Yeni yıla gireceğimiz şu günlerde Uluslararası Politika Akademisi (UPA) yazarlarından 2014 yılında Türk dış politikasında yaşanabilecek gelişmelere dair öngörülerini kısaca yazmalarını istedik. İşte aldığımız yanıtlar;
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: 2014 yılı Türkiye açısından dış politikadan daha çok iç politikanın konuşulduğu bir yıl olacaktır. Zira ülkede en az iki (yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri), belki de bir erken seçimle üç önemli seçim yaşanacaktır. Toplumsal kutuplaşmanın oldukça yüksek olduğu -Huntington’ın ifadesiyle “bölünük (torn)”- bir ülke olan Türkiye’de seçimler maalesef her zaman siyasal rekabetin aşırı boyutlara ulaştığı olumsuz süreçler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle ülkenin enerjisi ve halkın dikkati daha çok iç politikaya yönelecektir.
2014 yılının Türk dış politikası açısından en önemli konusu kuşkusuz, ertesi sene 100. yılına gireceğimiz 1915 olaylarıyla ilgili Ermenistan ve Ermenilerin soykırım iddialarına karşı Türkiye’nin aktif mücadele unsurlarını devreye sokması olacaktır. Türkiye ne kadar liberalleşirse liberalleşsin tarihine yönelik böyle ağır bir suçlama karşısında asla geri adım atmayacak ve her türlü tedbiri alacaktır. Ayrıca bir süredir durgunluğa giren Türkiye-AB ilişkilerinde sene sonunda başlayan canlanmanın devam etmesi mümkün gözükmektedir.
Türkiye’nin 2014 yılı ve sonrasında en çok zorlanacağı konu; enerji ve ekonomi anlamında giderek artan düzeylerde Rusya’ya, siyasal ve askeri anlamda ABD (NATO) ve Avrupa Birliği’ne bağlı olması sebebiyle yaşayacağı bocalamalar olacaktır. 2015 yılında Rusya’nın Avrasya Birliği’ni hayata geçireceği düşünülürse, Türkiye ve Azerbaycan üzerindeki Rus baskısı artacaktır. Türkiye’nin bu konuda paniğe kapılmadan dengeli bir siyaset izlemesi ve mevcut durumunu koruması gerekmektedir.
Ayrıca Batı’nın İran’la yaptığı geçici nükleer anlaşmanın devam etmesi ve bölgede tansiyonun düşmesi halinde, Türkiye’de son yıllarda kurgulanan “ılımlı İslam” modeline gereksinim azalacak ve yeniden laik Türkiye modeli önplana çıkacaktır. Bu nedenle seçimlerde iktidar değişikliği olmasa bile, önemli oranda oy kaymalarına hazır olunmalıdır. Ancak İran’la Batı’nın güvenlik tehditlerine sebep olabilecek gerginliğinin devam etmesi durumunda, Türkiye’deki “Müslüman demokrat” modelin devamı yüksek ihtimal gözükmektedir.
Son olarak Kıbrıs sorunu konusunda zor ancak imkânsız olmayan ve enerji eksenli politikaların tetikleyeceği bir çözüm sürecinin yaşanması mümkün gözükmektedir. Her ne olursa olsun, Türkiye’nin demokrasi, insan hakları gibi değerleri önceleyen idealizm temelli politikalarını reel politik dengelerle harmanlayan yeni bir dış politikaya yönelmesi zorunlu gözükmektedir.
Ahmet Erdi Öztürk: 20. yüzyılın değişen, dönüşen ve küreselleşen yapısı doğası itibariyle dış politika konusunu da etkilemiştir. Bu etkileşim elbette Türkiye’yi hem Avrupa, hem dünyanın en kaotik bölgesi olan Ortadoğu, hem de dünyanın tek kutuplu olması dengesini bozan Asya ile komşu olması sebebiyle etkisi altına almıştır.
Hiç kuşkusuz Türkiye dünya politikası adına önemli bir ülkedir. Buna karşın ya da diğer bir değiş ile kendi özgül ağırlığına karşın Türkiye, özellikle AKP iktidarı ile birlikte iki noktada bu önemine yakışır hareket etmemektedir. Bunlardan ilki; dış politikanın iç politikada bir oy toplama aracı olarak kullanılmasıdır ki bu yapısı ile popülist bir karaktere bürünmektedir. İkinci problemli alan ise; Türkiye’nin temel olarak tarihsel geçmiş ve dengeler üzerine kurulu olması gereken dış politika stratejisini, idealizm ile açıklanamayacak bir hayalcilik ve duygusallık ile yönetmeye başlamasıdır ki yapılan yanlış tercihlerin en temel nedenleri de kanımca bu iki irrasyonel davranış biçimidir.
Bu noktada 2014 yılı, Ermeni meselesinin 100. yıldönümüne bir yıl kalması ve bütün lobi faaliyetlerinin bu yıl yapılacağını düşünürsek, oldukça büyük bir öneme sahiptir. Bütün bu durumları göz önünde tutarsak, benim temennim realist politikalara geri dönülmesi olacaktır. Bu geri dönüş hem Türk dış politikasının tarihsel karakterine uygun olacaktır, hem de belirli süredir bizzat gözlemlediğim ve giderek pejoratifleşen dışarıdaki Türkiye algısını da düzeltecektir.
Yrd. Doç. Dr. Hakan Mehmet Kiriş: Türkiye’de 2013 yılı pek çok tartışmayla geride kalırken, bu eski yılın yeni yıla yani 2014’e devrettiği tartışmalardan biri de, iç politikada değişen koşulların Türk dış politikasına nasıl yansıyacağı olacak gibi görünüyor. Kaldı ki, hâlihazırda uygulanagelen dış politika formunun küresel siyasetteki değişimlere ayak uyduramadığı, bu politikanın esnekliğinin tutarlılığını kaybettiği bir dönem zaten 2013 geneline hâkim görünmekteydi. Oysa ki, son on yılda güçlü liderlik ve hâkim parti yapısı ile pekişen politika tasarım süreci, dış politika açısından da daha tutarlı kullanılabilirdi.
Türkiye’de 2014 yılının bir “seçimler dönemi” olacağı ve bugünlerde Türk siyasetinde ana gündem olan ve görece istikrarsızlık ortaya çıkaran koşulların devam etmesi halinde, Türk dış politikasının yeni yılda küresel ve bölgesel siyasette ortaya çıkması muhtemel durumlara karşı teşhisi, oluşturulması, muhafazası, yeniden oluşturulması süreçlerinin de oldukça zorlaşacağı öngörülebilir. Yine seçim sonuçlarının parti dengelerini değiştirmesi durumunda dış politikanın da değişeceğini söylemek zor değil, zira diğer partilerin AKP’nin (ya da AK Parti’nin) dış politika tercihlerini, özellikle bölgesel düzeydekileri, benimsemeyecekleri malum.
Sonuç olarak 2014 yılı elbette ki küresel siyasetle birlikte, Türkiye’de iç dinamiklerin de Türk dış politikasında önemli kırılmalar ortaya çıkarabileceği bir yıl olacak gibi görünüyor. Ancak Türk dış politikasının uygulanması konusunda “tutarlı esnekliğe dayanan sürekli bir politika tasarımı”na her dönem gereksinim olduğu gerçeği başlıca kurumsal sorun olarak ortada duruyor, “yeni Türkiye” söyleminin, tıpkı “eski Türkiye”de de olduğu gibi, en önemli eksiklerinden biri budur.
Yrd. Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu: Önümüzdeki yıl Türk Dış Politikası’na yön verecek en önemli husus, İran’ın P5+1 ile yaptığı “geçici anlaşmanın” kalıcı bir hale dönüşüp dönüşmeyeceği olacaktır. Zira anlaşmanın kalıcı bir hale gelmesi halinde, İran uluslararası sisteme yeniden entegre olacak ve bölgede yaşanan sorunların çözümü noktasında Batı dünyası nezdinde muteber bir aktör olarak görülebilecektir. Bu durum, Türkiye’nin bölgedeki önemini ve ağırlığını azaltacak bir gelişme olacaktır. Eğer İran Batı ile ilişkilerini düzeltirken, Rusya’dan uzaklaşırsa, İran’ın Batı ile yakınlaşması girişiminden olumsuz yönde etkilenebilecek olan Türkiye ile Rusya arasında siyasal/bölgesel bir yakınlaşma girişimine tanıklık edebiliriz. Yani ekonomik, ticari ve enerji eksenli ilerleyen Türkiye-Rusya işbirliği, İran’ın tercihlerine bağlı olarak siyasal işbirliğine de evrilebilir.
Türk Dış Politikası’nın gündeminde önemli bir yer tutması beklenen bir diğer husus ise Ermeni diasporası ve Ermenistan’ın 2015 için yaptıkları çalışmalara karşılık verebilmek olacaktır. Son dönemde ABD ile arası çok iyi olmayan ve AB üyelik süreci de donma noktasına gelmiş bir Türkiye’nin, özellikle ABD Kongresi ile Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde ortaya çıkacak soykırım odaklı manipülasyonlara karşı koyması oldukça güç olacaktır.
2014 yılında, Türkiye’nin, özellikle Ortadoğu’ya yaklaşım noktasında daha edilgen bir konuma sürükleneceğini söyleyebiliriz. Zira Türkiye’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefikleri, ABD ile Rusya’nın Suriye özelindeki yatıştırma stratejisine eklemlenmiş durumdadır. Bunun yanı sıra, Mısır’da askeri yönetim Türkiye’yi tamamen dışlamıştır. Türkiye’nin mevcut söylemini/politikalarını sürdürmeye devam etmesi halinde bölgeden izole olacağı da ortadadır. İran’ın yükselişine paralel olarak, herhangi bir Filistin saldırısı gerçekleştirmediği takdirde, Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkilerinin de bugünkünden daha iyi bir noktaya taşınması beklenebilir. Türkiye, dış politikasını çok boyutluluk ve geniş bir coğrafi kapsam çerçevesinde kurumsallaştırdığını göstermek için başta Güney Kafkasya ve Orta Asya olmak üzere komşu coğrafyalara ilişkin sembolik girişimlerde bulunabilir. Bu noktada özellikle Rusya’da, Soçi’de düzenlenecek olan “Kış Olimpiyatları” çerçevesinde Türkiye’ye ciddi bir güvenlik sorumluluğu yüklenebilir. Zira Olimpiyatlara yönelik saldırı planlayan kişi ve grupların Türkiye üzerinden çeşitli stratejiler geliştirmeleri beklenebilir.
AB müzakere süreci konusunda çok da iyimser olmamak gerekir. Zira AB dönem başkanlığı Yunanistan’a geçmektedir ve Kıbrıs Meselesi’nde herhangi bir ilerleme yoktur. Toplumsal olaylardan yıpranarak çıkan ve Ortadoğu’dan izole edilmek istendiğini hissedecek Türk Hükümeti, AB yönünde adımlar atarak meşruiyetini sağlamaya çalışabilir. Ancak muhtemelen bu adımlar sembolik düzeyde kalacaktır. AB’nin yaşadığı ekonomik krizin Avrupa halkları ve hükümetleri üzerindeki etkilerinin sürüyor olması da Türkiye’nin aleyhine olacaktır.
Dış politikanın çok yönlülüğünün altını çizebilmek için Afrika açılımı çerçevesinde bazı adımlar atılabilir. Ne var ki, Türkiye’nin attığı adımlar büyük ihtimalle Müslümanlık ortak paydasında birleşilen Kuzey Afrika ve Somali ekseninde sıkışıp kalacak ve Çin, Brezilya, Hindistan, Fransa ve tabii ki ABD gibi ülkelerin kıyasıya rekabet ettiği Afrika’nın geri kalan kısmı ile ilişkiler geri planda kalacaktır. Önümüzdeki sene, şimdilik kaydıyla, 2 adet seçim yaşayacak olan Türkiye’de, hükümetin kapsamlı ve etkin bir şekilde dış politika ile ilgilenmesi pek mümkün olmayacaktır. Hatta oy toplaması muhtemel bazı eylemlere girişilerek çok da akılcı olmayan adımların atılması da beklenebilir.
Yrd. Doç. Dr. Deniz Tansi: Türk Dış Politikası’nda 2014 beklentilerini anlatmak için, 2013’te gelinen finali iyi görmek gerekmektedir. Suriye’de hem Batı, hem de İran’la ters düşme “becerisini” gösteren dış politikamız, Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Batı’ya koşut geliştirdiği ilişkilerde “fazla ileri giden” yaklaşımı yüzünden Irak Merkezi Yönetimi, İran ve ABD’nin tepkisini çekmiştir. İran-ABD yakınlaşmasında dışlandığını hisseden “muhafazakar demokrat” iktidar, son yolsuzluk soruşturmalarında da kendi yargısı, İran yargısı ve ABD yönetimiyle ters düşmüştür. Kafkasya’da Azerbaycan’la TANAP ve TAP projeleri geliştirilse de, Ermenistan konusundaki açmazlar, onaylanmayan protokoller “çelişkiler zinciri”ni ortaya koymaktadır. Balkanlar ve Orta Asya’da somut çatışmalar gözükmese de, daha fazla inisiyatif beklenmektedir. Kıbrıs’ta yeni geliştirilen süreçte, soru işaretleri yerinde durmaktadır. İsrail’le gerçekleştirilen “kontrollü iyileşme” ise çok ağır işlemektedir. Rusya ile yakınlaşmada “Şangay’a girmek” gibi abartılı sözler dikkat çekse de, doğal gaz alımı, gıda ve müteahhitlik hizmetleri gibi karşılıklı ticari süreç ilerlemektedir. ABD ile ters düşen siyasal iktidar, Batı karşıtı söylemi yüzünden ABD ve AB’nin merceği altında ve kuşku uyandırmaktadır.
2014’te bu bağlamda umutlar beslemek hayli zor bir gayreti ortaya koymaktadır. Türkiye, ABD laboratuvarlarında tükenen Ilımlı İslam vizyonundan bir sonuç alamamıştır. Komşularla “sıfır sorun”, büyük bir hayal kırıklığı ile “herkesle siyasal çatışma”ya dönüşmüştür. O yüzden gelinen nokta, dış politikada yeniden derlenme-toparlanma zamanını işaret etmektedir. Bu yüzden yeni bir yaklaşıma, yeni bir yönetim zihniyetine gereksinim vardır.
Furkan Kaya: 2014 yılına Türkiye yeni umutlar ile girerken, iç ve dış politikada birçok gelişme eski yıldan yeni yıla miras kalıyor. Türkiye’nin iç ve dış politikasının birbirine paralel ilerlediğini göz önünde bulundurduğumuzda, özellikle dış politika olaylarının seyri önem kazanacaktır. Türkiye’nin yeni yılda dış politika ajandasında yer alacak önemli konu başlıkları; yıl içerisinde gerçekleşecek Suriye seçimleri ve Esad rejiminin akıbeti, İran’da Ruhani dönemiyle birlikte revize edilen dış politika imajının Türkiye ile olan ilişkilerine yansıması, Kuzey Irak Kürt yönetimi ile imzalanan enerji anlaşmasının Türkiye’nin merkezi Irak hükümeti ile olan politikalarına izdüşümü, çıkmaza giren Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceğine yönelik ABD’nin tavrı, Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin yeniden hız kazanıp kazanmayacağı ve son olarak 2014 yılı içerisinde Türkiye’nin enerji politikasının seyri olacaktır.
Özellikle Türkiye açısından sınır komşusu Suriye’nin geleceği büyük önem taşıyor. Demokratik geçişin seçimler yoluyla sağlanabilmesi ve ülkenin yakın dönemde istikrara kavuşması son derece zor. Suriye’nin peteksi çok parçalı yapısı, Esad rejimine karşı muhalif bloğun ortak çizgide buluşmasına imkân vermiyor. Dolayısıyla siyasi entegrasyonun sağlanamadığı Suriye, Türkiye için potansiyel tehdit olmayı sürdürecektir. Fakat Cenevre görüşmelerinin sürece ne oranda katkı sağlayacağını hep birlikte göreceğiz. Bir diğer önemli konu, Türkiye’nin enerji konusunda ortaya koyacağı yeni stratejiler olacaktır. Kuzey Irak Kürt yönetimiyle imzalanan yeni enerji anlaşmasının merkezi Irak hükümetini rahatsız etmesi ve ABD’nin de konuyu yakından takip etmesi karşısında Ankara’nın tavrı büyük önem taşıyor. Ayrıca Batı pazarına enerjinin sevkiyatına yönelik alternatif projelerin altında yeni dönemde de Türkiye’nin imzası bulunmaya devam etmelidir. Ankara’nın dış politika gündemini meşgul edecek diğer mesele, yeni dönemde İran ile olan diyalogun hangi yönde gelişeceğidir. Bilindiği üzere Ruhani’nin göreve gelmesi ile Ahmedinejad dönemi şahin politikaları bir kenara bırakıldı ve karşımıza uluslararası sistemde kendine yer arayan bir İran çıktı. Nükleer enerji konusunda ABD ile restleşmenin yerini yumuşamaya bırakması ve İsrail de dahil olmak üzere çevre ülkeleri ile köprü kurma gayreti, İran’a en az enerji kartının gücü kadar motivasyon sağlamaktadır. Dolayısıyla bölgesel güç olmak isteyen Türkiye ve İran 2014 yılında da “rakip işbirliği” içinde olmaya devam edecektir.
Görüldüğü üzere Türkiye’yi 2014 yılında da en az 2013 yılı kadar yoğun bir dış politika trafiği bekliyor. Son dönem iç politikadaki gelişmeler büyük olasılıkla 2014 yılına da yansıyacağından dolayı kuvvetle muhtemel medyada dış politika haberlerine daha az yer ayrılacak fakat yeni dönemde Türk dış politikasının stratejik derinliğini ortaya koyan ölçekli bir Türkiye için dinamik ve istikrarlı bir süreç takip etmesi zaruridir.
Sina Kısacık: Türkiye, çok zor bir coğrafyada yer almaktadır. Bulunduğu coğrafyada, yalnızca bölgesel güçlerin değil, aynı zamanda küresel güçlerin de önemli çıkarları mevzubahistir. Böyle bir ortamda dış politika yürütmek gerçekten çok büyük bir ustalık gerektirmektedir. İpin üzerinde cambaz gibi dış politikada dengeleri göz önünde bulundurmak gereklidir. Komşularla sıfır sorun politikası teorik açıdan doğru ve hepimizin arzu ettiği bir durum olsa da, mevcut şartlarda bu politikayı sürdürmek gittikçe zorlaşmaktadır. Hassas dengeler dikkate alınmadan yürütülmeye çalışılan dış politika çoğu zaman başarısızlığa uğramaktadır.
Son yıllarda, bir zamanlar bölgesel sorunların çözümünde arabuluculuk/kolaylaştırıcılık bakımından aranılan ülke olan Türkiye’nin tüm komşularıyla kavgalı hale gelmesi dikkat çekicidir. Özellikle Suriye politikasında yapılan hatalardan en kısa sürede geri dönülmesi öncelikli beklentilerim arasında yer almaktadır. Mevcut politikanın sürdürülmesi, Türkiye’nin teröre destek veren ülkeler arasında değerlendirilmesine neden olacaktır. Devletlerin toprak bütünlüğü prensibini geleneksel dış politikasının en önemli ilkelerinden birisi yapan Türkiye’nin, Irak’a yönelik olarak Kuzey Irak temelli izlediği politika da bu ilkenin ihlalidir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Irak’ın toprak bütünlüğüne yönelik yeni politikaların geliştirilmesi doğru olacaktır. Ermenistan konusunda, yaklaşan 1915 olaylarının 100. yıldönümüne yönelik ciddi politikalar geliştirilmelidir. Diğer ülkelerle olan ilişkilerde ise karşılıklı saygıya ve hassasiyetleri göz önünde bulundurmaya yönelik yeni bir söylem oluşturulması ve bunları uygularken azami dikkat gösterilmesi 2014 yılı için Türk Dış Politikası konusundaki en önemli beklentimdir.
Barış Tınay: Her yeni yıl, yeni umutları da beraberinde getirmektedir. 2013 yılı için söylenecek çok söz, yazılacak çok şey bulunmaktadır. İşin aslında 2014 yılını, unutmak istediğimiz bir 2013 yılı ile açıyoruz. Tam bağımsızlığı esas alarak belirlemeye, belirli ölçüde etkileyerek yönlendirmeye çalıştığımız Türk Dış Politikası, ne yazık ki 2013’ün sorunlarını 2014 yılına devrederek bir başlangıç yapıyor.
2014 yılında Türkiye’yi bekleyen en önemli sorun, şüphesiz 100. yılına girecek olan Ermeni iddialarıdır. Soykırımın tanınması için olağanüstü bir çaba sarfedecek olan Ermeni diyasporası, Türkiye’nin mevcut karışık durumundan ve dış politikamızda yaşanan açmazlardan faydalanarak bir başarı elde etmek isteyecektir. Amerika ile bozulan ilişkiler ise bu ihtimali daha da arttırmaktadır. Umuyoruz ki, ülkemizin değerli bürokratları bu tehlikeyi savuşturabilecek politik argümanları ortaya koyacak ve Türkiye’yi böylesi bir felaket senaryosundan koruyacaklardır.
2013 yılının Kasım ayında AB ile olan tam üyelik müzakerelerinde, yaklaşık üç sene sonra açılan “Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu” faslı, 2014 yılında daha hareketli bir üyelik süreci yaşanacağına işaret etmektedir. Gezi Direnişi’nde yaşanan polis şiddeti, sonrasında yaşanan büyük yolsuzluk operasyonu ve yargıya yönelik ciddi müdahaleler, Türkiye’nin demokrasi konusundaki önemli eksikliklerini ve ciddi bir otoriterleşmeye yöneldiğini dünya kamuoyuna göstermiştir. Türkiye’nin siyasi kriterlerden uzaklaşmış görüntüsü ve dünyada oluşan diktatörlük algısı, hızlı bir AB süreci ve demokratikleşme programları ile aşılmaya çalışılabilir.
Suriye ve Orta Doğu’daki sıkıntılar ise 2013’de hiçbir çözüme ulaşamamış, aksine sorunlar daha da artarak 2014’e taşınmıştır. Türkiye’nin politikalarındaki başarısızlık, Türkiye’yi bölgesinde yalnızlaştırmış ve sorun çözen değil, sorun yaratan bir ülke hüviyetine büründürmüştür. Bu noktada hem Orta Doğu ülkeleriyle, hem de Batı ile ters düşülmüştür. Türkiye’nin 2014 yılında Ortadoğu konusunda aktif bir politikadan ziyade, içerideki seçimler düşünülerek pasif fakat popülist uygulamalara başvurabileceğini göz ardı etmemeliyiz.
Türkiye’nin artık özüne uygun olarak, yayılmacı bir anlayıştan hızla uzaklaşması ve demokrasi, insan hakları ekseninde, tam bağımsız bir dış politika belirlemesi gerekmektedir. Bunun da mevcut kadrolarla sağlanamayacağı açıktır. Yeni bir vizyon ve yeni bir yönetim anlayışı, sanıyorum bizlerin 2014 yılındaki en büyük temennisini oluşturmaktadır.