OZAN GÜNDOĞDU İLE RÖPORTAJ: “BEN BİR ‘SOL’ ÇIKIŞ OLMADIĞI TAKTİRDE KRİZLER DALGASININ DEVAM EDECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM”

upa-admin 08 Temmuz 2022 1.253 Okunma 0
OZAN GÜNDOĞDU İLE RÖPORTAJ: “BEN BİR ‘SOL’ ÇIKIŞ OLMADIĞI TAKTİRDE KRİZLER DALGASININ DEVAM EDECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM”

Ozan Gündoğdu; kendisi bir ekonomist, gazeteci ve yorumcu. Birgün gazetesinde ekonomi yazıları yazıyor ve Halk TV‘de “Neden-Sonuç” programında yorumculuk yapıyor. Freelance olarak İktisat ve Maliye öğretmenliğinin yanı sıra, Spotify’da “Trend Topic” adlı bir Podcast’i bulunuyor. Kendisiyle yayın çıkışı röportaj yapma fırsatı buldum. Buradan kendisine tekrardan teşekkür ediyor ve herkese keyifli okumalar diliyorum.

Özge ÖZCAN: Yeni asgari ücret zammıını nasıl buluyorsunuz?

Ozan GÜNDOĞDU: Sadece Aralık ayından diğer Aralık ayına toplanıyor tespit komisyonu. En son 1999’da 2 kere toplandı yıl içerisinde ama o günden bugüne 23 yıl geçti; ilk defa Haziran ayında toplanmak zorunda kaldı. Şunun altını çizmekte fayda var mevduatta Haziran ayında asgari ücret tespit komisyonunun toplanması gibi durum söz konusu değil. Bu durum aslında bir zorunluluktan kaynaklandı. Neydi o zorunluluk? Memura toplu iş sözleşmesi gereği zaten yüzde 40’ın üzerinde bir enflasyon farkı ödenecekti. Bu, her sene ödeniyor ama bu zamana kadar ki enflasyon farkları yüzde 5’lik, 4’lük küçük paralardı. 6 aylık enflasyon… Fakat bu sene yüzde 40 küsurluk bir enflasyon farkı ortaya çıktı. Hükümette şunun farkına vardı: “Biz memura yüzde 40 küsur enflasyon farkı ödeyeceğiz, peki asgari ücretli isyan etmez mi?” diye düşünüp, asgari ücretliye bir düzenleme yapmak zorunda kaldılar. Bu haliyle asgari ücretliye yapılan düzenleme, milletin refahını arttırmak için değil, aslında büyük ölçüde zorunluluktandı. Günün sonunda 6 aylık enflasyon yüzde 42,5, ama asgari ücrete yapılan zam yüzde 29.5. Bu haliyle aslında enflasyona karşı ezdirilmiş oldu asgari ücretli.

Özge ÖZCAN: Asgari ücrete gelen zamla birlikte piyasalarda bir artış olacak mı?

Ozan GÜNDOĞDU: Bu, tabii çok manipüle edilen bir bilgi. Açıkcası doğru da bir bilgi değil! Asgari ücret artarsa, eşittir enflasyon olur. Bu, Türk halkının üzerinde uzlaştığı bir yanılmasa, bu bilgi yanlış. Büyük bir masal, neden masal? Şöyle, asgari ücret bir işletmenin bilançosunda bir maliyet kalemidir. Daha doğrusu ücretli iş gücü ödemeleri bir maliyet kalemidir, personel giderleri gibi. Dolayısıyla, asgari ücretin artması bu maliyet kalemini arttıracağı için maliyet enflasyonunu tetikleyebilir, tamam bu da doğru. Fakat aynı oranda olmaz. Yani siz asgari ücrete yüzde 40 zam yaptığınız zaman eşittir enflasyon yüzde 40 artmaz! Hatta asgari ücrete yapılan yüzde 10’luk, yüzde 20’lik zamlar enflasyonu hiç etkilemez. Ancak belli bir orandan sonra yüzde 40, yüzde 50’den sonra enflasyonu hızlandıracak etkiler yaratabilir. Burada aynı oran olmaz. Yüzde 40 asgari ücrete zam geldi, asgari ücrete bu yüzde 40’lık zam piyasayı yaklaşık olarak yüzde 5-10 arası yukarı yönlü hareket ettirecektir ama bu yüzde 40 değildir, yüzde 5-10’dur. Yani asgari ücrete zam yapılmasına engel olunmasın, böyle bir algı oluşmasın demek istiyorum. Asgari ücrete zam yapılmasının bir mahsuru yok yani…

Özge ÖZCAN: Asgari ücretle geçinen 4 kişilik bir ailenin ekonomik durumunda ne gibi değişimler olacak yeni gelen zamla birlikte?

Ozan GÜNDOĞDU: Yeni gelen zamla beraber Haziran ayında ve Temmuz ayında bir fiyat farkı olacak zaten. Bir refah artışından söz edebiliriz. Yani vatandaş rahat eder; çünkü 4253 TL’den 5500 TL’ye çıktı yeni gelen zam. Yani 1300 TL’lik bir artış oldu. Bu 1300 lira bir katkı sunacaktır ama tabi önceki yıllara karşılaştırdığınız zaman çok ciddi bir kayıp var. Önceki  Temmuz ayı ile karşılaştırdığınız zaman, ondan önceki Temmuz ayını karşılaştırdığınız zaman ciddi bir kayıp var. Asgari ücretliler için şunu söylemek lazım, tasarruf egilimi sıfır olan grup bunlar. Ne demek? Ay sonu geldiği zaman gelirinin tümünü tüketen gruplar. Gelirinin tümünü tüketiyor, peki ne için tüketiyor? Bir kere bunun içinde tatil yok, mobilya yok, giyim-kuşam büyük ölçüde yok… Tırnak içinde aslında kültürel ihtiyaç dediğimiz ihtiyaçlar yok. Biyolojik ihtiyaçlarını tüketiyor. Yani dolayısıyla gıda ihtiyaçları. Tüketim sepetinin büyük çoğunluğunu gıda ve konut oluşturuyor. Dolayısıyla, asgari ücretlinin enflasyonu zaten geri kalan insanların Türkiye genelinin enflasyonundan daha fazla. Burada asıl bakılması gereken; kira, faturalar ve gıda. Bunların hepsinde enflasyon açıklanandan çok daha yüksek. Açıklanan çünkü 400 küsur üzerinden açıklanıyor. Açıklanan zaten sadece elektriğe gelen zam Ocak ayında yüzde 127, onun üzerine bir daha geldi. Doğalgaza yüzde 25, yüzde 10, yüzde 15 sürekli olarak yükseliyor. Gıda fiyatlarının durumu belli. TÜİK gıda fiyatlarında zaten  yüzde 42 enflasyon hesaplıyor, yüzde 50’nin üzerinde gıda enflasyonu hesaplıyor. Bu haliyle zaten Haziran ayına göre rahatlayacak ama bence bu Haziran ayındaki durum 2022 Haziran ayı, 2022 Ağustos-Eylül ayına geldiğimiz zaman “Haziran daha iyiymiş diyecek” asgari ücretli. Çünkü enflasyon hız kesmiyor, aynen devam ediyor.

Özge ÖZCAN: Benzin fiyatları ne olacak?

Ozan GÜNDOĞDU: Benzin fiyatlarında iki şey belirleyici. Geçtiğimiz günlerde iktidar basınından bir tanesi gerçekten komedi bir yazı yazdı: “Benzin fiyatlarını, benzin yükselecek beklentisiyle talep öne çekildi” diyor. İnanılmaz bir masal. Çünkü benzin Türkiye’de depo edilen bir şey değil, insanlar kendi arabalarının deposuna koyuyorlar onu da kullanıyorlar. Akaryakıtın fiyatını iki şey belirliyor. İlki Dolar-TL, yani dolar kuru. Doların Türk lirası karşısındaki gücü. Çünkü uluslararası piyasada akaryakıt dolar üzerinden alınıyor. İkincisi, petrolün fiyatı. Şimdi Ukrayna-Rusya krizi çıktıktan sonra petrol fiyatında yukarı yönlü bir hareket ortaya çıktı. Bu yukarı yönlü hareket, Rusya’nın petrol arzını kısacağı beklentisi üzerine ortaya çıktı. Arz azalınca fiyatı yükselecektir diye ortaya çıktı. Yaklaşık 80 küsur dolardan brend petrol, 120 dolara kadar yükseldi. Yani yüzde 50’lik bir artış oldu petrol fiyatında ama sonra geriledi, yüzde 10’un altına geriledi. Yani savaştan bu yana petrol fiyatında yüzde 30’luk bir artış var. Fakat savaştan bu yana akaryakıt fiyatında da sert bir artış var.  Sert artışın sebebi ne? Dolar-TL, yani aynı dönemde, dolarda 11 liradan 17 liraya kadar geldi. Yaklaşık yüzde 60’lık, 70’lik bir artış var. Toplamda 100 birimlik bir artışın yaklaşık 70 birimi dolar kurundaki aşırı değerlenmeden kaynaklanıyor akaryakıtta. 30 birimi  kadarı petrol fiyatındaki değerlenmeden kaynaklanıyor. Nereye gidecek derseniz… Dolar-TL bundan sonra petrol fiyatlarında sert yükselişler beklenmiyor. Çünkü savaşın o spekülatif etkisi azaldı ama Dolar-TL ne olacak? Yani aslında petrol fiyatı ne olacak, akaryakıt fiyatı ne olacak, sorusu eşittir Dolar-TL’ye ne olacak şeklinde değiştirilebilir. Dolar-TL’de de yukarı yönlü bir hareket olacak. Demek ki akaryakıt fiyatları da artacak.

Özge ÖZCAN: Peki, işçi-Bağkur-memur emeklilerine gelen zammı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ozan GÜNDOĞDU: Onlar yüzde 42.5’luk bir enflasyon farkı aldılar. En düşük emekli aylığı da 3500 liraya yükseldi. Bir kere 3500 lira insani değil, insan haklarına aykırı. Bir de üzerine emekli yakınları var. Yani orayı atlıyoruz konuşmadığımız kısım orası oluyor. Emekli yakınları mesela, babası ölmüş emekli maaşı kızına geçmiş. Fakat Türkiye’de şöyle bir sosyoloji var, ev hanımlığı diye bir şey çok yaygın. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan kadınlar var. 11 milyon kadından söz ediyoruz. Bu kadınların sosyal güvencesi yok ama büyük oranda emekli yakını olarak para kazanıyorlar. Kazandıkları para da, eğer bekarsa hayatı boyunca evlenmemişse, babasından gelen parayla 3500 liranın yarısını alıyorlar. 2000 TL’ye yakın bir parayla geçinmek zorunda kalıyorlar. Bir kere bu koşullar altında yaşayan insanlar, insan haklarını zorlayacak şekilde yaşıyorlar. Bir de şöyle bir dezavantajları var; Türkiye’de gündemi büyük ölçüde sosyal medya belirliyor, fakat bu insanlar büyük ölçüde sosyal medya kullanmıyorlar. Kullanamadıkları için de, kendi sorunlarını sosyal medyaya dayatamıyorlar. O yüzden gözümüzün önünde olan ama göremediğimiz bir emekli krizi yaşıyoruz. Bunun dışında, tabii memur emeklileri söz konusu. Memur emeklileri, biraz daha diğer emeklilere göre daha iyi durumları ama iyi dediysem tabii açlık sınırının altında bir parayla geçiniyorlar. Sorun şu, eğer ki bu sistem değişmezse yani emeklilik sisteminde köklü bir reform yapılmazsa, bugünün çalışanları yarın çok zor koşullar altında emekli olacaklar. Bugünkü emekliler yine iyi. Asıl bugünkü çalışanlar emekli olduğunda ne olacak asıl ben ondan çok endişeliyim. Neden diyeceksiniz, çünkü bugünkü emekliler bir şekilde çalışırken veya yakınları bir ev edinebildi. Yani emekliler içersinde kiracılar oranı düşük bizde ama bugün çalışanlar bir ev edinemeyecekler ve dolayısıyla emekli olduklarında emekliliklerini kiracı olarak geçirecekler. Bu maaş sisteminde değişme olmazsa eğer bundan 10 sene sonra 20 sene sonra bunlar çok kısa vadelerdir aslında bugünden yarına değil ama çok ciddi bir kriz yaşayacağız. Sosyal bir kriz gibi. Emeklilerimiz sokakta kalacaklar veya emekli olduktan sonra çalışmak zorunda kalacak kirasını çıkartabilmek için. O da büyük ölçüde iş kazalarında ölen insanların artmasıyla sonuçlanacak. Yani büyük bir sosyal krize doğru gidiyor bu emeklilik sistemi.

Özge ÖZCAN: Hazine ve Maliye Bakanı geçtiğimiz Aralık ayında şöyle bir açıklamada bulunmuştu: “Bir uyuyup uyanalım ekonomiyi o zaman görün” demişti. 6 ayı geride bıraktık, neler değişti ve bir 6 ay sonra 2022’yi nasıl kapatacağız, sizin beklentiniz nedir?

Ozan GÜNDOĞDU: Çok riskli bir adım attılar. Eylül, Ekim, Kasım aylarında. Benim teorim şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan, yüksek faizle seçime gittiğinde seçimi kaybedeceğini biliyor. Daha önce yüksek faizle seçime 2019’da girdi. 2019 yerel seçimleri Rahip Brunson kriziyle birlikte yaşandı. O zaman Merkez Bankası faizleri yüksek tutmuştu. Yüksek faiz demek, düşük büyüme demek. Düşük büyüme demek, yüksek işsizlik demek. Yani faizi yükseltmeninde bir  maliyeti var o da işsizliğin artması oluyor. İşsizlik arttığında oy oranında bir gerileme olduğunu anladı hükümet ve bana kalırsa Eylül ayı itibariyle faizleri düşürürken bir erken seçim planı vardı. 2022’nin bu aylarında. Bu erken seçim planına uygun bir ekonomik modele giriştiler Eylül ayında. Eylül, Ekim, Kasım’da. Sert faiz indirimi, rezerv aracılığıyla dolar kurunu baskılamaya çalıştılar. Bu erken seçim hayali bu 6 aylık performans nedeniyle tutmadı. Çünkü burada oyun bozan iki şey oldu. Bunlardan birincisi, Rusya-Ukrayna krizidir. Rusya-Ukrayna Savaşı dünya çapında emtia fiyatlarını arttırdı. Türkiye’de enflasyon dizginlenemez hale geldi. İkincisi, piyasayı yönetemediler. Piyasayı yönetemedikleri için de Dolar-TL patladı. Dolayısıyla erken seçim planlarını rafa kaldırdılar. Şimdi ne yapacaklar? Önümüzdeki 6 ayda, bence, ekonomik krizi halkın sırtına yıkıcaklardır ama 2023’ün başı itibariyle biz tarihimizde görmediğimiz bir seçim ekonomisiyle karşılaşacağız. Bu seçim ekonomisi bana kalırsa 2023’ün ilk 6 ayında halkın refahını bir miktar arttıracaktır. Deyim yerindeyse para dağıtacaklar. Bu ay aslında muhalefetin sadece ekonomiye odaklanması kâr etmeyecek. Dolayısıyla, bir ekonomik paradigma geliştirmesi gerecek.

Özge ÖZCAN: Peki seçim yatırımından dolayı mı Cumhurbaşkanı Erdoğan asgari ücret zammını açıkladı?

Ozan GÜNDOĞDU: Hayır, Burada seçim yatırımından bahsetmek mümkün değil. Dediğim gibi memura zaten bir enflasyon farkı verecekti ama enlasyon farkı yüzde 42’lik bir orana ulaşmıştı. Asgari ücretliye de zam yapmak zorunda kaldı. Çünkü memura zam yapıp asgari ücretliye zam yapmamak politik olarak açıklanabilir bir şey değildi. 16 Aralık’ta açıklamıştı ve şimdi açıkladı. Bunun seçim yatırımı olduğunu zannetmiyorum ben. İlk asgari ücret zammı 4253 TL olarak açıklanınca da ekonomiyle ilgilenmeyenler de seçim yatırımı olduğunu düşündü. Halbuki ekonomiyi biraz takip eden insanlar, 4253 lira Ocak ayının sonunda eriyecek, bu çok kötü bir zam yorumunda bulunmuştu. Bu da seçim yatırımı değildi. Neden Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklıyor derseniz, karşısında işçilerin asgari ücret talebini yükselten bir sendika yok, burada TÜRK-İŞ’e mutlaka atıf yapmak lazım, dikensiz bir gül bahçesi bıraktı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a. Hiçbir kampanya organize etmedi, 22 Mart’ta TÜRK-İŞ Başkanı Ergin Atalay, “beklenti yaratmanın anlamı yok, Asgari Ücret Tespit Komisyonu Aralık ayında toplanacak” diye  açıklama yaptı. Yani TÜRK-İŞ’ten bir talep yoktu. Böyle bir talep olmadığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasında hiçbir mahsur yoktu. Zaten dikensiz gül bahçesiydi, sanki yüce gönlünden kopmuş gibi zam yapabildi.

Özge ÖZCAN: Önce pandemi, sonra Rusya-Ukrayna Savaşu dünya ekonomisini olumsuz etkiledi. Bundan sonraki süreçte sizin beklentiniz nedir dünya ekonomisi için? Ne gibi gelişmeler yaşanacak? Bu kriz büyük bir artışla devam edecek mi?

Ozan GÜNDOĞDU: Tüm dünyada 2008 küresel finans krizi bitmedi. Bunun altını çizmek lazım. 2008 küresel finans krizinin, neoliberalizmin krizlere ne kadar mümkün bir sistem olduğunıu kanıtlayan 2008 küresel finans krizidir. 1980’den bu yana uygulanan ekonomik model Neoliberalizm, o zamana kadar finansal krizler hep çevre ülkelerde meydana gelirdi. Mesela Doğu Asya krizi, 98-99, aynı yıllarda yine 99’un sonunda Rusya krizi. Fakat 2008 küresel finans krizi Amerika’da yani kapitalizmin tam merkezinde cereyan etti. Bu bize bir şey gösterdi, artık merkez ülkelerde de finansal krizler yaşanabiliyor. Dolayısıyla 2008’in finans kriziyle bir malın depresyon hali vardır piyasalarda. Bunu nasıl aşmaya çalıştı dünya? Para basarak aşmaya çalıştı. Özellikle; Avrupa Merkez Bankası, Amerikan Merkez Bankası vs. gibi… Piyasaya mümkün olduğunca para pompalayarak piyasayı sürdürebilir kılmaya çalıştılar. Fakat bu krizin üstüne pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı geldi. Yani aslında bu hikâyenin devamında yaşanan herşey güllük gülistanlıktı. Pandemi geldi, Rusya-Ukrayna krizi patladı. Konjoktürel bir krizden bahsetmiyoruz onu demeye çalışıyorum. Yapısal bir krizden bahsediyoruz. Bu yapısal krizden çıkış yolunu dünya ekonomisi bulamadı. Bu yapısal kriz, Neoliberalizm denilen ekonomik sistemin yapısal krizi. Buradan çıkmak o kadar değil. Yani o yüzden ben bir “sol” çıkış olmadığı taktirde krizler dalgasının hem dünyada, hem de Türkiye’de devam edeceğini düşünüyorum. Umutlu değilim o anlamda.

Özge ÖZCAN: Bu savaş sonrası Türkiye piyasalarına baktığınız zaman Türkiye’nin dışa bağımlı bir ülke olduğu ortaya çıktı mı?

Ozan GÜNDOĞDU: Tabii ki. Dışa bağımlılık şöyle ki, bağımsızlığı nasıl tanımlamak lazım onda da emin değilim ama  beklenti odur ki, ülke kendi milli güvenliğini ilgilendiren konularda kendi bağımsız ekonomik modelini uygulayabilsin. Milli güvenliğini ilgilendiren konular deyince insanın aklına ilk silah geliyor halbuki silah bu anlamda ilk değildir.  Daha önemli konular var milli güvenliği ilgilendiren; birincisi finans sistemi, ikincisi gıda. Finans sistemi ve gıdada dışa bağımlıysanız eğer bu sizin milli güvenliğinizi ilgilendiren bir hadisedir. Finans sistemi nedir? Cari açık veren bir ekonomi, yani karnını doyurmak için, büyümek için cari açık vermek zorunda. Çünkü ithal etmeden üretemiyor. Aradaki boşluğu sürekli dışardan borçlanarak finanse ediyor. Sürekli borç arayan bir ekonomi dışa bağımlı olmaz mı? Elbette ki, dışa bağımlı olur. İkincisi gıdada yaşanıyor. Stoklanabilir ürünler, hububat, buğday, arpa, ayçiçeği, soya vs. gibi. Stoklanabilir ürünler yerine ne üretiyorsunuz? İlaç, sebze, meyve… Yani stoklanamayan, bir halkın zor zamanlarına saklayamayacağı ürünler. Tam tersini yaptığınız için bu ikisi dışa bağımlılık, Türkiye’nin ulusal güvenlik krizine neden oluyor.

Özge ÖZCAN: Peki, yaz aylarındayız, vatandaşın yüzde 70’i tatil parası bulamıyormuş Tüketici Federasyonu’nun yaptığı bir açıklamaya göre. Beklenen bir durum muydu bu?

Ozan GÜNDOĞDU: Tabii beklenen bir durum. Yoksul-zengin, dar gelirli ve geniş gelirli gibi bu tarz ifadeleri ya da halkın yüzde 70’i-80’i gibi ifadeleri muğlak buluyorum. Halkın yüzde 70’i dediğin için şöyle cevap vermek lazım,  halkın yüzde 70’i ücretlidir aynı zamanda. 30 milyon insan çalışır Türkiye’de. Bu 30 milyon insan, 85 milyona bakar. Bu 30 milyon insanın bir kısmı esnaftır, bir kısmı ticaret insanıdır, bir kısmı serbest meslek erbabıdır. Bir kısmı da emeğini satarak geçinir, benim gibi geçinir, sizin gibi geçinir. Bir işverene bağlı olarak çalışır, o işverenden ücret talep eder. Ücret geliri sabittir. Enflasyon alımlarında bu ücret sürekli alım gücünü kaybeder. 30 milyon insanın bizde 20 milyonu yaklaşık 2/3’ü ücretlidir. Ücretli insanların krizi şu anda yaşadığı kriz: Ücretler sabit fakat fiyatlar sürekli artıyor. Bu ortamda eğer bir kişinin tasarruf eğilimi de sıfırsa, şöyle bir tabloyla karşılaşıyorsunuz; o zaman bir şeylerden kısmanız lazım sizin. İlk kısılacak kalemlerden birisi tatildir. Burada sadece tatile bakmaya gerek yok. Buna talep esnekliği diyorlar. Yani kişinin hayatının devamı için zorunlu değildir bazı ürünler. Mesela taksiye binmek zorunluluk değil, ama bu tip durumlarda taksiciler etkilenir. Berber bile etkilenir. Çünkü bir kişi ayda 1 traş oluyorsa, 2 ayda bir traş olmaya başlar. Küçük esnafın giyim kuşam satanları etkilenir. Ancak ilk etkilenenlerden bir tanesi tatil olur. Hele ki bu ortamda… Mesela İstanbul’dan Bodrum’a kişisel arabanızla tatile gitseniz, gidiş-geliş 5000 TL para veriyorsunuz; bir ücretli çalışan için imkânsız.

Özge ÖZCAN: 2023 seçimlerinde AK Parti yeniden iktidara gelirse ekonomik anlamda Türk halkını neler bekleyecek?

Ozan GÜNDOĞDU: Türkiye beşeri sermayesini kaybedecek. Çok ciddi bir göç akınının yaşanacağını düşünüyorum yurtdışına. Türkiye’nin faydalanabileceği insanlar yurtdışına gitmek için sıraya gireceklerdir. Bunun ilk eğilimini doktorlarda görüyoruz. Şimdi de mühendislerde görüyoruz. Bu bir kere ekonomik bir sorun olur. İkincisi de, seçimi bekleyen yatırımcılar var. Yani seçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan belki kazanmaz deyip, yatırımlarını seçim sonuna erteleyenler var veya Türkiye’den ayrılmayı düşünen yatırımcılar var ama seçimi bekleyenler var. Dolayısıyla, seçimde bir daha Cumhurbaşkanı Erdoğan kazanırsa, saydığım gruplardan ikincisi, Türkiye’de yatıırm yapmış ama geri çekilmek isteyenler, geri çekilir. Yani reel sermaye geri çekilir. İkincisi, yatırım yavaşlar. Büyük yatırımı artık göremeyiz. Bu, beraberinde artık işsizliğin artmasını getirir, yatırımlar azalacaktır. Enflasyonla beraber işsizliğin artması da durgunluk getirir. Bu durgunluk, finansallaşır. Bankacılık sisteminde krizler meydana gelir. Birkaç bankanın battığını görürüz. Buradan mudiler krizi çıkar.

Özge ÖZCAN: Sizce konut yatırımı için uygun bir zaman mı?

Ozan GÜNDOĞDU: Konut yatırımı mevcut para politikası devam ettiği sürece uygun. Çünkü faizlerin bu kadar düşük olduğu bir sistemde, dolar kuruda yukarı yönde baskılanıyorsa eğer bu para nereye akacak? Piyasaya sürekli para pompalıyorsunuz. Türk lirası pompalıyorsunuz, bankacılık sistemi aracılığıyla. Faizler düşük olduğu için herkes kredi kullanıyor. Çektiniz kredi diyelim, nereye gidecek? Piyasa mekanizmasının sonunda bu paranın bir yere akması lazım. Nereye akıyor? Konuta akıyor. Konuta aktıkça bir yatırım amacı haline geliyor konut ve konut fiyatları şişiyor. Faizler bu düzeyde olduğu sürece, konut fiyatları artar, dolayısıyla uygun bir zaman, diyebilirim.

Özge ÖZCAN: Vatandaşa harcama tavsiyesi verebilir misiniz? Nelere dikkat edilmesi gerekir?

Ozan GÜNDOĞDU: Bu dönemde şöyle bir avantajlı durum var, bu dönemde borçalanabilen zengileşir. Çünkü enflasyon ortamında eğer ki faizler düşükse, borçlanabildiğiniz kadar borçlanırsınız. Mesela şöyle düşünelim, 2 milyon TL’ye bir konut kredisi çektiniz 0,99 faizde. Aylık ödemesi 28000 TL. Eğer ödeme gücü varsa son derece cazip. Çünkü bu 28000 TL 3 sene sonra çok düşük olacak. 10 yıllık vadede çok mantıklı bir karardır konut kredisi çekmek bu dönemde. Bunu şimdi konut kredisi gibi düşünmeyin, ticari kredi gibi düşünün. Mesela ticari işletmen var, borçlanabildiğiniz kadar borçlanın. Orta sınıflar için borçlanmaktan çekinilmemesi gereken bir dönem. Ödenebilir bir perspektifte olması lazım. Kendi risk algınızı yönetmeniz lazım. Yarın alacağınızı bugün almak çok daha avantajlıdır.

Röportaj: Özge ÖZCAN

Tarih: 08.07.2022

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.