TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ SAVAŞ KAPASİTESİNİ YİTİRDİ Mİ?

upa-admin 13 Temmuz 2015 11.589 Okunma 0
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ SAVAŞ KAPASİTESİNİ YİTİRDİ Mİ?

Amerika’nın Sesi isimli sitede yayımlanan bir makale[1], Türk Ordusu’nun savaş gücü hakkında yeni bir tartışma başlatmıştır. “Türk Ordusu Savaş Gücünü Yitirdi mi?” başlıklı makale ile, Ergenekon-Balyoz davaları ve Türk Ordusu’nun savaş gücü analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu makalede; Çuval Olayı, PKK’nın Doğu ve Güneydoğu’da rahat hareket alanı kazanmasıyla beraber bu durumun bölgedeki komutanlara yansıması, Şah Fırat Operasyonu’nun askeri literatüre göre analizi ve Ergenekon-Balyoz davalarıyla TSK üzerinde yaratılan hava ve subaylarda oluşturulan psikoloji ile, MİT için çıkarılan özel yasanın komutanlar üzerinde yarattığı etkinin TSK’nın savaşma gücüyle arasındaki bağlantı analiz edilecektir.

Çuval Olayı

ABD’nin Bağımsızlık Günü olan 4 Temmuz’da Süleymaniye’de 11 Türk askerinin başına çuval geçirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikada prestijine zarar vermiş ve TSK’nın uluslararası siyasetteki caydırıcılığını zedelemiştir. Bu dönem iktidarda bulunan siyasi yöneticilerin yaşanan olay karşısında ABD’ye gerekli cevabı vermemesi ise, TSK’nın içten içe tepkisine neden olmuştur. Özellikle AKP’ye yakınlığı ile bilinen o dönemki Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün “mukavemet etmesinler” emri, subaylarda soğuk duş etkisi yaratmıştır.[2] Bu gelişme, 1919 yılından bu yana TSK’nın onurunu zedeleyen ilk olay olarak kabul edilebilir.

Çuval Olayı’nın yaşandığı gün yanlışlıkla tutuklanan Micheal Todd isimli bir İngiliz, “Çuval” isimli kitabında kendilerine karşı yapılan saygısızca ve insanlık dışı muamele ile Türk askerinin onurunun nasıl yerle bir edildiğini şöyle özetlemektedir:

“Askerler konuştu. ‘Kısa süre sonra çuvallar biraz sonra çıkarılacak. Bir şey yapmaya kalkanı vururuz’…

…kafalarımıza tekme yedik…

…Çuvalları başımızdan söküp aldılar. Süleymaniye’yi gördüm, ana yolda gidiyorduk, herkes gözünü bize dikmişti; bizimle alay ediyor ve Amerikan askerlerini alkışlıyorlardı. Amerikan askerlerine el sallıyor ve gülümsüyorlardı, bize aşağılayıcı şeyler fırlatıyorlardı. Bazılarının ayakkabılarını savurduğunu ve tükürdüğünü gördüm. Neden başımızdaki çuvalları çıkarmışlardı? Bunu kasıtlı yaptıklarını şimdi anlıyorum, insanlar yüzlerimizi görüp tanımıştı ve böylece Birleşik Devletler iyi bir iş yaptığını Kürtlere göstermiş oluyordu…”[3]

Çözüm ya da Barış Süreci

Çözüm ya da Barış Süreci’nden önce ilk incelenmesi gereken olay Habur Olayı’dır. Habur Sınır Kapısı’ndan birçok DTP milletvekilinin de bulunduğu büyük bir grup ile Türkiye’ye giriş yapan 34 PKK’lı teröristin kahramanlar gibi karşılanması ve siyasi karar alıcılarının bu yaşananlar karşısında sessiz kalması, o dönemde TSK’da tepkilere neden olmuştur. Yıllarca terörle mücadele eden bir ordu için, bu durum asla kabul edilemezdi. Ancak PKK’lıların teslim olması ve o dönem hükümetin geliştirdiği bazı söylemler, ortamdaki tansiyonun daha fazla yükselmesine engel olmuştur.

Yaşanan gelişmelerden sonra ortalığın biraz durulmasıyla birlikte, hükümet PKK ile başlattıkları yeni süreçte ateşkes yaptığı ilan ederek, TSK’nın operasyon düzenlemesine izin vermemiştir. Bu süreçte PKK, Doğu ve Güneydoğu’da güçlenmiş ve bölgede yaşanan gelişmeler karşısında sansür politikası devreye sokulmuştur. AKP’nin yarattığı rahat ortam ile bölgede bir devletin altyapısını oluşturan PKK’nın en son Ağrı’da kurduğu mahkeme[4] ve bu mahkemenin dağıtılmaması[5], askerleri ve devletin bölgedeki varlığını yabancılaştırmıştır. Çünkü bölgede yaşanan bir sorun karşısında insanlar, devletin güvenlik kuvvetlerine başvurmak yerine, PKK tarafından kurulan mahkemeye giderek sorunun çözüme kavuşturulmasını istemektedir.

2011 yılında MİT ile PKK görüşmeleri olarak anılan Oslo Görüşmeleri’nin basına sızması, orduda büyük bir kafa karışıklığı yaratmıştır. Barış Süreci zedelenmesin diye PKK’nın bütün tahriklerine rağmen sessiz kalan TSK, PKK’nın faaliyetleri ile ilgili yaptığı duyurularda PKK’yı “terörist grup” olarak tanımlamaktadır. Son olarak Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in Barış Süreci ile ilgili yaşanan gelişmelerden habersiz olması, TSK’nın harekat alanını sınırlamaktadır. Ayrıca bölgede askerin ve polisin güç alanının daraltılmasıyla birlikte PKK’nın güçlenmesi, gelecekte yaşanabilecek büyük bir olay karşısında TSK’yı zor durumda bırakacaktır. Bu nedenle TSK, bölgede kendini güvensiz ve yabancı hissetmektedir.

Şah Fırat Operasyonu

Şah Fırat Operasyonu, askeri literatürde bir geri çekilme olarak kabul edilmektedir. Geri çekilme, savaş veya çatışma anında alınan yenilgiler üzerine savaş alanından çekilme, tekrar saldırmak için güç kazanma amacıyla izlenilen bir taktik, savaşı veya çatışmayı kaybetme sürecinde eldeki toprakları karşı tarafa bırakarak merkeze doğru yakınlaşma stratejisi olarak tanımlanmaktadır. Şah Fırat Operasyonu’nda yaşanan olay ise, Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olan bir toprak parçasının korumasız bırakılarak ve kullanılamaz hale getirilerek, sadece üzerinde bulunan manevi değere sahip eşyaların yerinin değiştirilmesi olayıdır. Bu noktada siyasi yöneticiler, türbenin daha güvenli bir yere taşındığını dile getirmişlerdir. Ancak burada önemli olan nokta, herhangi bir toprak parçasına sahip olmak değil, anlaşmalar ve uluslararası hukuk çerçevesinde hakkınız olan toprağın korunmasıdır. Yaşanan bu gelişme, TSK’nın kafasında şu soruyu uyandırmıştır: “Siyasi yöneticiler ordularının savaşma kabiliyetine güvenmiyor mu?”

Ergenekon-Balyoz

Temmuz 2007’de Ümraniye’de 27 el bombasının bulunması, TSK için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu tarihten itibaren Türk medyasının tabiriyle “operasyon dalgaları” başlamış ve asker, gazeteci, yazar, siyasetçi yüzlerce kişi gözaltına alınmıştır. Bu başlangıçla birlikte 2003-2004 yıllarında planlandığı iddia edilen darbe planları ile Danıştay saldırısından Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan saldırılara kadar 20’e yakın olayın dosyası birleştirilmiştir. 2008’de Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın dava hakkında ilk iddianameyi hazırlamışlardır.[6] İddianamede terör örgütünün amacının “… Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı halkı silahlı isyana tahrik ettiği gibi, cebir şiddet kullanmak sureti ile Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren ortadan kaldırmaya teşebbüste bulunduğu, amaçlarına ulaşmak için kontrolü altında bulunan medya ve sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla ülkede kaos ve iç çatışma ortamı oluşturmaya çalıştıkları, oluşacak gerginlik ortamından faydalanarak, görevde bulunan hükümetleri çalışamaz hale getirip, nihai olarak ordu içerisinde kendilerine destek vereceklerini umdukları askeri şahısların yardımı ile yönetimi değiştirmek amacıyla hükümeti yıkmaya teşebbüs etmek…” olduğu yazılıydı. Bu iddialar üzerine yüzlerce ordu mensubu ordudan atılmış ve hapse gönderilmiştir.

2010 yılına gelindiğinde ise, Balyoz isimli bir askeri darbe planına dair Taraf Gazetesi’nde yapılan haberi dikkate alan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Balyoz Davası’nı başlatmıştır. 2012’de açıklanan karar üzerine “Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini, cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek” suçundan 365 sanıktan 325’ine ağırlaştırılmış müebbete cezası vermiştir. Ancak eksik teşebbüs nedeniyle bazı cezalarda indirime gidilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, darbeye teşebbüs ve terör örgütü yöneticiliğinden müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır.

2014 yılında Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar üzerine, davalarda hak ihlallerinin olduğunu belirtilerek, sanıkların yeniden yargılanması kararlaştırılmıştır. Bunun sonucunda yapılan yeniden yargılama ile beraber bütün sanıkların suçsuz olduğuna karar verilmiş ve davalar düşmüştür.

Bu davaların TSK’nın onurunu kıran noktaları kısaca şunlardır:

  • Bülent Arınç’ın “Allah’a çok şükür ediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa girmemiş. Yoksa bunların savaşacak halleri yok. Askerlikten başka her şeyi yapmışlar” sözleri,[7]
  • Genelkurmay’ın “Hukuka saygılıyız” söylemi nedeniyle subaylara sahip çıkmaması,[8]
  • Cem Aziz Çakmak’ın “Bana burada delil yetersizliği nedeniyle verilecek beraat, benim için yeterli değildir. Adalet de tecelli etmeyecektir. Adalet, ancak ve ancak bu belgeleri hazırlayan kişilerin bu koltuklara oturmasıyla tecelli edecektir.” şeklinde dile getirdiği bu sözlerinin gerçekleşmemesi,[9]
  • Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde özellikle ordu ile mesafeli olan muhafazakar medyanın düzenlediği karalama kampanyası,
  • Haksız yere suçlandıklarını dile getiren komutanların rütbelerinin sökülmesine dair tartışmalar,[10]
  • Yargı kararı ile suçları kesinleşmiş terör suçlularının TSK subayları aleyhinde verdikleri ifadelere dayanılarak, ordu mensuplarının terörist olarak suçlanmaları.

Yaşanan bu gelişmeler, TSK’nın siyasi yöneticilere, medyaya ve yargıya olan güvenini zedelemekle beraber silah arkadaşlarına olan güveni de zedelemiştir. Ordu içinde şu anda görev yapan subaylar, yarın sahte belgeler ile ordudan atılma ya da hapishaneye konmasının önünde bir engel olmadığını düşünmektedir. Çünkü komutanların yargıya güveni kalmamıştır. Bu nedenle birçok subay istifa etmek için 10 yıllık zaman süresinin dolmasını beklemektedir. Örnek olarak görev süresinin 10 yıla indirildiği dönemde onlarca pilot istifa etmişti. TSK’nın istifalar hakkında yaptığı açıklamada askerlerin görev süresinin dolması istifa nedeni olarak gösterilirken, kapalı kapılar arkasında bu komutanların herhangi bir dava yüzünden içeri alınma korkusu taşıdıkları konuşulmaktadır.[11]

TSK’da yaşanan bunca olayların yanında, kamuoyunda hiç dile getirilmeyen, ancak ordu içinde bazı kesimler tarafından rahatsızlıkla karşılanan bazı gelişmeler de yaşanmaktadır. Örnek olarak, Necdet Özel’in Genelkurmay Başkanı olmasından sonra subay adayı olarak yetiştirilen birçok kişinin, baskı ve mobbing yoluyla veya bazı sivil toplum kuruluşlarına üye oldukları gerekçesiyle ordu ile bağlantısı kesilmiş ya da bu kişiler ordudan ayrılmaya zorlanmışlardır. Buradaki hedef, genellikle ailesinin Atatürkçü, milliyetçi veya sol olduğu bilinen öğrencilerdir. Bu öğrencilerin büyük çoğunluğu 4. sınıftayken ordu ile ilişkileri kesilmiştir.

Savaşlarda bir ordu için en önemli etkenin, kullanılan silahların niteliği olmasının yanında, orduyu yöneten komutanın tecrübesi olduğu bilinmektedir. Burada Mustafa Kemal Atatürk ile Enver Paşa arasındaki fark, en büyük kanıttır. Ayrıca bir orduyu en çok zorlayan çatışma türü, düzenli ordulara karşı verilen savaş değil, gerilla taktiğini kullanan örgütlere karşı verilen mücadeledir. Düzenli ordu ile girdiğiniz çatışmalar sırasında mevzileriniz bellidir ve düşmanınızın nerede olduğunu kestirebilirsiniz. Ancak gerilla taktiği uygulayan bir silahlı grubun uyguladığı vur-kaç taktiğine karşı tecrübe kazanmak ve dağlarda örgütlenmiş olan bir grubun nasıl davranacağının psikolojisini anlamak, çok uzun yıllar alabilir. Ergenekon-Balyoz Davaları ile tasfiye edilen askerlerin, PKK ile mücadele sürecinde kazandıkları tecrübe de tasfiye edilmiş durumdadır. TSK artık Irak, İran ve Suriye’yi avucunun içi gibi bilen askerlerden muaftır. TSK, yaşadığı bu sıkıntılı süreçlerin yanı sıra, yıllarca ülke içinde ve NATO’da görev yapmış önemli komutanlarını kaybetmiştir.

Balyoz davaları ile tasfiye edilen askerlerin terfileri ve maaşları konusunda TSK’nın yaptığı açıklamada, dava sürecinde zarar gören askerlerin mağduriyetinin giderileceği dile getirilmiştir.[12] Ancak bu süreçte, subayların ülkeleri için savaşma hevesini tekrardan canlandırmak mümkün olmayabilir. Ayrıca Amerika’nın Sesi’nde yayınlanan makalede de belirtildiği gibi, TSK’nın AKP’ye karşı bir güvensizliği söz konusudur. Bu durum konusunda, Türkiye’nin Suriye’ye girmesine dair tartışmaların yaşandığı günümüzde ordunun yazılı emir istemesi, en önemli kanıt olarak karşımıza çıkmaktadır.

MİT

7 Şubat 2014 tarihinde ise, KCK soruşturması sürecinde ifadesi alınması için MİT müsteşarı Hakan Fidan savcılığa çağırılmıştır. Fidan, Oslo görüşmelerinde PKK ile görüşmekle suçlanıyordu ve tutuklanacağı düşünülüyordu. Ancak dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Fidan’ın ifade vermemesini istedi. Akit Gazetesi’nin iddiasına göre, İstanbul’daki MİT binası polisler tarafından basılmıştı. Bu durum karşısında Hakan Fidan, emrindeki bordo berelilere vur emri vermişti. Ayrıca Erdoğan da, kendi makam arabasını göndererek Fidan’ın gözaltına alınmasının önüne geçmişti.[13] MİT’in Başbakan korumasında olması ve MİT mensupları hakkında soruşturma açılmasının Başbakanlık iznine bağlı olmasının, askerde “üvey evlat” psikolojisi yarattığı aşikardır. Çünkü askerler, suçsuz olmalarına rağmen tutuklanmış ve ağır cezalara çarptırılmıştı. MİT mensuplarının ise işleyecekleri suçlar karşısında bir kalkana sahip olması, iki grup arasında eşitsizlik yaratmaktadır. AYM’nin Ocak ayında aldığı karar neticesinde, MİT mensuplarının yargılanmaması da hak ihlali saymıştır.[14]

Sonuç olarak, TSK’nın savaşma kabiliyeti gözle görülür bir şekilde azalmıştır. Karşımızda yaklaşık 10 yıldır yürütülen operasyonlar ile psikolojik açıdan yıpranmış, uluslararası politikada prestiji ile caydırıcı özelliği zarar görmüş, şu anki siyasi kadroya karşı bir güvensizlik içinde olan ve üvey evlat muamelesi gördüğüne inan bir silahlı kuvvetler vardır. Ordudan darbecileri tasfiye etme amacıyla yapılan operasyonlarla, darbecilerden ziyade uzun yılların getirisi olan askeri savaşma yeteneği tasfiye edilmiştir. Bu tecrübenin tekrardan kazanılması için 30 yıllık bir sürece ve bunun yanında sürekli bir çatışma ortamına gerek duyulmaktadır. Çünkü PKK’nın TSK’ya sağladığı en önemli avantaj, düzenlediği sürekli operasyonlar TSK’ya savaşma kabiliyeti kazandırmasıdır.

TSK ve Suriye

Türkiye’nin Suriye’ye girme ihtimali karşısında TSK’nın Suriye’de ne kadar etkin olabileceğine dair ordu içinde subaylarla yaptığım görüşmelerde, TSK’nın Suriye’nin önemli bir bölgesinde güvenli bölge oluşturabileceği, ancak Esad güçleri ile girilebilecek bir çatışmanın nasıl sonuçlanacağına dair kesin bir şey söyleyemeyecekleri izlenimini edindim. Bununla beraber, orduya emir verildiği takdirde ordunun savaşa hazır olduğu, ancak alınacak sonuçlardan ordunun sorumlu tutulamayacağı dile getirilmektedir. Esad güçlerinin yorgun olmasının yanında her geçen gün tecrübe kazanması, Suriye’nin elinde bulunan hava savunma sistemleri ile füzelerinin Türkiye’nin hava savunma sistemleri ve füzelerinden üstün olması, TSK’nın psikolojik olarak yıpranmış olması, siyasi karar alıcılara güvenmemesi ve ordunun tecrübeli askerlerinin tasfiye edilmesi, Türkiye’nin aleyhinde olan maddeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca Suriye’den Türkiye’ye göç edenlerin tamamıyla bilinmemesi nedeniyle yaşanma ihtimali olan Türkiye-Suriye Savaşı, Türkiye’nin önemli askeri bölgelerine ve şehirlerine olası saldırılar düzenlenme ihtimalini de beraberinde getirmektedir.

Emrah KAYA

[1] Türk Ordusu Savaş Gücünü Yitirdi mi?, www.amerikaninsesi.com/content/turk-ordusu-savas-gucunu-yitirdi-mi/2853819.html?utm_source=twitterfeed&utm_medium=twitter

[2] Hilmi Özkök’ten başına çuval geçirilen Türk askerine şok emir, www.odatv.com/n.php?n=mukavemet-etmesinler-1703141200

[3] Michael Todd, Çuval!:Baskında Yakalanan Sivil Tanık, çev. Murat İnceayan, Doğan Kitap, İstanbul, 2007. S. 30-31

[4] PKK Ağrı’da mahkeme kurdu, www.odatv.com/n.php?n=pkk-agrida-mahkeme-kurdu-2009141200

[5] Devlet mahkeme kuran 5 kişiyi tutuklamıştır ama mahkeme hala fiili olarak varlığını devam ettirmektedir. PKK adına sözde mahkeme kuran 5 kişi tutuklandı, www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/242689/PKK_adina_sozde_mahkeme_kuran_5_kisi_tutuklandi.html

[6] Daha sonra iki iddianame daha hazırlanmıştır.

[7] ‘Savaşacak halleri yok!’, www.milliyet.com.tr/Siyaset/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetayArsiv&ArticleID=1069942&Kategori=siyaset&b=Savasacak%20halleri%20yok

[8] TSK Ergenekon açıklamasını güncelledi!, www.haberturk.com/gundem/haber/866959-tsk-ergenekon-aciklamasini-guncelledi

[9] 163 Subayın tutuklanma anının tarihi görüntülerini yayınlıyoruz, www.odatv.com/n.php?n=163-subayin-tutuklanma-aninin-tarihi-goruntulerini-yayinliyoruz-0707151200

[10] Rütbeleri sökülecek mi?, www.gazetevatan.com/rutbeleri-sokulecek-mi–575173-gundem/

[11] 5 yılda 306 pilot istifa etti, www.milliyet.com.tr/5-yilda-306-pilot-istifa-etti-gundem-2027252/

[12] Genelkurmay terfi için ne dedi, www.odatv.com/n.php?n=genelkurmay-terfi-icin-ne-dedi-2506151200 ; Genelkurmay’dan Balyoz paketi, www.odatv.com/n.php?n=genelkurmaydan-balyoz-paketi-2206151200

[13] MİT Müsteşarı ifadeye çağrıldı, www.haberturk.com/gundem/haber/713829-mit-mustesari-ifadeye-cagrildi ; Hakan Fidan‘a kurulan tuzak son anda bozulmuş, www.aksam.com.tr/guncel/hakan-fidana-kurulan-tuzak-son-anda-bozulmus/haber-286533 ; MİT kuşatıldığında Hakan Fidan bordo berelilere ‘vur emri’ verdi!, www.yeniakit.com.tr/haber/mit-kusatildiginda-hakan-fidan-bordo-berelilere-vur-emri-verdi-23987.html

[14] AYM’den MİT mensuplarının yargılanma kararı, www.rotahaber.com/guncel/aymden-mit-mensuplarinin-yargilanma-karari-h510667.html

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.