Meşhur İran diplomasisi yaptı yine yapacağını… Satranç oyunundaki son hamlesi, açıkçası tüm kafaları karıştırmış vaziyette. Bugün, “hangi İran” ve “ne yapmaya çalışıyor” soruları bir kez daha revaçta…
Çok değil, bundan üç-beş ay öncesine kadar tüm dünyada farklı bir İran algısı ve imajı vardı. Amiyane tabirle “mangalda kül bırakmayan”, “kuyruğu dik tutan” ve bu kapsamda başta Lübnan ve Suriye olmak üzere, Ortadoğu bölgesinde ABD ve İsrail ile üstü örtülü bir savaş yürüten İran söz konusu idi.
Fakat aynı İran bugünlerde çok daha farklı bir ülke görüntüsünde. Bir seçimle birlikte çok şey değişmeye başlamış durumda. Vitrindeki değişiklik söyleme, söylemdeki değişiklik de diplomasiye yansımış görünüyor. İşin kafa karıştıran tarafı, tüm bunların çok hızlı bir şekilde gerçekleşmiş olması. Dolayısıyla, “derin operasyon” beklenenden çok daha hızlı bir şekilde istenilen neticeyi veriyor gibi…
Burada, hiç kuşkusuz ABD yönetiminin takındığı kolaylaştırıcı ve süreci hızlandırıcı tavrını da göz ardı etmemek gerekiyor. İsrail’e ve diğer geleneksel “müttefiklerine” rağmen Obama yönetimi tarafından atılan adımlar, iki ülke arasındaki çözüm-işbirliği sürecini hızlandırmış gibi…
Öyle ki, bu yeni işbirliği sürecinin bölgedeki dengeleri değiştireceğinden ve ortaya farklı bir denklemin çıkacağından bahsediliyor. Düşünün, düne kadar bölgede Suriye krizinde “Türkiye-ABD-Körfez Ülkeleri” üçlüsünden bahsedilirken, bugün o üçlünün yerini “ABD-Rusya-İran” almaya başlamış durumda.
“Sorun” ve pek çok soru silsilesi de zaten burada çıkıyor. Ne oldu da iki ülke bir anda yıllara yayılmış krizi dondurdu? Ortada ne tür bir “ortak hesap” söz konusu? Bunun Türkiye açısından ne tür sonuçları olabilir? Gelişmeler Türkiye’nin ne kadar lehine ya da aleyhine? Bu kapsamda İran tarafından yapılan Türkiye-Suriye arasındaki krize yönelik arabuluculuk çağrısı ile iki ülke istihbarat örgütleri arasındaki işbirliğine dikkatleri çeken açıklamalar ne anlama geliyor?
İstihbarat açıklaması gerçekte İsrail üzerinden Türkiye-ABD arasındaki krizi daha da derinleştirmeyi mi hedefliyor yoksa yeni sürece yönelik Obama ABD’si ile birlikte bir üçlü (Türkiye’nin de dahil olduğu) geleceğe mi işaret diyor? Aynı şekilde, arabuluculuk çağrısı, Suriye krizini bitirme noktasında İran’a düşen görevin bir parçasını mı oluşturuyor yoksa İran müzakere sürecinde elini kuvvetlendirecek adım mı atmak istiyor? Bölgede inisiyatif almaya çalışan bir İran mı yoksa “ortak bir inisiyatifin” parçası olan bir ülke mi söz konusu?
Açıkçası bu sorulara en azından şimdilik sağlıklı bir cevap verebilmek mümkün değil. Fakat, bu hususun arka planının son birkaç aya uzanmadığı da ortada. Bu gelişmeler, kim ne derse desin son birkaç aylık çalışmanın sonucuna benzemiyor. Suriye krizi burada dönüm noktası olmakla birlikte, ortada daha derin ve uzun vadeye yayılı bir hesap söz konusu.
Burada, bölge siyasetinde ön plana çıkartılmaya çalışılan Sünni-Şii ayrımı, çatıştırması ve bu bağlamda İran’ın artan etkisi oldukça dikkat çekici. Bölgede İran’ın etkisini azaltmaya ve bu ülkeyi çevrelemeye yönelik politikalar, ne hikmetse bu ülkenin daha da güç kazanmasına yol açmış durumda. Buna İran’ın “oyun kabiliyeti” de denilebilir. Ya da diğer oyuncuların karşılaştığı “şansızlık” ya da “yarı yolda bırakılmışlık”…
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse… Bugün ABD-İran süreciyle ilgili olarak üç farklı görüş söz konusu: 1. Bu bir İran başarısıdır; 2. Bu bir ABD başarısıdır; 3. Bu bir ABD-İran ortak yapımı yeni projedir.
Türkiye ile ilgili boyuta gelince, burada da iki farklı değerlendirme söz konusu: 1. Bu durum Türkiye’nin lehinedir. Çünkü İran ile dış ticaretimiz artacak, başta enerji politikaları olmak üzere, birçok ortak proje için ortam oluşacak, İran daha rasyonel-güvenli bir aktör haline dönüşecek ve Türkiye dış politikada bu ülke ile daha rahat hareket edecek. 2. Bu durum Türkiye’nin aleyhinedir. Çünkü İran Türkiye’den rol çalacak, ABD ile işbirliği ona alanda daha fazla güç ve manevra kabiliyeti sağlayacak, Türkiye’nin başta Kürt ve Sünni politikası bu ülke üzerinden sabote edilmeye çalışılacak, dolayısıyla Türkiye’nin 2023 vizyonu ve İslam dünyasındaki hedefleri de ciddi bir darbe alacak…
Bu mümkün mü? Sorunun cevabı tarihin derinliklerinde… Eğer olağanüstü bir değişiklik olmaz ise, sonuç da ortada! Ümit edilir ki, taraflar bu bilinçle hareket eder ve böylece tarih de tekerrür etmemiş olur. Ama bu o kadar da kolay değil. Ne de olsa tarihsel kodlar bir kez daha devrede ve pek tabi ki üçüncü taraflar da…
Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Kaynak: Newtimes.az