Bu tabir Matthias Matthijs’in geçtiğimiz gün Foreign Affairs dergisinde yayınladığı ses getiren makalenin[1] başlığıdır. İngiltere Başbakanı David Cameron’ın ilk söylediğinde pek ciddiye alınmayan 2015 seçimlerini kazanması durumunda ülkesinde Avrupa Birliği üyeliğini gözden geçirme ve referanduma götürme sözü, anlaşıldığı kadarıyla Matthijs başta olmak üzere birçok gözlemci tarafından ciddiye alınmış ve tehlikeli görülmüştür. Bu yazıda İngiltere’deki gelişmeleri ve Cameron ve Muhafazakâr Parti’nin neden böyle bir politikaya yöneldiğini sorgulayacağım.
1997’den 2010’a kadar süren ve üç dönem üst üste gelen İşçi Partisi ve Tony Blair zaferlerinin ardından, 6 Mayıs 2010 tarihinde yapılan genel seçimlere o dönemde sadece 44 yaşında olan genç liderleri David Cameron başkanlığında giren Muhafazakâr Parti, % 36,1 oyla yarışı ilk sırada tamamlamıştı.[2] Muhafazakâr Parti’yi % 29 oyla Gordon Brown liderliğindeki İşçi Partisi izlemiş, üçüncü sırayı da Nick Clegg liderliğindeki Liberal Demokrat Parti % 23 oyla almıştı.[3] Seçimler sonucunda Muhafazakâr Parti ile Liberal Demokrat Parti arasında bir koalisyon hükümeti kurulmuş, 2005 yılından beri partisinin lideri olan David Cameron da böylelikle nihayet Başbakan olmuştu.[4] Merkez sağ bir partiden seçilen bir Başbakan olarak Cameron ağırlığını ilk olarak ekonomiye verdi. Zaten İngiltere ekonomisi 2008 ve 2009 yıllarında sırayla % 4,3 ve % 2,5 oranlarında küçülmüştü.[5] Cameron’ın görevi devraldığı 2010 yılından itibaren Britanya ekonomisi 2010 yılında % 1,7, 2011 yılında % 1,1 oranlarında büyüdü. 2012 yılında yaşanan % 0,2’lik küçülmenin ardından 2013’ün ilk üççeyreğinde ülke ekonomisinin ortalama % 0,6-0,7 oranlarında yeniden büyümeye geçtiği görülüyor.[6]
David Cameron döneminin dış politikadaki en önemli olayı ise kuşkusuz Arap Baharı oldu. Sembolik de olsa halen köklü bir monarşinin bulunduğu ve Orta Doğu’daki çeşitli monarşilerle yakın ilişkileri olan İngiltere’nin yeni Başbakanı döneminde yaşanan Arap Baharı sürecine İngiltere’nin temel bakışı ekonomik olmuştur. Türkiye merkezli düşünce kuruluşu Türksam uzmanlarından Tuğçe Çakmaklı’ya göre; “İngiltere’nin Arap Baharı’nın doğum sancılarındaki duruşu öncelikle ekonomi tabanlı olmuştur. Mısır, Tunus ve Libya’daki ekonomik sıkıntılar, yoksulluk ve işsizlik ile ilgilenen İngiltere, insanların rejimlere tepkisini bu yönden inceleyerek uluslararası yaptırımlara odaklanmıştır. Bu bağlamda İngiltere’nin Arap ülkeleriyle ilişkileri, pragmatik dış politika çerçevesinde yürütülen ‘ticari diplomasi’ kavramı etrafında gövde bulmuştur ve İngiltere’nin Başbakanı David Cameron hükümetine göre, ülkenin ulusal güvenlik açısından çıkarları adına yapılacak ticari işbirlikleri önem kazanmıştır. Başlardan beri İngiltere’nin Arap Baharı’na ilişkin izlediği aklı öne çıkaran politikalar, Fransa ile siyasi yakınlaşmalara da önayak olmuş ve ileride gerçekleşecek askeri müdahalelerde birlikte hareket etmelerini sağlamıştır.”[7] Çakmaklı’nın da belirttiği üzere İngiltere bu süreçte demokrasi yanlısı ve barışçıl bir politika takip etmiş, ayrıca NATO’nun Libya’ya yönelik operasyonlarında Fransa ile beraber başı çeken ülkelerden olmuştur. Suriye’de yaşanan iç savaş konusunda da müdahale yanlısı bir tutum takınan Başbakan David Cameron, müdahaleye destek amacıyla Avam Kamarası’nda yapılan oylamayı ise 13 oyla kaybetmiştir.[8] Her ne kadar bu durum Cameron için bir yenilgi olarak algılansa da, Irak Savaşı sonrası eski Başbakan Tony Blair’in düştüğü durum hatırlanırsa belki de Avam Kamarası Cameron’ı büyük bir felaketten kurtarmış dahi olabilir… Dış politikadaki bu demokrasi yanlısı söyleme karşın, elbette bu süreçte Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yeni bir İslamcı dalganın yükselmesi İngiliz güvenlik birimlerini rahatsız etmiştir. Örneğin, Daily Telegraph gazetesinin bir haberine göre MI5 yetkilisi Jonathan Evans bu süreçte birçok İngiltere doğumlu Müslüman’ın Arap ülkelerine giderek terörist eğitimlerine katıldığını ve bu durumun İngiltere’deki güvenliği tehdit ettiğini bildirmiştir.[9] Zaten İngiltere’nin Mısır’daki darbe sonrası yatıştırıcı tavrı da, demokrasi merkezli söylemine karşın İslam dünyasında istikrar ve ılımlılığı en az demokrasi kadar önemsediğinin bir kanıtıdır.
Cameron döneminin bir diğer önemli olayı ise Avrupa Birliği ile ilişkilerde yaşanan gelişmelerdir. Eski İngiltere Başbakanı “Demir Leydi” Margaret Thatcher’ın 2002 yılında yayınladığı Devlet Yönetimi (Statecraft)[10] adlı kitapta “çılgın bir proje”, “aydın kibri” ve “başarıya uğraması kaçınılmaz” olarak nitelendirdiği AB projesi konusunda Cameron’ın da Thatcher çizgisine yaklaşmaya başladığını görüyoruz. Bir ada ülkesi olması sebebiyle daima kendisine özgü bir yapısı ve bağımsız projeleri olan, dahası Amerika Birleşik Devletleri ile geliştirdiği güçlü ve tarihsel Trans-Atlantik bağlar nedeniyle diğer AB ülkelerinden ayrılan İngiltere’de son yıllarda AB kuşkuculuğu (euroscepticism) hızla yükseliyor. Uluslararası Politika Akademisi uzmanı Yrd. Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu’na göre “200 yıla yakın bir süre tüm dünyayı yönetmiş olan bir imparatorluğun, AB içerisinde Fransa ve Almanya ile eşit bir role sahip olmayı sindirmesi kolay olmamaktadır.”[11] AB içerisinde baskın gözüken Alman-Fransız ekseni nedeniyle İngilizlerin giderek daha fazla oranda AB’den uzaklaştıklarını söylemek mümkündür. Zaten euro (avro) kullanımına geçmeyen, muhasebe ve mali sistemiyle kıta Avrupa’sından ayrılan ve trafik akışından ölçü birimlerine kadar kendi alışkanlarını sürdüren İngiltere’nin AB ile hiçbir zaman tam anlamıyla bütünleşmediğini de kaydetmek gerekir. Bu anlamıyla Cameron’ın hamlesi İngiltere’nin AB’de giderek güçlenen Alman liderliği ve derinleşen federalizme karşı bir tepki olduğunu söylemek mümkündür.
Cameron’ın AB üyeliğini tartışmaya açması ve yeniden iktidara gelirse 2017 yılında referanduma götüreceğini açıklamasının bir diğer nedeni ise iç politikayla alakalıdır. 1993 yılında kurulan ve Nigel Farage gibi coşkulu hatipleri sayesinde kendisine özgü bir kitle oluşturmayı başaran AB karşıtı Büyük Britanya Bağımsızlık Partisi’nin (UKIP)[12] sağ siyasette yükselişi Cameron’ı daha milliyetçi bir pozisyon almaya zorlamaktadır. 2010 seçimlerinde yalnızca % 3 oy almasına karşın, Avrupa Parlamentosu’nda Britanya’nın 73 sandalyesinden 9’una sahip olan UKIP, bu sayede sesini tüm Avrupa ve İngiltere’ye duyurabilmektedir. Milliyetçi ve gururlarına düşkün sağ İngiliz seçmen için Farage’ın Avrupa Parlamentosu’ndaki şovları ve heyecanlı konuşmaları sonraki seçimler için Cameron ve partisinin oy kaybına uğrama riskini gündeme getirmekte ve onları da biraz daha milliyetçi ve Avrupalı’dan ziyade “British” pozisyon almaya zorlamaktadır.
Cameron ve partisinin Avrupa-şüpheci bu tavrının üçüncü önemli nedeni ise ekonomiktir. Tüysüzoğlu’na göre; “İngiltere, Avro Bölgesi’ni tehdit eden finansal risklerin kendisini de etkilemesinden ve mali istikrarsızlığın büyümesinden endişe etmektedir. İngilizler, Avro Bölgesi’nde yer almamakta ve bağımsız bir finans merkezi olarak varlığını sürdürmektedir. Ancak Avro Bölgesi’ndeki krizin yan etkileri giderek artan bir şekilde İngiltere’yi tehdit etmektedir.”[13] Oysa David Cameron, AB’nin iyi bir mali yapılanma çerçevesinde Avro bölgesinde yer almayan ülkelere de finansal güvence tanımasını istemektedir. AB’nin üretim düzeyinin sürekli olarak düşmesi ve bu üretimin Almanya’ya bağımlı olması da, bu noktada İngilizlerin bir diğer çekincesi olarak görülmelidir.
Sonuç olarak bu üç ana başlıkla toplayabileceğimiz (klasik İngiliz ayrıksılığı, iç siyasette milliyetçileri dengeleme ve ekonomik çekinceler) nedenlerle David Cameron’ın hakikaten seçimleri kazanması durumunda İngiltere’nin AB üyeliğini tartışmaya açması mümkündür. Fakat Rusya’nın boru hatları diplomasisi ile Avrupa’yı avucunun içine aldığı, Orta Doğu’da istikrarın uzun yıllardır hiç olmadığı kadar bozulduğu ve İran’ın nükleer programı nedeniyle -6 aylık geçici anlaşmaya rağmen- dünyada kamplaşma ve gerginliğin had safhada olduğu bir dönemde Cameron’ın Batı siyasetinde güvenlik zaafiyetine neden olabilecek bu politikasının doğru olduğunu söylemek güçtür. İngiltere Avrupa Birliği içerisindeki konumunu koruyarak AB’nin beğenmediği politikalarını düzeltmeye çalışmalı ve Türkiye gibi yeni üye ülkelerle birlikte kendi eksenini oluşturmalıdır. Nitekim Cameron liderliğinde kurulan[14] Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Grubu (ECR) bu doğrultuda yerinde bir adım olarak gözükmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Girne Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Başkanı
Twitter: https://twitter.com/ozanormeci
[1] Matthijs, Matthias (2013), “David Cameron’s Dangerous Game”, Foreign Affairs, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://www.foreignaffairs.com/articles/139641/matthias-matthijs/david-camerons-dangerous-game#.
[2] “United Kingdom general election, 2010”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/United_Kingdom_general_election,_2010.
[3] “United Kingdom general election, 2010”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/United_Kingdom_general_election,_2010.
[4] “David Cameron”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/David_Cameron.
[5] “Economy of the United Kingdom”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Economy_of_the_United_Kingdom.
[6] “Economy of the United Kingdom”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Economy_of_the_United_Kingdom.
[7] Çakmaklı, Tuğçe (2012), “İngiltere’nin Arap Baharı’na Bakışı”, Türksam, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://turksam.org/gencbakis/a2776.html.
[8] Yener, Yavuz (2013), “İngiliz Dış Politikasının Ortadoğu İkilemi”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/ingiliz-dis-politikasinin-ortadogu-ikilemi/.
[9] “MI5 warns of terror-trained Britons”, Daily Telegraph, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://www.dailytelegraph.com.au/arab-spring-poses-uk-terror-threat/story-e6freuz9-1226408823941.
[10] Satın almak için; http://www.amazon.com/Statecraft-Strategies-Changing-Margaret-Thatcher/dp/0060199733/.
[11] Tüysüzoğlu, Göktürk (2013), “İngiltere AB’den Kopuyor Mu? ”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/ingiltere-abden-kopuyor-mu/.
[12] United Kingdom Indepence Party web sitesi; http://www.ukip.org.
[13] Tüysüzoğlu, Göktürk (2013), “İngiltere AB’den Kopuyor Mu? ”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/ingiltere-abden-kopuyor-mu/.
[14] “Kavga Büyüyor”, Hürriyet, Erişim Tarihi: 17.12.2013, Erişim Adresi: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25242758.asp.