İsrail’de yaklaşık 5,5 milyon seçmen pek bir değişiklik beklemediği oylama için sandık başında… Seçim öncesinde ülkede böylesine bir oylama olduğuna dair işaret bulmak hayli zor oldu. Duvarlarda resimler, seçim afişleri yok denecek kadar azdı. Bu hem ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılarla hem de daha ucuz ve etkili yeni yöntemlerin ortaya çıkmasıyla açıklanıyor. İsrail partileri artık seçmeni etkilemek için daha çok sosyal medyaya, internet ilanlarına ve televizyon yayınlarına yöneldiler. İsrail’de seçimlere 34 parti katılıyor ve Parlamento (Knesset) 120 sandalyeden oluşuyor. Hükümetin kurulabilmesi için ise koalisyonun en az 61 sandalyeye ulaşması gerekiyor. Bugüne kadar hiçbir seçimde bir partinin tek başına hükümet oluşturacak sayıya ulaşamadığı belirtiliyor. Yapılan son anketlere göre Başbakan Netanyahu’nun partisi Likud’un meclisteki 120 sandalyeden 34’ünü alması öngörülüyor. Öte yandan seçimlere katılımın düşük olması ihtimaline karşı Şimon Perez bir haftadır halka seçimlerde oy kullanma çağrısı yapsa da, gençlerin seçimlere ilgisizliği nedeniyle katılımın düşük olması bekleniyor. Bir önceki genel seçimlerde katılım oranı yüzde 65’te kalmıştı.
İsrail’de seçim sonuçları henüz kesinleşmedi ancak Netanyahu’nun partisi Likud’un ipi önde göğüslemesi öngörülüyor. Kesinleşmeyen sonuçlar çerçevesinde Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Deniz Tansi İsrail’de geçmiş dönemdeki seçimleri ve bugün gerçekleşen seçimi Uluslararası Politika Akademisi (UPA) için sıcağı sıcağına değerlendirdi.
İSRAİL’İN “SAĞ”LA SINAVI…
İsrail’de yapılan her seçim “koalisyon”la sonuçlanır. Bu gayet doğaldır. Zira seçimlerde uygulanan % 2’lik genel baraj ve tüm bir ülkenin “seçim çevresi” sayılması, başka bir sonuca izin vermemektedir.
2009 genel seçimlerinde Kadima 1. parti olmasına karşın hükümeti kuramamış, 2006 genel seçimlerinde 4. parti olan Netanyahu’nun Likud’u, 2009’da 2.liğe sıçrayarak, radikal sağ partiler ve İşçi Partisi’nin de yer aldığı bir Şaron’un Likud’dan ayrılarak ve Şimon Peres’i de yanına alarak kurduğu Kadima’yla seçimlere girme şansı olmadı. 2006’da Olmert, 2009’da Livni Kadima’nın liderliğinde seçime girdiler. Olmert, İşçi Partisi ve sağ takviyeli hükümet kurabilirken, Olmert’in “yolsuzluk iddiaları”ndan sonra 2008 Eylül’ünde Kadima’nın genel başkanlığına seçilen Livni, yeni hükümeti oluşturamadı. Ne ilginçtir ki hükümeti düşen Olmert, 2009 Şubat seçimleri hatta Nisan’ına kadar başbakan kaldı.
Olmert, 2008 Aralık- 2009 Ocak sürecinde Gazze’de Hamas’a karşı “Dökme Kurşun Operasyonu”nu yönetmesine karşın, başbakanlığı süresince “iki devletli çözüm”e odaklandı. Ağustos 2005’te başbakanken partisinden istifa eden ve Kadima liderliğinde yeni koalisyonu yapılandıran Şaron, Filistin sorununda “tek taraflı barış” sürecini başlatmış ve Filistin tarafı “masa”ya oturmazsa, İsrail’in “tek başına iki devletli çözüm haritası”nı oluşturacağını ilan etmişti. Olmert bu mirası devralarak, “iki devletli çözüm”-“tek taraflı barış” sarmalında bir müzakereye açık algı ortamı yarattı. Nitekim Bush’un vesayetinde, Kasım 2007’de “Annapolis Barış Süreci” İsrail-Filistin müzakereleri gündeme geldi. Elbette sonuçsuz kaldı. Ancak iki tarafın talepleri siyasi mimaride belirginleşti. Filistin tarafı başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırları içinde, mültecilerin geri döndüğü bir bağımsız devlet modeli öngörürken,
İsrail “saf Yahudi devleti” olarak tanınmayı, Kudüs’ü müzakere dışı bırakmayı talep eden, 1967 sınırlarını “olmazsa olmaz” kabul etmeyen, ağır silahlı Filistin ordusunu reddeden, Filistinli mültecilerin geri dönüşünü söz konusu etmeyen bir çerçeve çizdi.
Nisan 2009’da Netanyahu sağ ağırlıklı hükümeti tayin ederken, ağır silahlara sahip Filistin ordusu fikrini geri çevirirken, olası Filistin devletinin “hava sahası”nın da İsrail tarafından yönetileceğini duyurmuştu. Bunu da aynı tarihlerde ABD’nin “çiçeği burnunda” başkanı Obama’nın Ürdün Kralı Abdullah aracılığıyla gündeme getirdiği Arap Barış Planı’na karşı reaksiyon olarak dile getirmişti. Arap Birliği’nin 2007 Riyad Zirvesi’nde ele alınan söz konusu plan, eğer İsrail 1967 sınırları içinde bir Filistin devletini kabul ederse, Arap ülkeleri tarafından tanınmasını içeriyordu.
Netanyahu’nun 2009 Nisan’ında Obama-Abdullah ekseninde önerilen ve revize edilmiş Arap Barış Planı’nı reddetmesi, 2010 Eylül’ünde Obama’nın Beyaz Saray’da başlatmaya çalıştığı Filistin müzakere sürecini, Batı Şeria’da Yahudi yerleşimlerle ilgili moratoryumu sona erdirerek kesintiye uğratması, Obama-Netanyahu yönetimleri arasında gerilimli bir ilişki doğurdu.
2012 Aralık ayında İsrail’in Gazze’ye uyguladığı Bulut Sütunu Operasyonu, ABD ve Batılı başkentlerce desteklense de, İsrail’de sağ ağırlıklı bakış açısı, Batı’yla sorunlu bir zemini ister istemez arttırdı. Likud-Beytinu arasındaki sağ ittifakın, daha sağdaki partilerle olası bir koalisyon modeli mi, yoksa Likud-Beytinu anlayışının Merkez partilerle koalisyonu mu söz konusu olacak? Netanyahu Merkez partilerle bir işbirliğini Batılı başkentlere “ılımlı bir seçenek” olarak mı sunacak? Bir başka soru Likud-Beytinu’nun hükümet kurma becerisi, aritmetik olarak azalacak mı? Naftali Bennett’in “iki devletli çözüm”ü tamamen dışlayan Ha Bayit Ha Yehudi (Yahudi Evimiz) partisi, beklenen çıkışı yakalayabilir ya hükümette anahtar olur mu? İsrail’deki Channel 2 TV’nin Anchorman’ı Yair Lapid’in kurduğu merkezdeki Yesh Atid ise beklenenden öte ikinciliği yakalayarak, farklı bir siyasal dengeyi ortaya koyabilir mi? 1999’dan beri rekor katılımın yaşandığı 2013 genel seçimleri, İsrail’de bu soruların yanıtlarını vermeye çalışacak. İsrail Parlamentosu (Knesset) belirlendikten sonra, İsrail’deki sisteme göre 100 gün, yeni koalisyon pazarlıkları için, stratejik-kritik bir değer taşıyacak.
İsrail’in İran’ın nükleer programı hakkındaki bakışı ve olası bir operasyonu, Filistin sorununda artan radikalizm şöyle bir tabloyu ifade etmektedir. İsrail’de sağ güçlendikçe, Filistin’de Hamas popülerleşmekte ve bölge “şiddet sarmalı”na mahkum olmaktadır. “İsrail’in Sağ’la Sınavı” sürdükçe, Hamas’ın sadece Gazze’de değil, Batı Şeria’da da siyasi tabanı genişlemektedir. İki devletli çözüm hayale dönüştükçe, sağın bu coğrafyada, her iki tarafta da söylemi hakim olmaktadır. Tablo çok fazla umut vermemektedir. Seçimin aritmetik sonucu Likud-Beytinu güç kaybettikçe, haber değeri taşıyabilir.