Giriş
Ekonomik milliyetçilik, ekonomiyi, tıpkı siyasi milliyetçiliğin siyasette yaptığı gibi çıkar kavramı çerçevesinde ele almaktadır. Devletlerin ulusal çıkarları ekseninde kendi kendine hizmet ilkesinden yola çıkarak aldığı önlem mekanizmaları ise ulusal kalkınmaya yöneliktir. Ekonomi tarihçisi Marvin Suesse’in de belirttiği gibi, ekonomik milliyetçilik kendi içerisinde çelişkili bir hâl almaktadır. İlk olarak, ulusal bağımsızlığı ilerletmek için diğer ülkelerle ekonomik alışverişi kısıtlama eğilimi, aynı zamanda ulusal ekonomik büyüme ve kalkınmanın hizmetinde uluslararası bağlantıları genişletme ve bunlardan yararlanma arzusunu da oluşturmaktadır.
Günümüzde, sanayi devletlerinin kalkınmasının temelini de bu iki prensip oluşturmaktadır. Örneğin, Doğu Asya kıtasında yaşanan hızla kalkınma Donald Trump’ın bu ülkelere yönelik açıkladığı yüksek vergi paketleri ile ilişkilendirilebilmektedir. Özellikle sistemi yeniden şekillendirme gücüne sahip olan Çin, hem küresel ekonomik entegrasyonu teşvik eden, hem de kilit endüstrileri koruyan politikaların karışımına odaklanmışlardır. Bu çerçevede, liberal ekonomik anlayışın gelişmesine katkı sağlarken, ulusal kalkınmayı da kredi, teşvikleri, tarife içi ve tarife dışı engeller ve yabancı yatırımcılar için yerel içerik ve diğer gereklilikler yoluyla yeniden şekillendirmeyi başarmıştır. Çin’in küresel piyasalar içerisinde yarattığı “Çin şoku” uluslararası ticaret dengesini derinden etkilemiş, Çin lehine işleyen bir sistemi beraberinde getirmiştir. Çin ihracatının dünya ekonomisi içerisinde artan etkisi, akıllı üretim modeli, alternatif enerjiye yönelik artan yatırımları, ucuz işgücü, bölgesel iş birliği projeleri ve barışçıl yükseliş ilkesi önemli değişimlerin habercisi olmuştur. Bu değişimin en önemli yansıması ise, küresel liberal ekonominin mimarı olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) içerisinde serbest ticareti kısıtlayan önlem paketleri olmuştur. Ekonomik milliyetçilik, aslında ülkelerin geride bırakılma korkusuna yönelik verdiği tepkimenin bir sonucudur. Çin’in ekonomik alanda arayı açmaya devam etmesi ABD Başkanı Trump’ın acil çözümler arayışına itmiştir.
Donald Trump’ın Ekonomik Çözüm Arayışları İşe Yaracak mı?
Robert Gilpin’e göre, hegemon olan devlet, diğer ekonomilerin finansal sermaye yapıları, uluslararası teknoloji kapasiteleri ve ya doğal kaynakları üzerinde artan kontrolü ile mevcut liderliğini inşa etmektedir. Çin, gelişmekte olan devletlerin ekonomileri, teknolojileri ve ya kaynakları üzerinden yürüttüğü hâkimiyet politikası ile kendi yetki alanlarını genişletmeye devam etmektedir. Çin’in ekonomik yükselişinin yansıması ABD Başkanı Donald Trump’ın dünya genelindeki ülkelere yönelik cezalandırıcı tarifelerin listesini açıklaması ile pratiğe dönüşmüştür. Hegemonyanın sürdürülebilirliği, aynı zamanda ekonomik üstünlüğünün devamlılığıdır. Bu kapsamda, ABD’nin mücadelesi açıkça ortadadır.
Ticaret açığı, bir ülkenin diğer ülkelerden ithal ettiği mal miktarının sattığından fazla olması durumunda ortaya çıkmaktadır. ABD, özellikle ticaret açığı verdiği ülkelere yönelik uygulamaya koyduğu tarifeler ile üstünlüğü sürdürmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede, ABD Başkanı Donald Trump’ın baz oran olan yüzde 10’dan daha yüksek olan ve yaklaşık 60 ülkeye uygulanacak karşılıklı gümrük vergileri geçen hafta ilan edildi. Açıklanan bu vergilerin kısa bir süre sonra ise çoğu ertelendi. Bu da, ABD’nin bu konuyu müzakere için kullandığına dair yorumlara sebep oldu.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, ABD Başkanı Donald Trump’ın karşılıklı tarifelere ara verme kararını memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, bunun küresel ekonominin istikrarlı hale gelmesi için önemli bir adım olduğunu ifade etti. ABD tarafından alınan her yeni karar, AB’nin yekpare duruş sergilemesine hizmet etmektedir. Leyen, Avrupalı tüketicileri, çalışanları ve işletmeleri korumak için çalışmaya devam edeceklerini ve Avrupa’nın birlik halinde bu krizden daha güçlü çıkacağını ifade etti.
Bu alınan erteleme kararlarından ise Çin hariç tutuldu. Aksine, Çin, yeni tarife paketleri ile karşı karşıya kaldı. Trump’ın Çin’e yönelik artan kısıtlayıcı önlem paketleri tahmin edilemeyecek seviyelere ulaştı. Trump’ın dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’e yüzde 145 tarife uygulaması ve Pekin’den karşılık vergi alması, birçok analistlere göre “ticaret akışlarında ani bir durma” risk taşıdığına yöneliktir. Trump, teknoloji alanında ayrı bir paket planlarken, Çin’de imal edilenler de dahil, bazı teknoloji ürünlerinin gümrük vergilerinden muaf tutulacağını açıklamıştı.
Trump’ın ülke ekonomisini yeniden canlandırmak, yabancı yatırımın akışını bir süreliğine durdurmak ve yerel üretimi teşvik etmek amacıyla tasarladığı bu yeni model önemli sonuçlar doğuracaktır. Trump’ın asıl amacı, yabancı yatırımları teşvik etmek ve yabancı sermayeyi ABD’de sanayi ve altyapıya doğrudan yatırım yapmaya zorlamaktır. Bunun yanı sıra, tarifeyi bir araç olarak kullanarak sadık kalan ülkelere ayrıcalık, karşı çıkan ülkelere ise gözdağı vermeyi amaçlamaktadır. Bu kararı alınan tarifeler isee işletmelere ve tüketicilere olumsuz yönde yansımakta ve ticaret akışı ile ürün ve hizmet lojistiğini duraklatmaktadır.
Bunun yansıması elbette ABD içinde olumsuz yönde etkiler doğuracaktır. Örneğin, Morgan Stanley analistleri 2025 yılında ABD’de “yavaş büyüme” ve “sıkılaşan enflasyon” öngörülerini yinelemiştir. Aksine, Ulusal Ekonomi Konseyi Direktörü Kevin Hassett, ABD’deki tüketiciler üzerinde büyük bir etki yaratmayacağını; çünkü uzun vadeli ticaret açığımızın kalıcı olmasının nedeni, bu ülkelerin arzlarının fiyata duyarsız olmasından kaynaklandığını dile getirmektedir.
Sonuç
ABD’nin son yıllarda aldığı birçok karar Çin’in mevcut gücünü kırmaya yönelik olduğu aşikârdır. Çin’in ekonomik yükselişine yönelik uygulanan ekonomik tedbir mekanizmaları genel bir çerçevede sunulmuş; bunun diğer ülkelere de yansıması olmuş ve sonucunda asıl hedef ülkenin ise Çin olduğu kesinlik kazanmıştır. Ülke içerisinde yaşanan fiyat artışı, alım gücünü doğrudan etkilediği için üretim kapasitesinin de azalmasına yol açacaktır.
David Ricardo tarafından tanımlanan liberal ekonominin en önemli kavramı olan Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi, iktisat biliminde bir grubun bir malı göreceli olarak daha az maliyetle üretebildiği bir durumu ifade etmektedir. Bu durum, her iki taraf için de faydalıdır. Neticesinde önemli olan üretimdeki mutlak maliyetler değil fakat fırsat maliyetidir. Bu çerçevede, avantajlı olan ürün grubunun üretilmek yerine satın alınması her iki tarafın yararına işleyen karşılıklı kazancı temsil eden bir durumdur. Artan tariflerin etkisi bu durumda hem ülkenin avantajlı durumunu ihlal etmekte, hem de tüketiciyi mağdur etmektedir.
Çinli Profesör Zhaohui Gong ve Yi Sun tarafından öne sürülen “Kelebek Etkisi Kuramı“, ekonomik iş birliğinin kelebek etkisi yaratarak diğer alanlarda yeni iş birliğini alanlarını mümkün kılacağını açıklamaktadır. Örneğin, ping pong topu da her ne kadar küçük olsa da, büyük değişimlerin önünü açmış; küçük bir kelebek gibi tüm tarihin gidişatını değiştirerek olumlu yönde önemli adımlar atılmasını ve iki büyük devletin ilişkilerini yeniden yapılandırmasını sağlayacaktır. Çin’in kısıtlayıcı ekonomik model yerine serbest ekonomiyi savunarak, karşılıklı gümrük vergileri uygulamasını tamamen iptal etme, karşılıklı saygı yoluna geri dönme çağrısında bulunmaktadır.
Küresel ticareti olumsuz etkileyeceği aşikar olan bu sistemin getireceği sonuçlar büyük olacaktır. Özellikle ABD’nin belirli ülkelerle olan ticaret açığını azaltabileceği, ancak dünya genelindeki ticaret açığını ortadan kaldırmayacağı yönündedir.
Dr. Seda Gözde TOKATLI