22 Ocak 2013’te gerçekleştirilecek erken genel seçimlere hazırlanan İsrail bugünlerde oldukça hareketli günler geçiriyor. Bu hareketliliğin en önemli nedenleri ise siyasal partiler arasındaki seçim pazarlıkları ve seçimlerde yarışacak adayların tercihleri olarak görülebilir. Bilindiği gibi Başbakan Benjamin Netanyahu, 2013 bütçesi konusunda koalisyon ortakları ile anlaşamadığını belirtmiş ve Ekim 2012 itibarıyla erken genel seçim kararı almıştı. Aşırı sağcı bir karaktere sahip İsrail Hükümeti’nin aldığı bu karar muhtemel bir siyasal değişim ümidiyle uluslararası arenada heyecanla karşılanmış olsa da, son kamuoyu yoklamalarının ortaya çıkardığı toplumsal eğilim ümitvar konuşmayı engelleyecek bir görünüm arz etmektedir.
Aslında Benjamin Netanyahu’nun aldığı erken genel seçim kararının siyasal bir kurgu olduğuna dair görüşler Ekim ayından bu yana dillendiriliyordu. Bu kurgunun arkasında yatan en önemli hedef olarak ise, Netanyahu ve ortaklarının konjonktürel bir artış içerisinde olan halk desteğini oya çevirebilme ve oldukça güçsüz bir durumda olan muhalefet partilerini hazırlıksız yakalama isteği gösteriliyordu. Bunun yanı sıra, Arap Baharı’nın özellikle Mısır ve Suriye ekseninde yarattığı değişim ve kargaşadan etkilenmiş olan İsrail halkının aşırı sağa kayma ve güvenlikçi çizgide siyaset yapan partilere destek vermesi olasılığının oldukça yüksek olması da Netanyahu ve ortaklarının seçim kararı alırken üzerinde durdukları gerçekliklerden biridir. Nitekim ciddi bir ekonomik kriz yaşayan ve din dışında önemli bir birleştiricisi olmayan İsrail toplumunda huzursuzluğun artmakta oluşu İsrail Hükümeti’nin seçime gitme istekliliğini etkileyebilecek önemli bir faktördü. Ne var ki, Arap Baharı’nın İsrail toplumu nezdinde yarattığı güvenlik kaygıları ve muhalefetin hazırlıksız oluşu Netanyahu-Lieberman ikilisine ciddi bir oy potansiyeli sunuyor ve onlar da bu potansiyeli kullanmak istiyorlar. Geçtiğimiz ay gerçekleştirilen Gazze Operasyonu ise İsrail açısından bir başarı olarak addedilemeyecekse de, İsrail toplumunu hükümetin arkasında durma yönünde mobilize etmeyi hedefleyen ve özellikle yüzer-gezer diye tabir edilen oyları güvenlik kaygıları üzerinden hükümet ortaklarına tahvil edebilmeyi hedefleyen bir siyasal kurgu olarak görülmelidir.
Knesset adı verilen İsrail Parlamentosu 120 sandalyeden oluşmaktadır. 22 Ocak 2013’te gerçekleştirilecek seçimlerde irili-ufaklı 34 parti ve koalisyon yarışacaktır. Seçimlerin sonucunu etkileyebilecek en önemli faktör ise iktidarda yer alan iki partinin seçim ortaklığına gitmesidir. Benjamin Netanyahu’nun liderliğini üstlendiği Likud (Tahkim) ile geçtiğimiz günlerde “yolsuzluk iddiaları” nedeniyle Dışişleri Bakanlığı’ndan istifa eden Avigdor Lieberman’ın partisi Yisrael Beitenu (İsrail Evimiz) bu seçim ortaklığını gerçekleştirmiş durumdadır. Aşırı sağa yakın duran bu iki parti aynı zamanda Filistin sorunu bağlamında uzlaşmazlık çizgisinden sapmamaktadır. Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yeni yerleşimlerin oluşturulmasına sıcak bakan ve bu yönde çalışmalarda bulunan, Gazze’ye abluka uygulayan ve iki devletli çözümü meşrulaştıracak girişimlerden uzak duran bu iki partinin Ortadoğu barışına hizmet etmediği ve edemeyeceği de ortadadır. Mavi Marmara Baskını’nın emrini vererek Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin kopmasına yol açan bu iki parti, uzlaşmaz dış politika çizgileri nedeniyle ABD Hükümeti ile de büyük çaplı sorunlar yaşamaktadır. Likud ile Yisrael Beitenu, ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin en önemli destekçisi olan ve Irak ile Afganistan’ın işgal edilmesinde önemli bir rol oynamış Yeni-Muhafazakârların (neo-conservatism) İsrail’deki muadilleridir de denilebilir. Ocak 2013 seçimlerinde Likud’ın birinci, Yisrael Beitenu’nun da ikinci ya da üçüncü olması beklenmektedir.
2009 seçimlerinde kazandığı 28 sandalye ile Knesset’teki en güçlü parti haline gelmiş olan Kadima’nın bu seçimlerde % 2,5 olan barajı geçmesi bile sürpriz olarak görülmektedir. Kendisini liberal bir merkez partisi olarak tanımlayan ve Filistin sorunu bağlamında iki devletli çözümü savunan Kadima, Türkiye ile ilişkilerin de müttefiklik çerçevesinde yeniden inşa edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Eski başbakan Ehud Olmert’in hakkındaki yolsuzluk suçlamaları ile sarsılan ve Tzipi Livni’nin istifa edip Hatnuah (Hareket) adlı yeni bir merkez partisi kurması ile halk nezdindeki desteğini de önemli oranda kaybeden Kadima’nın, Şaul Mofaz liderliğinde barajı aşması bile bir başarı olarak görülebilecektir. Filistin meselesinde iki devletli çözüm yolundaki müzakerelerin durması ve Türkiye ile kopan ilişkilerin yanı sıra, Arap Baharı sonrası İsrail toplumundaki güvenlikçi yaklaşımın kuvvetlenmesi Kadima’nın bugün içerisine sürüklendiği çıkmazın en önemli nedenlerini oluşturmaktadır.
Kadima’dan ayrılarak Hatnuah (Hareket) isimli yeni bir parti kuran Tzipi Livni ise, Kadima’nın kadrolarının önemli bir bölümünü de kendi partisine çekmiştir. Hatnuah’ı merkez-merkez sol bir parti haline getirme yönünde çaba gösteren Livni, İşçi Partisi’nin eski liderlerinden Amram Mitzna ile Amir Peretz’i de partisinden aday göstermiştir. Livni’nin en önemli dezavantajı, daha önce Kadima’nın liderliğini yapmış olması ve bu partinin içerisine sürüklendiği krizin en önemli müsebbibi olarak gösterilmesidir. İşçi Partisi ile koalisyon yaparak seçimlere katılmak isteyen Tzipi Livni, bu partinin lideri Shelly Yacimovich ile hükümeti kurmaları halinde dönüşümlü başbakanlık yapabilme noktasında anlaşamadığı için bu planını yürürlüğe koyamamıştır. Yeşil Hareket adlı sol partinin lideri Alon Tal ile seçim ittifakı yapan Hatnuah’ın Kadima tabanından da ciddi bir oy alması beklenmektedir.
İsrail İşçi Partisi ise 2011 yılında yaşadığı krizin ardından Knesset’te 8 milletvekili ile temsil edilmeye başlamıştır. Hükümetin izlediği politikalara destek veren ve İşçi Partisi’ni Likud, Şas ve Yisrael Beitenu’nun yer aldığı koalisyona sokan Ehud Barak’ın partiden ayrılması ve Atzmaut (Bağımsızlık) adlı yeni bir parti kurmasının ardından yeniden teşkilatlanan ve Shelly Yacimovich liderliğinde adeta ikinci kez kurulan İşçi Partisi, merkez-sol bir program ile seçimlere hazırlanmaktadır. Ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik kriz ve toplumsal entegrasyon noktasında yaşanan sorunlar İşçi Partisi’nin kampanyasında önemli bir yer tutmaktadır.
İşçi Partisi’nden istifa ettikten sonra Atzmaut (Bağımsızlık) adıyla yeni bir parti kuran Ehud Barak, geçtiğimiz günlerde siyaseti bıraktığını açıklayınca partisi Atzmaut da seçimlere katılmayacağını açıklamıştır. Sefarad ve Mizrahi Yahudilerinin temsilcisi olan ve an itibarıyla Knesset’teki dördüncü büyük parti olarak koalisyonda da yer alan muhafazakâr Şas ise mevcut oy potansiyelini koruyacaktır. Şas, Likud ve Yisrael Beitenu’nun doğal müttefiki olarak bu partilerin hükümeti kuracak çoğunluğa ulaşması durumunda önümüzdeki dönemde de koalisyonda kendisine yer bulabilir.
Bu partilerin dışında İsrail seçimlerinde yarışacak irili ufaklı birçok parti bulunmaktadır. Ne var ki, bu partilerin temsil kabiliyetleri oldukça sınırlıdır ve ancak koalisyon oluşumu esnasında dolgu malzemesi olarak kullanılabilirler. İsrail muhalefetinin hazırlıksız yakalanması ve ana muhalefette yer alan Kadima’nın parçalanmış olması gibi nedenler, Arap Baharı’nın ortaya koyduğu sonuçların İsrail toplumunu güvenlikçi bir çizgiye itmesi unsuru ile birleştiği noktada aşırı sağcı Likud ve Yisrael Beitenu’nun şansını arttırmaktadır.
Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU