Vladimir Putin’in bir dönem ara verdikten sonra tekrar Rusya devlet başkanlığı koltuğuna oturmasıyla “Rus İmparatorluk stratejisinin” yeniden vücut bulduğu görüşleri sık sık uluslararası basında yer almış, Başkan Putin, Rusya’nın yaşam sahasının Avrasya coğrafyası üzerinde yer aldığı görüşünde olduğu görülmektedir. Rusya’nın Avrasya politikası çerçevesinde amacı, hem Sovyet bloğu ülkeleri üzerindeki etkisini yeniden tesis etmek, hem de özellikle Akdeniz ve Hazar Havzası’nda varlığına tehdit oluşturabilecek faktörleri bertaraf edebilmektir.
Avrasya Anlaşması 2014’e Kadar Hazır
Rusya’nın “arka bahçesi” olarak nitelendirdiği eski Sovyet ülkelerini de içine alan “Avrasya Birliği Projesi” Moskova’nın önderliğinde şekil almaya başlamıştır. Başkan Putin’in yaptığı son açıklamaya göre, Avrasya Birliği için taslak anlaşmasının Mayıs 2014 yılına kadar hazır olması beklenmektedir. Bu perspektiften hareketle Rusya’nın yeni dış politika vizyonu değerlendirildiğinde Moskova, global ölçekte istikrarsızlığın arttığı bir dönemde dengeleyici ve barış tedarikçisi misyonuna sahip olmak isteyecektir. Artık Birleşmiş Milletler Rusya’nın bakış açısına göre küresel sorunlara çare bulmada son derece “aciz” kalmaktadır. Bunun en somut örneği ise BM’nin Batılı güçlerin bazı ülkelerin uluslararası hukuku çiğneyerek müdahale bulunması karşısında yaptırım uygulayamamasıdır. Rusya’nın yeni dış politika penceresinde ülkeler birbirlerine ekonomik ve siyasal olarak daha bağımlı, dolayısıyla da tek başlarına güvenlik ağı oluşturamayacak kadar yetersiz kalmaktadır.
Moskova, Kendisine Alternatif Oluşturacak Anlaşmalara Karşı Çıkıyor
Rusya’nın önem verdiği konuların başında enerji piyasasında edindiği avantajlı konumu korumak gelmektedir. Yeni enerji boru hatlarının imzalanması ile Rusya’nın enerjideki tekelci konumu riske girmiş, buna karşılık bilhassa Orta Asya enerji kaynaklarının dağıtımında boru hatlarını çeşitlendirecek anlaşmaları önlemeye çalışmıştır. Bu amaca yönelik Moskova yönetimi daha az maliyetli boru hatları inşa ederek düşük fiyatlı enerji tedariki ile cazibe oluşturabilmeyi planlamaktadır.
Rus gazını Avrupa ülkelerine taşıyacak olan Kuzey Akım Boru Hattı’nın 2011 yılında faaliyete girmesi, Avrupa’nın enerji arzı güvenliği açısından önemli bir anlaşma olarak görülmüştür. Avrasya enerji kaynaklarını Avrupa’ya ulaştıracak olan ve Rusya’ya karşı en büyük alternatif olan Nabucco Projesi’ne rakip gösterilen Güney Akım Projesi, Rusya’nın kendisine alternatif oluşturacak yeni enerji yollarına karşı bir hamlesi olarak görülmektedir.
Rusya için Bölge Ülkelerinin ABD Güdümüne Girmesi Endişe Vericidir
Diğer taraftan Rusya, Orta Doğu ile olan ilişkilerine önem vermeyi sürdürmektedir. Coğrafyayı etkisi altına alan Arap ayaklanması veya “Arap devrimi” ile birlikte Rusya, otoritenin kaybolduğu ülkelerde ABD güdümlü yönetimlerin iş başına gelmesinden endişe etmektedir. Bu nedenle Moskova yönetimi, bilhassa Libya ve Suriye’de yaşanılanları Batılı güçlerin ülkelerin iç işlerine müdahalesi olarak değerlendirmiştir. Devlet Başkanı Putin’in 2012 yılını değerlendirdiği basın toplantısında, Libya’da Kaddafi’nin öldürülmesi ile başlayan rejimi devirme çabalarının, ülkede ABD büyükelçisinin öldürülmesine varan toplumsal infiale yol açtığını belirtmiştir. Şu anda Libya’da büyük bir otorite boşluğu var ve kabileler ve aşiretler arası iktidar mücadelesi sürmektedir.
Bunun yanı sıra Putin, “Esad devrilsin” diyenlere cevap niteliğinde, Esad’ın zaten krizden önce Moskova’yı değil Paris’i ziyaret ettiğini, dolayısıyla Moskova’nın endişesinin Esad’a karşı savaşanların iktidara gelmesi halinde, şimdiki iktidar kuvvetlerinin bu sefer eline silah alarak yerlerine geçen muhaliflerle savaşacak olması olduğunu ifade etmiştir. Yani Rusya esasında Esad’ın geleceğine değil, kendi menfaatleri ölçüsünde Suriye’nin istikrarına önem vermektedir. Unutulmamalıdır ki, Rusya’nın bölgedeki “hassas karnı” Suriye’deki Tartus limanıdır. Limandaki Rus üslerinin devamlılığı hassas sinir uçlarını oluştururken, Akdeniz stratejisinin muhafaza edilebilmesi için de son derece önemlidir.
Türkiye-Rusya İlişkileri Rakkas gibi, İki Yana Gidip Geliyor
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler son dönemde çeşitlilik göstermekte, iki ülke arası karşı bağımlılık ekonomik zeminde kuvvetlenmektedir. Türkiye’nin Rusya ile ticaret hacmi 26 milyar solar seviyesi aşarken, Rusya’ya olan doğalgazdaki bağımlılığı yüzde 64 seviyesindedir. Hiç kuşku yok ki Türkiye, enerji ihtiyacında ne kadar çok tedarikçi sayısını fazlalaştırırsa, dış politika kartları bir o kadar kuvvetlenecektir.
Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getiren bir diğer husus ise Türkiye’nin Esad rejiminin devrilmesinde Batı ile birlikte hareket etmesidir. Son olarak NATO’nun himayesinde Almanya’dan getirilen, Türkiye-Suriye sınırına konuşlandırılan Patriot füzeleri, başta Suriye yönetimi ve İran olmak üzere Rusya’yı da rahatsız etmiştir. İran Genel Kurmay Başkanı, Türkiye’ye yerleştirilen Patriot füzelerinin yeni bir dünya savaşına neden olacağı açıklamasından sonra Ahmedinejad’ın Konya’ya yapacağı ziyareti iptal etmesi manidardır. Hatırlanacağı üzere, Putin de son Türkiye ziyaretini sağlık nedenlerinden ötürü iptal ettiğini söylemiş, gecikmeli olarak ziyaretini gerçekleştirmiştir. Öte yandan daha önce Rusya tarafından Suriye’ye satışı rafa kaldırılan S-300 füzelerinin son gelişmelerden sonra tekrar gündeme gelebileceği görüşleri de basında yer almaktadır.
Sonuç olarak Rusya, tarihinden ilham aldığı “imparatorluk stratejisi” ile Avrasya coğrafyasına büyük önem vermekte, ABD’nin çevreleme hamlelerine karşı bölge ülkeleri ile yakın durmaya gayret etmektedir. Son dönemde iki ülke arasındaki bilek güreşi Hazar enerji kaynaklarının güvenliği ve Orta Doğu bölgesi üzerinde gerçekleşmektedir. Bu noktada Türkiye’nin rolü iki ülkenin politikalarını şekillenmesinde belirleyici olacaktır.
Haftanın Sözü: “Adalet topaldır.”
Furkan KAYA