21`inci yüzyılın başlarına dünya birliği çözümlenmemiş ciddi sorunlarla çıkageldi. Onların arasında patlamaya yol açabilecek ve insanlığın yaşayıp sağ kalmasını tehdit eden sorunlar daha çok kendini göstermektedir. Bunlar ilk önce ekolojik, demografik ve onlarla sıkı bağlı olan gıda sorunlarıdır. Kitlesel açlık, doyunca yememek bu veya diğer şekilde Afrika, Asya ve Latin Amerika’nın tüm gelişmekte olan ülkelerine değinmiştir.
Sosyal olay gibi açlık insanlığa tarih boyunca eşlik etmiş, 21`inci yüzyılda da güncelliğini kaybetmemiştir.
Brezilya’nın tanınmış antropoloğu Josué de Castro’nun henüz 1952 yılında yayınlanmış “Açlık Jeopolitikası” kitabında yazıyor ki: “Diğer canlılar üzerinde üstünlük iddiasında bulunan, doğanın güçleri üzerinde bu kadar zaferler kazanmış, kendini onun efendisi ilan etmiş insanın kendi varolma araçları uğruna mücadelesinde kritik başarı elde edememesi olgusunu anlatmak zor, anlamak ise bundan da zordur. Şu anda (20`inci yüzyılın ortaları-yazar) dünya nüfusunun 2/3’ü sürekli açlık içinde yaşıyor, 1,5 milyara yakın insanın ise sosyal belalardan en vahimi olan bu beladan kurtulmaya imkanı yoktur”.
Şu anda şiddetli askeri çatışmalar ve doğal afetler sonucu dünyada bir milyardan fazla insan açlık çekiyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, dünyanın 1/3’ü aşırı bolluk içinde yaşıyor, 1/3`ü – doyunca yemiyor, 1/3’ü açlık çekiyor. Hindistan yarımadasında dünyada açlık çekenlerin %50’si toplanmıştır. Daha %40’ı Afrika’da ve Asya’nın geri kalan kısmında yaşıyor. Açlık içenlerin %10’u Latin Amerika ülkelerinde yaşıyor. Bu arada her yıl açlıktan 15 milyon çocuk ölüyor.
Analitik kurumların tahminlerine göre, 2050 yılına yakın gezegende insanların sayısı 10 milyardan fazla olacaktır. Bu arada uygarlık nitelikli demografik kriz gittikçe daha kabarık şekilde kendini dayatacak: Doğu (Güney) uygarlığı denilen uygarlığın (Asya ve Afrika) sayısı Batı (Kuzey) uygarlığı (Avrupa, Kuzey Amerika) ile karşılaştırıldığında gittikçe daha hızlı artacaktır. Bu tür eğilim artık şimdiden kendini göstermektedir. Bilim adamları 50-60 yıl sonraki manzarayı çizerken gezegenin demografik yapısının kritik noktaya ulaşacağını vurguluyor, bunun hayatta kalmak uğruna gerçek mücadele konusunu gündeme getirebileceğini belirtiyorlar. Rezervler uğruna giden modern savaşlar enerji ile teknogen alanlarını değil, sadece insanların vücudunun sağlanması ile ilgili olan çatışmalarla değiştirilebilir. Çünkü gezegende insanların sayısının artması insanlığın yiyecek sağlamasına tehlike yaratır.
Bugün Afrika ve Asya’da nüfus birlikte yaklaşık 5,4 milyar. oluşturuyor. Bu ise, ne az, ne çok, gezegen nüfusunun ¾-üdür. Dikkate alırsak ki, gezegenin en fakir (aç ve yarı aç-yarı tok yaşayan) nüfusunun yaklaşık% 90 işte bu kıtalarda yaşıyor, o zaman insanlık uygarlığına hangi taraftan tehditlerin olduğu anlaşılıyor.
Açlık ve ihtiyacın sınırları olmuyor. Bu nedenle 21`inci yüzyılın ortalarına yakın iki-üç kez arta bilen “aç milyar” gerçekten de kontrol edilemeyen patlama tehlikeli sosyal-agresif güce dönüşebilir. Bu güç için “memnun olmayan seçmen” ifadesinin kendisi kullanılabilecek en doğru ifade olacaktır.
Prof. Dr. Parvin DARABADİ