BALKANLARDA GARİP MANEVRALAR

upa-admin 01 Haziran 2015 1.983 Okunma 0
BALKANLARDA GARİP MANEVRALAR

Etno-kültürel ve dinsel çeşitliliğin bir türlü siyasal çoğulculuğa evrilememesinin yarattığı siyasal/yönetimsel problemler ile boğuşan ve ikili ilişkiler bağlamında da gergin (patlamaya hazır) bir görünüm arz eden Balkanlar, son dönemde dünya gündeminde yeniden ön plana çıkmış durumdadır. Bölgeyi bir kez daha ön plana çıkaran husus ise, küresel/bölgesel güçlerin, enerji stratejileri üzerinden ifadesini bulan sistemsel rekabetleri olmaktadır. Bu rekabete ilişkin olarak, son dönemde ön plana çıkan ülkeler ise Yunanistan, Makedonya, Bulgaristan, Sırbistan ve Arnavutluk olmaktadır.

Yaşadığı ekonomik krizi aşabilmek ve fiilen “iflas” görünümünü içselleştirmiş ekonomisini kurtarabilmek için küresel/bölgesel güçlerin desteğine ihtiyaç duyan Atina, bu bağlamda, özellikle doğu-batı yönlü enerji aktarım güzergâhı içerisindeki pozisyonunu stratejik bağlamda kullanarak önemini arttırmanın ve vazgeçilemez bir aktör olduğunu gösterebilmenin peşindedir. Nitekim hem Türkiye-Azerbaycan ortaklığında inşa edilen ve Batı’nın (ABD/AB) destek verdiği TANAP, hem de Rusya’nın, Güney Akım’ın yerine inşa etmeye çalıştığı “Türk Akımı” projesi bağlamında gündeme gelen Yunanistan, AB ile yürüttüğü borç müzakerelerinde elinde bir koz bulundurabilmek ve Rusya’dan gelebilecek muhtemel mali/ekonomik yardımı da hesaba katarak Türk Akımı Projesi’ne çok daha yakın durmaktadır. Başbakan Tsipras’ın da içerisinde bulunduğu Yunan temsilci ve bürokratlar Moskova’yı ziyaret ederek, ülkelerinin projeye katılması yönünde ciddi bir irade göstermiş durumdadırlar. Zaten Rusya da, Yunanistan’a kuracağı depolama tesisi aracılığıyla isminde “Türk” geçen bu projenin esasen kendisine ve Yunanistan’a kazanç/stratejik önem kazandıracağını ortaya koymuştur. AB ve ABD ise durumu yakından izlemektedir. Ancak Yunanistan’ın, ekonomik yükümlülüklerinden kurtulabilmek için coğrafi konumunu kullanmaya çalışmasından ve bunu Rusya’nın işine gelecek şekilde yapmasından hiç memnun olmadıkları da ortadadır. Yunanistan için Türk Akımı Projesi’ne ilişkin gelen en önemli (belki de tek) itiraz, projenin ismi ile ilgili olmuştur. Bizzat Tsipras, ülkedeki ulusal hassasiyeti dikkate alarak projenin Yunanistan ayağının farklı bir isimle hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Rusya’nın Türk Akımı Projesi çerçevesinde geçiş güzergâhı olarak kullanmayı planladığı Makedonya ise bugünlerde ciddi bir iç karışıklığın eşiğindedir. Nüfusunun en az % 25’i Arnavut kökenli olan ve Makedonlar ile Arnavutlar arasındaki etnik gerginliğin zaten küllenmemiş olduğu ülkenin kuzeybatısında Arnavutların yoğun olduğu bölgede geçtiğimiz günlerde yaşanan silahlı çatışmalar ile uzunca bir süredir iktidarda olan Nikola Gruevski liderliğindeki İç Makedonya Devrimci Örgütü-Makedonya’nın Ulusal Birliği Demokrat Partisi (VMRO-DPMNE)’nin otoriter eğilimlerinden ve yolsuzluklarından şikâyet eden Sosyal Demokratların liderliğindeki muhalefetin gerçekleştirdiği geniş çaplı gösteriler, ülkenin hem etnik hem de siyasal anlamda ciddi bir kutuplaşmaya tanıklık ettiğini ortaya koymaktadır. Şüphesiz bu durum, iç savaşa hiç de yabancı olmayan bir bölge/ülke için çok tehlikelidir. Zira bu ülkede başlayabilecek bir iç savaş; Kosova, Arnavutluk, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan ve hatta Türkiye’yi de içerisine çekebilecek çok büyük bir bölgesel kriz yaratacaktır. Rusya’nın, Makedonya’yı Türk Akımı’na dâhil etme düşüncesi ve Gruevski yönetiminin bu düşünceye destek vermesiyle Makedonya’daki etnik/siyasal gerginliğin tırmanması arasındaki paralellik dikkat çekicidir. Bu durum, ABD ve AB’nin, Üsküp’ü Rusya’dan ve Türk Akımı’ndan uzaklaştırma düşüncesiyle birleştiği anda daha da ilgi çekici bir hale bürünmekte ve ülkenin yaşadığı gerginliğin bu seviyeye dek yükselmesinin arkasında kimin/kimlerin olduğu hususunda ipucu vermektedir. Nitekim Başbakan Nikola Gruevski de, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamayla Avrupa Komisyonu (AB) ile Rusya anlaşmadığı takdirde ülkesinin Türk Akımı Projesi’nde yer almayacağını ifade etmiştir. Gruevski, böylece, neler yaşandığının/yaşanabileceğinin farkında olduğunu kanıtlamıştır.

Güney Akım Projesi’nin hayata geçirilememesinin en önemli nedenlerinden biri olarak görülen Bulgaristan ise, AB’nin sıcak bakmaması ve AB Komisyonu’nun reddedebileceği gerekçesiyle Türk Akımı Projesi’ne yakın durmamaktadır. Bugün itibarıyla TANAP kapsamında da görülmeyen Sofya’nın ne tür bir tercihte bulunacağı merakla beklenmektedir. Bulgaristan, aynı zamanda, kendi güvenliği açısından çok önemli gördüğü ve tarihsel/etno-kültürel gerekçelerle akrabası olarak gördüğü Makedonya’daki gelişmeleri de yakından takip etmektedir.

Balkanlar’da ulusçuluk ve hatta irredentizm deyince akla ilk gelen halkların “ulus devletleri” olan Sırbistan ve Arnavutluk ise, Makedonya’daki gelişmelerin Kosova’ya ve hatta Sırbistan’a sıçrama ihtimalini görmeleri üzerine aralarındaki gerginlikten biraz olsun sıyrılmaya karar vermiş gibi görünmektedir. Nitekim her iki ülkenin de hedefi AB üyeliğidir ve enerji projeleri üzerinden yaratılan gerginliğin etno-kültürel ayrım çizgilerini kaşıyacak çok ciddi bir siyasal/bölgesel krize neden olabileceğini görmektedirler. Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vucic, geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Tiran Ziyareti ile Arnavutluk’u resmi olarak ziyaret eden ilk Sırbistan Başbakanı olmuştur. Vucic’in bu ziyareti Kasım 2014’te Belgrad’ı ziyaret eden Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’ya bir cevap niteliğini taşımaktadır. Bu ziyaret kapsamında ulaştırma, turizm ve ticaret alanında işbirliği olanakları üzerinde konuşulmuş olsa da, esas amaç Makedonya’da artan gerginliğe karşın Sırp ve Arnavutların gerginliği tırmandırmak istemediğini göstermek olmalıdır. Üstelik aynı günlerde Vucic’in yaptığı söylenen ve Rus basınına yansıyan bir başka açıklamada da, Sırbistan’ın Türk Akımı’na değil, TANAP’a katılacağı ve Batılı dostlarının da bu durumdan memnun olacağı ifade edilmektedir. Hiç kuşkusuz, bu durum Sırbistan’ın tarihsel, etno-kültürel ve dinsel anlamda ortak paydada birleştiği Rusya’dan uzaklaşmaya başladığını ve Makedonya’da yaşanan gelişmelerin bir benzerini kendi ülkesinde yaşamak istemediğini, bu ülkenin esas hedefinin ise AB üyeliği olduğunu göstermektedir. Bu arada Vucic’in ziyaret ettiği Arnavutluk’un ve genel itibarıyla Arnavutların, son dönemde ABD’nin Balkanlar’daki en yakın dostu olduğunu unutmamak gerekir. Kosova’nın bağımsızlığına verilen açık destek ve Kosova’daki bağımsızlık kutlamalarının Arnavutluk bayrağının yanı sıra ABD bayrakları ile gerçekleştirildiği gerçeği hafızalardaki tazeliğini korumaktadır.

Görüldüğü üzere, Balkanlar’da hareketlilik tüm hızıyla sürmektedir. Bir kısmı AB üyesi olmuş, bir kısmı ise Batı Balkanlar açılımı kapsamında AB üyelik hedefine sahip olan ve hatta Sırbistan özelinde “üyelik müzakereleri yürüten” Balkan ülkelerinin yönlerini Batı’ya çevirdiği ortadadır. Sırbistan’ın Rusya tarafından geliştirilen bir enerji projesine destek vermeyeceğini açıklaması ve bunun yerine TANAP gibi Batı’nın desteğine sahip ve esasen Türkiye tarafından pazarlanan bir projeye katılacak olması gerçekten önemli bir değişikliğe işaret etmektedir. Makedonya’da yaşanan toplumsal/siyasal gerginlik ise, proje bazında da olsa, Rusya ile Batı arasında sıkışan Balkan ülkelerinin kendi içlerindeki etno-kültürel ve dinsel ayrımlar ile birleştiği noktada ne tür sorunlarla karşılaşabileceğini göstermektedir.

 Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.