Bilindiği üzere 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır. Her ne kadar sadece bir güne özel olarak güzel dilekler kadınlara iletilse de, aynı gün içinde bile dünyanın pek çok yerinde kadınlar şiddet görebilmektedir. Dünyanın bir kısmı 8 Mart’ı kutlarken, başka bir kısmında ise kadınlar her türlü bireysel haklarından yoksun olarak gündelik ev işlerine devam etmektedirler. 8 Mart’ın bir kadın olarak bana göre anlamı kadının evde değil, sokakta olmasıdır. Yani taksi şoförlüğü yapması, mecliste kürsüde vekil, Bakan ya da Başbakan olarak konuşması, Rektör olması, pilot olması, iş kadını olarak ülkenin önemli sanayi ve ticaret kuruluşlarının başında bulunması, yazar olması, gezgin olup dünyayı dolaşmasıdır 8 Mart. 8 Mart, kadının kendi haklarının farkında olması demektir; bu haklara sıkı sıkıya tutunup, gerektiğinde daha geniş haklar edinebilmek için siyasi iradeye kafa tutabilmesidir. 8 Mart kadının özgürlüğüdür, herkesle eşit birey olmasıdır. Özellikle ataerkil toplumlarda erkeğin güç gösterisine, önce “ben” demesine, “elinin hamuruyla erkek işine karışmama” anlayışına, kadını sadece “soyunun devamı için üreten bir varlık” olarak görme zihniyetine meydan okumadır 8 Mart. Yani kadının gücüdür, gücünün farkında olmasıdır! Bu farkındalığı, önce kendi ülkemdeki kadınlar olmak üzere, dünyanın başka yerlerinde erkeğin otoritesi altında yaşayan, hayatı ev işlerinden ve çocuk yapmaktan ibaret olan, şiddet gören, susturulan, susan, korkutulan tüm kadınlara diliyor ve bu yazının başkahramanı Arjantinli Maria Eva Duarte de Peron’u anlatmaya geçiyorum.
Maria Eva Duarte de Peron, 1919 yılında Arjantin’in Los Toldos kentinde dünyaya geldi. Peron soyadını evlendikten sonra alan Eva, genelde Eva Peron ya da Evita[1] olarak anılır. Eva, beş çocuklu bir ailenin en küçük üyesi olarak dünyaya geldi. Babası Juan Duarte’nin bu aileden başka bir ailesi daha vardı ki, Eva 1 yaşında iken Duarte onları tamamen terk edip resmi nikâhlı eşine ve çocuklarına döndü. Esasında Duarte iki ailesi olduğu gerçeğini saklamıyordu ve zamanını her iki aileyle ilgilenmek üzere eşit iki parçaya bölmeye çalışmıştı. Ancak bir gün Eva ve kardeşlerini resmi anlamda kabul ettiğini belirten bir kâğıt bırakarak onları terk etti. Geride onlara bıraktığı tek şey bu kâğıttı. Eva 6 yaşına geldiğinde, babası bir trafik kazasında öldü. Sonrasında ise Eva’nın gayri meşru ailesinin herhangi bir miras hakkı talep etmesi, Duarte’nin meşru ailesi tarafından engellendi.[2]
Fakir bir çocukluk geçiren Eva, 15 yaşına geldiğinde ünlü olmak için Buenos Aires’e geldi. Burada kısa süre içinde iş buldu ve aktris olarak çalışıp çeşitli radyolarda görev aldı. 1944 yılında Albay Juan Peron ile tanıştı ve 1945 yılında evlendiler. Ünlü olmak için ülkenin başkentine gelen Eva’ya asıl şöhreti Juan Peron ile evliliği ve Arjantin siyaseti getirdi. Peron soyadını aldıktan sonra, Eva, eşinin yanında aktif siyasetin içinde yer alarak kitlelerin sevgisini kazandı ve ünü tüm dünyaya ulaştı.
1946 yılında eşi Arjantin devlet başkanı seçildiğinde, Eva Peron Arjantin siyasetinde aktif rol oynamaya başladı. O dönemde Arjantin’de kadınların seçme ve seçilme hakkı olmadığı gibi, First Lady’nin yani devlet başkanının eşinin siyaset sahnesinde değil, arka planda bulunması beklenirdi. Bu yıllarda Arjantin’de kadınlar siyasetle ilgilenmezlerdi. Ancak bir süre sonra fakir halka yiyecek dağıtan, para ve ilaç yardımında bulunan, kimsesiz çocuklar için yardım kampanyaları düzenleyen Eva Peron, First Lady olarak tüm ülkede tanınacaktı. Eva’nın ülkede ünlenmesine neden olan tek olay Arjantin halkına sosyal yardımlarda bulunması değildi elbet. Eva, Arjantin’deki seçim süreçlerinde eşinin Başkan olması için radyolarda önemli kampanyalar yürüttü. Miting alanlarında her daim eşinin yanında bulundu. Bu durum Arjantin siyaseti için o dönem itibariyle sıradışı idi. İlk kez bir kadın, eşinin yanında siyaset yapıyordu.
Juan Peron Devlet Başkanı seçildikten sonra Eva’nın eşinin yanında siyasette etkinliği artarak devam etti. Devlet Başkanı Peron, Arjantin Kongresi’nde kadınların seçme hakkını tartışmaya başladığında Eva, kadının siyasi hakları için mücadeleye girişmişti. Eşi seçildikten sadece birkaç gün sonra 27 Şubat 1946’da Arjantinli kadınların oy vermeleri gerektiğini, kadın olmak kavramının anlamının artık değiştiğini belirtti. 19 Ekim 1946’da da ilk beş yıllık plan dâhilinde kadınların seçme hakkı, kanun teklifi olarak kongreye sunuldu.[3]
Eva Peron, eşinin iktidarı boyunca sosyal konularda Arjantin halkıyla yakından ilgilendi. Kadın haklarının yanı sıra sendikal örgütlenme konusunda da halka önderlik etti. Ücretlerin artırılması konusunda çalışma yürüttü. Hiçbir zaman hükümette resmi bir görev ya da pozisyon almasa da Arjantin’de Juan Peron’dan sonra tartışmasız ikinci en büyük politik figür haline geldi.
1947 yılında Eva Peron, Avrupa’ya giderek çeşitli temaslarda bulundu. Eva’nın Avrupa gezisi siyaseten büyük önem teşkil ediyordu. Madrid’de büyük bir coşkuyla ağırlandı. Roma’da Papa XII. Pius ve Paris’te Başbakan Vincent Auriol ile görüştü.[4] Bu gezi sırasında Eva, Madrid’de, 20. Yüzyılın “Dünya Savaşları Yüzyılı” olarak değil, daha önemli bir ifade ile “Feminizmin Zafer Yüzyılı” olarak tarihe geçeceğini söyledi. Bu kavramın kamusal ve siyasi işlerde sadece Arjantinli kadınları birliğini ve aktifliğini değil tüm dünya kadınlarının kamusal alandaki eylemlerini kapsadığını ifade etti.[5]
Eva’nın kadınların oy verme hakkı ile ilgili çabaları 1947 yılının Eylül ayında sonuç verdi ve Arjantin Kongresi yasayı onayladı. Bunun üzerine vakit kaybetmeyen Eva, Peroncu Kadınlar Partisi’ni kurdu. Ülkede kadınlar yığınlar halinde partiye kayıt oldular. 1952 yılında ise bu yeni seçmen bloğu Juan Peron’un seçimleri % 63 gibi büyük bir oy oranıyla kazanmasını sağladı.[6]
1948 yılında Eva Peron Yardım Vakfı kuruldu. 10.000 pezoluk ilk bağış bireysel olarak Eva’dan geldi. Daha sonra hükümet ve sendikalar tarafından ve ayrıca özel bağışlarla vakıf desteklendi. Vakıf, Arjantinli fakirlere çok büyük ölçüde yardım sağladı. Ülke genelinde temel ihtiyaç maddelerinin dağıtımını yapıyor, okullar ve kütüphaneler kuruyor, ayrıca yaşlılara emeklilik, yoksullara ev sağlıyordu.[7] Pablo A. Vázquez, Eva Peron’un sosyal adaleti gerçekleştirmeye çalıştığını ifade ederek, vakfın, kadınların iş gücüne katılmalarını sağlamaya çalıştığını da belirtmiştir.[8]
Eva Peron, 6 yıl boyunca Arjantinli kadınların ülke siyasetinde söz sahibi olabilmeleri ve sosyal hayatta aktif bireyler olarak bulunabilmeleri için çabalamış ve önemli ölçüde başarılı olmuştur. İşçilerden, sendikalardan ve kadınlardan aldığı destek ile eşinin 1952 seçimlerinde ülke genelinde muazzam bir oy oranıyla iktidara gelmesini sağlamıştır.
1952 yılı aynı zamanda Eva’nın kanser hastalığı yüzünden hayata gözlerini kapattığı yıl oldu. Öldüğünde henüz 33 yaşında olan Eva’nın ardından ülkede yas ilan edildi. Öldükten sonra Arjantin’de adeta efsane haline gelen Eva’nın hakkında pek çok film çekilmiş ve kitaplar yazılmıştır. Hayatını anlatan Evita müzikali de beyaz perdeye uyarlanmıştır. Müzikalin en önemli parçası “Don’t Cry for me Argentina”, Madonna tarafından seslendirilmiştir.
Genç yaştaki Eva Peron’un kadın hakları çabası dikkate değerdir. Böyle çabaların umutla hep sürdüğü, kadının her alanda daha aktif olduğu bir Türkiye ve dünyada nice 8 Mart’lar kutlamak dileğiyle… Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun!
Ayrıca başka bir bakış açısı için bkz.: http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/07/120723_evita.shtml
Don’t Cry for me Argentina şarkısı
Ayşe YARAR