7 Haziran 2015 tarihinde kuzey komşumuz Türkiye Cumhuriyeti’nde genel seçimler düzenlenecektir. Bu haftaki yazımda Türkiye’deki genel seçimler hakkında iddialı siyasi partiler bazında bir değerlendirme yapmak ve olası iktidar senaryoları üzerinde fikir yürütmek istiyorum.
Seçime favori olarak giren parti; 13 yıllık iktidar yorgunluğu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın parti Genel Başkanlığı’ndan ayrılması sonrasında yaşanan liderlik boşluğu ve Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı ekonomik büyümedeki yavaşlamaya rağmen, halen iktidardaki İslamcı sağ Adalet ve Kalkınma Partisi’dir. Başbakan Ahmet Davutoğlu liderliğindeki parti, ilk yıllarında -Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde ve Abdullah Gül’ün gözetiminde- Türkiye’nin Avrupa Birliği ile uyum sürecinde önemli reformlara imza atmış, ancak 2007 genel seçimleri ve 2010 anayasa referandumu sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyaset üzerindeki dengeleyici etkisinin kırılmasının ardından, giderek daha fazla oranda İslamcı ve otoriter politikalara yönelmiştir. AK Parti’nin çoğunlukçu demokrasi anlayışı ve adam kayırmacı politikalarının etkisiyle, Türkiye’de özellikle azınlık grupları ve ülkenin yarısını oluşturan laiklik hassasiyetleri yüksek kesimlerde büyük huzursuzluklar baş göstermeye başlamış, bu huzursuzluklar 2013 yılındaki Gezi Parkı protestolarıyla da açığa çıkmıştır. Çok eklektik bir siyaset izleyen AK Parti, PKK gibi eli silahlı terör örgütleri karşısında mutedil bir tavır takınırken, laiklik yanlısı barışçıl gösteri yapan Gezi Parkı protestocusu gençler gibi sosyal gruplar karşısında sert yöntemlere başvurmaktadır. AK Parti’nin başarısının sırrı; hatalı tarih okumalarının da etkisiyle, Cumhuriyet’in esas sahibi olarak görülen laik, şehirli ve iyi eğitimli Türklere karşı İslamcı ve Kürt grupları birleştirmek ve laik grupları hedef göstererek, seçmen mobilizasyonunu sağlamak olmuştur. Tüm anketler, AK Parti’nin bu seçimde de birinci olacağını doğrulamakta, ancak partinin geçen yılki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 50’yi geçen oyu, yüzde 42-44 bandına kadar inmiş gözükmektedir. AK Parti’nin oy kaybının daha çok PKK ile müzakere sürecine tepki gösteren ve MHP’ye ya da Saadet Partisi-Büyük Birlik Partisi seçim ittifakına yönelen aşırı sağ gruplar ve HDP’ye yönelen Kürtlerden kaynaklandığı söylenebilir. AK Parti, seçimlere bazı ekonomik vaatler, PKK ile yürütülen barış müzakerelerinin devamı ve İslamcı hassasiyetlere dayalı söylemlerle girmektedir. Partide üç dönem milletvekili kuralına dayalı olarak bu seçimde aday olamayacak birçok kaliteli isim ise (örneğin Ali Babacan), partinin güç kaybetmesine yol açmaktadır.
Seçimde ikinci olması neredeyse garanti olan parti ise, laiklik ve AB üyeliği yanlısı sosyal demokrat çizgideki Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki parti, son yıllarda yüzde 20 düzeyinde kalan klasik Atatürkçü tabanını genişletmek için büyük bir atılım içerisine girmiş ve partiye Kürt, merkez sağ ve İslamcı siyasal hareketten gelen (Sezgin Tanrıkulu, Mehmet Bekaroğlu, Bülent Kuşoğlu) birçok ismi dahil etmiş, ancak yine de yüzde 30 bandına henüz erişememiştir. Anketlerde partinin oy oranı yüzde 26-28 civarında gözükmektedir. Bu, CHP’nin sol çizgiyle alabileceği oyların neredeyse tamamıdır. Zira bu parti, 1970’lerde Bülent Ecevit’in karizmatik liderliği ve dünyada esen sol rüzgarlar nedeniyle dönemsel olarak yüzde 40’ların üzerine çıkabilse de, klasik tabanı yüzde 20-25 arasında değişmektedir. CHP, seçime daha çok ekonomik reform talepleri, eğitim reformu vaadi, AB üyeliği perspektifinin devam ettirilmesi ve dış politikada daha barışçıl bir vizyon söylemiyle girmektedir. CHP’nin bu seçimde de başarılı olamaması durumunda, partide liderlik yarışı yeniden kızışabilir. Geçtiğimiz yıl yapılan olağanüstü kongrede Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı aday olan ulusalcı Muharrem İnce, popülist siyasetçi Mustafa Sarıgül, partinin eski Genel Başkanlarından olan deneyimli isim Deniz Baykal ve yeniden partiye dönen ve İstanbul İl Başkanlığı görevini üstlenen Murat Karayalçın, olası bir kongrede Kılıçdaroğlu’nun rakibi olabilecek kişilerdir.
Seçimlere moralli giren bir parti ise, üçüncülüğü neredeyse garanti olan Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Yıllardır Devlet Bahçeli liderliğindeki parti, son dönemde AK Parti’den biraz oy çalarak yüzde 17-18 oy oranına ulaşmıştır. Barış sürecinde yaşanan aksaklıkları iyi değerlendiren MHP, bu tepkilerin yanında ekonomik reform vaatleriyle de seçmene göz kırpmaktadır. MHP’nin yaşadığı zorluklar ise; Kürt ve sol seçmenden asla oy alamaması, İslamcı seçmenlerin de daha çok AK Parti’yi tercih etmesidir. MHP, bu seçim sonrasında bir ihtimal AK Parti’nin koalisyon ortağı haline gelebilir. Bu durumda, partinin ekonomik kaynaklara ulaşması ve siyasal geleneğini devam ettirmesi mümkün olacaktır. Ayrıca Genel Başkan Devlet Bahçeli de, parti içi muhalefete rağmen koltuğunu koruyabilecektir.
Seçimlere giren dördüncü iddialı parti ise, Selahattin Demirtaş liderliğindeki Halkların Demokratik Partisi’dir. Klasik Kürt milliyetçisi tabanının yanısıra, bu seçimde sol ve aşırı sol seçmene de ulaşmayı hedefleyen HDP, genç ve karizmatik bir lider görüntüsü çizen Demirtaş sayesinde hızla yükselmekte ve yüzde 5-6’lık klasik tabanını yüzde 10’lar seviyesine çıkarmayı başarmaktadır. Ancak partinin yüzde 10’luk seçim barajını aşabilmesi hala kesin değildir. Baraja çok yakın bir oranla HDP’nin TBMM dışında kalması ise, bu partinin özerklik talepleri ve sokak hareketlerini hızlandıracak tehlikeli gelişmelere neden olabilir. HDP’nin barajı geçmesi ise, çok ilginç bir şekilde AK Parti’nin MHP ile koalisyona yönelmesi ve barış sürecini durdurmasına neden olabilir.
Seçim sonrasında ortaya çıkması muhtemel iktidar formülleri ise şöyle sıralanabilir;
- AK Parti’nin tek parti iktidarının devamı: HDP’nin baraj altı kalması durumunda, Güneydoğu Anadolu bölgesinden 60 civarında fazla milletvekili elde etmesi muhtemel AK Parti, tek parti iktidarı için gerekli olan 276 sayısını kolaylıkla geçecektir. Bu durumda PKK ile yürütülen barış sürecinin devamı garanti altına alınabilir ve filli yarı-başkanlık rejimi devam eder. Zira partinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedeflediği Başkanlık sistemine geçiş için bir referandum düzenlenmesini sağlayacak 330 sayısına ulaşması kolay gözükmemektedir. AK Parti’nin bunun için yüzde 47-48 üzerinde bir oy alması ve HDP’nin de baraj altı kalması gerekmektedir. Ancak bu şekilde AKP’nin tek parti iktidarının devamı ve Başkanlık rejimine geçiş mümkün olabilir.
- AK Parti-MHP Koalisyonu: Şimdilik hiç ifade edilmeyen bir senaryo, HDP’nin barajı geçmesi durumunda 276 milletvekili sayısının altında kalan AK Parti’nin MHP ile bir koalisyona yönelmesidir. Bu durumda Başbakan Davutoğlu’nun MHP lideri Devlet Bahçeli ile yapacağı pazarlık büyük önem kazanacaktır. Ülkenin bütünlüğünün sağlanması ve üniter yapının korunması karşılığında (anayasanın ilk 3 maddesinin korunmasıyla bu sağlanacaktır) AKP ile bir koalisyona sıcak bakabilecek Bahçeli’nin, Başkanlık sistemi konusunda ise ikna edilmesi o kadar kolay olmayabilir. Bu nedenle AK Parti-MHP koalisyonunun kurulması durumunda, yarı-başkanlık sisteminin devamı, hatta parlamenter sistemin güçlendirilmesi gibi ihtimaller gündeme gelebilir.
- AK Parti-CHP Koalisyonu: Oldukça zor görünmesine karşın, toplumsal temsiliyeti yüzde 70’leri bulacak AK Parti-CHP koalisyonu, Türkiye’de yeniden bir “bahar” havası estirebilir ve siyasal kutuplaşmaları zayıflatabilir. Lakin AK Parti ve Erdoğan’ın CHP karşıtlığı üzerine kurulu olan siyasal retorikleri, bu koalisyonun gerçekleşmesini epey zor bir ihtimal haline getirmektedir.
- AK Parti-HDP Koalisyonu: HDP’nin barajı seçmesi durumunda ortaya çıkacak bir diğer ihtimal de, AK Parti-HDP koalisyonunun kurulmasıdır. Bu koalisyon hükümetiyle barış sürecinde hızlı bir şekilde yol alınabilir ve Türkiye’de önemli idari yapısal reformlar gerçekleştirilebilir. Ancak bu durumda, CHP ve MHP tabanında seküler milliyetçi eğilimler hızla güçlenerek, ülkedeki istikrarı bozucu bir faktöre dönüşebilir.
- CHP-MHP Koalisyonu: Geçmişte Baykal döneminde CHP’nin iktidar formülü olan bu koalisyon modeli, şimdilik parti oy oranlarının yetmemesi nedeniyle zor gözükmektedir. Ancak bu iki parti, seçim sonrasında sürpriz bir şekilde gerekli sandalye sayısına ulaşırlarsa, bu koalisyon formülü kolaylıkla hayata geçirilebilir.
- CHP-MHP-HDP Koalisyonu: Gerçekleşmesi en zor, neredeyse imkansız olan bir koalisyon formülüdür. Zira HDP’nin barajı geçmesinin yanında, MHP ile HDP’nin ortak bir hükümete girmeye ikna edilmesi gereklidir. Ters mıknatıslanma yaşayan bu iki partinin bir koalisyona dahil edilmesi ise, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kapasitesini aşacak çok zor bir iştir.
Sonuç olarak, 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonrasında Türkiye’de 1. ve 2. maddelerde sıralanan iktidar formüllerinden birinin gerçekleşmesini beklemek akla daha yatkın gözükmektedir. Ancak AK Parti’nin son düzlükte büyük bir oy sıçraması yapmadığı takdirde, Başkanlık sistemine geçiş çok zor olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle, seçim sonrasında yarı-başkanlık sisteminin devamını beklemek daha makuldur. Her şekilde, Türkiye büyük siyasal çalkantılar yaşayan bir ülke olmaya devam edecektir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ