ABD’NİN KÜBA AÇILIMI VE SOĞUK SAVAŞ 2.0

upa-admin 21 Aralık 2014 3.481 Okunma 0
ABD’NİN KÜBA AÇILIMI VE SOĞUK SAVAŞ 2.0

ABD Başkanı Barack Obama’nın Küba ile diplomatik ilişkilerin tesis edileceğine ve bu ülkeye yönelik olarak 50 yıldan fazla bir süredir uygulanan ekonomik, ticari, turistik ve teknolojik kısıtlamaların büyük oranda kaldırılacağına yönelik açıklaması, bütün dünya tarafından sürpriz olarak algılandı. Küba’nın Fidel Castro eliyle sosyalist bir ülke haline getirilmesinden (1959) bu yana, bu küçük Karayip ülkesi ile çok ciddi sorunlar yaşayan ve 1960’lı yılların başında bu ülkeye yerleştirilen füzeler nedeniyle SSCB ile savaşın eşiğine kadar gelen ABD, gelinen noktada, Küba’nın artık kendisi için önemli bir tehdit ifade etmediğini ve bu ülkeye uygulanan ambargo ve kısıtlamaların Küba’daki dönüşüm (reform) sürecine zarar verebileceğini belirterek, diplomatik ilişkilerin tesis edilmesi ve kısıtlamaların kaldırılması kararını aldığını bizzat Obama’nın ağzından açıklamıştır. Ancak esas sebebin bu olmadığı çok açıktır.

Her şeyden önce, Küba’da son dönemde hayatın her alanına yansımaya başlayan ekonomik, teknolojik ve sosyal reformların ABD’yi memnun ettiği söylenebilir. Nitekim yapılan reformlar, Küba’yı orta/uzun vadede ABD’nin öncülüğünü yaptığı küresel ekonomik ilişkilere ve hayat anlayışına entegre edebilecek bir nitelik taşımaktadır. İnsanların cep telefonu kullanmaya başlaması, internet kullanımının topluma yayılması ve özellikle ekonomik işleyişin liberalize edilmeye başlanması gibi uygulamalar, Küba’nın evrimsel bir işleyiş doğrultusunda da olsa dünyaya açılmaya başladığını kanıtlamaktadır. Gelişen haberleşme ve teknoloji imkanları ile ekonomik liberalizmi kendi sistemsel hegemonyasına eklemlemiş olan ABD ise, tüm bu gelişmelerden oldukça memnundur.

Ne var ki, ABD’yi Küba konusunda bu denli önemli bir adım atmaya iten en önemli husus; Küba’nın aynı zamanda Rusya ile ilişkilerini yeniden derinleştirme yönünde attığı adımlar olmuştur. Fidel Castro’dan sonra iktidara gelen kardeşi Raul Castro, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile birlikte Soğuk Savaş döneminde varolan müttefikliği yeniden tesis etmek için harekete geçmiştir. Bu bağlamda, Putin’in Temmuz 2014’te Havana’ya düzenlediği resmi ziyaret esnasında önemli kararlar alınmıştır. Havana yakınlarındaki Lourdes İstihbarat Üssü’nün yeniden açılması ve buraya Rus asker/uzmanların yerleştirilmesi, Küba’nın Rusya’ya olan 35 milyar dolarlık borcunun % 90’ının (yaklaşık 32 milyar dolar) silinmesi, teknoloji aktarımı ve Küba’nın çok ihtiyaç duyduğu ilaç sanayisi noktasında işbirliği ve Küba’nın 650 milyon dolar bedelle Rusya’dan 8 adet yolcu uçağı alması gibi hususlar, Putin’in Havana ziyareti esnasında karara bağlanan en önemli hususlar olmuştur. Özellikle Küba’nın borçlarının silinmesi ile ABD’yi elektronik anlamda yakından izleme imkanı sunan Lourdes Üssü’nün yeniden açılıyor olması, Washington’ı rahatsız etmiştir. Nitekim Lourdes Üssü, Küba Krizi’nin hemen ardından 1967 yılında SSCB eliyle Küba topraklarında kurulmuş SSCB’nin ileri karakolu olma niteliğini taşıyordu ve ancak 2001 yılında, ABD’nin talebi ve üssün modernize edilmesi masraflarının çok yüksek olması gibi nedenlerle kapatılmıştı. Bu üssün şimdi yeniden açılıyor olması, aynı zamanda ABD ile Rusya arasındaki gerginliğin tırmandığını ve Küba’nın da Rusya tarafından Soğuk Savaş dönemine öykünen bir ileri karakol niteliğinde algılandığını göstermektedir.

Küba-Rusya İlişkileri’ndeki müttefiklik boyutunun altının yeniden çiziliyor olması, ABD’yi radikal bir adım atmaya itmiş ve Obama da bu adımı atmaktan çekinmeyeceğini göstermiştir. Obama’nın açıklamasının öncesinde, Küba tarafından ajan olmakla suçlanan ve 5 yıldır bu ülkede tutuklu olan ABD’li işadamı Alan Gross’un serbest bırakılıp ABD’ye yollanması ve buna karşılık olarak da yıllardan bu yana Miami’de tutuklu bulunan 3 Kübalı’nın serbest bırakılıp Havana’ya gönderilmesi, ABD ile Küba arasında Washington’dan yapılan açıklamanın öncesinde ciddi müzakereler yürütüldüğünü göstermektedir. Ne var ki, ABD’nin Küba’ya uyguladığı kısıtlamalar tam anlamıyla kaldırılmamaktadır. Bunun nedeni; ABD’nin bu kısıtlamaların kaldırılmasına paralel olarak Küba’nın manevralarını, özellikle de Rusya ile yaptığı antlaşmayı uygulayıp uygulamayacağını görmek ve kısıtlamaların tam olarak kaldırılması yönünde, buna göre karar vermek istemesidir. Yani Washington, topu Havana’nın kucağına atmıştır.

Yeni Küba Stratejisi olarak adlandırabileceğimiz Obama’nın açıklamalarına göre; ABD, Havana’da büyükelçilik açacak, karşılıklı olarak üst düzey ziyaretler gerçekleştirilmesi teşvik edilecek, göçmenlik, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı gibi ABD’yi oldukça olumsuz etkileyen hususlarda en üst düzeyde işbirliği aranacak, ABD’lilerin (özellikle Küba asıllı olanlar) bu ülkeye gönderdikleri banka havalelerinin üst sınırı 2.000 dolara kadar yükseltilecek (ne var ki, bu uygulama Küba Komünist Partisi ve Küba Hükümeti temsilcilerini kapsamayacak), ABD’den Küba’ya inşaat malzemeleri ve tarım ekipmanları ihraç edilebilecek, ABD’li finans şirketlerinin Küba’da iş yapmalarına izin verilecek, ABD vatandaşları Küba’dan ederi 400 doları aşmayan boyutta ithalat yapabilecek ve Kübalıların ABD bankalarında bulunan hesaplarına uygulanan kısıtlamalar sona erdirilecektir. Bunların yanı sıra, Küba’nın iletişim altyapısının güçlendirilmesi için ABD ürünleri (cep telefonu, bilgisayar programları, vb.) bu ülkeye satılabilecek, ABD’li telekomünikasyon şirketleri bu ülkeye yatırım yapabilecek ve ABD, Meksika’nın yanı sıra, Küba ile de ortak deniz sahasına ilişkin problemleri müzakere edecektir. Obama, 1982 yılından bu yana “teröre destek veren ülkeler” listesinde yer alan Küba’nın pozisyonunu yeniden ele almak üzere, ABD Dışişleri Bakanlığı’na yeniden inceleme yapma görevi de vermiştir. Bu tedbirin bir zaman kazanma mekanizması olduğu ve ABD’nin, Küba’nın izleyeceği politikaya uygun olarak, orta vadede bu ülkeyi teröre destek veren ülkeler listesinden çıkarabileceğini göstermek istediği söylenebilir.

Küba’nın bir anda bu denli ön plana çıkmış olmasının en önemli nedeni; Ukrayna özelinde belirginleşmiş sistemsel mücadelenin tıpkı Soğuk Savaş döneminde olduğu üzere yayılma emareleri gösteriyor olmasıdır. ABD’nin Rusya’ya komşu coğrafyalara “füze savunma sistemi kurma” yönündeki iradesinin son dönemde yeniden belirginleşmesi de bu sürece eklemlenebilir. Nitekim çok kutuplu bir uluslararası sistem yaratmayı arzulayan ve Ukrayna’nın da dahil olduğu Avrasya ve eski SSCB Cumhuriyetlerini kendi bölgesel etkinliğinin bir parçası yapmayı amaçlayan Rusya’nın, Ukrayna özelinde Batı (AB/ABD) müdahalesi ile karşılaşmış olması, Moskova’yı bu mücadeleyi ABD’nin yakın çevresine taşımaya götürmüştür. Küba’nın, Rusya ve ABD açısından böyle bir tarihsel arka plana sahip olması, ABD’ye 250 km uzaklıkta olan bu küçük Karayip ülkesini yeniden sistemsel bir cephe ülkesi haline getirmiştir. Rusya’nın, Küba’yı yanına çekmek istemesinin yanı sıra, ABD tarafından açıkça tehdit edilen Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’u SSCB’nin Nazi Almanyası’na karşı aldığı zaferin 70. yıldönümü kutlamaları için Mayıs 2015 tarihi itibarıyla Moskova’ya davet etmesi de önemli bir gelişmedir. İşte Obama yönetimi, Küba’ya karşı ilan ettiği diplomatik açılım ile Rusya’nın Küba kozunu kullanmasını engellemeye çalışmaktadır. Tüm bu gelişmeler, önce Ukrayna ve şimdi de Küba’ya sıçrayan sistemsel mücadelenin/rekabetin yeni nesil bir Soğuk Savaş (Soğuk Savaş 2.0)’a eklemlendiğini açıkça kanıtlamaktadır.

Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.