Bilindiği üzere ABD Başkanları seçim propagandalarını düzenlerken özellikle Yahudi lobilerine iltimas gösterirler. Finansal ve siyasal açıdan son derece güçlü olan lobiler, Başkanlık maratonunda adayların akıbetinin belirmesinde önemli faktörlerden biri haline geliyor.
Başkan Barack Obama ikinci Başkanlık dönemi seçim sürecinde, tıpkı ilk döneminde olduğu gibi Yahudi lobisinin desteğini de arkasına alarak Başkanlık koltuğuna oturdu. Fakat Başkan Obama’nın İsrail Başbakanı Netanyahu ile yaşadığı bir takım görüş ayrılıkları, ABD-İsrail evliliğinin çatırdamaya başladığının, hatta ya Netanyahu ya da Obama’dan birinin iki ülke arasındaki fikir çatışmalarının kurbanı olacağı söylentileri kulaktan kulağa yayılmaya başladı. Neticede iki önemli isimde seçimlerden galibiyetle ayrıldı. Peki, bundan sonra ne olacak?
İran meselesi iki ülke arasında anlaşmazlığa sebep oluyor.
ABD ile İsrail arasındaki çözüme kavuşturulamayan tartışmalardan bir tanesi İran’ın nükleer çalışmaları ile alakalı. Obama belki askeri harcamalarda tasarrufa gitmek istemesi, belki de kronikleşen “savaşçı” ABD imajını düzeltebilmek adına İran’a askeri müdahale seçeneği yerine, sorunu diplomasi ve müzakere yöntemiyle halledilmesini istiyor ve bu durum haliyle İsrail’i çıkmaza sürüklüyor. Çünkü Tel-Aviv yönetimi İran’ın nükleer çalışmalarına son vermemesi durumunda askeri operasyonun kaçınılmaz olduğunu her fırsatta yeniliyor.
İsrail’in Azerbaycan ilgisi.
Afganistan-Irak müdahaleleri ile siyasi ve ekonomik dar boğaza sürüklenen ABD, bu yolla “süper güç” konumunu muhafaza edemeyeceğini ve isteği bölgeyi demokrasi şemsiyesi altına bu şekilde alamayacağını anlamış olacak ki, dikkatini Çin ve Rusya gibi diğer büyük güçlerin mücadele alanı olan Asya-Pasifik bölgesine yoğunlaştırmış durumda. Diğer taraftan, elini Orta Doğu nabzından uzak tutmamak için Türkiye ile Mısır gibi coğrafyanın güçlü ülkelerini bölge siyasetinin sinir uçlarına yerleştirerek sorumluluk yüklemeye çalışıyor. Dolayısıyla Türkiye ve Mısır’la husumeti olan İsrail, Obama’nın bu tutumunu kaygıyla takip ederken, ABD’siz çözüm yolları arıyor. Bu ihtimallerden en ilgi çekeni İsrail’in Azerbaycan’a yüklü miktarda silah satmasının karşılığında Azeri üslerini olası bir İran operasyonun da kullanmak istemesi olabilir. Fakat böyle bir durumda ne Azerbaycan yönetimi, ne de ABD sessiz kalmayacak gibi görünüyor.
Obama Mart ayında İsrail’e gidiyor.
Son seçim zaferinden sonra Başkan Obama ilk yurt dışı ziyaretini Mart ayı içerisinde İsrail’e gerçekleştirecek. 2008 yılından bu yana İsrail’e resmi ziyarette bulunmayan Obama’nın çantasında İran’ın nükleer programı ile Suriye’de süren çatışmalar yer alması bekleniyor. Netanyahu ise İran’a müdahale kaçınılmaz olduğu takdirde arkasında Amerikan desteğini görmesinin teminatını bizzat Başkan Obama’nın ağzından duymak isteyecek. İsrail’in ABD eski Büyükelçisi Dan Shapiro’ya göre Obama’nın İsrail ziyareti iki ülke arasındaki bağların yeniden kuvvetlendirilmesi için iyi bir fırsat olacak.
Netanyahu-Obama görüşmesinden büyük olasılıkla iki ülke ilişkileri için ılımlı mesajlar verilecek ama kapalı kapılar ardında ABD İsrail’e artık şartsız destek vermeyeceğini, “ben yaparım Washington temizler” mantığı ile hareket etmemesi gerektiğini iletecektir. Çünkü ABD’nin bölgenin “şımarık çocuğu” İsrail’e tahammülü kalmadı. İsrail ise her ne kadar “desteksiz” çözümler üretebileceğini iddia etse de, ABD’den yeşil ışık ve destek almadan kendi başına eylemde bulunması son derece güç. Bu nedenle son seçimlerde oy oranı düşse bile iktidarı bırakmayan Netanyahu ile başkan Obama Mart ayında gerçekleşecek bu önemli görüşmede ortak zeminde buluşmak zorunda.
Haftanın Sözü: “Bir tehlike anında gemiyi terk eden fareler, geminin batmamasını bir türlü hazmedemezler.”
Furkan KAYA