Son yıllarda Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde sosyo-ekonomik sorunların artışına karşı çıkanların sayısı artmıştır. Özellikle, gençler örgütlenerek çeşitli talepler ileri sürmekte, toplu gösteriler düzenlemektedir. Son olarak Almanya, İngiltere, İspanya ve Yunanistan’da protesto gösterileri düzenlenmiştir. Bunların hepsine resmi kurumlar aynı şekilde tepki göstermiştir: Polis şiddet uygulamıştır. Bu olaylar olurken, Avrupa Birliği’nin diğer devletleri şiddet uygulamakla suçlaması düşündürücüdür. Bunun sebebi nedir?
“Blockupy”nin Protestolarına Demokratik Olmayan Yanıt
Batı toplumlarında sosyal, ekonomik ve kültürel sorunların gittikçe arttığı bir gerçektir. Avrupa’yı saran mali kriz, bunun dışavurumlarından biridir. Artık orada önceki kararlılık ve güvenle gelişim, istikrar ve ilerlemeden bahsedilemiyor Bu ifadelerin yerini protestolar, Avro bölgesinin sorunları, küreselleşme karşıtlarının eylemleri, dini hoşgörüsüzlük, ırkçılık gibi kavramlar almaya başlamıştır. Batı şimdi gençlerin düzenledikleri çeşitli eylemlerden endişeleniyor. Olaylar, Batı demokrasisinin, mecaz olarak, “bu sınavları” veremediğini gösteriyor.
Bugünlerde Avrupa Birliği’nin birkaç ülkesi Avrupa Merkez Bankası’nın çalışmalarına karşı yapılan protesto dalgalarıyla çalkalanmıştır. Almanya’nın Frankfurt kentinde “Blockupy” hareketi kitlesel gösteriler düzenlemiştir. Eylemde 20-25 bin insanın yer aldığı belirtiliyor. Protesto eylemleri Londra, Madrid ve Lizbon’da da düzenlenmişti. İnsanlar çeşitli talepler ileri sürüyor. Bunların çoğu sosyal içeriklidir. Örneğin, Frankfurt’ta toplumun mali krizinden etkilenen kesimlerine destek gösterileri yapılmıştır.
İstatistiksel verilere göre, Avrupa Birliği’nin birkaç ülkesinde (İspanya, İtalya, Portekiz, Yunanistan vb.) toplumun orta düzey kazanca sahip kesiminin gelirleri hızla azalıyor. Bu, yüksek gelire sahip sosyal tabakanın daha da zenginleşmesiyle birlikte görülüyor. Avrupalılar hükümetleri bu süreci önlemeye çağırıyor. Bir diğer talep, Avrupa Merkez Bankası’nın yürüttüğü maliye politikasına son verilmesiyle ilgilidir. Avrupa Birliği’nin bazı ülkelerinde durum son derece vahimdir, bunun önüne geçmek için örgüte üye diğer devletler bazı tavizler vermek durumunda kalıyor. Buna o ülkelerin vatandaşları karşı çıkıyor. Böyle bir eğilim genel olarak, Avrupa’daki bütünleşme süreçlerinin sıkıntıya düştüğünü ifade ediyor.
Bu gibi süreçlerin arka planında BM bünyesindeki Dünya Çalışma Örgütü (ILO)’nün verdiği bir bilgi dikkat çekiyor. ILO’nun yayımladığı bilgiye göre, Avrupa Birliği’ne üye 24 devletten 17’sinde kargaşa oluşma riski artmıştır. 2006 yılında bu olasılık %34 iken, 2012 yılında %46 olmuştur (Bkz.: Европа награни беспорядков,, www.rupor.info, 5 Haziran 2013). Buna ana neden olarak, mali ve ekonomik kriz gösteriliyor. Kısaca, bugün Batı toplumlarında gözlemlenen protesto eylemlerinin kökeninde, gittikçe artan sosyo-ekonomik zorluklar duruyor. Böyle bir duruma demokratik bir devlet nasıl tepki vermelidir?
Meselenin bu yönü çok düşündürücüdür. Deneyimler, gelişmiş Batı ülkelerinin içişlerinde oluşan sorunları demokratik yollarla çözmek yerine, demokratik olmayan, insanlık dışı iki yönteme başvurduğunu gösteriyor. İlk olarak, karşı çıkanlara karşı polis şiddet uyguluyor. İkincisi, hızla gelişen ülkelere engeller çıkartılıyor, onlar şiddet uygulamakla suçlanıyor, iftiralar atılıyor.
Avrupa Polisinin “Sivil Değneği”
Avrupa son yıllarda polisin en fazla şiddet uyguladığı bölgelerden birine dönüşmüştür. “Blockupy” hareketine karşı biber gazı ve sopalar kullanan Alman polisi, eylemcilere kök söktürmüştür. Hükümet, eylemcilerin taleplerine hiçbir yanıt vermemiştir. Anlaşılan, Avrupa Birliği’nde farklı düşünenlerle ilgili herhangi bir demokratik etkinlikte bulunmak niyetinde değiller. Londra, Madrid ve Lizbon sokaklarında da polisin davranışı, Frankfurt’taki meslektaşlarından farklı değil. Dikkat çeken ise, Batı ülkelerindeki yetkililerin karşı çıkanların görüşlerini müzakere etmeye bile gerek görmemesidir. Onların sadece tek bir tepkisi oluyor: Polis sopasıyla karşı çıkanları susturmak! Şimdi uzmanlar Batı’da böyle bir sürecin sürdüğünü vurguluyor.
Toplumda amaçlı olarak demokrasi karşıtı programlar kabul eden gençlik örgütleri meydana geliyor (Bkz.: РИСИ представляет: кризис Запада. Америка атакует Европу, www.km.ru, 26 Aralık 2011). Yorumcular bu eğilimi bir rastlantı olarak görmüyor. Örneğin, İtalyan siyaset kuramcısı Danilo Zolo, Batı’nın demokrasi yolunda ilerlediğinden şüphe duyduğunu yazıyor. Ona göre, söz konusu olan ziyade bu kavramın karmaşıklaşmasıdır (Bkz.: Данило Дзоло. Демократия и сложность: реалистический подход. М.: Высшая школа экономики, 2010, 320 s.). İtalyan bilim adamı, Batı’nın geçen sürede daha da demokratikleşmediğini somut olarak göstermektedir. Tam tersine, Batı’nın bu kavramın içini dolduruş şekli düğümlenmiştir (Bu bakımdan karmaşıklaşmıştır). Şüphesiz, Batı’da da buna benzer tutumların oluşması birer rastlantı değildir. Bunların temelinde toplumda kendini gösteren yeni sosyal, ekonomik, siyasal; kültürel, çevresel ve ahlaksal sorunların demokratik yöntemlerle çözülme olanaklarının tükenmesi vardır. Bu ise, çok ciddi bir konudur, çünkü sosyo-kültürel ortamın bütününün değiştirilmesini öngörmektedir. İşte bu yönü, var olan Batılı siyasal partiler kabul edemiyorlar. Onların ana “çözüm yolu”, şimdilik polis sopasıdır.
Mesele bununla bitmiyor. Dillerinden “demokrasi” ve “farklı düşünce sahipleri ile diyalog” kelimeleri düşmeyen Batılı politikacılar, başkalarını suçlamaya çok heveslidir. Onlar her fırsatta bu terimleri kullanarak, diğerlerini demokratik olmayan şekilde davranmakla suçlamaya çalışıyor. Azerbaycan’da buna uyan bir tabir var: “Kendi gözünde odunu görmez, başkasının gözünde tüy arıyor”! Sorunun daha düşündürücü olan tarafı, başka bir hususla ilgilidir.
Biz, hızla gelişen Müslüman ülkelere karşı çifte standarda dayalı, kemikleşmiş tavırların varlığını kastediyoruz. Türkiye’de, Pakistan’da ve Azerbaycan’da küçük bir olay meydana gelir gelmez “insan hakları”, “ifade özgürlüğü”, “hoşgörü” gibi gelişigüzel sözler Batı medyasının manşetlerine taşınıyor. Çeşitli uluslararası kuruluşların bildirileri dile getiriliyor. Azerbaycan’da “İnternette kimse aşağılanmamalıdır” dendiğinde hemen “ifade özgürlüğü kısıtlanıyor” diye seslerini yükseltiyorlar. Türkiye’de protestoculara karşı uygulanan şiddet geniş şekilde ele alınıyor, buna ek olarak, uydurma haberler yazılıp çiziliyor, suçlamaların ardı arkası kesilmiyor. Avrupa’nın merkezinde ise protestocuları sopayla dövüyor, hakaret ediyor, yaka paça polis otobüslerine atıyorlar, hiçbir örgüt bir bildiri yayımlamıyor. Washington susuyor, Paris haklı göstermeye çalışıyor, Berlin ise kamu düzeninden dem vuruyor. Yaklaşık olarak aynı zamanlarda, bir Müslüman ülkeyi herhangi bir konuda kınayan açıklamaların da yapılması ise, çok gariptir.
Tüm bunların dünyadaki jeopolitik, siyasal ve ekonomik durumu olumsuz etkilediği bilinmelidir. Zira herkes aynı olaya farklı şekilde yaklaşıyor. Bu yöntemle demokrasiyi yaymak şöyle dursun, ona büyük bir darbe vurmak da mümkündür. Aslında, Batılı ülkeler de bununla ilgileniyor. Şimdi orada İslam düşmanlığı olağanlaşmıştır. Tarihte görülmemiş suç yöntemleri peş peşe “bulunuyor”. Bu sürecin daha geniş çapta sosyo-politik patlama yaratabileceği şüphesizdir.
Bunlarla birlikte, Batı hızlı gelişme yolunu bulmuş devletleri zor duruma düşürmeye çalışıyor. Bu kötü bir örnektir. Bu çizgi bütün insanlığı çok zorluklara sürükleyebilir. Küresel kargaşanın derinleşmesine neden olur. Kültürler ve dinler arası diyaloğun geleceği çok zayıflar. Bundan hiçbir devletin kazanç alacağına umut etmek mümkün değildir. Peki, böyle ise, neden Batılı ülkelerin çifte standart politikası değişmiyor?
Bu gerçekten düşündürücü bir konudur. Anlaşılan, onlar kurtuluş yolunu bulamıyorlar. Dolayısıyla başkalarını da kendi günlerine etmeye çalışırlar. Almanya, İngiltere, İspanya ve Yunanistan’da polisin protestoculara karşı çok sert davranması, Avrupa’nın köktenci yeni siyasal partilerin kurulmasının eşiğinde olduğunu gösteriyor. Totaliter devletlerde olduğu gibi, Avrupa ülkelerinde de şiddet sıradanlaşmıştır. Geçen yüzyılda bu eğilim Avrupa’da Hitler ve Mussolini’yi ortaya çıkardıysa, şimdi daha köktenci bir siyasetçi ortaya çıkabilir. Bu durumda Batı demokrasisinin sonu ne olacak?
Kaynak: Newtimes.az