AB VE ESKİ SOVYET COĞRAFYASI: JEOPOLİTİK DEĞİŞİKLİKLER ZEMİNİNDE SORUNLAR – II

upa-admin 17 Şubat 2015 2.331 Okunma 0
AB VE ESKİ SOVYET COĞRAFYASI: JEOPOLİTİK DEĞİŞİKLİKLER ZEMİNİNDE SORUNLAR – II

Avrupa Birliği, son 25 yılda genişleme yönünde öyle ileri adımlar attı ki, bu da birtakım sorunlar meydana getirdi. Yugoslavya’nın bölünmesi sürecine AB doğrudan katıldı. Örgütün genişleme politikası, sonuçta Ukrayna krizine de yol açtı. Afrika’nın kuzeyinde, Suriye, Irak ve Afganistan’da yaşanan süreçlerde de AB’nin rolü vardır. Zürih Protokolleri’nin imzalanması ve Ermenistan-Türkiye sınırının açılması konusunda birliğin hakkaniyet ilkesiyle uyuşmayan hevesi henüz hafızalardan çıkmadı. Brüksel, bu konuda Türkiye’ye hayli baskı yaptı. Bütün bunlar doğruluyor ki, AB için diğer bölgelerle birlikte, eski Sovyet bölgesinin de önemi arttı. Birliğin bu yönde yürüttüğü politikanın uzmanların odağında olması da bununla açıklanabilir. Analizler gösteriyor ki, buradaki manzara henüz net değildir. AB’nin hataları ve birçok diğer faktör durumu hayli karmaşıklaştırır. Bu faktörler prizmasından bakılırsa, Brüksel’in ne gibi adımlar atacağı konusu hayli ilginçtir.

Ukrayna ve Moldova: AB’nin Jeopolitik Amaçları

Avrupa Birliği’nin Ukrayna siyasetini sadece Rusya faktörü düzleminde değerlendirmek tek taraflı yaklaşım olurdu. Burada enerji, ulaşım, ekonomi ve askeri alanları kapsayan çok sayıda faktör rol oynuyor. Ukrayna, Doğu Avrupa’nın büyük devletlerinden biri olarak özel jeopolitik öneme sahiptir. Bunları dikkate alan AB, bu ülke ile özel ilişkiler kurmaya çabalıyor.

Bu bağlamda, ortak üyelik anlaşmasının imzalanması örgütün başarısı olarak düşünülebilir. “Doğu Ortaklığı” programı kapsamında Brüksel’in Kiev ile ilişkileri azami geliştirmek niyetinde olduğu da bilinir. Ayrıca, NATO’nun Ukrayna ile yoğun işbirliği planları hakkında bilgiler yayılır. Bir dizi uzmana göre; Kiev, NATO’yu Avrupa’nın askeri-siyasi dayanağı olarak görse de, onun bu kurumda geleceği yoktur (bkz: Артем Мальгин. Россия-Украина: европейский фактор в постсоветских отношениях / Российский совет по международным делам, 26 декабря 2013).

Hâlihazırda AB için Ukrayna yönünde en önemli mesele, ülkenin toprak bütünlüğünü sağlamak ve ekonomik krizi ortadan kaldırmaktır. Bunun için serbest ticaret bölgesinin kurulmasına büyük ihtiyaç vardır. Fakat Moskova, şimdilik ortak üyelik anlaşmasının bu kısmının gerçekleşmesine izin vermez ve Kremlin’in tutumundan vazgeçmesi zordur. Çünkü bu durumda Rusya ekonomisi zarar görebilir. Demek ki, şimdilik AB-Ukrayna ilişkilerinin artarak devamının önünde engeller mevcuttur. Bununla birlikte, işbirliğinin somut sınırları da bilinmektedir.

Bu, 18 Mart 2014’te Brüksel’in kabul ettiği bir belgeyle netleşti. Burada AB’nin Ukrayna’yı “Avrupa Komşuluk Politikası ve Doğu Ortaklığı çerçevesinde önemli bir ortak” olarak kabul ettiği vurgulandı (bkz: Factsheet: EU-Ukraine relations. Brussels, 18 March 2014). Şimdiki koşullar kapsamında, süreçlerin bu düzlemde nasıl gelişeceği hakkında kesin konuşmak risklidir. Çünkü ortaya beklenmedik jeopolitik ve askeri faktörler çıktı. Ukrayna mücadelesi tüm keskinliğiyle devam etmektedir.

İlginçtir ki, Batılı analistler arasında Ukrayna krizinde Washington ve Brüksel’i suçlayanlar da az değildir. Onlar hesap ediyorlar ki, büyük devletler komşu oldukları potansiyel tehlikelere hep duyarlı olmuştur. Ukrayna’da da bu tehlikeyi Batı yarattı ve Moskova buna tepki vermeliydi (bkz: önceki kaynağa).

Diğer yandan, uzmanlar Ukrayna’nın AB’ye entegrasyonunu da tam olarak olumlu görmüyor. Birincisi, Kiev’in “Avrupa’ya entegrasyon yönünde elde ettiği başarılar fazla değil”; ikincisi, “AB’ye üyeliğin olumsuz sonuçları sadece kısa vadede değil, uzun vadede de etkisini gösterebilir” (bkz: Павел Гайдуцкий. Украина-ЕС: проблемы интеграции / “Зеркало недели. Украина”, 7 июня 2013). Kiev ise, bu konuya her şeyden önce ülkenin sürekli ve istikrarlı ekonomik gelişimi düzleminde bakıyor. Görüldüğü gibi, burada amaçla gerçek durum arasında belli çelişkiler var.

Hâlihazırda AB Ukrayna’ya mali destek veriyor, onun güvenliğinin temini için adımlar atıyor. Bunların yeterli olup olmadığı meselesinin ise ucu açıktır. Başka etkenlerle birlikte, durumu belirsiz eden başka faktör de yukarıda vurguladığımız AB-Rusya ilişkilerindeki sorunlardır. Yakın vadede burada ciddi değişikliklerin olması zordur. Kiev, sanki Avrupa Birliği ile Rusya arasında sıkıştırılıyor. Onun karşısına çıkan sorunların çözümü yönünde atacağı adımlar çok belirleyicidir. Bununla birlikte, Ukrayna’nın karmaşık jeopolitik duruma düştüğü de itiraf edilmelidir.

Moldova hakkında da aynı fikirleri söylemek doğru olur. Ancak bu ülkede bölücülük, şimdilik Ukrayna’daki kadar ciddi ihtilaflara yol açmaz. Doğru, Moskova AB’ye ortak üyelikle ilgili Kişinev’i birkaç kez uyardı ki, Transdinyester’de de durum gerginleşebilir. Rusya için herhangi bir ekonomik tehlike oluşursa, Kremlin somut olarak harekete geçebilir. Burada esas neden, AB’nin Moldova ile serbest ticaret bölgesini şekillendirme meselesine büyük önem vermesidir. Çünkü Moldova, temelde küçük ve fakir bir ülkedir. Onun ekonomik yardıma ciddi ihtiyacı vardır. Ancak ilginçtir ki, bu süreç baştan beri belirsiz oldu.

Zira Avrupa Birliği, Moldova’da üretilen ürünlerin ithaline kısıtlamalar koydu. Örneğin, her AB sakini yıl boyunca toplam 40 gram Moldova elması alabilirdi! (bkz: Андрей Девятков. “Европейский выбор” Молдовы: международный и внутренний контекст / “Перспективы”, 1 июля 2014). Ayrıca, Moldova’nın iç piyasasında yerli üreticilerle Avrupalı şirketlerin rekabeti birincileri çok zora sokardı (bkz: Юлия Семенова. Что даст Молдавии зона свободной торговли с ЕС / “Deutsche Welle”, 20 ноября 2012). Bunlar dikkate alınarak, Kişinev için “geçiş aşaması” olarak adlandırılan ve ticarette birtakım teşviklerin yapılmasını öngören bir belge hazırlandı. Bununla da anlaşıldı ki, AB ortak üyeliği, bu ülkeye hemen fayda sağlamayacak.

Öte yandan, Ukrayna krizi Brüksel-Kişinev ilişkilerinde ek zorluklar yarattı. Birincisi, anlaşıldı ki, Moskova her zaman Moldova’ya müdahale edebilir. İkincisi, ülkede 2014 Kasım’ında yapılan parlamento seçiminin sonuçlarına çok şey bağlı idi. Bunları dikkate alarak, Moldova dikkatli davrandı. Parlamento seçiminin sonuçları da bu açıdan ilginçtir. Birinciliği %20,51 oy ile Moldova Sosyalist Partisi almış, ikinciliğe Moldova Liberal Demokrat Partisi (%20,16) gelmiş, arkalarından ise Moldova Demokratik Parti (%15,8) ve Moldova Liberal Parti (%9,67) gelmiştir. Komünistlerin muhafazakâr kanadı ise %17’den biraz fazla oy toplamıştır. Bununla Moldova Parlamentosu’nda “Avrupa kanadı”nın hâkim olacağı ortaya çıktı (bkz: Сергей Маркедонов. Молдавский выбор / “Голос Америки”, 4 декабря 2014). Şimdi güncel mesele ülkenin Avrupa Birliği ile işbirliğinin nasıl bir içerik alacağıdır; çünkü Moldova Parlamentosu’nda görüşlerin farklı olacağına şüphe yoktur.

Hatta Avrupa eğilimli demokratik güçler arasında bile, bu veya diğer konularda fikir ayrılığı vardır. Buraya sosyalistleri ve komünistleri de eklemek gerekir. S. Markedonov bu bağlamda yazıyor: “… ‘Sol Moldova’nın görüşünü’ dikkate almamak mümkün değil. Eğer amaç istikrarlı ve güvenli Avrupa ise, o zaman iç parçalanmaların ve çekişmenin giderilmesi üzerinde şimdiden düşünmek gerekir” (bkz: önceki kaynağa).

Bunlar gösteriyor ki, Moldova’nın Avrupa Birliği ile işbirliği şimdilik birkaç belirsiz faktörlerle bir aradadır. Ukrayna krizinin buna etkisi hissedilecek derecededir. Aynı zamanda, parlamento seçimleri doğruladı ki, genel olarak bu ülke Avrupa ile entegrasyon yolunu seçti. Sürecin ne zaman sona ereceği hakkında konuşmak riskli iştir. Rusya’nın baskısı ile AB-Moldova ilişkilerinin belli dönüşümlere maruz kalması mümkündür. Çünkü ülkedeki siyasi istikrarın bozulması için, Moskova’nın elinde imkânlar vardır. Tecrübeler gösteriyor ki, böyle durumlarda Kremlin durumu değişebiliyor. 2008 yılında Gürcistan’da yaşanan olaylar bu fikri teyit etmektedir. Avrupa Birliği’nin Güney Kafkasya ülkeleri ile ilişkilerinde bu faktör hala etkisini göstermektedir.

AB-Güney Kafkasya İlişkileri: İşbirliğinin Geleceği ve Sorunlar

Her şeyden önce, Avrupa Birliği ile Güney Kafkasya ülkeleri arasındaki ilişkilerin çelişkili olduğunu itiraf etmek gerekir. Buna çeşitli nedenler gösterilir. 2008-2011 yıllarında ise onun ilkesel değişikliklere uğradığı kaydedilir (bkz: Константин Юматов. Эволюция политики Европейского Союза на Южном Кавказе / Вестник Томского государственного университета. История, №1 (17), 2012, с.126-131). Aynı dönemde ilişkilerde barış ve müzakere öne çıkmıştı. Ancak burada bir nokta unutulmamalıdır.

Güney Kafkasya devletleri bağımsızlığını kazandıktan sonra AB’nin bölgeye ilgisi arttı. Örgüt gerçek durumu dikkate almadan, bu bölgedeki ülkeler arasında fark gözetmeksizin onlarla işbirliği modeli üzerinde çalıştı. Tesadüfi değil ki, ilk zamanlarda Avrupa Birliği bu bölgede özellikle ekonomi, enerji, ulaşım ve maliye yardım programları ile faaliyet göstermeyi tercih ediyordu. TACIS ve TRACECA gibi projeler bu dönemde oluştu. Ancak bu tür işbirliği modeli uzun süre devam edemedi ki, birkaç nedenle açıklanabilir.

Birincisi, AB bölgenin gerçek jeopolitik durumunu doğru değerlendiremedi. Brüksel’in bazı temel konulara çifte standartlı yaklaşımı onun buradaki nüfuzunu olumsuz etkiledi. Brüksel’in Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ çatışmasının çözümünde aktif, objektif ve adil bir tutum tutmaması buna örnektir. İkincisi, dünyada ve eski Sovyet alanında yaşanan ciddi jeopolitik değişikliklere Avrupa Birliği yeterince esnek tepki vermedi. Onun siyaseti sanki olayların peşinden gidiyordu. Üçüncüsü, Güney Kafkasya’da büyük jeopolitik güçlerin mücadelesi keskin ve gergin karakter aldı ki, bu da daha karmaşık rekabet ortamının oluşmasına yol açtı (bkz: Novruz Məmmədov. Xarici siyasət: reallıqlar və gələcəyə baxış. Bakı, 2013, s.58; 146-147).

Bu gibi faktörlere 2008’de Rusya ile Gürcistan arasında meydana çıkan ihtilaf eklendi. Sonuçta, yukarıda vurgulanan değişiklikler kendini gösterdi. Aslında, bölge devletlerinin AB ile işbirliğinin ayrı dinamikleri ve içeriği var. Azerbaycan bu örgütle daima eşit ortak olarak ilişki kurmayı tercih etti. Eski Sovyet ülkeleri “ortak üyelik” anlaşması imzalamaya çalışırken, Bakü başka teşebbüslerde bulundu. Cumhurbaşkanı, Stratejik Çağdaş Ortaklık (SÇO) fikrini ileri sürerek Azerbaycan’ın bağımsız ve çok yönlü siyaset yürüttüğünü bir daha anlattı.

AB ile yakın işbirliği yolunu seçen Gürcistan, Rusya faktörünü gerekli düzeyde değerlendiremedi ki, bunun da sonucu bilinmektedir. Tiflis, şimdi bu bağlamdaki hatalarını düzeltmeye çalışır, ama şimdilik önemli başarı elde edememiştir. Uzmanların hesaplamalarına göre, Avrupa Birliği “Gürcistan’la ilişkilerin gelişimini tatminkar bulmuyor” (bkz: Ирина Болгова, Юлия Никитина. Отношения между ЕС и государствами Закавказья: перспективы развития / Ежегодник ИМИ – 2014 / Гл. ред. А.А. Орлов, ред. выпуска П.Б. Паршин. – М.: МГИМО-Университет, 2014. Вып. 2 (8). ‒ с.119).

Ermenistan Avrupa Birliği’ne karşı daha çelişkili tutum tuttu. Erivan geleneksel olarak Rusya’nın etkisi altındadır. Ancak Ermeni siyasetçiler Brüksel’e de sıcak mesajlar verdiler. AB Ermenistan’a Dağlık Karabağ meselesinde gizli olarak destek vermeye başladı. Bunlar kurumun saldırgan devlete mali yardımlarında, Avrupa Parlamentosu’nun bazı milletvekillerinin ayrılıkçılarla görüşmesinde, Dağlık Karabağ’a Azerbaycan’dan izin almadan ziyaretlerin düzenlenmesinde ve çatışmanın çözümüne çifte standartlı yaklaşımda ifadesini bulur.

Erivan’ın Avrasya Ekonomik Birliği’ne üyelik kararı bile AB’yi Ermenistan’dan uzaklaştırmadı. Halihazırda taraflar arasında çeşitli alanlarda işbirliğinin sürdürülmesi yönünde görüşmeler sürüyor. Görüldüğü gibi, Brüksel Güney Kafkasya’da ikili yaklaşım politikasından vazgeçmek fikrinde değildir. Dolayısıyla çoğu uzman Güney Kafkasya ülkelerinin AB’ye entegrasyonuna birçok faktörün engel olduğu kanaatindedirler (bkz: Andrey Bolshakov, Timur Mansurov. Conflicts of Identities in the South Caucasus and Problems of Integration of the States of the Region into European Structures / ”World Applied Sciences Journal”. 2013. – Issue 27 (Education, Law, Economics, Language and Communication). – pp. 43-47).

Orta Asya: AB’nin Umutlarının Boşa Çıktığı Alan?

Öncelikle onu belirtelim ki, Orta Asya Avrupa Birliği’nin komşuluk politikası programında yer almadı. Buraya daha çok teknik, maddi ve mali destek programları kapsamında nüfuz etmeye gayret gösterilir. Malum 11 Eylül terör olayından sonra Brüksel’in bu bölgeye yaklaşımı değişmeye başladı. 2007 yılında Almanya’nın AB başkanlığı döneminde “Orta Asya (siyasi) Strateji Belgesi (2007-2013)” kabul edildi (bkz: EU Strategies on Governance Reform: Between Development and State-building. Edited by Wil Hout. Routledge. 2013, pp. 75-103).

Almanya Dışişleri Bakanı F. W. Steinmeier, örgütün bölgeyle ilgili amacını kısaca şöyle ifade etti: “Orta Asya Rusya ve Çin’le sınır olması sebebiyle onların tamamen etkisi altına düşmemelidir” (bkz: Ahto Lobjakas. EU: German Presidency’s Focus on Central Asia, Black Sea and Russia / RFE/RL, December 19, 2006). Ayrıca, AB Afganistan, İran ve Pakistan’dan olası tehlikeleri de dikkate almaya çalışmalıdır.

Uzmanlar Avrupa Birliği’nin dış politikasındaki bu değişiklikleri, onun Orta Asya doğrultusunda “yeni bir stratejiye doğru” adımı olarak değerlendiriyorlar. Fakat burada onların belli şüpheleri de vardır (bkz: Esra Hatipoğlu. Avrupa Birliği-Orta Asya İlişkilerinde Yeni Bir Stratejiye Doğru (Mu?) / “Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları” (OAKA). Cilt: 3, Sayı: 5, ss. 1-25, 2008). Mesele şuradadır ki, örgütün bu bölgedeki planları somut faaliyetin sonuçlarından farklıdır. Daha net olarak, AB Orta Asya’da ciddi bir başarı kazanamamıştır.

Burada her şeyden önce Rusya ve Çin faktörlerini vurgulamak gerekir. Pekin son yıllarda bu bölgeye daha çok nüfuz etti. O cümleden ekonomi, kültür ve enerji alanlarında somut programlar önerdi, büyük miktarda sermaye koydu. Moskova’nın ise aynı bölgede etkisi geleneksel olarak güçlüdür. Hâlihazırda Kremlin Orta Asya ülkeleri ile ekonomik ve askeri işbirliğini artırmaya çalışır. Bunlarla birlikte, Asya kıtasının dünyada jeopolitik ağırlığının arttığını ve orada birkaç bölgesel örgütün gelişmekte olduğunu unutmamak gerekir.

Nihayet, ABD’nin Afganistan politikasının AB-Orta Asya ilişkilerine çelişkiler getirdiğini belirtmeliyiz. Avrupa bu bölgede yasadışı narkotik ticareti ve terörün yaratabileceği tehlikeleri dikkate almaya mecburdur. Aynı zamanda, uzmanlara göre, “Avrupa Birliği’ni Orta Asya ile işbirliğine  enerji faktörü zorluyor” (bkz: Hakan Samur.Avrupa Birliği’nin Orta Asya Politikası: İdealist Söylemlerin Yetersiz Eylemlerle Yürütülme Çabası / “Uluslararası Hukuk ve Politika”, Cilt: 7, Sayı: 13, ss. 1-29, 2012). Rusya ile meydana çıkan gerginlik meselenin bu tarafını daha da güncelleştirdi. Böyle anlaşılıyor ki, AB bundan sonra Orta Asya ile ilişkilerini geliştirmeye çalışacaktır.

Böylece, AB’nin bu bölgedeki politikasında belirsizlikler sürer. Ona tamamen örgütün eski Sovyet alanında gerçekleştirdiği siyaset bağlamında bakılabilir. Yukarıdaki analizler gösteriyor ki, şu anda AB bu yönde sorunlarla yüzleşir, onların nasıl ve ne zaman giderileceği meselesinin ise ucu açıktır. Brüksel şimdilik oluşan durumu değiştirememektedir. Aynı zamanda, AB için bu jeopolitik alanda diğer büyük güçlerin daha etkinleşmesi ciddi rekabet ortamı oluşturur. Bu rekabet ortamının içeriği ile ilgili henüz ortak bir görüş yoktur. Bazı uzmanlara göre, uzmanların çoğu “jeopolitik yanılsama”ya kapılmıştır. Gerçekte Rusya ve Çin ABD’nin uzun yıllardır yarattığı jeopolitik sistem çerçevesinde faaliyet gösterirler (bkz: G. John Ikenberry. The Illusion of Geopolitics: The Enduring Power of the Liberal Order / “Foreign Affairs”, May/June 2014? Volume 93, Number 3, pp. 80-91). Böyle bir ortamda örgütün hangi siyasi yolu seçeceğini söylemek zordur. Fakat Avrupa Birliği’nin eski Sovyet alanı uğrundaki jeopolitik mücadelesini sürdüreceğini söylemek mümkündür.

Kamal ADIGOZALOV

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.