DOĞU AKDENİZ’İN ÜVEY EVLATLARI: KIBRISLI RUMLAR VE TÜRKLER

upa-admin 05 Eylül 2014 3.039 Okunma 0
DOĞU AKDENİZ’İN ÜVEY EVLATLARI: KIBRISLI RUMLAR VE TÜRKLER

Adından anlaşılabileceği gibi Doğu Akdeniz, Akdeniz’in doğu kısmında yer almaktadır. Türkiye, İsrail, Suriye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Lübnan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Mısır bu bölgenin önemli devletleridir. 1990’lı yıllardan günümüze gelen süreçte, Doğu Akdeniz havzasında hidrokarbon yataklarının bulunması ile dünya kamuoyu ve dev enerji şirketleri bölgeye ilgi göstermişlerdir.

Rum Yönetimi 2003 yılında Mısır, 2007 yılında Lübnan ile Doğu Akdeniz bölgesi için yetki alanlarının tespiti için antlaşmalar gerçekleştirdi. Rum Yönetimi, 12. parsel (Afrodit parseli) adı verilen bölgede, Amerikan “Noble Energy” adlı enerji şirketine doğalgaz arama için imtiyaz hakkı verdi. “Noble Energy” ise bu hakkı, “Delek” ve “Avner” şirketleriyle paylaştı. Rum politikacılar tüm politikalarını yabancı yatırımcılar ve onların uluslararası diplomaside olan güçleri üzerine oturtmakta ve bunda da ciddi anlamda başarılı olmaktadırlar.

Amerika Birleşik Devletleri, kendi şirketi Noble Energy hakkında yaptığı açıklamada “sondaj hakkı mevcuttur” şeklinde bir pozisyon alarak, şirketin ve Rum Yönetimi’nin arkasında durmuştur. Sondaja başlanmasının ardından Türkiye ise, Rum Kesimi’ne misilleme olarak 21 Eylül 2011 tarihinde KKTC ile kıta sahanlığı antlaşması imzaladı. 22 Eylül 2011’de KKTC tarafından TPAO’ya  (Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı) sondaj ruhsatı verdi.

İsrail, her dönemde dış politikada sahip olduğu büyük siyasi güç ile Türkiye’nin en önemli stratejik ortaklarından birisi olmuştur. Gerilmeye başlayan ilişkiler, Mavi Marmara hadisesi ile kopma noktasına gelmiş ve Türkiye, İsrail’e yönelik bir takım yaptırımlar uygulamaya sokarak, ilişkileri en alt seviyede yürütme kararı almıştır. İsrail, 2009 yılında Doğu Akdeniz’de “Tamar” sahasını keşfetmiştir. ABD’li Noble Energy, bu parselden % 36 oranında bir pay almayı başarmıştır. İsrail, mevcut bulunan hidrokarbon kaynaklarının % 40’lık bir oranını ise dışarı satmayı planlamaktadır. Türkiye ve İsrail ilişkileri kopma noktasına gelmeden önce, bu gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması ve Türkiye’nin bu enerji koridorundan bölge ülkesi olarak hakkını alması düşünülmekteydi. Türkiye’den bazı firmaların bu dönemde İsrail içerisinde diplomasi yürüttükleri bilinmektedir.

Türkiye, gerilen ilişkiler sonrası savaş gemilerinin Doğu Akdeniz açıklarında boy göstermesini sağlayarak, bir anlamda İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne gözdağı vermektedir. Türkiye’nin ilk milli uçak gemisi için çıktığı ihale sonucunda İspanyol “Navantia” firması ihaleyi kazanmıştır ve yakında çalışmalarına başlayacaktır. Bu gelişme İsrail’de bomba etkisi yaratmıştır. İsrail’in önemli basın-yayın organlarından Jerusalem Post Gazetesi yazarlarından Michael Tanchum, kaleme aldığı yakın tarihli bir yazıda, Türkiye’nin bu gemi ile Doğu Akdeniz havzası içerisinde üstünlük sağlayacağı ve bölge ülkelerine yönelik caydırıcı politikalar uygulayacağını belirterek, Türkiye’nin mevcut dış politikasının bölgede felakete yol açabileceği şeklinde yorumlar yapmıştır. Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Murat Bilgel’in 2012 Mart’ında dile getirdiği,  “Türkiye’nin stratejik hedefi sadece kıyılarda değil, aynı zamanda açık denizlerde de harekât yapmaktır” şeklindeki sözlere yer veren yazar, Türkiye’nin gelecekte İsrail ve bölge ülkeleri için tehdit olacağı algısını yaratmaya çalışmıştır. Türkiye’nin bölge ülkesi olarak hak ettiği payı alması, görüldüğü üzere bölge güvenliği için çok önemli bir hal almıştır.

İsrail ile Türkiye ikili ilişkilerinin bozulması, Kıbrıslı Türkleri de müzakere masasında zor duruma sokmuştur. Türkiye ile ilişkileri bozulan İsrail, dış politikada lobi gücünü ve desteğini Türkiye’den çekmiştir. KKTC’nin önemli yetkilileri, ABD içerisinde KKTC’nin birçok lobi faaliyetinde Yahudi asıllı siyasilerin kendilerine yardımcı olduklarını belirtmiştir. Bunun en önemli sebebi; yıllardan bu yana sıcak ilişkiler yürüten Türkiye ve İsrail’in kadim dostluğudur. Bozulan ilişkiler sonrasında ABD ve İsrail, kendi şirketleri ve çıkarları doğrultusunda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile antlaşmalar gerçekleştirmiştir. Bu süreçte, Kıbrıs adasının diğer bir ortağı olan Kıbrıslı Türklerin durumu görüşülmemiş ve Kıbrıslı Türkler mevcut kaynaklarda bulunan haklarından mahrum bırakılmak istenmiştir. Türkiye’nin kötüye giden imajı Kıbrıslı Rumlar için avantaj olurken, Kıbrıslı Türkler için dezavantaj olmuştur.

Kıbrıslı Rumlar, bütün iktisadi ve siyasi geleceklerini Batılı ülkeler ve bu ülkelerin şirketlerinin kararlarına bırakmış ve geleceklerine yönelik pozitif politikalar izlemektedirler. Unutulmamalıdır ki, tam bağımsızlık için temel kaide millî bir politika ve bu politikalar çevresinde gelişen çalışmalardır. Kıbrıslı Rumlar, bütün siyasi manevralarını Kıbrıslı Türkleri saf dışı bırakmak için atmaktadırlar. Bu mevcut kaynaktan Türkleri mahrum bırakma isteği, Kıbrıslı Rumları ilerleyen süreçte tarih önünde yargılayacaktır.

Kıbrıslı Türkler ise mevcut sistemden çıkış noktası olarak kaynakların ortak paylaşılmasını görmektedirler. Bununla birlikte, paylaşım öncesinde hâlihazırda elde bulunan Kıbrıs sorununun çözümü ile geleceğe emin adımlarla yürüme isteğindedirler. Kıbrıslı Türklerin iktisadi ve siyasi gelecekleri, tartışmasız bir şekilde Türkiye’nin mevcut dış politikasındaki duruşuna bağlıdır. Türkiye’nin iyiliği Kıbrıslı Türklerin elini kuvvetlendirecek, Türkiye’nin zayıf düşmesi onları zayıf düşürecektir. Türkiye’nin bugüne kadar üzerine düşeni yaptığı aşikâr bir gerçektir, ancak Kıbrıs davası artık adaya ve Türklere barış getirme yönünde yapılmalı ve müzakerelere destek olunmalıdır.

Kıbrıs’ın iki büyük toplumu olan Rumlar ve Türkler, uzun yıllardan bu yana birbirleri ile siyasi ve askeri mücadele vermişlerdir. Fakat artık mücadele hidrokarbon yataklarının bulunması ile diplomatik bir savaş halini almıştır. Bu savaşta Kıbrıslı Türklerin hak ettiği payı alabilmesi, masada güçlü bir tutum ile Türkiye’nin tutarlı dış politikasından geçiyor.

 

 

Mehmet GÜLDAL

Girne Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü

GAÜSBUİK Başkanı

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.