Amerika’nın çeşitli bölgelerde yaşanan jeopolitik süreçlere müdahalesinin zayıfladığı hakkında bilgiler son zamanlarda daha çok yayılıyor. Onun artık dünyaya öncülük edemediği fikri söylenir. Fakat aslında Washington’un hangi jeopolitik stratejiyi seçtiğini dikkate almak gerekir. Bununla ilgili tanınmış Batılı jeostratejist ve analistler görüşlerini ileri sürerler. Meselenin bu yönüne dikkat edildiğinde, gerçekten de bazı ilginç noktalara rastlıyoruz.
Yeni Strateji: Savaştan Tavize
Böyle bir izlenim oluşuyor ki, Amerika-Rusya ilişkilerinde ciddi değişiklikler ortaya çıkabilir. Washington’dan bu konuda somut öneri gelmese de, bazı bilgilerin medyaya sızması ve Batı analistlerin değerlendirmeleri bu tür düşündürmektedir. H. Kissinger, Z. Brzezinski ve G. Friedman gibi tanınmış uzmanların bu konu ile ilgili ileri sürdükleri fikirler ilginçtir. Aslında, burada sorunun iki yönünü birbirinden ayırmak doğru değildir.
Mesele şu ki, analistler ABD’nin Rusya politikasını Avrupa Birliği siyasetiyle karşılaştırmalı olarak ele alır. İlginçtir ki, Moskova ile ilişkiler bu bağlamda Brüksel’den daha fazla önemseniyor.
Somut olarak “Stratfor”un kurucusu George Friedman, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland’ın Ukrayna ile ilgili yaptığı bilindik telefon konuşmalarını işte bu açıdan analiz eder. Yayınlanan bilgiye göre, V. Nuland Avrupa Birliği’ne olan tepkisini biraz sert şekilde Amerika’nın Ukrayna Büyükelçisi’ne söyledi. Bu örgütü zayıf olarak adlandırdı, onunla iş birliğini ikinci plana çekti.
V. Nuland Büyükelçi’ye talimat verdi ki, bağımsız hareket etsin ve muhalif koalisyon oluştursun. Ayrıca bunu Rusya’nın neler olduğunu anlayıp, gerekli önlemleri alana kadar yapmak gerektiğini söyledi (Bkz.: George Friedman. New Dimensions of US Foreign Policy Toward Russia / “Geopolitical Weekly”, 11 Şubat 2014).
G. Friedman analizine aşağıdaki cümlelerle başlıyor: “Amerika’nın dış politikası son yıllarda giderek sınırlarını yeniliyor. Eskiden Amerika Birleşik Devletleri esasen İslam dünyasına dikkat ediyordu ve önemlidir ki, güç kullanımını dış politikasının son değil, ilk yöntemlerinden biri olarak kabul ediyordu… Bunun alternatifi güç dengesi stratejisine geçiştir…” (Bkz.: önceki kaynağa).
Bizce, bu fikirler Washington’un dış politikasında meydana gelen değişiklikler açısından oldukça önemlidir. Başka faktörlerle birlikte, hem de o nedenle ki, Batı’nın diğer analistleri de bu hususu öne çekiyorlar. Örneğin, Zbigniew Brzezinski geçtiğimiz şubat ayında “Terra America” portalına yaptığı açıklamada bu açıdan ilginç fikirler söyledi.
O, açıklamasında, “hegemonluk sonrası (post-hegemonluk)” (İfade Z. Brzezinski’ye aittir – Newtimes.az) dönemde büyük devletlerin birbirine yaklaşımı değişmelidir. Onlar arasında “uzlaşı olması zorunludur” (Bkz.: Збигнев Бжезинский: “Компромиссные решения между главными державами крайне необходимы!” / “Terra America”, 17 Şubat 2014). Jeosiyasette böyle bir değişiklik gerektiğini o, savaş seçeneğinin dönemin ihtiyaçlarına cevap vermemesiyle açıkladı. Suriye, Irak ve İran konularında silahlı müdahaleyi, sert baskı yöntemini savunanların “basit düşündüğünü” söyledi.
Z. Brzezinski itiraf ediyor ki, artık Amerika Ortadoğu’da tek dikte eden kuvvet değildir. Sonuçta, orada “jeopolitik boşluk” oluşur. Bu boşluğu Çin, Rusya ve Avrupa Birliği kısmen doldurmaya çalışıyorlar. Fakat halen ABD bölgede en etkili güç olarak kalıyor (Bkz.: önceki kaynağa).
Bu gibi faktörler sonucunda, dünyanın büyük jeopolitik güçlerinin savaşı insanlık için tehlikelidir. Onlar iş birliği yapmalıdır ki, “düşük seviyeli çalkantıları (bu kavram çeşitli nitelikteki kaosu ifade eder – Newtimes.az) dindirmek mümkün olsun” (Bkz.: önceki kaynağa). Z. Brzezinski’nin bu görüşlerinden anlaşılıyor ki, büyük devletler çatışmadan iş birliğine geçmelidir. Onlar güncel tüm jeopolitik konularda uzlaşma elde etmelidirler. Bu bağlamda söz aslında Amerika-Rusya ilişkilerinde bazı düzeltmeler yapılmasından açılıyor.
Aktif Jeosiyasetin İki Unsuru: Almanya ya da Rusya?
Washington’un davranışlarının mantığı açısından önemli olan bir hususu vurgulamak gerekir. Açıkça hissedilir ki, ABD Almanya’nın yeni jeopolitik hırslarından rahatsızdır. Doğru, Rusya’da birtakım uzmanlar Berlin’in dünya politikasında etkinleşme niyetini ABD-Almanya ortak projesi olarak değerlendirir. Fakat meselenin önemli taraflarından biri şu ki, Amerika Avrupa’nın bağımsız jeopolitik lider olduğunu kabul etmeye hazır değil.
İki sebepten bu böyledir. Birincisi, Amerika Avrupa’yı tarihte birkaç kez kurtardı. İkincisi, şimdi ABD’nin Rusya ve Çin’e karşı mücadele edebilmesi için, yanında Avrupa’nın olması gerekir. Washington’la Brüksel ortak hareket ederse, dünyanın en büyük ekonomik, siyasi, askeri, sosyal ve kültürel gücü oluşmuş olur.
Almanya’nın son zamanlarda yaptıkları ise bu yaklaşıma uygun gelmiyor. Son olarak, Şansölye Angela Merkel ABD’den bağımsız iletişim sistemi yaratmayı önerdi (Bkz.: Angela Merkel Backs EU Internet to Deter US Spying / “The Financial Times”, 16 Şubat 2014). Bu meseleyi Şansölye Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile görüşmesinde müzakere etmek istediğini söyledi. Almanya’nın bu adımını, bilgi ve iletişimde Amerika’ya bağımlılıktan kurtulmak olarak değerlendirmek mümkündür. Şüphesiz, Berlin’in bu tür siyaset yürütmesi Washington’un çıkarına değildir. Bu açıdan Rusya’nın jeopolitik faktör olarak ABD için değeri değişmiş olur. Tahmin edilebilir ki, Amerika belli seviyeye kadar – Avrupa’ya haddini bildirmek için – Rusya ile ilişkilerini geliştirebilir.
Ancak burada başka bir önemli unsuru unutmak doğru olmaz. Zira asıl mesele ABD’nin bütünüyle jeopolitik konumunda yaptığı değişiklikle ilgilidir. Somut olarak, Washington hangi açılarda etkinleşmek amacındadır? Bizce, bu sorunun ayrıntılı cevabı G. Friedman’ın yukarıdaki makalesinde verilmiştir.
Stratfor’un kurucusu şöyle yazıyor: “Nuland’ın telefon konuşmasının kaydedilip ve yayımlanması hiç kimsede şaşkınlık yaratmadı. O, dünyaya gösterdi ki, Almanya değil, ABD Ukrayna’da önde gelen kuvvettir. Ayrıca Ruslara gösterdi ki, Amerikalılar başkalarını o kadar ciddiye almıyorlar ki, bu konuda telefonda açıkça konuşabiliyorlar. Nuland’ın Avrupa Birliği hakkında hakarete varan görüşleri ve Rusya’ya çözülmesi gereken bir sorun olarak yaklaşması, Amerika’nın politikasının tasdikidir. Birleşik Devletler savaşa hazırlanmıyor, ancak onun etkisizliği sona ermiştir” (Bkz.: George Friedman. Adı geçen makalesi).
Bu fikirlere hem Amerikan politikasının şakası hem de içeriği yansıdı. “Başkalarını saymamak” ifadesi bir yandan, Rusya gibi büyük jeopolitik güçle ilişkileri farklı düzleme geçirmeye hizmet ediyorsa, diğer taraftan, bölge devletlerine karşı yürütülen siyasetin sert yüzünü gösteriyor. Öyle ki, G. Friedman vurgular, Washington artık kendisi savaşa karışmıyor, ancak bölgelerde var olan ihtilaflara, tarihsel çatışmalara oynuyor. Bununla bölgesel hegemonların oluşumunu engeller ve Amerika’nın çıkarlarına karşı olabilecek her şeyi önler.
G. Friedman şöyle yazıyor: “Yeni strateji Suriye’de görülebilir. Burada Birleşik Devletleri doğrudan müdahale yerine, aralarında düşmanlık olan grupların enerjilerini birbirlerine sarf etmelerini sağlar, ayrıca onların kendi imkânlarını Amerika’nın çıkarlarına “meydan okumak” için kullanmalarına fırsat tanımaz” (Bkz.: önceki kaynağa).
Her şey açık ve net ifade edildi. Aslında, biz ABD politikasını işte bu sebeple birkaç makalede analiz ettik. Artık Amerikalı uzmanların kendileri yeni akımı itiraf ediyorlar. Bu gibi değişiklikler zemininde, gerçekten de Amerika-Rusya ilişkileri ilgi uyandırır. Fakat burada belirsizliğin daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.
Kaynak: Newtimes.az