Oyunu kurallarına göre oynamak ifadesi İran’ın yönetimsel oluşumu açıklamak için biçilmiş kaftandır. Ayrıca, devletin her icraatı, iç ve dış politikası da söz konusu oyunun kurallarındandır. Rejimin devamı ve İslami devletin bekası için bu oyun sürdürülür. Oyunu genel anlamda, İran’ın İslami devlet niteliği diye düşünürsek akla gelebilecek bütün kurallar (ve yasaklar) bu amaçla düzenlenir. Cumhurbaşkanı’nın statüsü de bu oyun çerçevesinde kurgulamıştır. Bu haftaki yazımda “İran’da Cumhurbaşkanı Olmak” konusunu işleyeceğim ve akabinde mevcut Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ile ilgili bazı önemli noktalara değineceğim.
İran Anayasası (Madde 122, Iranonline) der ki “Cumhurbaşkanı halka, Lider’e ve Meclis’e karşı sorumludur.” Cumhurbaşkanı, yürütmenin ve Bakanlar Kurulu’nun da başıdır. Bireysel anlamda, Dini Lider’den sonraki en yetkili kişidir. Yine de İran Cumhurbaşkanı’nın yetkileri demokratik ülkelerin Cumhurbaşkanları ile karşılaştırıldığında resmi olarak da fiili olarak da daha az kalır. Bunun temel nedeni ise gerçek iktidarın sahibinin Dini Lider olmasıdır. Dolayısıyla (daha önce bahsedildiği gibi) yetkilerin çoğu Lider’de toplanır. Bu kapsamda Milani (1993: 95) İran Anayasası çerçevesindeki Cumhurbaşkanı’nın konumunu benzersiz olarak yorumlar. Çünkü seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’nın görevine başlamak için Dini Lider’in onayına mecbur kaldığı ve Dini Lider’in kararıyla görevine son verilebileceği bu sistemin dünyada tek olduğunu söyler.
İran’da Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini ve sorumluluklarını paylaşan bir Başbakan yoktur. Eskiden İran’ın yönetim yapısında bir Başbakan da yer alırdı; ancak 1989 anayasa değişikliği ile Başbakanlık kaldırıldı, sistemde Cumhurbaşkanı bir nevi yalnız bırakıldı. Bu değişikliğin nedeni, o zamanki Başbakan (2009’daki Cumhurbaşkanı adayı ve Yeşil Hareket’in hapisteki lideri) Mir Hüseyin Musavi ve taraftarlarını tasfiye etmek istemek olabilir ki İran bu amaç için bir sistemi değiştirebilecek nitelikte bir ülkedir.
Peki nasıl Cumhurbaşkanı olunur? Bir Cumhurbaşkanı adayı seçimlere girmeden önce “liyakat” bakımından Anayasayı Koruma Konseyi’nin onayını almak zorundadır. Bu cümle kâğıt üzerinde, bir sürecin formalite adımlarından biri olarak görülse de perde arkasındaki gerçek bu değildir. Anayasayı Koruma Konseyi aslında adayların liyakatinden çok başka ölçütlere önem verir. Adayın ne kadar dindar olduğu, ailesinde din adamlarının olup olmadığı, rejime ve Dini Lider’e bağlılık derecesi vb. hususlar liyakatten daha önemlidir ya da Konsey’in liyakatten anladığı budur da denilebilir. Anayasayı Koruma Konseyi İran’daki en güçlü Konsey’dir. Anayasal yetkileriyle birlikte “Nuh deyip, peygamber dememesi” ile ünlüdür. Eğer Konsey’in istediği kıstas yoksa bir adayın bu aşamadan geçme şansı da yoktur. “Dini Lider emretse bile adayın şansı hala yok mudur?” diye sorarsanız, bu soruya şöyle yanıt verilebilir: Dini Lider’in ve Koruma Konseyi’nin kararlarının çatışması neredeyse imkânsızdır ki Konsey ve Lider çok benzer bir muhafazakârlık çizgisi üzerinde seyrederler.
Adayın seçilmesiyle de mecburi süreçler bitmez. Halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanı görevine başlamadan önce Dini Lider’in onayını almak zorundadır. Aslına bakılırsa, bu onayı almak nispeten kolaydır çünkü zaten Lider’in onaylamayacağı bir adayın bu aşamaya gelmesi mümkün değildir. Aksi takdirde, Lider daha önceki süreci özgür bırakırsa ve kendi onay sırası geldiğinde adayı reddederse, işte o zaman toplumsal bir itiraz yükselebilir ki bu durum rejimin devamlılığına karşı bir tehlike oluşturur. Dolayısıyla her adım, üstten çeşitli kontroller yoluyla süregelir. Devlet içindeki bu tedbirli tutum başka alanlarda da çok yaygındır.
İran Cumhurbaşkanı, halk tarafından 4 yıllık süre için seçilir. Oy çokluğu ile seçilen Cumhurbaşkanı’nın kim olacağı ilk turda belli olmazsa 2. tura gidilir. Bir kişi üst üste 2 kez Cumhurbaşkanı olabilir ama üst üste 3 kez olamaz. Bu demek değildir ki 2 kez olan birisine bu unvan bir daha ölene dek verilmez. Bir Cumhurbaşkanı’nın 3. seçimde olmasa da daha sonraki seçimlerde adaylığı için resmi bir engel yoktur. Nitekim eski Cumhurbaşkanlarından Rafsancani yeniden Cumhurbaşkanı seçilmek için aday olmuş, fakat Ahmedinejad’a yenilmiştir.
İran İslam Cumhuriyeti’nin 6. ve şimdiki Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, aynı zamanda başkent Tahran’ın eski Belediye Başkanı, Iran-Irak savaşı gazisi, profesör ve radikal İslamcı bir siyasetçi. 2005 ve 2009 seçimlerini tartışmalı olsa da resmi anlamda kazandı. Dolayısıyla bir dahaki seçime katılamayacak. Ahmadinejad mütevazı görünümü ve geçmişi ile insanlara kendisini bir “halk adamı” olarak tanıttı. Böylece milyonlarca yoksul İranlının Ahmedinejad’ı kendilerine yakın hissetmelerini amaçladı. Bu bağlamda, seçim vaatlerinden biri meşhur petrol gelirlerinin daha çok yoksullar arasında paylaştırılması idi. Diğerleri de zenginliğin yeniden dağıtılması, yoksulluğun ortadan kaldırılması, yolsuzluğun engellenmesi, devletin İslami doğasının devamı gibi konulardı. Türkiye’deki çoğu seçim vaadi gibi bu vaatler de (son vaat haricinde) gerçekleştirilmedi. Ancak Ahmedinejad, siyaset sahnesinde hala popülist ve pragmatist bir yol izler.
Ahmedinejad’ın ilk kez Cumhurbaşkanı seçilmesine kadar, özellikle Hatemi döneminde İranlılar çeşitli reformlar sayesinde, başta sosyal alanda olmak üzere birçok hak elde ettiler. Ancak 2005’ten itibaren (özellikle kadınlar açısından) bu haklar yasaklara dönüştü diyebiliriz. Artık sıradan İranlıların daha az hakkı, daha çok sorumluluğu var. Dini Lider-Cumhurbaşkanı-Meclis üçlüsünün de muhafazakâr olduğunu göz önünde bulundurursak reformcu bir yasanın çıkma ihtimalinin yokluğu anlaşılır. Bu konu ayrıntılı olarak sonraki yazılarda incelenecektir.
Muhafazarlığın farklı dereceleri ve farklı versiyonları olabilir İran’da. Ahmedinejad da Hamaney de muhafazakâr olmalarına rağmen, ekolleri birbirlerinden farklıdır. Ahmedinejad daha radikal bir muhafazakârken, Hamaney’in Dini Lider pozisyonundan da kaynaklanan geleneksel bir muhafazakârlığı vardır. Bu kapsamda şuna değinmek gerekir ki İran’la ilgili bir grubun, bir ideolojinin ve hatta bir düşüncenin tektipleştirilmesi yanlıştır. Zira söz konusu İranlılar bir konuda aynı çatı altındaymış gibi görünürken, başka bir konuda zıt kutuplarda bulunabilirler. Başka bir deyişle, kendi öz kombinasyonlarını saklı tutarak kitlesel hareketlere katılabilirler.
Ahmedinejad kendi Cumhurbaşkanlığını 2. İslam Devrimi olarak adlandıran bir şahsiyet. Hatemi’den devraldığı görevinde sürekli toplum mühendisliği yapmaya çalıştı. Hatemi döneminde toplumun yeterince İslami olmadığını söyleyerek, yeni ve baskın bir İslam kültür takıntısıyla sistematik icraatlara girişti. Lider’in ve muhafazakâr çoğunluklu meclisin onayıyla geri dönüşçü kanunlar çıkardı. Bu kanunlardan şikayet edenleri sadece muhalefet olarak tasvir etmek yanlış olur. Birçok entelektüel, sanatçı, kadın ve genç İranlı zarar gördü ve görüyor. Ahmedinejad döneminde Avrupa’ya ya da Amerika’ya kaçış arttı. Beyin göçü diye tabir edilen durumun en yüksek seviyelerinin yaşandığını görüyoruz. İran’da kalan muhalifler ise yasal bir prosedür olmaksızın işlerinden kovuluyorlar, hapse atılıyorlar, işkence görüyorlar, kendi hayatları ve ailelerinin hayatı tehlikeye giriyor, bazen de “faili meçhul” bir biçimde ölüyorlar. Eğer söz konusu kişiler kadınlarsa tahmin edersiniz ki muhalif olmanın bedeli daha ağır oluyor.
İnsan hakları ihlalleri ve idamlar konusunda en kötü dönemlerinden birini deneyimliyor İran. Ahmedinejad’ın bazı siyasi rakipleri bir gece eşleriyle birlikte devlet yetkilileri tarafından hapsediliyor. Fakat yakınları bile onların nerede tutulduklarını, ne zaman geri döneceklerini ve hatta yaşayıp yaşamadıklarını bilmiyor. İşte durum bu kadar vahim İran’da. Şeriatla karar veren, siyasileşmiş İran yargısından ise artık kimse tarafsız bir karar beklemiyor. Akademik özgürlük ve basın özgürlüğü konularında daima ideolojik kontrol ve baskı hakim. Buna kültürel devrim deniliyor. Ahmedinejad, muhaliflerinin basın ve üniversite sayesinde örgütlenip kendisini Şah’ın kaderine mahkum etmelerinden korkuyor. Basın durmak bilmeyen bir sansür altında. Üniversitelerde uygun görülmeyen akademisyenler rezil edilerek kovuluyor, uygun görülmeyen bölümler kapatılıyor, kadınların üniversite eğitimlerine sürekli sınırlama getiriyor. Ahmedinejad döneminde kadınların maruz kaldıkları durumlar öyle çok ki bu konuya özel bir yazı içinde değineceğim.
İranlılar Ahmedinejad döneminin geri kalanında ve yeni Cumhurbaşkanı döneminde daha kötü günler yaşamaktan korkuyor. Gerçek anlamda kitlesel hareketler oluşturulamıyor. Her hareket karşı devrim olarak adlandırılıp ağır bir biçimde sindiriliyor. İran vatandaşlarının ellerinde sadece oy verme hakları kalıyor. Ancak seçimlerin yapılışı veya sonuçların açıklanışı şeffaf değil. Reformist bir aday seçilse de diğer aday seçilmiş gibi gösterilebiliyor. Bu bağlamda 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimleri örnek gösterilebilir. Milyonlarca İranlı Musavi’ye oy verdiği halde oylarının sayılmadığını anlayınca uzun bir süre “Where is my vote?” pankartlarıyla eylem yapmaya çalıştı. Fakat ne yazık ki netice yine Dini Lider’in istediği gibi oldu, olmaya devam ediyor. Sonuç olarak, bu bölümde Cumhurbaşkanı ve Ahmedinejad konularını birlikte açıklamaya çalıştım. Gelecek hafta Anayasayı Koruma Konseyi ile devam edeceğim.
Yüksel KAMACI
KAYNAKÇA
– İran Anayasası, Iranonline
http://www.iranonline.com/iran/iran-info/government/constitution-9-1.html
– Milani, M. M. (1993). “The Evolution of the Iranian Presidency: From Bani Sadr to Rafsanjani”, British Journal of Middle Eastern Studies, 20, pp. 83-97.