Filistin toprakları bugünlerde tarihi bir ana tanıklık ediyor. 2007 yılından bu yana, Batı Şeria ile Gazze arasındaki coğrafi bölünmüşlüğe eşlik eden bir siyasal bölünmüşlükle karşı karşıya bulunan Filistin’de ulusal birliği yeniden sağlayabilmek amacıyla ortaya konan çabalar nihayet sonuç vermişe benziyor. Nitekim 2006 yılında düzenlenen seçimlerden bu yana Gazze’de kontrolü elde tutan Hamas ile Batı Şeria’yı kontrol altında tutan ve uluslararası aktörler tarafından Filistin’in asıl temsilcisi olarak görülen Mahmud Abbas’ın liderliğini yaptığı El Fetih, 2006 yılında düzenlenen seçimlerin ardından beliren siyasal ayrılığı ortadan kaldırmak için ciddi bir adım atmış durumdadırlar. Bu adım ise, Nisan 2014’te varılan büyük uzlaşmaya bağlı olarak birkaç gün önce kurulmuş “geçici” mahiyetli ve teknokratlardan müteşekkil olan ulusal birlik hükümetidir. Filistin’deki bu uzlaşının arkasında yatan önemli birtakım nedenler bulunmaktadır.
El Fetih-Hamas ortaklığında kurulan ulusal birlik hükümeti, her iki aktöre de bağlı olmayan ve uzmanlıkları ile ön plana çıkmış teknokratlardan oluşmaktadır. 17 bakandan oluşan hükümetin 5 üyesi Gazzeli, 12’si ise Batı Şerialı’dır. Bu 17 bakandan 3’ü ise kadındır. Üyelerin Gazze ve Batı Şeria arasında dengesiz bir şekilde dağılmış olmasının en önemli nedenleri, Hamas kabul etmek istemese de, Mahmud Abbas liderliğindeki El-Fetih’in uluslararası aktörlerce Filistin’in esas temsilcisi olarak görülüyor olması ve Hamas’ın “terörist” bir örgüt olarak görülmesinden dolayı Abbas’ın Hamas ile ortak bir hükümet kurmaya çalışmasının özellikle ABD tarafından çok ciddi çekincelerle karşılanıyor olmasıdır. Hamas, Mahmud Abbas’ın işini biraz olsun kolaylaştırmak için “üyelik bazında” geri planda kalmayı ve Gazze’den hükümete daha az temsilci vermeyi kabullenmiştir. Böylece hükümet üzerindeki uluslararası baskıyı az da olsa dindirebilmeyi ve işbirliğine açık bir aktör olduğunu gerek Filistinlilere, gerekse de ABD başta olmak üzere uluslararası aktörlere ispatlamaya çalışmıştır. Hamas’ın bu noktada kendi taraftarlarına sunduğu en önemli farkındalık unsuru ise kurulan hükümetin “teknokratlardan” oluştuğu, Filistin’in tamamında seçimler düzenlenene kadar görev yapacağı ve bu nedenle geri planda kalmanın, Hamas’ın aleyhine bir görünüm sergileyen mevcut konjonktür çerçevesinde, çok da büyük bir kayıp olmayacağı düşüncesi olmuştur.
El Fetih ile Hamas’ı yeniden bir araya gelmeye iten en önemli husus, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry önderliğinde girişilen Filistin-İsrail müzakerelerinden sonuç alınabileceğine dair umudun neredeyse kaybolması olmuştur. Zira İsrail, Doğu Kudüs’ün statüsü konusunda geri adım atmaya yanaşmadığı gibi, İsrail içerisindeki aşırı sağcı çevreler, Filistin toprakları aleyhine sürekli olarak genişletilen toplu konut projelerini durdurmayı adeta bir “ihanet” olarak görmekte ve Netanyahu hükümetinin işini zorlaştırmaktadır. Bunun yanı sıra, Hamas’ın, İsrail cezaevlerinde olan Filistinli tutukluların statüsüne ilişkin talepleri İsrail tarafından kabul edilmemekte ve Hamas ile İsrail Ordusu arasındaki çatışmalar ve roket/bomba teatileri hiç durmadan devam etmektedir. Mısır’da gerçekleşen darbenin ardından, Gazze’den Mısır’a açılan ve bölgenin tüketim maddeleri ile silah/mühimmat ihtiyacının karşılanmasında önemli bir rolü olan tünellerin Mısır Ordusu’nca kapatılması da Hamas’ı zor bir duruma sokmuş ve El Fetih ile işbirliğine gitmek zorunda bırakmıştır.
Hamas ile El Fetih’i birlikte hareket etmeye iten en önemli unsurlardan biri de özellikle Suriye’deki iç savaş ve Mısır’daki askeri darbe sonrası değişen bölgesel dengeler olmuştur. Nitekim Mısır’daki Müslüman Kardeşler hükümetinin devrilmesi, gerek coğrafi, gerek bölgesel, gerekse de ideolojik anlamda Hamas’ın en önemli destekçilerinden birinin ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Hamas’a ekonomik anlamda destek veren Müslüman Kardeşler’in yerine Sina Yarımadası çevresinde İsrail ile karşılıklı uzlaşıya dayalı bir güvenlik alanı oluşturmak isteyen ve Müslüman Kardeşler’in müttefiki Hamas’ı kendisine düşman olarak gören yeni Mısır Hükümeti, Hamas’ı, El Fetih’e yaklaşmaya adeta zorunlu kılmıştır. Ancak Hamas’ın Filistin içerisindeki yalnızlığını giderme hamlesi olarak görebileceğimiz bu uzlaşı hükümetine paralel olarak İran ile de Arap Baharı öncesindeki işbirliğini yeniden tesis edebilmek için de harekete geçtiğini biliyoruz. Bu konuda İran’ın da oldukça istekli olması ve yeniden Filistin Davası’nın en önemli aktörlerinden biri olmayı arzulaması, kurulan Filistin Hükümeti’nin en önemli destekçilerinden birinin İran olmasını beraberinde getirebilecektir.
Filistin’de ulusal birlik hükümetinin kurulması yönünde tetikleyici bir husus olarak görebileceğimiz diğer unsur ise Arap Baharı’na paralel olarak beliren ve Filistin’e ciddi bir destek veren Türkiye-Mısır-Katar bloğunun ortadan kalkmış olmasıdır. Mısır’da gerçekleşen darbeye paralel olarak, Katar ile Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri arasında yaşanan gerginlik ve Suudi Arabistan’ın darbe yönetimine destek vererek bölgesel anlamda Katar ile Türkiye’den uzaklaşması, Türkiye’nin de Mısır ile Suriye’ye yaklaşım hususunda yalnız kalıp ciddi eleştirilere uğraması sonrasında çok daha tedbirli hareket etmeye çalışması, Filistin’de kaygıya neden olmuştur. Türkiye’nin İsrail ile yakınlaşmaya sıcak yaklaşması ve ciddi sorunlara karşın (Mavi Marmara davasında yaşanan Interpol krizi ve Gazze ablukası gibi), ABD’nin de desteğiyle orta vadede iki ülkenin yeniden işbirliği yapabileceğine dair emareler olması, Filistinli aktörleri bütünleşmeye ve çıkar çatışmalarını bir yana itmeye zorlamıştır. Hatta kurulan ulusal birlik hükümetinin, Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkilerine ve Suudi Arabistan’ın tutumuna bağlı olarak İran ile çok daha yakın ilişkiler kurması ihtimali de mevcuttur. Zira Suudi Arabistan, İsrail ve ABD’nin tutumu nedeniyle, Hamas’ın içerisinde bulunduğu hükümete çok daha mesafeli yaklaşırken, İran, Suriye meselesinde elde ettiği nüfuzu ve etkinliği Filistin’e de yansıtabilme ve böylece bölgesel bir dengeleyici olduğunu kanıtlayabilme anlamında El Fetih-Hamas koalisyonuna destek vermek istemektedir.
Yeni kurulan hükümet daha önce imzalanan antlaşmalara sadık kalacağını açıklamış olmasına karşın, İsrail, Hamas’ın içerisinde olduğu bir hükümete asla güvenmeyeceğini ve bu hükümetle barış görüşmeleri yapmayacağını açıklamıştır. ABD de, Hamas’a şüpheyle yaklaşmasına karşın, hükümetin eylemlerini/politikalarını izleyerek tavrını belirleyeceğine dair bir yaklaşımda bulunmaktadır. Benzer bir duruş İngiltere başta olmak üzere AB ülkeleri tarafından da benimsenmiştir. Filistin’de kurulan ulusal birlik hükümetine en fazla destek veren ülkelerden biri Türkiye olmuştur. Zira Türkiye, uzun bir süredir bu birliği sağlayabilmek için istişarelerde bulunmaktaydı. Türkiye, Mısır’daki askeri yönetim ve Irak’ta Maliki Hükümeti ile yaşadığı problemlerin yanı sıra, Suriye’deki tutumuyla da yalnızlaşmıştı ve Filistin’deki bölünmüşlük de Türkiye’ye zarar vermekteydi. Bu bağlamda, Hamas ile El Fetih’in bir araya gelmesinde/getirilmesinde Türkiye’nin çabaları da etkili olmuştur. Hatta Türkiye ile İran’ın Ortadoğu bağlamında ortaklaşabildikleri ender hususlardan biri Filistin’de bir ulusal birlik hükümetinin kurulması olmuştur. Ne var ki, Filistin’deki uzlaşının uzun erimli olup olmayacağı Hamas’ın, İsrail’in muhtemel hamlelerine nasıl cevap vereceğine ve ABD’nin bu hamlelere koşut olarak Mahmud Abbas’a ne tür bir telkinde bulunacağına bağlı olarak değişecektir. Yine de Filistin’de bir ulusal birlik hükümetinin kurulmuş olmasının Ortadoğu’da kartların yeniden dağıtılmasına eşdeğer bir olay olduğu söylenebilir.
Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU