Arap Baharı’nın yarattığı alt-üst oluşun ardından Ortadoğu’da dengeler yeniden kuruluyor. İran ile Hamas’ın yeniden yakınlaşması da bu dengenin bir parçası olarak okunabilir. Zira geçtiğimiz günlerde her iki taraftan da ilişkilerde herhangi bir sorun olmadığına dair açıklamalar geldi. Üstelik İran, Suriye’deki kriz ekseninde Esad karşıtı bloğun içerisinde yer alan ve özellikle Sisi tarafından gerçekleştirilen darbe sonrası Müslüman Kardeşler aracılığıyla Mısır’dan gelen ekonomik ve lojistik desteği de önemli oranda yitiren Hamas’a askeri yardım da yapmaya karar vermiştir. Esasen bu önemli bir değişime işaret etmektedir. Nitekim Hamas ile İran, Suriye krizi ekseninde karşıt kutuplar içerisinde yer alıyorlardı. İlişkilerin yeniden Arap Baharı öncesi duruma döndürülmeye çalışılması; Mısır, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin bölgesel gelişmelere ve özellikle de Suriye krizine bakışında yaşanan değişimlerin sonucudur.
Hamas’ın İran ile yakınlaşmak zorunda kalmasının en önemli nedeni, Mısır’daki Müslüman Kardeşler yönetiminin devrilmesi ve daha sonra da yasadışı ilan edilmiş olmasıdır. Nitekim Hamas ile Müslüman Kardeşler arasında ideolojik ve siyasal işbirliği olduğu bilinmektedir. Bu işbirliği, Muhammed Mursi önderliğindeki Müslüman Kardeşler’in Mısır’da iktidara gelmesi sonrası lojistik ve ekonomik bir boyut da kazanmıştı. Özellikle Gazze-Mısır sınırından sağlanan askeri ve ticari işbirliği Hamas’ın ayakta kalması anlamında önemli bir role sahipti. Zira Hamas, önceleri bağımlı olduğu İran ve Esad Yönetimi ile bağlarını Suriye’deki iç savaş esnasında koparmış ve tercihini Mısır, Katar ile Türkiye’nin liderliğini yaptığı ve Suriye muhalefetine verilen destek özelinde belirginleşen bölgesel bloktan yana yapmıştı. Ancak Mısır’da Mursi önderliğindeki Müslüman Kardeşler iktidarının devrilmesi, İran ve Esad yönetiminden de destek alamayan Hamas’ı askeri, ekonomik ve lojistik anlamında çok zor bir durumda bırakmış ve İran’a yakınlaşmaya zorunlu kılmıştır.
Türkiye’nin Hamas’a yönelik yaklaşımında söylem ve eylem bazında çok önemli bir farklılık görünmemektedir. Ancak özellikle son dönemde ABD’nin başını çektiği Batılı aktörlerin bu ülkenin Ortadoğu ve özellikle de Suriye ve Filistin politikalarına ciddi eleştiriler getirmesi, Hamas’ın, Türkiye’nin kendisine verdiği desteği her an azaltabileceğine ya da kesebileceğine dair bir korkuya kapılmasına yol açmıştır. Türkiye’de iç siyasetin gerginleşmesine paralel olarak Filistin ve Suriye özelinde izlenen yaklaşımlara ilişkin eleştirilerin ayyuka çıkması ve muhalefetin Türkiye’yi eleştiren Batılı aktörlerle aynı paydada birleşiyor olması da Hamas’ı tedirgin etmiştir. Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkilerini yeniden işbirliği seviyesine yükseltebileceğine dair sinyallerin alınması (Mavi Marmara’nın tazminine ilişkin koşullar üzerinde anlaşılmış olması ve MOSSAD’ın eski başkan yardımcısı ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun enerji ve güvenlikten sorumlu danışmanı David Maidan’ın geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye gelip MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile görüşmesi, ikili ticaret hacminin artıyor oluşu) da Hamas’ı yeniden İran ile yakınlaşmaya iten bir başka nedendir.
Mısır ve Türkiye’de bu gelişmeler yaşanırken, son dönemde bu iki ülkeyle birlikte Hamas’ın en önemli destekçilerinden biri haline gelen Katar’ın da Mısır özelinde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ciddi bir anlaşmazlığın içerisine sürüklenmesi (Suudi Arabistan ve BAE, Mısır’daki Sisi hükümetine ciddi bir ekonomik destek vermekte iken Katar, Türkiye ile birlikte bu yönetimin karşısında durmaktadır) ve Arap dünyası içerisinde yalnızlaşması, Hamas’ı İran seçeneğine yönlendiren bir başka faktör olmuştur. Suriye’deki iç savaşın ardından Şam’dan ayrılarak Doha’ya yerleşen Hamas Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal, örgüt ile Katar’ın işbirliğinin süreceğine dair mesajlar verse de Arap Baharı sonrası oluşan ve Suudi Arabistan ile BAE tarafından da ekonomik anlamda desteklenen Mısır-Türkiye-Katar bloğunun dağıldığını görmektedir.
İran ise Hamas kartını Filistin meselesine yeniden entegre olabilmek ve hem İsrail, hem de Sünni Arap devletleri ile Türkiye’ye karşı, kendi gücünü/etkinliğini gösterebilmek için kullanmak istemektedir. Rusya ile kurduğu müttefiklik bağı üzerinden Esad yönetimine destek veren ve bu yönetimin devrilmesine engel olarak gücünü ispat eden İran, gerek ABD ile Rusya’nın Suriye özelinde saldırı seçeneğini ikinci plana iten uzlaşılarından yararlanarak, gerekse de kendi nükleer programına ilişkin Batılı ülkelerle uzlaşı seçeneğine yatırım yaparak elini güçlendirmiştir. Hamas ile kurulacak müttefiklik ilişkisi, İran’ın Suriye, Irak ve Lübnan özelindeki (Hizbullah aracılığıyla) diplomatik, siyasal ve ideolojik etkinliğine Filistin’in de yeniden eklemlenmesini beraberinde getirecektir. Böylece İran, Ortadoğu’ya ilişkin en temel meselelerin hepsine etki edebilme şansına kavuşacaktır. Şüphesiz bu durum, İran’ın, Suudi Arabistan ile olan bölgesel rekabeti çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir husustur.
İran’ın Hamas’ı kendi yanına çekmeye çalışması, bu ülkenin aynı zamanda Türkiye’ye verdiği bir mesaj olarak da algılanmalıdır. Bilindiği gibi Türkiye’nin Ortadoğu açılımı genel itibarıyla Esad Yönetimi ve Filistin Meselesi özelinde de Hamas ile kurulan stratejik işbirliği ekseninde başlatılmıştı. Şimdi ise Esad Yönetimi’nin en önemli bölgesel destekçisi İran iken, Türkiye, Esad muhaliflerine destek vermektedir. Bunun yanı sıra, Filistin Meselesi bağlamında anahtar aktörlerden biri olan Hamas İran’a yakınlaşırken, Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkileri yeniden işbirliği düzeyine çekilmeye çalışılmaktadır. Bu durum, Arap Baharı’nın Türkiye’nin Ortadoğu açılımını durdurduğunu ve Türkiye’yi geri adım atmaya ve bölgesel bazda ötekileştirdiği İsrail ile yeniden işbirliğini tesis etmeye ittiğini göstermektedir. İran ise Türkiye’nin aksine bölgesel gücünü ve etkinliğini arttırmaktadır.
Hamas-İran İşbirliği Ortadoğu’da Arap Baharı öncesi ve esnasında oluşan dengelerin değiştiğini ve önümüzdeki süreçte yeni ittifak girişimlerine tanıklık edebileceğimizi gösteren önemli bir örnektir. Hamas, bu ittifak ile İran’ın ekonomik, diplomatik ve siyasal desteğini sağlayarak Mısır’ın kendisi açısından kaybından doğan boşluğu doldurmak istemektedir. İran ise Filistin Meselesi’ne de yeniden eklemlenerek, Irak, Suriye ve Lübnan özelindeki bölgesel etkinliğini taçlandırmaya çalışmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU