilmiştir.

2. Yoksulluk Kavramı

2.1. Yoksulluk Nedir?

Yoksulluk, ilkçağlardan itibaren karşılaşılan önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Yoksulluk kavramı, eski (geçmiş) yoksulluk ve yeni (modern) yoksulluk olarak iki döneme ayrılmıştır. Sanayi Devrimi ve sonrasındaki gelişmeler, eski (geçmiş) yoksulluk ve yeni (modern) yoksulluk arasındaki sınırı oluşturmuştur. Modern dönem ve sanayileşmeyle birlikte, yoksulluk kavramı çok boyutlu bir hale gelmiştir. Eski (geçmiş) yoksulluk katlanılabilir ve yaşanılabilir bir durumdur. Fakat yeni (modern) yoksullukta, açlık ve sefalet durumu ortaya çıkmıştır. Toplumdan ayrılma ve kopma yeni (modern) yoksullukla oluşan durumlardır. 21. yüzyılda yoksulluk kavramı sosyal dışlanma, marjinalleşme, açlık, yetersizlik ve sınıf-altı kavramları ile birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Yoksulluk, günümüzde küresel bir sorun halini almıştır. Küreselleşme ve kapitalizmin yoksulluk üzerindeki etkisi büyüktür.

Yoksulluk kavramının tek bir tanımı bulunmamaktadır. Yoksulluk kavramı, zamana, mekâna ve refah düzeyine göre değişkenlik gösteren bir kavramdır. Yoksulluk, genel anlamda toplumun belirli bir düzeydeki yaşam standartlarının altında olma durumudur. (Taş & Özcan, 2012: 423) Yani yoksulluk, toplumda genel kabul görmüş (asgari) yaşam standartlarına ulaşamamak, temel ve zorunlu ihtiyaçları karşılayamamaktır. (Şeker, 2008: 9)

Drewnowski (1977), yoksulluğu sübjektif yoksulluk ve gelir yoksulluğu ile ilişkilendirmiştir. Sübjektif yoksulluk bağlamında hane halkının veya bireylerin tatmin düzeyini sağlayacak bir gelirlerinin olmamasını ifade etmiştir. Gelir yoksulluğu bağlamında ise, yoksulluğu asgari yaşam standardı için zorunlu ihtiyaçları karşılayabilecek kadar gelire sahip olamama durumu olarak tanımlamıştır. Dünya Bankası (1990), yoksulluğu “asgari yaşam standardına erişememe durumu” olarak belirtmiştir. Lipton (1997), yoksulluğu tüketim yaklaşımına bağlayarak “belli bir düzey altındaki kişi başına düşen özel tüketim” olarak tanımlamıştır. (Aktan & Vural, 2002: 3)

Adam Smith, “utanç duymadan insan içine çıkma imkânı” ifadesiyle yoksul olmama durumunu açıklamıştır. Bu tanımda, asgari ihtiyaçların karşılanamaması durumunda insanların itibarsızlaşması ve saygınlıklarını yitirmeleri vurgulanmıştır. Sen ise, yoksulluk kavramını “yapabilirlik” açısından ele almıştır. Yapabilirliği açlık, eğitimsizlik, sosyal güvenceye sahip olmama, sağlıksız olma gibi durumlardan “kaçınma yetisi” olarak açıklamıştır. (Şeker, 2008: 9-10) Yoksulluğun sadece parasal ölçütlerden oluşmadığı ifade edilmiştir.

Yoksulluk üzerine yapılan ilk çalışmalar Sanayi Devrimi’nin ve serbest piyasa ekonomisinin geliştiği İngiltere’de yapılmıştır. Kontrolsüz piyasa ekonomisi, piyasa aktörlerinin kendi çıkarlarını düşünmesi yoksulluğu arttırmıştır. İngiltere’de yapılan ilk çalışma Charles Booth ve arkadaşlarının çalışmalarıdır. Yerel ve küresel düzeydeki bölüşümde, adaletsizlik, yoksulluğun temel nedeni olarak görülmüştür. Yoksulluğun sadece psikolojik, hukuki, ekonomik ve tıbbi yönünün olmadığı, aynı zamanda siyasal bir sorun ve konu olduğu üzerinde durulmuştur. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinden ziyade gelir dağılımındaki adaletin öneminden bahsedilmiştir. (Osmanoğlu & Kızılkaya & Çetin & Kurt & Erdem, 2010: 3)

19. yüzyıl sonlarına doğru İngiltere’de gelir ve tüketim harcamalarına yönelik bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışma sonucunda, bireylerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yeterli kaynağa sahip olamama durumu yoksulluk olarak tanımlanmıştır. (Kumar & Gore & Sitaramam, 1996: 55, aktaran: Doğan, 2014: 6) Yoksulluk araştırmalarının başlangıcında yalnızca yaşamın devamlılığı için gerekli olan gıda harcamaları dikkate alınmıştır. İleriki dönemlerde yapılan çalışmalarda ise, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişebilirlik, giyim, barınma gibi ihtiyaçların karşılanamaması da yoksulluk tanımında yer almaya başlamıştır. (Doğan, 2014: 6)

Yoksulluk kavramı çok yönlü bir kavramdır. Bu nedenle ele alınırken şu boyutları da dikkate alınmalıdır:

Fiziki Zaafiyet: Yeterli beslenmeme, sakat olma, aç olma, hasta olma, malul olma ve “güçten düşme” durumudur.

Maddi Mahrumiyet: Yeterli gelire sahip olmama, özel tüketim düzeyinin yetersiz olması, kamusal mal ve hizmetlerin sunumlarındaki yetersizliklerdir.

Çevre Kirliliği ve Çevrenin Bozulması: Çevre kirliliği ve çevrenin bozulması nedeniyle geçim kaynaklarının azalması, maddi yetersizlikler ve açlık nedeniyle doğal kaynakların hızlı bir şekilde tüketilmesi.

Katılımın Yetersiz Olması: Yoksulluğa yönelik proje ve programların hazırlanmasına ve uygulanmasına katılmama, insan onuruna yaraşır bir yaşama devam edememe, siyasi hayata katılamama şeklinde ifade edilmektedir.

İzolasyon: Okur-yazar olmama, eğitim imkânlarına ulaşamama, ayrımcılık, marjinal olma, taşrada yaşama.

Güçsüzlük: Güvenli bir işinin ya da konutunun olmaması, kişinin yaşamını ve geçimini tehlikeye düşürecek olaylarla ekonomik, sosyal ve doğal şoklarla karşı karşıya kalma, yoksulluktan kurtulabilme imkânına ve yoksulluk durumunu değiştirebilme yeteneğine sahip olamama.

Zamanın Yetersiz Olması: Tüm zamanı gelir elde edebilmek için çalışarak geçirme ve sosyal, kültürel faaliyetlere zaman ayıramama durumudur. (Aktan & Vural, 2002: 3-4)

Yoksul bireylerin öncelikli amacı daha çok çalışarak gelir elde ederek geçimlerini sağlamak olduğu için, yoksul bireyler kültürel ve sosyal faaliyetlerden mahrum kalmaktadırlar. Güvenli iş ve konuta sahip olamayan bu bireyler, toplumda çoğu zaman ekonomik, sosyal ve kültürel şoklara maruz kalarak toplumdan izole olabilmektedirler. Maddi imkânsızlıklar, altyapı yetersizliği de yoksul bireylerin eğitim, sağlık gibi imkânlara ulaşımında sorunlar oluşturmaktadır.

2.2. Yoksulluğun Türleri

Yoksulluğun birçok çeşidi bulunmaktadır. Yoksulluk türleri;

Birincil Yoksulluk: Ailenin toplam elde ettiği kazancın aile bireylerinin gıda, giyinme gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmasına yetmemesidir. (Can, 2017: 1114)

İkincil Yoksulluk: Ailenin toplam kazancı ile gıda, giyinme ve barınma gibi ihtiyaçları karşılayabilmesi fakat eğlence, eğitim gibi faaliyetleri karşılayamamasıdır. (Can, 2017: 1114)

Mutlak Yoksulluk: Mutlak yoksulluk kavramıyla yoksulluğu en düşük düzeyde yaşayan bireyler tanımlanmaktadır. Hane halkının ya da bireyin hayatını devam ettirebilmesi için gerekli olan asgari refah düzeyine ulaşamamasıdır. Mutlak yoksulluk oranı, asgari refah düzeyini sağlayamayan bireylerin toplam nüfusa oranıdır. Mutlak yoksulluk iki farklı ölçütle belirlenmektedir. Bu ölçütler;

1-) Asgari gıda harcaması maliyetine göre hesaplanması. (Bireyin hayatını devam ettirebilmesi için gerekli olan kalori ihtiyacı hesaplanarak yoksulluk sınırı belirlenmektedir.)

2-) Asgari gıda harcamalarının yanında giyinme, barınma gibi diğer temel sosyal ihtiyaçların da hesaplanması. (Gıda maliyetine gıda dışı maliyetler eklenerek yoksulluk sınırı hesaplanmaktadır.) (Şeker, 2008: 11)

Göreli Yoksulluk: Toplumlara ve ülkelere göre değişen yoksulluk sınırıdır. Toplumdaki ortalama gelirin altındaki insanları ifade etmektedir. Göreli yoksullukta insan sadece bir canlı organizma olarak ele alınmaz, aynı zamanda toplumsal bir bireydir. Bu toplumsal bireyin sıradan bir vatandaş olarak görülmemesi ve toplumsal hayata katılımını sağlayan maliyetlerin bütün harcama dilimleri toplamının, toplumdaki ortalama gelirin altında olmasıdır. (Kızılkaya & Osmanoğlu & Çetin & Kurt & Erdem, 2010: 5) Göreli yoksulluktaki yoksulluk sınırı, ortalama gelir düzeyinin % 50, % 60’ı gibi belirli bir yüzdesi alınarak hesaplanmaktadır. (Şeker, 2008: 11)

Barınma Yoksulluğu: Ülkede yaşanan konut problemi için kullanılan bir kavramdır. (Can, 2017: 1114)

İnsani Yoksulluk: Bazı kriterlere dayanarak bir ülkenin vatandaşlarının insanca yaşama imkânlarının bulunup bulunmadığının tespit edilmesinde kullanılan kavramdır. İnsani yoksullukla ilgili Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) bazı çalışmalar yapmaktadır. Ülkelere yönelik insani geliştirme veya insani gelişmişlik endeksi, çok boyutlu yoksulluk endeks ve insani yoksulluk endeksi hesaplanmaktadır. (Doğan, 2014: 40) Türkiye’nin 2015 insani gelişme endeksi 0,767’dir. Türkiye, 188 ülke arasında 71. sırada yer almış ve yüksek insani gelişme kategorisinde yer almıştır. (www.tr.undp.org>dam>doc>hdr2016)

Ultra Yoksulluk: Gelirin tamamının harcanmasına rağmen gerekli kalorinin % 80’inin karşılanabilmesidir. (Can, 2017: 1114)

Kronik Yoksulluk: Ultra yoksulluğun 5 yıl sürmesi ve artık bir iyileşme olamayacağı düşüncesinin oluşmasıdır. (Can, 2017:1114)

Gelir Yoksulluğu: Bireylerin ya da hane halkının yaşamının devamlılığını sağlayacak, temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği geliri elde edememesidir. Asgari yaşam düzeyini sağlayacak gelir, yoksulluk sınırı olarak belirlenmiştir. (Aktan & Vural, 2002: 32)

Sübjektif Yoksulluk: Hane halkının ya da bireyin kendi ihtiyaçlarına yönelik gerekli olduğunu düşündüğü geliri kazanamamasıdır. (Can, 2017: 1114)

2.3. Yoksulluğun Nedenleri

Yoksulluk günümüzde sosyal bir sorun olarak güncelliğini korumaktadır. Yoksulluk kavramı, insan hayatının her döneminde var olmuş bir kavramdır. Zamanla dönüşerek açlık ve sefalet boyutuna ulaşmıştır. Yoksulluk kavramı, Sanayi Devrimi’nden önce insanların üretmeleri yani kendi işlerini yaparak geçimlerini sağlayabilmeleri, küçük maliyetlerle üretimde bulunarak günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri gibi nedenlerle üstesinden gelinebilir bir durumdur. Sanayi Devrimi ile birlikte üretimin artması, iş bölümü ve uzmanlaşma kavramları yaygınlaşmıştır. Fabrikalarda seri üretim ve ucuz maliyetle ürün oluşturulması geleneksel üretim tarzının büyük oranda azalmasına neden olmuştur. Sanayileşme ile oluşan kitlesel yoksulluk, küreselleşmeyle beraber artarak açlık ve sefalet kavramlarını ortaya çıkarmıştır.

Dünya Bankası, 2005 yılında yoksulluğu etkileyen faktörleri; bölgesel faktörler, kişisel faktörler, toplumsal faktörler ve haneye ilişkin faktörler şeklinde sınıflandırmıştır. Bölgesel faktörler; “bölgenin hava koşulları, gıda kaynakları, çevresel koşullar, toprak varlığı, toprağın verimliliği, bölgenin yönetimi, bölgedeki politik ve pazar istikrarı, güvenlik, bölge içindeki ekonomik ve sosyal eşitsizlik” gibi durumlardır. Toplumsal faktörler; altyapı (yol, su vb.), arazi dağılımı, kamu hizmetlerine erişim, sosyal yapı ve sosyal sermayedir. Haneye ilişkin faktörler; hane halkı büyüklüğü, bağımlılık oranı, hane halkı reisinin kadın olma oranı, mallar (toprak ve diğer üretim faktörleri, konut vb.), istihdam ve gelir kapısı, hane halkı üyelerinin eğitim ve sağlık durumlarıdır. Kişisel özellikler; yaş, eğitim, istihdam durumu, sağlıktır. (Şeker, 2008: 18-19)

Zastrow yoksulluğun nedenlerini şu şekilde belirtmiştir: (Kurnaz, 2007: 49)

  • Zihinsel, fiziksel ve yaşa bağlı yetersizlikler,
  • İş olanaklarının az olması,
  • Kültürel eksiklikler,
  • Ekonomik krizler,
  • Yeteneksizlik,
  • Güvencesizlik,
  • Toplu işten çıkarmalar,
  • İş yerlerinin kapanması,
  • Eğitim ve öğretim eksikliği nedeniyle beceri yokluğu ve eksikliği.

Yoksulluk nedenleri; ekonomik ve yapısal nedenler, siyasal nedenler, toplumsal nedenler, kişisel ve kültürel nedenler olarak da sınıflandırılmaktadır. Ekonomik ve yapısal nedenler; ekonomik durgunluk ve düşüşler, düşük ücret, işsizlik ve adaletsiz gelir dağılımından oluşmaktadır. Siyasal nedenler; yolsuzluk, devletin asli görevlerine geri dönmemesi, düşük ücretli politika uygulamalarıdır. Toplumsal nedenler; boşanma ve terk, göç(coğrafi hareketlilik), ayrımcılık ve ırk, iflas (mesleki hareketlilik), eğitim, hane halkı tür ve özellikleri, nüfus artışı ve ölümdür. Kişisel ve kültürel nedenler; Fiziksel hastalık ve sakatlık, zihinsel (metal) hastalık, yaşlılık, beceri yokluğu, disiplin anlayışı, tutumluluk derecesi, yoksulluk kültürüdür. (Osmanoğlu & Kızılkaya & Çetin & Kurt & Erdem, 2010: 14)

3. Yoksulluk Riski Altındaki Bireyler

3.1. Kadın Yoksulluğu

Kadınlar, her dönemde yoksulluğun etkilerine en fazla maruz kalan dezavantajlı grup olmuştur. Yoksulluğun kadınlaşması kavramı 1970’lerde literatürde yer almaya başlamıştır. Bu kavramı, Pearce, ilk kez 1978 yılında kullanmıştır. (Kim & Choi: 2010, aktaran: Açıkgöz, 2010: 48)

“Kadının yoksullaşması” ifadesi, 4. Dünya Kadın Konferansı eylem planında 1995 yılında kullanılmıştır. Birleşik Devletler’de, yoksulluğun kadınlaşmasına yönelik tek başına yaşayan kadınlara ve çocuğu ile yaşayan yalnız kadınlara (tek ebeveynli) yönelik çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda yoksulluğun kadınlaşması kavramı aile yapısının değişmesi, evlilik dışı çocuk sahibi olma, boşanmaların artması, çocukların bakımının kadına kalması gibi nedenlerle açıklanmıştır. (Mclenahan & Kelly, 1999, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2009: 2) Yoksulluğun kadınlaşması kavramı, yoksulluğun demografik süreç üzerinden incelenmesi, sınıfsal konumlarla etnik farklılıkları ve kadınlar arasındaki farklılıkları ele almaması, aile reisinin kadın olduğu her ailede yoksullaşmanın olmadığı gibi nedenlerden dolayı eleştirilmiştir. Buvinic, kadın yoksulluğunu kadının iş gücü piyasasındaki konumu ve eğitim durumu ile açıklamıştır. Kadınların işgücü piyasasında daha az yer almalarına, düşük ücretli işlerde çalıştırılmalarına, geçici işlerde çalıştırılmalarına ve ücretsiz aile işçisi olmalarına değinmiştir. Kadının çalışmaması nedeniyle erkeğe olan bağımlılığı artmakta, kadın emekli olamamakta ve sağlık güvencesinden eşine bağlı olarak yararlanabilmektedir. Kadının eğitiminin olmaması da yoksullaşmasının bir başka nedenini oluşturmaktadır. Eğitimi eksik olan kadınlar daha düşük ücretli işlerde çalışmaya razı olmakta ve uzun çalışma saatlerine maruz kalabilmektedir. Kayıt dışı sektör geliştikçe, yoksulluk ve kadın yoksulluğu artmaktadır. Yoksulluk arttıkça da, güvencesiz işlerde çalışmak, işsizliğe tercih edilmektedir. (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2009: 2-3)

Kadın yoksulluğunun nedenleri ayrımcılık, hane içindeki eşitsizlikler, düşük ücretler, yasal eşitsizlikler, hane reisinin kadın olmasıdır. Ayrımcılık etnik/ırk ayrımcılığı ve toplumsal cinsiyet olarak iki şekilde ortaya çıkmıştır. Etnik/ırk ayrımcılığına örnek; doğu bölgelerinde kadınların okuma yazma ve eğitim alma oranlarının düşük olması, Amerika’da yoksul kadınların büyük kısmının renkli ve İspanyol kültüründen gelen (Hispanik) kişilerin olmasıdır. Kadın ve erkeğin ücret, kariyer ve yöneticilik konularında eşit olmamaları ve kadınlara yönelik yapılan cinsiyet ayrımcılığı da kadınların yoksullaşmasında etkilidir. Hane içindeki eşitsizlik de kadının çalışması durumunda gelirini eşinin ya da erkek çocuğunun elinden alması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Kadının çalışmadığı durumlarda ise eşinin çalışmak için yurtdışına gitmesi, savaş ya da kaza gibi nedenlerle sakat kalan eşinin bakımının üstlenilmesi, vefat eden eşin yerine aile reisinin kadın olması gibi durumlar kadının yoksullaşmasına neden olmaktadır. Davis, kadınların düşük ücretli işlerde çalışmasını erkeklerin resmi ve resmi olmayan sektörlerde iş bulamamasıyla ilişkilendirmiştir. Erkeklerin iş bulamaması sonucu kadınlar düşük ücretli, sağlıksız ve güvencesiz işlerde çalışmaktadır. Yasal eşitsizlikte birçok hukuk kuralı bulunduğu halde pratikte uygulanmaması üzerinde durulmuştur. İşe alımda ve ücret konusunda kadın erkek eşitsizliğinin günümüzde hala devam etmesi bu durumun örneğidir. Hane reisinin kadın olması durumunda da, yapılan araştırmalarda kadının aile reisi olduğu ailelerin diğer ailelere göre yoksulluğa daha çok maruz kaldığı görülmüştür. Moghadam, kadın yoksulluğunun diğer nedenlerini nüfus artışı, erkeklerin göçü, aile parçalanmalarının artışı, boşanma, 1980’li yıllardaki ekonomik durgunluk ve kadınlara yapılan fiziksel ve psikolojik şiddet şeklinde belirtmiştir. (Açıkgöz, 2010: 52-56)

3.2. Çocuk Yoksulluğu

Çocuklar, yetişkinlere göre yoksullukla daha fazla karşılaşmaktadır. Çocuklar yoksulluk içinde büyüdüklerinde temel haklarından da mahrum kalmaktadırlar. Bu nedenle, çocuk yoksulluğu güncelliğini koruyan önemli konular arasında yer almaktadır.

Risk altında olan korunmaya muhtaç çocuklar, fiziksel, psikolojik ve kişisel gelişimi tehlikede olan çocuklardır. Bu çocuklar annesi, babası ya da bakıcısı tarafından terk edilmiştir. Bu çocukların çoğu fuhuş, dilencilik gibi işler yapmakta ve alkol, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar edinmektedir. Ağır koşullarda çalıştırılma, istismar ve ihmal, suça sürüklenme bu çocukların karşılaştığı tehlikelerdir. (Çoban, 2015: 732)

UNICEF 2005 raporuna göre, Bristol Üniversitesi ve Londra İktisat Okulu (LSE) tarafından bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırmada; beslenme, sanitasyon (tuvalet için kullanılacak herhangi bir yeri olmayan haneler), su, sağlık, barınma ve eğitim kavramlarına yer verilerek çocuk yoksulluğunun tanımı yapılmaya çalışılmıştır. (Kurnaz, 2007: 48) Yetişkin yoksulluğu geçici olabilirken çocuk yoksulluğu çocuğun yaşamının sonuna kadar devam eden ve çoğu zaman gelecek nesillere aktarılan bir yoksulluktur. (Gürsel & Uysal & Acar, 2013: 1)

Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuk yararını gözeten bir sözleşme olmasına rağmen, günümüzde de görüldüğü üzere birçok ülkede çocuklar yoksulluğa ve savaşa maruz kalmaktadır. Yoksulluk, çocukların eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanmasının önünde engel oluşturmakta, çocuk işçiliğine de neden olmaktadır. Yoksulluğun ve çocuk yoksulluğunun artması ile çalışan çocuklarının sayısı da artmaktadır. Çocuğun çalışma hayatına girmesi ile beraber uzun çalışma süreleri nedeniyle gelişimi olumsuz etkilenmekte, fiziksel ve duygusal cinsel istismar riski artmakta, eğitim hayatına yönelik sorunlar oluşabilmektedir. UNICEF, çocuk yoksulluğunun göstergelerini şu şekilde belirtmiştir: (Kurnaz, 2007: 48)

  • Bebek ve çocuk ölüm oranları,
  • Beş yaş altındaki çocuklarda kilolarının düşük olması,
  • Beş yaşın altındaki çocuklardaki boy uzunluğu,
  • Temiz içme suyuna ulaşan nüfus oranı,
  • Tam aşı yaptıran çocuk oranı,
  • İlköğretime başlayan çocuk oranı.

Çocuk yoksulluğuna neden olan başlıca sorunlardan biri de, sosyal güvencesizlik sorunudur. Sosyal güvencesizlik sorunu, kadınları, çocukları, yaşlıları ve engellileri sosyal dışlanma sorununa maruz bırakmaktadır. Sosyal güvencesi olmayan ailelerde büyüyen çocuklar, sağlık ve eğitim gibi kaynaklara erişimde güçlük çekmekte ve çocukların küçük yaşlarda toplum ile kurdukları ilişkiler zarar görmektedir. Çocuk yoksulluğu, hem çocukluğu çalmakta, hem de yetişkinlik dönemlerinde sosyal dışlanmaya maruz bırakmaktadır. Açlık ve beslenme yetersizliği, yoksulluğun çocuklar üzerindeki en belirgin etkisidir. Yoksulluğun en kötü sonucu ise, çocuk ve bebek ölümlerinin artmasıdır. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNİCEF) 2005 yılında “Çocuklar Tehdit Altında” başlıklı “Dünya Çocuklarının Durumu 2005” raporunu hazırlamıştır. Bu raporda, gelişmekte olan ülkelerde 640 milyon çocuktan her üç çocuğun uygun olmayan barınaklarda kaldığı, 400 milyon çocuktan her beş çocuğun temiz içme suyundan mahrum kaldığı, 270 milyon çocuktan her yedi çocuğun sağlık hizmetine ulaşmasında sorunlar olduğu görülmüştür. Her yıl beş yaşın altında 10 milyon çocuğun yaşamını yitirdiği sonucuna ulaşılmıştır. Yoksulluk, zihinsel gelişmeyi de olumsuz etkilemekte, aynı zamanda psiko-sosyal sorunlara da neden olmaktadır. Kronik açlık, beyni olumsuz etkilemektedir. Yoksul çocukların evlerine gazete ve dergi girmemekte, baba çocuklarla ilgilenmemekte, anneler ise çoğunlukla tükenmiş olmaktadır. Bu durum, çocukların algılama ve öğrenme kapasitelerini olumsuz etkilemekte, okul başarılarını düşürmektedir. “Hiperaktivite”, “saldırganlık”, “huzursuzluk” yoksul ailelerin çocuklarında görülen özelliklerdir. İntihar girişimi, depresyon yoksul ailelerin çocuklarında en fazla görülen rahatsızlıklardır. Bu ailelerin ruh sağlığı kliniklerine daha sık başvurduğu görülmektedir. (Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, 2005)

UNICEF’in 2016 yılındaki raporuna göre, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri için belirlenen 2030 yılına kadar önlenebilecek hastalıklar nedeniyle 69 milyon çocuk hayatını kaybedecek, 167 milyon çocuk yoksulluk içinde olacak, 750 milyon çocuk yaşta kadın da evlenmiş olacaktır. Raporda, çocukların, toplumların ve ülkelerin geleceklerinde önemli bir yatırım olduğu vurgusu yapılmıştır. Rapora göre, 1990 yılından bu yana çocuk ölümlerinde azalma görülmüştür. Dünyada yoksulluk içinde yaşayan bireylerin sayısında da yarı yarıya azalma olduğu belirtilmiştir. Durumun en kötü olduğu bölge olarak Sahra Güneyi Afrika’sına değinilmiştir. Bu bölgede 247 milyon çocuğun, her üç çocuktan ikisinin yaşayıp gelişebilmesi için gerekli olan temel ihtiyaçlara sahip olmadığı görülmüştür.  Rapordaki 2030 yılına yönelik öngörüler ise şu şekildedir: Önlenebilir nedenlerden dolayı 5 yaşına gelmeden ölen 69 milyon çocuğun yarısı, ilkokul çağında olan fakat okula gitmeyen 60 milyon çocuğun yarıdan fazlası, aşırı yoksul her 10 çocuktan 9’u Sahra Güneyi Afrika’sında olacaktır. Eğitim alanına bakıldığında 2011 yılından bu yana okula gitmeyen çocuk sayısında artış olduğu görülmüş, okula giden birçok çocuğunda gerçek anlamda öğrenme fırsatına erişemediği saptanmıştır. 124 milyon çocuğun ilkokul ve orta öğretime devam edemediği, ilkokulu bitiren her 5 çocuktan 2’sinin okuma yazma ve basit aritmetik işlemleri öğrenemediği belirtilmiştir. (www.unicefturk.org)

Çocuklarda yoksulluğun neden olduğu sonuçlar; parasal yetersizlik, birikime sahip olmama, kötü çevre koşulları, sağlıksız kalabalık konutlar, sosyal güvenceye sahip olmama, eğitimin sınırlı olması, işsizlik, çocuk işçiliği, çalışma koşullarının ağır olması, göç, yabancılaşma, dışlanma ve güçsüzlük, marjinal yaşamdır. Ara faktörler; sağlık bilgisinin eksik olması, sık sık ve çok fazla doğum yapılması, alkol ve sigara kullanımı, yetersiz beslenme, yeterli koruyucu sağlık hizmetlerinin sağlanamaması, tedavi edici hizmetlerin yetersizliği, ilaç kullanmama, kimyasal maddelere maruz kalma, suç işleme ya da yasa dışı davranışlarda bulunma, sağlık hizmetlerine erişememe ya da sağlık hizmetlerini kullanamama olarak belirtilmiştir. Sağlıkla ilgili; sık hastalanma, ağır bulaşıcı ve kronik hastalıklar, sakat kalma, erken yaşta ölüm, kaza, obezite, şiddet, intihar, çeşitli madde bağımlılığı, ruh hastalıkları, kalıtsal hastalıklar, anne ve bebek ölümleri, düşük doğum olasılıkları oluşan sonuçlardır. (Dedeoğlu, 2004)

3.3. Çalışan Yoksulluğu

Çalışan yoksulluğu kavramı, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra araştırılan, gözlemlenen ve analiz edilen bir kavramdır. 1840 yılında Friedrich Engels Liverpool ve Manchester’daki ailelerdeki işçi sınıfı yoksulluğuna yönelik “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu” isimli kitabı saha çalışması yaparak yazmıştır. Seebohm Rowntree, 1899 yılında 11.560 haneyi gezerek elde ettiği bilgilere dayalı gözlemlerini “Yoksulluk: Kent Yaşamı Üzerine Bir İnceleme” isimli çalışmasında paylaşmıştır. 19. yüzyılda yoksulluk kapitalizmle birlikte işçi sınıfında yaygın bir durum olarak görülmüştür. Klasik iktisatçılardan Adam Smith, çalışan yoksulluğunu ekonomik büyüme ve sosyal adaletsizlikle, Malthus demografiyle (nüfus), Marx kapitalist sistemin bir parçası olarak, Mill de eğitim yetersizliği gibi nedenlerle açıklamıştır. (Rauhut vd. 2005, aktaran: Erdoğdu & Kutlu, 2014: 65) Marx, çalışan yoksulluğunu gelir eşitsizliği, sınıf içi eşitsizlikler ve istihdama istenilen zamanda alınabilecek istenildiğinde çıkarılabilecek yedek işgücü kavramlarına dayanarak açıklamıştır. I. Dünya Savaşı’ndan 1970’li yıllara kadar oluşan Fordizm süreci ile kitlesel tüketim toplumu oluşturulmuştur. “Kapitalizmin altın çağı” ve “Keynes çağı” sürecinde Batı Avrupa ve Doğu Asya’da büyüyen ekonomi, artan refah ve birçok ülkede tam istihdamın sağlanmasıyla çalışan yoksullar azalmıştır. Çalışan yoksulluğunun azalmasında refah devleti uygulamaları ve sosyal programların etkisi olmuştur. 20.yüzyılın sonu 21.yüzyılın başında çalışan yoksulluğu küreselleşme ile birlikte dönüşerek yeniden sosyal araştırmaların konusu olmuştur. Artık çalışan yoksulluğuna yönelik tedbirler, mücadeleler uluslararası kuruluşlar ve ulusal hükümetlerin politikalarında yer almaya başlamıştır. Esnekleşme, düşük ücretler, düzensiz işler, taşeronlaşma, sendikalaşmanın zayıflaması, çalışma şekli ve sürelerindeki değişimler, teknolojik gelişmeler çalışan yoksulluğunun artmasına neden olmuştur. 1990’lı yıllarda işsizlik, sosyal dışlanma ve yoksulluğun yaygınlaşmasıyla çalışan yoksulluğu kavramı ve uygulanacak politikalar Avrupa Birliği devletlerinde ve Avrupa Konseyi’nde gündeme alınmıştır. (Erdoğdu & Kutlu, 2014: 65-69)

İşgücü piyasasında, ekonomide yer alan yoksullar çalışan yoksullar ve işsiz yoksullar olarak ikiye ayrılmıştır. (Osmani, 2002, aktaran: Kapar, 2005: 52) Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan çalışmalarda, bir yılın en az yarısını iş arayarak geçiren ya da çalıştığı, istihdam edildiği halde yoksul bir ailede yaşayan kişiler yoksul olarak kabul edilmiştir. (U.S. Bureau of labor statistics, 2005, aktaran: Kapar, 2005: 52) Fransa İstatistik Kurumu ise, bir yılın altı ayını iş arayarak ya da çalışarak geçiren fakat ailesi yoksulluk düzeyi altında olan kimseler çalışan yoksul olarak tanımlanmıştır. (Pen & Casas & Matta, 2004: 6, aktaran: Kapar, 2005: 52)

Çalışma yoksulluğu kavramı bireyin çalışmasına rağmen yoksul kalmasını açıklamaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre, “yoksul bir ailede yaşayan tüm çalışanlar” çalışan yoksul olarak tanımlanmıştır. Fakat çalışan yoksul tanımı farklı şekillerde de yorumlanmıştır. Bazı kesimlerce sadece çalışanlar ele alınmış, bazılarına göre ise çalışan yoksul kavramı en az bir kişinin çalıştığı yoksul olan ailelerde tüm ailedeki kişiler dâhil edilerek açıklanmıştır. (Çavuşoğlu, 2012: 2-24)

Çalışan yoksul kabul edilen gruplar; “yoksul bir ailede yaşayan tüm çalışanlar, yoksul bir ailede yaşayan tam zamanlı çalışan bütün bireyler, en az bir kişinin çalıştığı yoksul bir ailede yaşayan bütün aile bireyleri, en az bir tane tam zamanlı çalışanın olduğu yoksul ailedeki tüm kişilerden” oluşmaktadır. (Gündoğan, 2007, aktaran: Çavuşoğlu, 2012: 24)

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO), “Dünyada İstihdam ve Toplumsal Durum, Eğilimler” (WESO) raporuna göre 2017 yılında çalışan yoksulluğu kavramı istihdam kapsamında değerlendirilmiştir. Çalışan yoksulluğu aşırı ve orta düzey yoksulların toplam yoksullar içindeki payı şeklinde tanımlanmıştır. Kişi başına geliri ya da tüketimi günlük 3,10 doların altında olanlardır. (www.unicankara.org.tr) Bu raporda, 2016 ve 2018 yılları arasındaki çalışan yoksulların tahmini rakamları şu şekilde belirtilmiştir; Dünyada 2016 yılında 29,4, 2017 yılında 28,7, 2018 yılında 28,1 şeklindedir. Yükselen ülkelerde 2016 yılı 25,0, 2017 yılı 24,3, 2018 yılı 23,7 şeklinde belirtilmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde ise, 2016 yılında 69,0, 2017 yılında 67,9, 2018 yılında 66,7 olarak gösterilmiştir. Gelişmiş ülkelere yönelik bir rakam verilmemiştir. Raporda, işsizlik ve güvencesiz istihdamın toplam istihdam içerisindeki payının artacağı belirtilmiş ve iş açıklarının, toplumsal hoşnutsuzlukların insanları göçe yönelteceği üzerinde durulmuştur. Politikalar belirlenirken bu durumların dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır.

3.4. Genç Yoksulluğu

Genç yoksulluğu kavramı yeni bir kavram olduğu için belli bir standart ölçümü ve tanımı olmayan bir kavramdır. Genellikle ailesi yoksul olan gençler yoksul olarak nitelendirilmektedir. Genç yoksulluğu kavramı, aile kapsamında açıklanan bir kavramdır. Bu kavrama kimlerin dâhil olduğu henüz belirlenmemiştir. (Erikli, 2016: 285)

Genç yoksulluğuna yönelik yapılan çalışmalarda, işsizliğin, düşük ücretin ve eğitim seviyesinin düşük olmasının gençlerin yoksulluk riskini arttırdığı görülmüştür. (Pavis & Platt & Hubbard, 2000: 26-27, aktaran Erikli, 2016: 285) Genç yoksulluğundan bahsedilirken, daha çok ebeveynlerin gelir durumları ve çalışma hayatında olup olmamalarının gençlerin yoksulluğuna olan etkisi üzerinde durulmuştur.

Türkiye’de 2016-2017 yıllarında Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın desteğiyle Adana, Ankara, Gaziantep, İzmir, İstanbul ve Samsun’da sessiz ve görünmeyen gençler araştırması yapılmıştır. Bu araştırmada 240 okumayan, çalışmayan genç ve 60 aile üyesiyle görüşülmüştür. Araştırmanın amacı, 15-24 yaş grubu gençlerin okuyamama ve çalışamama nedenlerini ortaya çıkarmak ve çözüm önerileri sunmaktır. Araştırmanın sloganı “Çalışmak istiyorum! Okumak istiyorum! Buradayım!” şeklindedir. Çalışmada “Neither in employment nor in education or training” (NEET), yani ne eğitimde ne de istihdamda olan nüfustan bahsedilmiştir. Bu nüfus, 15-24 yaş aralığındaki örgün eğitim ve kayıtlı istihdam dışındaki gençleri tanımlamaktadır. Türkiye’deki gençlerin % 30’u eğitim ve çalışma hayatında yer almamaktadır. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütleri (OECD) arasında en çok eğitimde ve istihdamda olmayan (NEET) nüfusa sahip ülke Türkiye olarak belirtilmiştir. Eğitim ve istihdamda olmayan nüfus (NEET) olma tehlikesi yüksek olan gruplar; “Genç kadınlar, eğitim seviyesi düşük olanlar, göçmenler, engelliler, evliliğini sonlandırmış olanlar, ebeveynleri eğitim ve istihdamda olmayanlar (NEET), hane geliri düşük olanlar, kırsal kesimde yaşayanlar” şeklinde sınıflandırılmıştır. Gençlerle yapılan görüşmeler sonucunda vasıfsızlık, işsizlik, düşük ücret, ücretsiz aile işçiliği, okurken çalışmak zorunda kalmak (yoksulluk), eğitimde başarısızlık gibi nedenlerin gençleri okulu bırakmaya ve sigortasız çalışmaya yönelttiği görülmüştür. (Genç Hayat Vakfı, 2017)

3.5. Yaşlı Yoksulluğu

Yaşlı yoksulluğunu etkileyen faktörler; yaşlıların geçmişteki çalışma koşullarından (ücret, kazanç düzeyi ve sosyal güvenlik, kayıt dışı ve sigortasız çalışma gibi), yaşlılara yönelik sosyal güvenlik programlarının etkililiğinden (sosyal yardım programlarının kapsamının dar olması, yararlanma koşullarının zorluğu) oluşmaktadır. İş piyasasındaki eşitsizlikler, çalışma hayatına hiç katılmama, gençliğinde hiç çalışmamış olma, kayıt dışı işlerde çalışma, sosyal sigorta sistemine hiç prim ödememe, emekli ve yaşlı aylıklarının yetersizliği yaşlı yoksulluğuna neden olmaktadır. Yaşlılık, gelir kaybına yol açan bir sosyal risk olarak görülmüştür. Gelir yoksunluğu yaşlılıkta yoksulluğa neden olmaktadır. (Karadeniz & Öztepe, 2013: 92-99)

Yaşlılıkta gelir azalmakta, işsizlik artmaktadır. Yoksul kesimdeki yaşlılarda da kronik işsizlik görülmektedir. Çalışan yaşlılar da genellikle düşük ücretlerle çalışmaktadır. Yaşlı bireyler daha az üretmekte, daha az kazanmakta ve daha az çalışmaktadır. Emekli olduktan sonra gelirin düşmesi, teknolojik gelişmeler sonucunda makineleşme, nüfusun hızla artması nedeniyle istihdamdaki daralma ve sağlık sorunları yaşlıların ekonomik sıkıntılar yaşamasına ve yoksulluğuna neden olmaktadır. (Danış, 2009: 71-76)

Yaşlılık dönemindeki yoksulluğun nedenleri; modernleşme ve kentleşmeyle birlikte geleneksel değerlerin, inanç ve ilişkilerin değişmesidir. Geniş aileden çekirdek aileye geçilmesiyle yaşlılara yönelik destek azalmıştır. Yalnız yaşayan, sokaklarda yaşayan, yetersiz beslenen bakıma muhtaç yoksul yaşlılar yaygınlaşmıştır. (Buz, 2015: 3)

Yaşlı yoksulluğunda her yaşlının emekli aylığı alamaması da önemli etkenlerden biridir. Özellikle yaşlı kadınlar açısından yaşlı yoksulluğu riski daha fazladır. Dünyada evrensel sosyal güvenlik modelini benimseyen İsveç gibi ülkelerde her vatandaşa düşük miktarda yaşlı aylığı bağlanmaktadır. Fakat Türkiye gibi Bismarck modelini benimseyen ülkelerde, çalışmayan yaşlı kadınlara sosyal sigorta kapsamında yaşlı aylığı verilmemektedir. Yaşlı kadınlara, eş ölümü durumunda düşük miktarda dul aylığı verilmektedir. (Karaali, 2017: 142)

4. Yoksulluğa Yönelik Politika Tedbirleri

4.1. Dünyada Uygulanan Sosyal Politika Tedbirleri

1957 yılında imzalanan Roma Anlaşması’ndan itibaren Avrupa Birliği’nde yoksullukla mücadeleye yönelik sosyal politikalar artarak önem kazanmıştır. 1957 yılında Avrupa Sosyal Fonu oluşturulmuştur. Bu fonla emek piyasalarına yönelik çalışmalar yapılarak insanların çalışma hayatına geri kazandırılması için eğitim, istihdam, hayat boyu öğrenmeye yönelik projeler yapılmış ve sivil toplum örgütleri desteklenmiştir. (Bildirici, 2011: 64) Yoksullukla mücadele için Bangladeşli Muhammed Yunus, Grameen Bankası sistemini geliştirerek 2006 yılında Nobel Barış ödülü almıştır. 1970 yılında Bangladeş’te daha sonrada Grameen Bankası vasıtasıyla diğer ülkelerde de uygulanan bir mikro kredi sistemi geliştirmiştir. Bu sistemle normalde kredi alamayacak durumda olan yoksul kişilere kredi sağlanarak, bu kişilerin kendi işlerini kurması sağlanmıştır. (Buğra, 2007: 1)

Yoksullukla mücadeleye yönelik ilk çalışmalar, 1974 yılında Bakanlar Konseyi’nin “Sosyal Eylem Planlarına İlişkin Eylem Planı”nın kabul edilmesiyle başlamıştır. 1975-1981 süreci “Yoksulluk 1 Programı” (Poverty 1) olarak adlandırılmıştır. 1985-1989 Yoksulluk 2 programının hazırlandığı süreçtir. 1989-1994 yıllarında da Yoksulluk 3 programı uygulanmıştır. (Bildirici, 2011: 37-38) 1989 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Çocuk Hakları Sözleşmesi kabul edilmiştir. (Şenol & Mazman, 2014: 252-254)

2000 yılında 189 ülke tarafından Milenyum Deklarasyonu imzalanmıştır. Bu deklarasyonda alınan kararların 2015 yılına kadar gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Hedefler; (Gündoğan, 2008: 47-48)

  • Aşırı yoksulluk ve açlığın ortadan kaldırılması,
  • Evrensel bir temel eğitim,
  • Cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınların güçlendirilmesi,
  • Çocuk ölümlerinde azalma,
  • Anne sağlığına yönelik iyileştirmeler,
  • Kalkınmaya yönelik küresel ortaklık,
  • Sürdürülebilir çevrenin sağlanması şeklindedir.

2000 yılında, 2000-2020 yıllarını kapsayan Lizbon stratejisi Avrupa Birliği’nde yürürlüğe girmiştir. Lizbon stratejisiyle “Açık İşbirliği Yöntemi kullanılarak” yoksullukla mücadele ve sosyal dışlanma konularında uluslararası stratejiler gelişmiştir ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında politik koordinasyon sağlanmaya çalışılmıştır. (Bildirici, 2011: 37-38)

2000 yılında Fransa’nın Nice kentinde “Nice Avrupa Zirvesi” yapılmış, Avrupa Birliği üye ülkeleri, iki yıllık 2001 ve 2003 yıllarını kapsayan Ulusal Eylem Planı hazırlamayı ve uygulamayı kabul etmişlerdir. Bu Ulusal Eylem Planları yoksullukla mücadele ve dışlanmaya yöneliktir. Komisyon tarafından bu planlar sonucunda Sosyal İçerme Ortak Raporu (Join Report On Social Inclusion)  hazırlanmıştır. Nice Zirvesi’nde emeklilik, eğitim, sağlık, sosyal transferlerin ekonomi üzerindeki olumlu etkilerine değinilmiştir. 1994 yılında uygulanan Beyaz Rapor’da (White Paper), sosyal korumaya yönelik etkili politikanın önemi vurgulanmıştır. 1997 yılında hazırlanan “Sosyal Koruma Modernleştirme Stratejisi” raporundaki sosyal yardımların etkisi ile insanların sosyal risklerden korunarak sosyal uyumunun sağlanması ve ekonomiye olumlu katkılarının olduğu vurgulanmıştır. (Bildirici, 2011: 44)

2001 yılında Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası, Yoksulluğu Azaltma Stratejisi Bildirileri (Poverty Reduction Strategy Paper, PRSP) yayınlamıştır. Bu bildirilerde, ülkelerinin büyümelerini belirli bir zaman içerisinde sosyal politika ve programlarla sağlaması ve yoksulluğun azaltılması istenmiştir. Bu bildiri 1990 yılına kadar yapılan kalkınma yardım ve projelerinin yoksullukla mücadele de yetersiz kalması nedeniyle hazırlanmıştır. Dünya Bankası her yıl Dünya Kalkınma Raporu (World Development Report /WDR)  yayınlamaktadır. Bu rapor, ilk defa 1978 yılında yayınlanmıştır. Yoksulluk sorunu ilk defa 1980 yılında gündeme alınmıştır. (Uzun, 2003: 161-165)

2001 yılında Leaken’de Avrupa Zirvesi yapılmıştır. Yoksulluğun 2010 yılından itibaren ortadan kaldırılması ve yoksulluğun doğru bir şekilde ölçülebilmesi hedeflenmiştir. (Bildirici, 2011: 45) 2010 yılı, Lizbon stratejisinde yoksulluk ve sosyal dışlanmanın ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların 10.yılı olması nedeniyle “Yoksulluk ve Sosyal Mücadele Yılı” olarak ilan edilmiştir. (Bildirici, 2011: 67 2010 yılında Lizbon stratejisine son verilerek 2010-2020 dönemi için daha geniş kapsamlı olan “Avrupa 2020: Akıllı, Sürdürülebilir ve Kapsayıcı Büyüme için Avrupa Stratejisi”, Lizbon stratejisinin devamı olarak uygulanmaya başlamıştır. Bu strateji ile Lizbon stratejisindeki gelişmelere dikkat edilerek politik araçların etkinliği ve işlerliği sorgulanmış, sosyal ve ekonomik alandaki dönüşümler sağlanmaya çalışılmıştır. (Doğan, 2014: 28-29)

4.2. Türkiye’de Uygulanan Sosyal Politika Tedbirleri

1928 yılında “Yardım Sevenler Derneği” kurulmuştur. Bu dernek, 1935 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu’na dönüştürülmüştür. 1976 yılında 2022 sayılı kanunla kimsesiz yoksul yaşlılara yardım edilmesi öngörülmüştür. 1986 yılında “Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu” (Fak-Fuk-Fonu) oluşturulmuştur. (Gündüz, 2006: 46-50) 2004 yılında bu fon Başbakanlığa bağlı bir Genel Müdürlüğe dönüştürülmüştür. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü’nün başlıca yardım faaliyetleri;

  • Gıda yardımları,
  • Yakacak yardımları,
  • Eğitim yardımları (eğitim materyali yardımları, taşımalı eğitim, yükseköğrenim bursu, özürlülere yapılan eğitim yardımları, şartlı nakit transferleri eğitim yardımları -ihtiyaç sahibi ailelere her ay çocuklarını düzenli olarak okula göndermeleri şartıyla eğitim yardımı yapılması-),
  • Sağlık yardımları,
  • Özel amaçlı yardımlar (aşevleri, yangın ve doğal afet gibi nedenlerle mağdur olan vatandaşların acil ihtiyaçlarına yönelik yardımlar).

Bu yardımlar dışında Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi, Bilişim Çırakları Projesi, Gelir Getirici Küçük Ölçekli Projeler, İstihdama Yönelik Beceri Kazandırma Eğitimleri, Toplum Yararına Çalışma İçin Geçici İstihdam, Sosyal Altyapı Hizmetlerinin Kuruluş ve Geliştirilmesi, Toplum Kalkınması Çalışmaları yapılarak yardımların yanında gelir arttırılmaya ve istihdam oluşturulmaya çalışılmıştır. (Gündoğan, 2008: 52-55)

1989 yılında 1990-1994 yıllarını kapsayan VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda “Aile, Kadın, Çocuk” başlığıyla çocuk hakları, sağlığı ve eğitimi üzerinde durulmuştur. 1990 yılında Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamıştır. Çocuklar İçin Dünya Zirvesi’ne de katılmıştır. 1996-2000 yıllarını kapsayan VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda gençlerin sorunlarını giderme, kalkınmaya yönelik katılımlarının arttırılması, eğitim, sağlık, çalışma hayatı, sosyal güvenlik, istihdam gibi konulara yönelik önlemler alınmıştır. (Şenol & Mazman, 2014: 252-254)

Türkiye’de yoksullukla mücadele ciddi anlamda 1990’lı yıllardan sonra önem kazanmıştır. Yedinci, sekizinci ve dokuzuncu kalkınma planlarında gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltmaya ve mutlak yoksulluğu kaldırmaya yönelik hedefler belirlenmiştir. Onuncu kalkınma planında yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altındaki kişilerin fırsatlara erişimlerinin sağlanmasıyla ekonomik ve sosyal hayata katılım, yaşam şartlarının iyileştirilmesi, yoksulluğun azaltılması, gelir dağılımında denge sağlanmaya çalışılmıştır. (Doğan, 2014: 46)

2001 yılında Sosyal Riski Azaltma Projesi uygulanmıştır. Bu projeyle ekonomik krizler sonucunda ortaya çıkan yoksulluğa yönelik etkin politikaların hazırlanması ve kamu kurumlarının kurumsal kapasitelerinin güçlendirilmesi sağlanmıştır. (Doğan, 2014: 47) 2008 yılında Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bölgedeki göç, yoksulluk, işsizlik gibi sorunların ortadan kaldırılmasını hedefleyen bir sosyal kalkınma programıdır. 2010 yılında da Doğu Anadolu Projesi (DAP) istihdam, kültür, sanat, spor gibi unsurlardan oluşmaktadır. İhtiyaçlara yönelik nitelikli işgücü, mesleki bilgi ve birikimin sağlanması, dezavantajlı kişilerin istihdama erişiminin sağlanması ve kendi işlerini kurabilmelerine yönelik desteğin sağlanması hedeflenmiştir. Kültür, sanat ve spor alanında projeler yapılarak çocuklar ve gençler bu alanlara yönlendirilmeye çalışılmıştır. (Doğan, 2014: 48)

Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma vakıflarının sayısı arttırılmıştır. Günümüzde sosyal yardım kuruluşları içerisinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü ve belediyeler yer almaktadır. 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurularak sosyal yardım ve hizmetler tek bir bakanlık bünyesine alınmıştır. Bakanlık Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü (eski Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü), Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü (eski Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu), Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü (eski Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü), Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü (eski Özürlüler İdaresi Başkanlığı), Şehit Yakınları ve Gaziler Dairesi Başkanlığı’ndan oluşmaktadır. 2022 sayılı kanun kapsamında yardımlar Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğ’üne devredilmiştir. Genel sağlık sigortası sağlanarak yeşil kart uygulamasına son verilmiştir. Sosyal koruma kavramı, ülkelerin yoksullukla mücadelede kullanılan sosyal politika araçlarındandır. İşsizlik yardımları, emeklilik, çocuk desteği, meslek edindirme kursları, ev yardımı, ulusal sağlık sigortası, tarımsal sigorta gibi araçlar vasıtasıyla sosyal koruma sağlanmaktadır. 5737 sayılı Vakıflar kanunu ile günümüzdeki Başbakanlığa bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü oluşturulmuştur. Bu kurum muhtaç aylığı bağlanması, muhtaç durumdaki öğrencilere eğitim yardımı, tedavi yardımı hizmetleri sağlamaktadır. (Kızıler, 2017: 90-92)

Çocuk yoksulluğuna ve çalışma hayatına yönelik yasal düzenlemeler şu şekildedir; 222 sayılı İlköğretim ve Temel Eğitim Kanunuyla 6-15 yaş arasındaki kız ve erkek çocuklarının ilköğretime devam zorunluluğu getirilmiştir. 59. Maddede devam etmeyen çocukların ücretli ya da ücretsiz çalıştırılmaları yasaklanmış, ilköğretime devam eden çocuklarında ders saatleri dışında çalışmasına izin verilmiştir. İş kanunda 18 yaşını doldurmamış çocukların yer altı ve su altında çalıştırılmaları yasaklanmıştır. 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha kanununun 173. maddesinde 12 yaşından küçük olan çocukların fabrika, imalathane, maden ocağı gibi yerlerde çalıştırılmasına izin verilmemiştir. 12-16 yaş arasında bu yerlerde çalıştırılan çocuklara saat 20.00 sonra çalıştırılma yasağı getirilmiştir. 76. maddede 18 yaşından küçük çocukların bar, gazino, hamam gibi yerlerde çalışması yasaklanmıştır. (Mazman & Şenol, 2014: 253)

5. Sonuç

Yoksulluk sorunu Sanayi Devrimi ve küreselleşmeyle birlikte kadın yoksulluğu, yaşlı yoksulluğu, genç yoksulluğu, çocuk yoksulluğu gibi yeni kavramlarla daha geniş alanlara yayılmıştır. Teknolojik gelişmelerle geleneksel üretim tarzından modern üretim tarzına geçilmesiyle kitlesel üretimin artması, ekonomik alandaki dönüşümler, sosyal ve kültürel alandaki değişimler yoksulluğun artmasına neden olmuştur. Yoksulluk sadece temel ihtiyaçları (giyinme, barınma, gıda vb.) karşılayamama durumu olmaktan çıkmıştır. Temel ihtiyaçların yanında sosyal ve kültürel ihtiyaçların karşılanamaması ve eğitim, sağlık gibi hizmetlere erişememe durumu olarak nitelendirilmiştir.

Yoksulluk işsizlik, ekonomik krizler, nüfus değişimleri, ayrımcılık, yaşlılık, eğitim yetersizliği, işten çıkarılma gibi nedenlerden oluşmaktadır. Mikro kredi uygulamalarının eksik yönlerinin dikkate alınarak geliştirilip uygulanması, bireylerin üretim sürecine dâhil edilmesi yoksulluğun azaltılmasını sağlayacaktır. Mesleki edindirme kursları, İŞKUR’un işbaşında eğitim programları gibi faaliyetlerle işgücü piyasasında ihtiyaç duyulan alanlarda bireylerin yetiştirilerek istihdamın sağlanması da yoksulluğun azaltılmasında kullanılabilecek bir başka yöntemdir.

Kadınların çalışma hayatında ayrımcılığa maruz kalmaları, daha düşük ücretler karşılığında çalıştırılmaları, eğitim yetersizliği nedeniyle kötü çalışma koşullarına razı olmaları kadın yoksulluğuna neden olmaktadır. Kadının eşinin vefat etmesi, kaza ya da savaş gibi nedenlerle bakıma muhtaç hale gelmesi de kadın yoksulluğunda etkilidir. Kadınların eğitim seviyelerinin yükseltilmesini sağlayacak düzenlemelerin yapılması, ayrımcılığa yönelik toplumun bilinçlenmesini sağlayacak ve duyarlılığını arttıracak projelerin yapılması kadın yoksulluğunun azaltılmasında etkili olacaktır. Kadın yoksulluğunda ayrımcılığa yönelik hukuki düzenlemelerin uygulanmaması, önemli kurumların yönetici kadrolarında erkeklerin çoğunlukta yer alması, bazı mesleklerin kadın mesleği olarak görülmesi karşılaşılan sorunlar arasındadır. Hukuki düzenlemelerin uygulanabilirliğinin arttırılması, kadınların eğitim seviyelerinin arttırılarak istihdamda daha çok yer almalarının sağlanması gerekmektedir.

Genç yoksulluğu sorununda genç işsizliği artışı göz önünde bulundurularak eğitim programları düzenlenmeli, işgücü piyasasında eleman açığı eksik olan mesleklere yönelik iyileştirmeler yapılmalı, gençler bu alanlara teşvik edilerek belli bölümlerdeki yığılmalar azaltılmalıdır. Yapılacak işe ve mesleğe uygun niteliğin kazandırılması da eğitim alanında yapılacak düzenlemeler içerisinde olmalıdır.

Düşük ücretler, makineleşmeyle beraber istihdamda daralma, kitlesel işsizlik, esnekleşme, güvencesiz işler, nüfus artışı yoksulluğunun oluşmasındaki önemli etkenlerdir. Bireylerin çalışırken tatmin olmamaları, çalışma hayatı dışında sosyal ve kültürel alanda bulunamamaları, çalıştıkları halde yoksul olmaları çalışan yoksulluğu sorununu ortaya çıkarmıştır.

Birleşik Kamu İş, Eylül 2017 açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasına göre, 2017 Eylül ayı açlık sınırının 1787.6 lira iken, 2018 net ücret (asgari ücret + AGİ) 1.603,12 lira olarak açıklanmıştır. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı Ocak-Eylül ayı 6.909 lira olarak açıklanmıştır. 2018 yılında net ücret açlık sınırının 184.48 lira altındadır. Net ücretin açlık sınırının üzerinde olması yoksulluğu azaltacak yöntemlerdendir. Yoksulluk sınırı kişilerin insan onuruna yakışır şekilde yaşayabilecekleri, temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri geliri elde edebilmeleri demektir. Bu nedenle yoksulluk sınırının sağlanabilmesi kişilerin yaşam düzeylerinde önemli etkiye sahiptir.

Yaşlı yoksulluğuna yönelik her yaşlının emekli maaşına sahip olamaması, verilen aylık maaşlarının ya da dul maaşlarının düşük olması yoksulluğu arttırmaktadır. Ülkemizde prim usulüne dayanan emeklilik sistemi yerine her yaşlıya belli bir miktarda aylık maaş sağlayacak sistemler geliştirilmelidir. Yaşlı çalışanların işgücü piyasasında istihdamının sağlanmasına yönelik düzenleme ve çalışmalar yapılmalıdır.

Yoksulluk, çocuk işçiliğinin hem nedeni, hem de sonucudur. Ailelerin bütçe yetersizlikleri, ekonomik sıkıntılar çocukları çalışma hayatına yöneltmektedir. Çocuk yoksulluğunda en çok dikkat çeken sorunlar çocuk işçiliği ve eğitim alanında yaşanan sorunlardır. Eğitim ve okul çocuk işçiliğinin azaltılmasında önemlidir. Çocukların eğitim hayatını bırakıp çalışma hayatında yer almaları onların suiistimal ve ihmal edilmelerine, çalışma hayatında sömürülmelerine neden olabilmektedir. Çocukların çalışma hayatına yönelik yapılan düzenlemelerin denetlenmesi, çocukların eğitime yönlendirilmesi, açlık ve beslenme yetersizliğine yönelik tedbirlerin alınması gerekmektedir. Eğitimin kalitesinin yükseltilmesi ve gelecekte istihdam sağlayabilecekleri şekilde eğitim almaları, işsiz ebeveynlerin istihdamı, ailelerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Kalkınma politikaları ya da sosyal politikalar hazırlanırken işsizlik, yoksulluk, plansız göç, sağlıksız kentleşme, ailelerin eğitimsizliği, eğitim alanındaki sorunlar dikkate alınarak bu konulara yönelik çalışmalar yapılmalıdır.

Yoksulluğun azaltılmasına yönelik birçok çalışma ve proje yapılmış, rapor hazırlanmış, kurumlar oluşturulmuştur. Özellikle gelir eşitsizliği problemine yönelik birçok hedefler belirlenerek iyileştirmeler yapılmıştır. Fakat yine de yoksulluk problemi tamamen ortadan kaldırılamamıştır. Bunun nedeni olarak yoksulluk sistemin bir unsuru olarak görülmüştür. Sağlık, eğitim, altyapı hizmetlerinde iyileştirmeler yapılarak ve yoksul bireyler kurslarla, mikro kredilerle, destek ve teşviklerle üretim sürecine dâhil edilerek yoksulluk azaltılmaya çalışılmaktadır. Toplumdaki yoksul birey sayısının doğru bir şekilde saptanması, uygulanan politikaların kısa süreli çözüm olan sosyal yardımlarla sınırlı kalmaması, politikaların yoksulluğun ana nedenlerinin ne olduğunun bilinerek oluşturulması dikkat edilmesi gereken noktalardır. Kurumların araştırma ve inceleme yaparken doğru verileri sunmaları da yoksulluk politikalarının etkinliğinde önemlidir.

 

Emine KAHRAMAN

Gazi Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri anabilim dalı

 

 

KAYNAKLAR

  • Açıkgöz, R. (2010). “Kadın Yoksulluğu Üzerine Bir İnceleme”. T.C. Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Hakemli Araştırma Dergisi. 1 (2). Ankara: T.C. Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü.
  • Aktan, C. C. & Vural, İ. Y. (2002). Yoksulluk: Terminoloji, Temel Kavramlar ve Ölçüm Yöntemleri. Yoksullukla Mücadele Stratejileri. Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayınları.
  • Bildirici, Z. (2011). “Avrupa Birliği’nde Yoksullukla Mücadele ve Türkiye’nin Uyum Sürecindeki Yeni Uygulamaları”. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
  • Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu. (2005). Çocuk Yoksulluğu Çalışma Grubu Kuruluş Bildirgesi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
  • Buğra, A. (2007). Yoksullukla Mücadele Yöntemi Olarak Mikrokredi: Acıklı Bir Hikâye. Sosyal Politika Forumu Bülteni, Boğaziçi Üniversitesi. 2 (1).
  • Buz, S. (2015). “Toplumsal Cinsiyet ve Yoksulluk Odağında Yaşlılık Olgusu”. Sosyolojik Araştırmalar E-Dergisi. Hacettepe Üniversitesi.
  • Can, Y. (2017). “Yoksulluk, Yerel ve Küresel Eşitsizlikler”. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. 16 (63). Web: (www.esosder.org).
  • Çavuşoğlu, B. (2012). “Türkiye’de Çalışan Yoksulluğun Genel Görünümü“. Sosyal Güvence Dergisi. Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği. Web: (www.sguz.org>8071544-sguz20121).
  • Çoban, S. (2015). Türkiye’de Risk Altındaki Çocuklar ve Çocuk Suçluluğu Üzerine Bir Değerlendirme. Sosyoloji Konferansları.
  • Danış, M. Z., (2009). “Türkiye’de Yaşlı Nüfusun Yalnızlık ve Yoksulluk Durumları ve Sosyal Hizmet Uygulamaları Açısından Bazı Çıkarımlar”. Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi. 20 (1).
  • Dedeoğlu, N. (2004). “Sağlık ve Yoksulluk”. Toplum ve Hekim Dergisi. 19 (1).
  • Demir Şeker, S. (2008). Türkiye’de Sosyal Transferlerin Yoksulluk Üzerindeki Etkileri. DPT Uzmanlık Tezleri. Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı Yayın ve Temsil Dairesi Başkanlığı.
  • Doğan, E. (2014). Türkiye’de Yoksulluğun Ölçülmesi. Uzmanlık Tezi. Ankara: T.C. Kalkınma Bakanlığı. Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü.
  • Erdoğan, S. & Kutlu, D. (2014). “Dünya’da ve Türkiye’de Çalışan Yoksulluğu: İşgücü Piyasası ve Sosyal Koruma Politikaları Bağlamında Bir Değerlendirme”. Çalışma ve Toplum Dergisi. (2).
  • Erikli, S. (2016). “Genç Yoksulluğunun Temel Belirleyicileri: Eğitim ve Düzgün İş”. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 18 (1).
  • Genç Hayat Vakfı. (2017). Sessiz ve Görünmeyen Gençler Araştırması Projesi. Web: (www.genchayat.org).
  • Gündoğan, N. (2008). Türkiye’de Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele. Ankara Sanayi Odası.
  • Gündüz, A. Y., (2006). “Türkiye’de Yoksullukla Mücadele Üzerine Bir İnceleme”. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 5 (15). Web: (www.e-sosder.com).
  • Gürsel, S. & Uysal, G. & Acar, A., (2013). Türkiye’de Her Dört Çocuktan Biri Yoksul. Araştırma Notu 13/147. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM).
  • Kapar, R. (2005). Sendikal Notlar. Çalışan Yoksullar.
  • Karaali, G. B. (2017). “Türkiye’de Yaşlı Refahına İlişkin Uygulamaların Aktif Yaşlanma Kavramı Çerçevesinde Değerlendirilmesi”. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
  • Karadeniz, O. & Öztepe, N. D. (2013). “Türkiye’de Yaşlı Yoksulluğu”. Çalışma ve Toplum Dergisi. (3).
  • Kızıler, N. (2017). Türkiye’de Yoksullukla Mücadele ve Sosyal Transfer Harcamaları. Journal Of Life Economics.
  • Kurnaz, Ş. A., (2007). “Çocuk Yoksulluğu”. Aile ve Toplum. 3 (12). T.C. Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü.
  • Özdemir, N. (Editör). (2010). Türkiye’de Yoksulluk Algısı Araştırması 2010. Ankara: CANSUYU Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği.
  • Şener, Ü. (2009). Kadın Yoksulluğu. TEPAV Değerlendirme Notu. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı.
  • Şenol, D. & Mazman, İ. (2014). “Yoksulluğun Getirdiği Çocuk ve Genç İşgücü”. AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 14 (3).
  • Taş, Y. & Özcan, S. (2012). “Türkiye’de ve Dünyada yoksulluk Üzerine Bir Araştırma”. Session 3D. Büyüme ve Gelişme III. International Conference on Eurasian Economies. Kazakhstan, Almaty.
  • Uluslararası Çalışma Örgütü. (2017). ILO: 2017’de Küresel İşsizlikte 3,4 Milyon Artış Bekleniyor. Ankara: BM Enformasyon Merkezi.
  • UNICEF Türkiye Milli Komitesi. (2016). Dünya Çocuklarının Durumu Raporu. New York.
  • Uyanık, F. & Cihan C. (Editörler). (2016). 2016 İnsani Gelişme Raporu. Web: (www.tr.undp.org>dam>doc>hdr2016).
  • Uzun, A. M. (2003). “Yoksulluk Olgusu ve Dünya Bankası”. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi. 4 (2).

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.