PODEMOS SYRIZA’NIN İZİNDE

upa-admin 02 Şubat 2015 4.179 Okunma 1
PODEMOS SYRIZA’NIN İZİNDE

Yunanistan’da gerçekleştirilen erken genel seçimler sonrasında Alexis Tsipras’ın önderliğindeki SYRIZA’nın (Radikal Sol Koalisyon) oldukça yüksek bir oy oranı ile birinci parti olması ve tek başına iktidar olma fırsatını dahi yalnızca 2 sandalye ile kaçırması, Avrupa’da yaşanan borç krizinin ardından ciddi ekonomik sıkıntılar yaşamaya başlayan ve Avrupa Komisyonu, ECB (Avrupa Merkez Bankası) ve IMF’nin kontrolü altına giren ekonomik işleyiş nedeniyle sosyal/toplumsal tepki dalgaları ile sarsılan birçok AB üyesi ülkede “radikal sol” söylemleri ile tanınan siyasal parti/aktörlerin ön plana çıkmasını beraberinde getirmiştir. Bu partilerden biri de, İspanya’da, kuruluşunun üzerinden yalnızca 1 yıl geçmiş olan ve tıpkı Tsipras gibi, genç bir lider tarafından yönetilen Podemos’tur (Yapabiliriz).

Podemos, Madrid’de Complutense Üniversitesi’nde öğretim üyeliğinin yanı sıra televizyon yorumculuğu da yapan genç bir akademisyen olan Pablo Iglesias Turrion’un önderliğinde zafere koşmaktadır. ABD Başkanı Barack Obama’nın başkanlık kampanyası esnasında kullandığı “Yes, we can (Evet, yapabiliriz)” söyleminden esinlenerek kurgulandığına yönelik bir parti ismine sahip olmasına karşın, Podemos’un parti programı ve Iglesias’ın söylemleri, genelde ABD’nin, özelde ise Obama’nın hiç hoşlanmayacağı bir altyapıya sahiptir. Bu bağlamda, Podemos-ABD ilişkisi noktasında motto bağlamında bir esinlenmeden söz edilebilir. Ancak daha fazlasını söyleyebilmek için, tıpkı SYRIZA-Soros bağlantısında olduğu gibi daha fazla ve mantıklı kanıt sunulması gerekmektedir.

Tıpkı Iglesias gibi çok sayıda akademisyen, sendikacı, çevreci ve sivil toplum örgütü temsilcileri ile irili ufaklı birçok sol örgüt ve partinin koalisyonu ekseninde ortaya çıktığını söyleyebileceğimiz Podemos, esasen 2011-2012 yıllarında İspanya genelinde ve özellikle de başkent Madrid’de işsizliğe, yoksullaşmaya, yolsuzluğa ve eşitsizliğe isyan eden milyonların öfkesini, taleplerini ve genel dış politika yaklaşımını sahiplenen ve yansıtan bir hareket olarak görülmelidir. Indignados (Öfkeliler Hareketi) olarak bilinen bu toplumsal isyan dalgası, AB’nin yaşadığı borç krizinden en kötü etkilenen ülkelerden biri olan İspanya’da yaşanan ekonomik krize, ayyuka çıkan siyasal/ekonomik yolsuzluk iddialarına, göçmen karşıtlığına, artan işsizliğe ve kısmen merkezi devlet otoritesinin kapsayıcılığına getirilen eleştirileri yansıtmaktaydı. Kendisini bu hareketin üzerine temellendirmeye çalışan Podemos’un programına göz gezdirildiğinde, öncelikle AB-ECB-IMF troykası tarafından yeniden yapılandırılan ve oldukça sıkı tasarruf tedbirleri öngören ekonomik işleyişin tamamıyla yeniden şekillendirilmesinin ve programa göre ödenmesi gereken ülke borcunun en az yarısının ödenmeyeceğinin öngörüldüğünü görüyoruz. Bu bağlamda SYRIZA ile Podemos, aynı paydada birleşmekte ve AB ile IMF yetkililerinin iktidara gelmesini ya da iktidarda kalmasını hiç arzulamadıkları aktörler olarak görülmektedir. Tıpkı Yunanistan’da olduğu gibi İspanya’nın mevcut ekonomik programın öngördüğü öncelikler doğrultusunda Avro bölgesinde kalmasını istemeyen Podemos, sosyal yardım programlarını/harcamalarını arttırmayı, işten çıkarılanları yeniden işe almayı, genişlemeci para politikaları doğrultusunda yeni iş imkanları yaratmayı, küçük işletmeleri güçlendirmeyi, yerel kalkınma programları uygulamayı, çok kazanan şirket/aktörlerden daha fazla vergi elde edilecek bir vergi reformu yapabilmeyi, göçmenleri koruyacak ve onların haklarını garanti altına alacak yeni uygulamalara imza atmayı, çevreci tedbirler doğrultusunda petrol/doğalgaz kullanımını azaltacak, yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verecek bir enerji politikası geliştirebilmeyi ve yeni bir eğitim reformunu gerçekleştirebilmeyi programının en önemli unsurları olarak ilan etmiştir. Parti, dış politika anlamında ise AB’nin siyasal bütünleşmeye ulaşabilmesi anlamında önemli bir adım olarak görülen Lizbon Antlaşması’nın yeniden gözden geçirilmesini, İspanya’nın NATO üyeliğinin bütüncül bir sorgulamaya tabi tutulmasını ve gerekirse ülkenin NATO üyeliğinden ayrılmasını ve İspanya’nın Akdeniz çanağındaki ülkelerle daha yakından ilişkiler tesis etmesini arzulamaktadır.

İspanya’da siyaset genel itibarıyla iki partinin hegemonyasında şekillenmektedir. Bunlardan birisi, 2011 yılından beri iktidarda olan ve mevcut Başbakan Mariano Rajoy’un liderliğini yaptığı, sağ-muhafazakar Halk Partisi (Partido Popular-PP), diğeri ise bir dönem Türkiye ile birlikte “Medeniyetler İttifakı” projesini başlatan ve 2011 yılından bu yana muhalefette yer alan, Micaela Navarro’nun önderliğindeki merkez-sol İspanyol Sosyalist İşçi Partisi’dir (Partido Socialista Obrero Espanol-PSOE). Halk Partisi, Francisco Franco döneminin otoriter yönetim anlayışını fazlaca eleştirmeyen, Katolik inancına yaslanan bir dinsel muhafazakarlığa yaslanan, göçmen karşıtlarını da bünyesinde barındıran, güçlü bir merkezi hükümeti savunan ve Katalan ya da Bask ulusçuluğu ile etkili bir şekilde mücadele edilmesini isteyen bir partidir. An itibarıyla iktidarda olan bu parti, AB-ECB-IMF eliyle kurgulanan ekonomik programı harfiyen uygulamak istediği ve kamu harcamalarını/sosyal yardımları kıstığı için şiddetli bir şekilde eleştirilmektedir. Merkez sol parti olarak bilinen Sosyalist İşçi Partisi ise, İspanyol işçi sendikalarından ciddi bir destek görmesine ve uzun bir süredir solun en güçlü partisi olmasına karşın, iktidarda olduğu dönemde AB’nin ekonomik söylemlerine fazlaca yaslanıp halkı ya da seçmen tabanını unuttuğu ve yolsuzluklara karşı etkili önlemler alamadığı gerekçesiyle eleştirilmiş ve iktidarını kaybetmiştir. Neoliberal ekonomi politikalarına karşı durmadığı için cezalandırılmış olan PSOE’nin oy tabanının önemli bir bölümü önümüzdeki genel seçimlerde Podemos’a kayacak gibi görünmektedir. La Izquierda (Çoğulcu Sol), merkezde yer alan Union Progreso y Democracia (İlerici ve Demokratik Birlik) gibi ülkenin tümüne hitap eden ancak güçsüz olduğu söylenebilecek partilerin yanı sıra, Bask ulusçuluğuna yaslanan Amaiur (Bask) ve Bask Ulusal Partisi (PNV) ile Katalan ulusçusu Katalunya Cumhuriyetçi Solu bölgesel temsil esasına göre hareket eden oldukça güçlü partilerdir ve İspanyol parlamentosunda da temsil edilmektedirler. Galiçya, Kanarya Adaları ve Asturias gibi bölgeler de bölgesel temsil esasına göre kurulmuş ve kendi bölgesel meclislerinin yanı sıra, İspanyol Parlamentosu’nda da temsilcisi bulunan partilerdir.

Podemos, geçtiğimiz yıl içerisinde yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde % 8 oy almış ve İspanya’ya ayrılan 54 temsilcilikten 5’ini kazanmıştır. Bu seçimde AB Parlamentosu’na da seçilen Pablo Iglesias’ın partisi, Aralık 2015’de yapılacak olan İspanya genel seçimlerinin de favorisi konumundadır. Yapılan anketlerde birinci sırada oturmakta olan Podemos’un tek başına iktidar olup olamayacağı hususunda tartışmalar da başlamış durumdadır. Podemos’un en önemli rakibi, hiç şüphesiz, Rajoy’un sağ-muhafazakar partisi Halk Partisi olacaktır. Tıpkı Yunanistan’da SYRIZA’nın Yeni Demokrasi ile mücadelesinde olduğu gibi, Podemos’un birinci olması durumunda Halk Partisi’nin ikinci olacağı ortadadır. Yunanistan’da PASOK’un tarihinin en ağır yenilgisini alması gibi, İspanya’da tabanı Podemos’a kayacak gibi görünen PSOE’nin de benzer bir kaderi paylaşması beklenebilir. Podemos, Mayıs 2015’te gerçekleştirilecek ve genel seçimlerin provası olarak görülen yerel seçimlere ise kendi ismiyle katılmayacak ve her şehirde kendisine yakın olarak gördüğü bağımsız adaylara destek verecektir. Örneğin, Katalunya’nın merkezi Barcelona’da Guanyem Barcelona hareketinin adayına destek vereceğini açıklamış durumdadır. Böylece, yerel temsile verdiği önemi göstermiş olacak ve çoğulcu anlayışı ne oranda sahiplendiğini de tüm İspanya’ya ve dünyaya ilan edecektir.

Yunanistan’da SYRIZA’nın elde ettiği başarı Avrupa genelinde, özellikle de Güney Avrupa’da ekonomik krizden büyük zarar görmüş ve sosyal yönü olmayan ekonomik programlarla kuşatılmış ülkelerde yer alan sol hareketlere kullanabilecekleri önemli bir alan açmıştır. Bu hareketler, yeni bir söylem, uzmanlardan/teknokratlardan oluşan bir üst yönetim ve çoğulcu anlayışa büyük önem atfeden genç kadrolar eliyle iktidar alternatifi olarak ortaya çıkmakta ve ciddi destek görmektedir. Podemos ise bu gerçekliğin İspanya özelindeki yansımasıdır. Bir toplumsal tepki hareketinin partileşmiş hali olarak görülmesi gereken bu hareket İspanya’da iktidara gelmesi halinde ciddi anlamda ses getirecektir. Geçtiğimiz günlerde, Madrid’in meşhur Puerto Del Sol meydanında yaptıkları ve 1 milyona yakın kişinin katıldığı “Değişim Yürüyüşü” de göstermektedir ki, Podemos’un zaferi çok yakındır. Aralık 2015 sonrası İspanya’da Pablo Iglesias’ın Başbakanlığında, Podemos’un tek başına iktidar olduğu ya da PSOE veya daha küçük bir sol parti ile oluşturduğu bir koalisyona dayalı olarak kurgulanmış bir hükümet görmemiz hiç de sürpriz olmayacaktır.

Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

One Comment »

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.