Çeşitli bölgelerdeki karmaşık süreçlerin yaşandığı bir zamanda, her daim ilgi odağında olan Güney Kafkasya’ya büyük devletlerin ilişkisinin içeriği ilginçtir. Uzmanlara göre, son yıllarda yaşanan jeopolitik değişiklikler bu bölgeyi bir jeosiyaset “eyaleti”ne çevirmektedir. Şimdi ABD, AB ve Rusya için Ukrayna faktörü daha önemlidir. Fakat bu zamanlarda unutuluyor ki, Güney Kafkasya dünyanın diğer bölgelerinden jeopolitik olarak tecrit edilemez. Dolayısıyla Ortadoğu veya Ukrayna faktörünün öneminin artması, Güney Kafkasya’daki duruma da etki eder. Öte yandan, bu bölgede bulunan devletlerin milli güçleri ve dış politika çizgileri birbirinden farklıdır ve bu husus büyük devletler tarafından dikkate alınmalıdır. Ancak, ne yazık ki, şimdilik bu hissedilmez. Bu durum genel olarak bölgeyi nereye götürüyor?
Yeni Koşullar: Bölge “Jeopolitik Eyalete” Mi Çevriliyor?
Jeopolitik olarak Güney Kafkasya büyük devletlerin ilgi alanı olarak kalmaktadır. Zaman zaman onların bu bölgeye yaklaşımında farklılıklar ortaya çıkıyor, fakat bütün olarak bölgenin önemi idrak ediliyor. İlginçtir ki, bazı uzmanlar şimdi bölgesel dinamizmin eski kaynaklarının tükendiğini, yenilerinin ise henüz oluşmadığını vurguluyor ki, bu onların görüşlerine göre, Güney Kafkasya’da istikrarın oturmasını teşvik edebilir (Bkz.: Актуальные проблемы современной мировой политики. Ежегодник ИМИ – 2014 / Гл . ред. А.А. Орлов, ред. выпуска П.Б. Паршин. – М .: МГИМО-Университет, 2014. Вып. 2 (8). c. 8).
Bunun nedeni olarak küresel mali ve ekonomik kriz ve dünyanın büyük jeopolitik oyuncularının çıkarlarında gözlenen değişiklikler gösterilir. Aynı zamanda, esasen ABD, Avrupa Birliği ve Rusya arasında karşılıklı ilişkilerdeki çelişkiler ve İran ile Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarında meydana gelen değişiklikler dikkate alınır.
Tüm bunlara bağlı olarak iddia ediliyor ki, Güney Kafkasya’nın “jeopolitik eyalet haline gelme” süreci süregitmektedir (Bkz.: önceki kaynağa). Bu, üç faktörün arka planında gerçekleşir: Birincisi, ABD’nin Güney Kafkasya’daki olaylara katılımının kapsamı azalır. Onun esas dikkati Asya-Pasifik havzası istikametine yönelir. Washington buraya büyük askeri güç gönderir. Askeri bütçenin hacmi bu yıl son dönemlere kıyasla en düşük düzeydeydi.
İkincisi, İran’ın nükleer programı ile ilgili anlaşmaya varılma şansının olması, Tahran’a karşı askeri operasyon yapılma olasılığını en aza indirir ki, bu da İran’a yakın bölgelerin Amerika için jeopolitik önemini azaltır.
Üçüncüsü, Ukrayna olayları Batı için Güney Kafkasya’yı sanki biraz geri plana attı. Aynı zamanda, ABD somut olarak Gürcistan’a olan dikkatini artırmaya çalışıyor ki, bunu da bölgenin bütününe yönelik hesap etmek zordur. Bunların yanında, bu bölgenin Amerika’nın ilgi dairesinden çıkacağını tahmin etmek büyük bir yanılgı olur. Sadece, şu anda oluşmuş birtakım jeopolitik faktörler sebebiyle Washington etkinliğini biraz azaltabilir.
Son dönemde gözlenen gelişmeler uzmanların bu tahminlerinin de tam doğru olmadığını gösterir. Washington çeşitli bahanelerle bölgenin önder devleti olan Azerbaycan’ın içişlerine müdahale etmeye çalışır, fakat Ermenistan ve Gürcistan’a yakınlık gösteriyor. Washington, Ermeni lobisinin, amiyane tabirle “nazıyla oynamaktadır”. Tiflis ile ilişkilere de daha çok önem verir. Demek ki, gerçekte Amerika’nın bölge devletlerinin her birine yönelik politikasında bazı değişiklikler olması söz konusudur.
Yaklaşık aynı durum Avrupa Birliği’nin Güney Kafkasya siyasetinde de görülüyor. Kurumun dış politikasında bu bölgenin öneminin azaldığı bildirilmektedir (Bkz.: önceki kaynağa). Ermenistan’ın ortak üyelikle ilgili anlaşmadan vazgeçmesi ve Azerbaycan’ın bağımsız tutumunu ortaya koyması AB’nin bu bölgedeki konumunu etkilemektedir.
Karmaşık Durum: 5 Kuvvet Arasında Sıkıntılar
Doğrudur, Gürcistan’ın yeni yönetimi Amerika’dan çok Avrupa Birliği’ne ilgi gösteriyor. Fakat bu, sistematik karakter taşımıyor ve Brüksel için NATO faktörünün Güney Kafkasya’da önemini artırır. Şimdi AB bölge devletleri ile ilişkilerin perspektifine daha çok NATO’nun genişleme olanakları düzleminde yaklaşır. Bu tezin tam doğruluğunu kabul etmek biraz zordur. Çünkü her durumda Brüksel’in bölgede kendi çıkarları var ve onları savunmaya çalışacak. Örneğin, örgüt enerji alanında büyük etkinlik göstererek, bu alanda güvenliğinin sağlanmasına hayati nokta olarak yaklaşır.
Avrupa Birliği’nin bölgenin jeopolitik dinamiğine etki etme girişimlerini sürdüreceği tahmin edilebilir. Birliğin, ABD-Rusya arasında kalmak istemediği açıktır. Üstelik bölgesel mücadelede bu güçlerden hiçbiri tam avantaj elde etmedi. Böyle bir belirsiz durumda Brüksel’in geri çekilmek niyetinde olması inandırıcı değil. Ermenistan’la ilişkilerin sürdürülmesi, çeşitli alanlarda iş birliğiyle ilgili görüşmelerin yapılması vb. bunu onaylar.
Aynı zamanda, burada AB’nin bölgedeki konumunu zayıflatan bir hususu da unutmamalıyız. Mesele örgütün bu bölgedeki çifte standart politikasıdır. İşgalci Ermenistan’a yardımlar yapılması, onunla ilişkileri genişletme amaçları ve Azerbaycan’a karşı bazı suçlamaların ileri sürülmesi – tüm bunlar Avrupa Birliği’nin nüfuzunun aleyhine olan süreçlerdir. Bu yaklaşım ile çok önemli bir dönemde Güney Kafkasya’da jeopolitik konumunu sağlamlaştırmak oldukça zordur. Fakat şimdilik Brüksel’de yeni bir adım atma isteği görülmez.
Batı’nın bu siyasetiyle, Rusya faktörünün önemi yükselmektedir. Tiflis, Brüksel ile ilişkilere daha çok dikkat etse de, Moskova’yı da unutmuyor. Son zamanlarda iki ülke arasında iş birliğiyle ilgili görüşmeler sonuç vermektedir. Ancak şimdilik Gürcistan-Rusya ilişkilerinin stratejik içerik aldığını söylemek zordur. Hatta Ermenistan’ın Kremlin’e bağımlılığı daha da çoğalmıştır.
Mesele şuradadır ki, Erivan, Avrasya Ekonomik Birliği’ne üyelik konusunda karara vardıktan sonra, Batı’nın ona tesir imkânları en aza indi. Şimdi Washington ve Brüksel, Ermenistan’ı tamamen kaybetmemek yönünde adımlar atmayı hedeflerken, Rusya bu ülkeyi somut olarak ülkesinin bir eyaleti olarak görüyor ki, bu da bölgede jeopolitik belirsizliği artırır. Moskova’nın üstünlüğü bırakacağını beklemek abesle iştigaldir.
Rusya’nın Azerbaycan’la ilişkileri geliştirmekte çıkarı olduğu da açıktır. Azerbaycan bölgede yegâne devlettir ki, büyük kuzey komşusu ile eşit ortaklık ilkesi temelinde ilişkiler kurur. Azerbaycan’ın ekonomik potansiyeli, gerçekleştirdiği verimli enerji siyaseti ve bağımsız dış politikası bu ülkenin daha önemli bir ortak olduğunu ortaya koyar.
Uzmanlar vurguluyorlar ki, Batı ve Rusya’nın Güney Kafkasya’daki nüfuz mücadelesiyle, İran ve Türkiye’nin de burada etkinliği artmaktadır. Aynı süreçte Ankara’nın imkânları daha yüksek kabul edilir. Tahran’ın nükleer programıyla ilgili müzakerelerin atması, onun da bu bölgede şansını artırır. Fakat şimdilik ne Türkiye ne de İran, Batı ve Rusya kadar güçlü etki mekanizmalarına sahip değildir. Aynı sebeple, bu iki devletin bölge önderliğine heveslenmelerinin bir sonuç verebileceğini söylemek zordur.
Bunlar Güney Kafkasya’da istikrarı sağlayan yeni düzenin tam oluşmadığını gösterir. Böyle anlaşılıyor ki, bölge şimdilik jeopolitik belirsizlikte kalmaktadır. Bu ise genel olarak tehlikeli bir manzarayı ortaya koyuyor. Sorunların çözümlenmemesi bu açıdan ayrıca ciddi tehdit oluşturuyor. Maalesef, bu yönde büyük devletler somut adım atmıyor, Ermenistan’ı saldırgan politikasından döndürmeye çalışmıyor. Bölgede şimdilik bu, kendi çıkarlarını temin etmediğinden, onların bunu yapacağına umut azdır.
Böylece, Güney Kafkasya’nın dünyanın büyük jeopolitik güçleri için “eyalet” statüsüne geçmesi, bizce, geçici niteliktedir. Kısa vadede bu bölgenin daha şiddetli mücadele alanına dönüştürülebileceği de yok sayılamaz. Bu durum bölge halklarını tehlikeye atmanın yanı sıra, küresel jeopolitik gelişmeleri de olumsuz etkileyebilir.