Ukrayna’da süregiden savaşta Batı’dan ve Rusya’dan alınmış olan silahların karşı karşıya gelmesi konusunda haberler hayli süredir yayınlanmaktadır. Ancak gerek Batı, gerekse de Rusya, resmen savaşa katıldığını henüz ilan etmedi. ABD’nin süreçlere müdahalesine gelince, bu konuda Amerikalı uzmanlar arasında fikir ayrılığı mevcuttur. Uzmanların bir kısmı, ABD’nin Ukrayna’ya doğrudan cephane ve mühimmat yardımının durumun kontrolden çıkmasına ve geniş çaplı bir savaşa dönüşmesine yol açacağını düşünüyor. Diğer bir grup ise, bunun aksine, pasifliğin Rusya’yı askeri adımlarını daha da genişletmeye heveslendireceğini bildiriyor. İkinci yaklaşımın önde gelen simalarından olan Zbigniew Brzezinski, çeşitli jeopolitik meselelere olduğu gibi, Ukrayna’da son bir yılda yaşanan süreçlere yönelik açıklamalarla da gündeme gelir. Kendisinin geçenlerde Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nde (CSIS), Ukrayna’daki olaylar zemininde Rusya ile ilişkilere ilişkin konuşması da oldukça ilginçtir (Bkz: America’s Strategic Dilemma: A Revisionist Russia in a Complex World / csis.org, 9 Mart 2015).
Rusya’nın Tek Kutuplu Dünyaya Yönelik İsyanı
Rusya’ya ve Ukrayna olaylarına ilişkin sert tutum yanlısı (“Hardliner”) olan Brzezinski düşünüyor ki; ABD, Ukrayna’da yaşanan süreçlere yeterince aktif katılmıyor. Onun fikrince, ABD artık Ukrayna’daki gelişmelere sadece tepki vermekle kalmayıp, krizin sonuçlarının oluşturulmasında da aktif şekilde yer almalıdır. “Olaylara tepki vermekle, onları yönlendirmek arasında büyük fark var. Tepki; büyük zaferi, bizim değerlerimizin, gücümüzün ve istihbaratımızın başarısına olan güveni öngörüyor. Bu yaklaşım, kısa vadede elde edilebilen sonuçlara tutunmayı ve bizi ilgilendiren konuların yanı sıra, Rusya’nın çıkarlarını da dikkate almayı gerektirir; çünkü bu yaklaşımla kriz taraflardan hiçbirinin mutlak zaferiyle sona ermeyecektir”.
Rusya’nın zaferi, 2007 yılındaki Münih Güvenlik Toplantısı’nda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in konuşmasından bu zamana kadar şekillenen ve yeniden kurulan rejimin zaferi demek olacak. Ayrıca Şubat ve Mart aylarındaki konuşmalarında Putin, Rusya’nın yeni ulusal güvenlik anlayışını da oluşturdu. Bu güvenlik anlayışı merak doğuracak derecede muhafazakâr ve milliyetçi (millet – milli devlet anlamında) karakter taşımaktadır. Ülke, kendi statü ve gücüne dayanmaktadır ve dünyada olup bitenlerden tedirgindir. Temelde, bu rejim, Batı dünyasını özellikle de Atlantik alyansını düşman olarak algıladığını açıkladı. Rusya’nın aşırı milliyetçi (şovenist) planlarını en yüksek seviyede yerine getirmesi için, bu düşmanı her şekilde zayıflatmak gerekiyor.
Hatırlatalım ki, bu yıl Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşmasında V. Putin, uluslararası ilişkilerde var olan ideolojik önyargıların (stereotiplerin), çifte standartların vb. düşünce kalıplarının “Soğuk Savaş”tan miras kaldığını söyledi. Rusya Devlet Başkanı, konuşmasında tek kutuplu dünya yaratma girişimlerine özel yer ayırarak, tek iktidar, güç ve karar alma merkezi demek olan tek kutuplu dünyanın, bu sistemde bulunan ülkeler ve onun başındaki hegemon için yıkıcı olduğunu söyledi. Tek kutuplu dünyanın kabul edilemez olduğunu söyleyen V. Putin’e göre, bu aynı zamanda demokrasi kavramıyla da bağdaşmamaktadır; çünkü demokrasi, azınlığın çıkar ve görüşlerinin de dikkate alındığı bir çoğunluk iktidarıdır (Bkz: Выступление и дискуссия на Мюнхенской конференции по вопросам политики безопасности / archive.kremlin.ru, 10 Şubat 2007). Aslında bu konuşmasında, Rusya Devlet Başkanı, küresel güvenlikle ilgili birçok konuya değinerek, Batılı devletleri, özellikle de ABD’yi samimiyetsizlikle suçladı.
Bu görüşme sonrasında, Putin yer aldığı diğer birtakım toplantılarda da benzer fikirler dile getirdi; Batı’yı ikiyüzlülük ve dünya hegemonluğu iddiasıyla suçladı. Fakat Brzezinski’nin o konuşmayı, “yeni rejimin başlangıcı” olarak adlandırması, şu anlama gelir ki; görünüşe göre bu konuşma, bir devletin tek kutuplu dünya girişimlerine karşı açıkça uluslararası tribünden dünyaya belki de ilk seslenişidir. Söz konusu konuşmanın öncesinde, Putin’in toplantı katılımcılarının söyleyeceklerine şaşıracağını, fakat kendisine darılmamaları gerektiğini bildirmesi, Rusya Devlet Başkanı’nın Batı’nın dünya hegemonluğuna karşı açıkça isyan ettiğini idrak etmesi anlamına geliyordu. Genel olarak, son dönemin Ukrayna olayları sık sık “Soğuk Savaş”ın yeniden alevlenmesi olarak gösteriliyor, fakat tahmin edilebilir ki, bu “savaş” aslında daha önce başlamış, ya da iddiaların aksine hiçbir zaman tamamen ortadan kalkmamıştır.
Brzezinski ve Kissinger’in Putin-Hitler Karşılaştırılması
Brzezinski yukarıda belirtilen konuşmasının devamında dedi ki; Rusya, şu anda gözlemlediğimiz yöntemlerle Ukrayna’daki amacına ulaşsa, sonraki hedefi Baltık ülkeleri olabilir. “Bu ülkeler eski SSCB’nin, Putin için ise en önemlisi odur ki, Çar İmparatorluğu’nun parçası olmuştur. Bu sebeple, Kremlin yönetiminin mantığına göre, bu ülkeler yine Rusya’nın sınırlarında olmalıdır. Bu ise ardından diğer ülkelerin -Azerbaycan veya Gürcistan’ın- Rusya’ya birleştirilmesine yol açabilir. Elbette, esas amaç Atlantik alyansının parçalanmasıdır. Bu nedenle, bizim için risk oldukça büyüktür ve bu yüzden bu tehdide ciddiyetle yaklaşmalıyız”.
Brzezinski, Rus ordusunun zayıf olduğunu, Batı ile geniş kapsamlı değil, bölgesel bir savaşa bile dayanma gücünde olmadığını düşünüyor. “Bugünkü Rus ordusunun, bizimki gibi iyi silahlanmış bir orduya karşı uzun süreli askeri direnç gösterebilecek hazırlık seviyesine ulaşması için 3-4 yıl gerekir. Bu, garip de olsa, 1938-1939 dönemi olaylarını hatırlatır. O dönemde Almanya Avusturya’yı ilhak ettikten sonra, Hitler, Çekoslovakya’yı işgal etmeye karar verdi. O sırada, Alman Genelkurmay Başkanlığı, ülkenin büyük savaşa hazır olmadığını, bunun için gerekli seviyeye yaklaşık 1943 yılında ulaşabileceğini bildirmişti. Elbette, Putin harekete geçme kararı alırsa, onu durduramayacağız, bizim zayıflığımız da buradadır. Ancak biz, her anlaşmanın her iki tarafın da taviz vermesini talep ettiğini dikkate alarak, daha ciddi hedefler koymalıyız. Biz,Ukraynalılara savunma silahları sağlamaya hazır olmalıyız”.
Burada bir hususa dikkat çekelim: Brzezinski, Putin’i Hitler’le karşılaştırıyor ve onun Ukrayna topraklarının bir bölümünü işgal emelinin başka devletleri de tehlikeye attığı mesajını veriyor. İlginçtir ki, Brzezinski’nin bu konuşmasından önce “Der Spiegel” dergisine verdiği röportajda Henry Kissinger, bir zamanlar Rusya’nın terkibinde olan Ukrayna’nın her zaman bu ülke için özel önem taşıdığını ve bunu göz ardı etmenin hata olduğunu vurgulamıştı: “Eğer Batı samimiyse, hatalarını itiraf etmelidir. Kırım’ın ilhakı, küresel hegemonluk iddiasıyla atılan adım değildi. Bu, Hitler’in Çekoslovakya’ya saldırısı değildi” (Bkz: Interview with Henry Kissinger: ‘Do We Achieve World Order Through Chaos or Insight?’ / spiegel.de, 13 Kasım 2014).
Brzezinski’ye göre ise, askeri operasyonlar tekrarlanırsa, ABD’nin kendini savunmak durumunda kalan Ukrayna birliklerine savunma silahları vermeye başlamaktan başka yolu kalmayacağı konusunda Moskova uyarılmalıdır. ABD, bunu tek başına veya müttefikleri ile birlikte yapabilir. Ayrıca böyle durumlarda yaptırımların sertleştirilmesi ve tahribatı büyük çaplı, ayrı ayrı sektörlere yönelen yasaklar uygulanabilir.
Rusya’nın Avrasya’daki Hükümranlığı Sadece Ekonomik Alanla Sınırlandırılacaktır
Uzmana göre, tamamen açıktır ki; Sovyet Bloğu’nu, SSCB’yi ve Çar İmparatorluğu’nu canlandırmak için öngörülen Avrasya Birliği asla gerçekleşmeyecektir. Rusya’nın en iyi olasılıkla ümit edebileceği, Avrasya Ekonomik Birliği’nin kurulması olabilir. Bu yeni yapıya katılmak zorunda kalan Rusya’nın bazı komşuları, bu isme taraftardır. Bu konuda Kazakistan’ın tutumu çok önemlidir. Diğer üyeler de siyasi birlik fikrinden çekinerek, ekonomik ittifak anlayışına ve siyasi çeşitliliğe ağırlık vermiştir.
Brzezinski ekliyor ki, yakın zamana kadar Rusya’nın “sadık uydusu” olan Beyaz Rusya’nın bağımsızlığını mümkün olduğunca artırmak için, Minsk karmaşık bir oyun oynuyor. Orta Asya’nın bazı eski Sovyet ülkeleri Çin’le yoğun ilişkiler kurarak bu ülkenin etki alanına giriyor.
Brzezinski düşünüyor ki, bu süreçlerde Rusya’nın da çıkarları tehdit edilir, dolayısıyla ülke yönetimi bilmelidir ki, yorucu saldırılar kaybetmeye mahkûmdur.
Şimdi Sadece ABD Mi Uzlaşı Yaratma Gücündedir?
Rusya’da yaşananlara gelince, uzman bildirdi ki; onun dünyada ekonomik ve siyasi nüfuz iddiasında olan lider ülkelerin hayli gerisinde kalan ekonomisi, günümüzde ciddi krizdedir. Uygulanan yaptırımlar, ekonominin birkaç yıl daha krizde olacağına işaret eder.
Brzezinski’ye göre, Rusya ile ilişkileri kısmen düzenlemek için bir konuyu dikkate almak gerekir: Ukrayna’yı AB üyesi, demokratik ve gerçek bir Avrupa ülkesi olarak görme isteği, onu NATO’ya kabul etme anlamını taşımıyor. NATO’nun Rusya sınırına varması, ciddi jeostratejik sonuçlara yol açabilir; çünkü bu durumda, tabii ki, Rusya’nın süreçleri sakince seyretmesi beklenemez. Ukrayna’da son haftalarda yapılan anketler de gösteriyor ki; halk, ülkenin AB’ye üye olmasını istese de, NATO üyeliğine pek ilgi göstermiyor. Ukraynalılar bu adımın ülke için ne tür olumsuz sonuçlara neden olabileceğini anlamaktadır.
Brzezinski’ye göre, şimdiki durumda sadece ABD uzlaşı yaratmaya kadirdir. Çünkü Kremlin, NATO ve Avrupa ülkeleri ile dikte şeklinde konuşmakta, meseleye ciddi yaklaşmamaktadır. Sadece Amerika Birleşik Devletleri, hangi düzenlemelerin Ukrayna halkının çıkarlarına cevap vereceğini, Avrupa’nın evriminde ileriye doğru bir adım olacağını ve geniş çaplı savaşın önünü alarak, Rusya için örnek teşkil edeceğini kararlılıkla beyan edebilir. Böyle bir uzlaşıya ulaşmak için, her şekilde çaba harcamaya değer.