İRAN’LA NÜKLEER ANLAŞMA BÜYÜK UZLAŞININ İLK ADIMI MI?

upa-admin 05 Ağustos 2015 3.283 Okunma 0
İRAN’LA NÜKLEER ANLAŞMA BÜYÜK UZLAŞININ İLK ADIMI MI?

İçinde bulunduğumuz 2015 yılının yaz aylarının uluslararası ilişkiler açısından en önde gelen olaylarından birisi de, Tahran ve P5+1 ülkeleri arasında imzalanan nükleer anlaşmadır. Bunun hem bölgesel düzlemde, hem de daha geniş manada etkileri olacağı öngörülmektedir. Varılan anlaşmanın neden önemli olduğunun irdelenmesinin yanı sıra, bunun dünya hidrokarbon jeopolitiğini nasıl etkileyebileceğinin de analiz edilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, ilk önce nükleer anlaşmanın ana maddelerine yer verildikten sonra, İran İslam Cumhuriyeti’nin elinde bulundurduğu petrol ve gaz rezervlerinin önemi hem kendisi açısından, hem de dünya enerji güvenliği açısından ele alınacaktır. Son bölümde ise, söz konusu anlaşmanın dünya jeopolitiğine ne gibi etkileri olabileceği değerlendirilecektir.

14 Temmuz 2015 tarihinde İran İslam Cumhuriyeti ve P5+1 ülkeleri (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi olan Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, İngiltere ve Fransa’ya ilaveten Federal Almanya Cumhuriyeti) arasında Tahran’ın nükleer programı konusunda anlaşmaya varıldığı dünya kamuoyuna ilan edilmiştir.[1] Bu anlaşmanın şartları aşağıdaki özetlemek mümkündür.

  1. Tahran, 15 sene süreyle yüksek zenginleştirilmiş uranyum üretiminde bulunamayacak,
  2. 10 yıl süresince gelişmiş santrifüjler kullanması yasaklanacak,
  3. 15 sene süresince de ağır su reaktörü inşa edemeyecek,
  4. Bütün bu süreç içerisinde BM denetçileri tarafından istenilen dönemde kontroller yapılacak olup, Tahran bu konuda tam bir işbirliği göstermek zorunda olacak,
  5. Tahran, anlaşma çerçevesinde nükleer silah elde etmek hedefine dönük ihtiyaç duyulan aşamalara erişmemeyi taahhüt etmektedir. Örnek olarak, zenginleştirme işlemine hiçbir zaman girişilmeyecek, nükleer tesislerin bir bölümünün çalışmaları sona erdirilecek ve sıfırdan nükleer tesis yapılmayacaktır.

iran nuclear deal

Kaynak: http://ewn.co.za/cdn/-%2Fmedia%2F5673647D044A40EC84747D42599E1228.ashx%3Fas%3D1%26h%3D1065%26w%3D70

İran, günün birinde uluslararası gaz pazarlarında önemli bir oyun değiştirici haline gelecek, fakat birçok jeopolitik ve ticari sebeplerden dolayı günümüzde hala tamamen keşfedilmemiş potansiyele sahip olan uluslararası gaz ticaretinde odadaki kalıcı büyük bir fildir.[2] Tahran, sahip olduğu 34 trilyon kübik fitlik doğal gaz rezerviyle Moskova’nın ardından dünyada ikinci sırada yer almaktadır. Fakat 1997’den bu yana net bir doğalgaz ithalatçısıdır. Örneğin, 2012 senesinde Tahran, 160 milyar metreküp gaz üretmiş, 156 milyar metreküp gaz tüketmiştir. Ayrıca Türkmenistan’dan 9 milyar metreküp gaz ithal etmiştir. Türkiye’ye yaptığı ihracatı ise 7,5 milyar metreküp olup, 1 milyar metreküp de Ermenistan ve Azerbaycan’a ihraç etmiştir. Bu paradoksal durum, çok çeşitli sebeplerden ileri gelmektedir. İran’ın en büyük doğalgaz sahası Güney Pars sahasıdır ki, bu saha Basra Körfezi’nde İran ve Katar’ın kara sınırları boyunca uzanan dünyanın en büyük bağımsız gaz rezervlerinden birisidir. Bu alan, 9700 kilometrekarelik bir alanı kapsamaktadır ki, bu alanın 3700 kilometrekarelik bölümü İran’a aittir. İran bölümünde, 14 trilyon metreküp civarında bir gaz rezervinin olduğu tahmin edilmektedir. Bu, yaklaşık olarak dünya doğalgaz rezervlerinin %75’una denk gelmektedir. Mevcut durumda, yılda 290 milyar metreküp üretime erişmeyi hedefleyen 24 sahanın geliştirilmesini içeren bazı temel ve karmaşık projeler geliştirilmiştir. Ocak 2013 itibariyle, ilk dokuz saha yılda 79 milyar metreküp çıktı kapasitesine sahip olacak biçimde faaliyete geçmiş olup, 10. saha ise kısa bir zamanda tamamlanmış olacaktır.

world gas reserves

Kaynak: http://cdn2.hubspot.net/hub/397691/hubfs/Natural-Gas-Reserves-5-5-15.jpg?t=1432825924531&width=701

Güney Pars sahaları birçok ertelemeyle yüz yüze kalmıştır ve 12, 15, 16, 17, 18, 20 ve 21. sahalarda (şu ana en fazla geliştirilmiş olandır) özellikle uluslararası yaptırımların artmasından ötürü 2014 yılının sonuna kadar çalışmalara başlanabilmesi olasılık dışı görünmektedir. Güney Pars sahası, İran Ulusal Petrol Şirketi’nin bir iştiraki olan ve 1998 senesinde kurulan Pars Petrol ve Doğalgaz Şirketi tarafından işletilmektedir. Bu firmanın görevi, hem Güney Pars sahasının, hem de Kuzey Pars sahasının geliştirilmesidir.[3] İran İslam Cumhuriyeti’nin Güney Pars gaz sahasındaki haklarına sahip çıkmak ve bundan yararlanma konusunda Petrol Bakanlığı’nın kararlılığı, Pars Petrol ve Doğalgaz Şirketi’nin kuruluşuna yol açmıştır. Pars Özel Ekonomi Enerji Bölgesi, İran hükümetinin onayı doğrultusunda 1998 senesinde Güney Pars sahasıyla ilgili rafineri faaliyetleri, çeşitli petrol, gaz ve petrokimya alanlarındaki upstream ve downstream faaliyetleri ve bu sanayileri destekleyecek hizmetlere yönelik olarak kurulmuştur. Deniz aşırı Güney Pars sahasının geliştirilmesi, Tahran bakımından hem siyasi, hem de ekonomik açıdan hayati derecede önemlidir.

south pars gasfield

Kaynak: http://bioage.typepad.com/photos/uncategorized/southpars.png

Güney Pars sahasından doğalgaz üretimi, sonuç olarak İran artan iç talebini ve ülkenin mevcut ve de gelecekteki ihracat taahhütlerini karşılamak için kritik öneme sahiptir. Güney Pars’a ilaveten, İran’ın mevcut an saha geliştirmeleri Kuzey Pars ve Kish doğalgaz sahaları ki, bu sahalar İran’daki en büyük sahalar arasında yer almaktadır. Bunlardeniz aşırı Arash sahası ve Lavan ve de Balal sahalarıdır. Ayrıca İran’ın petrol sahalarında keşfedilen birleşmiş gazın miktarı Forouzan sahasındaki Kharg adalarında inşa edilmekte olan gaz toplama ve NGL geri kazanma sisteminin tamamlanması ile daha da artacaktır.  Buna ek olarak, İran Ulusal Petrol Şirketi birçok önemli keşfi ilan etmiştir. Bunlar; 350 milyar metreküp geri kazanılabilir gaz kaynağı olduğuna inanılan ve Zagros havzasında yer alan muazzam Madar sahasının keşfi, Körfez kıyısının açıklarındaki Horumzgan bölgesinde ve 190 milyar metreküp olduğu düşünülen rezervleri ile Khayyam sahası ve 85 milyar metreküp olduğu tahmin edilen Güney Hazar bölgesindeki Sardar Jandar sahalarıdır. Fakat siyasi, fonlama ve yatırım konuları, uluslararası yaptırımlar ve Batı baskısı bu projelerin geliştirilme hızını güçlü bir biçimde sınırlandırabilir. Jalilvand’a göre; İran gaz sahalarını geliştirme konusunda birçok engellerle yüzyüzedir. Bunlar; uluslararası yaptırımlar, İslam Cumhuriyeti’nin politik ekonomisindeki hizipçilik, teşvikler ve aşırı iç tüketim, dış katılıma karşı çıkılması, politika ve kurumsal anlaşmazlıklardır.

iran consumption petroleum and other liquids

Kaynak: https://oilprice.com/images/tinymce/guaraviran1.jpg

Tahran ve P5+1 ülkeleri arasında 14 Temmuz 2015 tarihinde varılan nükleer anlaşma, bölge dengelerini ve dünya dengeleri açısından çok dikkat çekici oyun değiştirici etkilere sahiptir. İran İslam Cumhuriyeti, sahip olduğu jeopolitik konum açısından uluslararası ilişkiler özelinde kritik bir pozisyonu içerisinde barındırmaktadır. Elinde bulundurduğu yumuşak güç unsurlarına ilaveten, önemli ölçüde sert güç unsurlarını gerektiğinde hiç çekinmeden kullanabilmesi, İran’ı sürekli göz önünde bulundurulması gereken bir ülke yapmaktadır. Sahip olduğu petrol ve doğalgaz kaynakları nedeniyle, dünya enerji jeopolitiğinde hayati pozisyon içeren bu iki meta açısından ilk beş içerisinde yer alan bir ülkedir. Ancak sürdürdüğü nükleer programından ötürü ciddi ambargolar ve yaptırımlarla karşı karşıya kalan Tahran, bu kaynakların çıkartılması, geliştirilmesi ve dünya piyasalarına sunulması konularında ciddi sorunlar yaşamaktadır.

Nükleer anlaşmada ortaya konulan şartlara uyma konusunda verdiği taahhütleri yerine getirdiği takdirde üzerindeki ambargoların ve yaptırımların aşamalı bir biçimde kaldırılabileceğini düşünen Tahran, dünya ekonomik sisteminin sürdürülebilirliği açısından elzem mahiyette bulunan petrol ve gaz kaynaklarını geliştirip, dünya piyasalarına sunma konusunda projeler geliştirmektedir. Bütçesinin büyük bir bölümünün hidrokarbon kaynaklarının satışından elde dilen gelirden meydana geldiği düşünülürse, bu konunun önemi daha da iyi anlaşılabilir. Bütçe gelir kalemlerini çeşitlendirme doğrultusunda aktif bir politika izleyen İran’a, geçtiğimiz ay içerisinde Alman ve Fransız yetkililer tarafından yapılan üst düzey ziyaretler, dikkat çekici bir ekonomik potansiyel barındıran İran’ın Batı ülkeleri tarafından nasıl değerlendirildiğini göstermektedir. İran’daki geniş pazar olanaklarını ve büyük tüketici nüfusu göz önünde bulunduran ülkeler, bu ülkede yatırım fırsatları konusunda girişimlerde bulunmaya başlamışlardır ve bu sürecin önümüzdeki dönemde de artarak süreceği öngörülebilir.

Orta Doğu bölgesi özelinde, özellikle dış ülkelerde yaşayan Şii diyasporası üzerinde muazzam bir etkiye sahip bulunması da, Tahran’ı bölgedeki sorunların çözümünde vazgeçilmez bir konuma sokmaktadır. Şii ve Sünni direniş örgütlerine sağladığı geniş çaplı destek, Irak, Suriye ve Körfez ülkelerindeki Şii nüfus üzerinde doğrudan etkiye sahip olabilecek tek ülke olması, İran’ın hem bölge ülkeleri, hem de bölge üzerinde hayati çıkarlara sahip ülkeler açısından kesinlikle denklem dışı bırakılmaması gereken bir ülke haline getirmektedir. Suriye ve Irak’ta devam istikrarsızlıklar, Irak-Şam İslam Devleti adlı terör örgütünün bölgede giderek artan etkisi ve insanın kanını donduran faaliyetleri göz önünde bulundurulduğunda, Tahran, bu sorunların halledilmesinde vazgeçilmez bir ortak olarak görülmektedir. İran’ın Irak-Şam İslam Devleti’ne karşı yürütülen mücadelede sahada aktif olarak yer alması da, gözden kaçmamaktadır.

iran geopolitics

Kaynak: http://i2.cdn.turner.com/cnn/2015/images/03/31/iran-map-bigtext-01.jpg

Doğal olarak, bu anlaşmadan memnun olmayan ülkeler de bulunmaktadır. Bunların arasında en başta gelenler İsrail ve Suudi Arabistan’dır. Tel-Aviv, halen Tahran’ın nükleer programının nihayetinde nükleer bomba üretme amacına dönük olduğunu ısrarla savunmaktadır. İran’ın nükleer programında gizli kalmaya devam eden unsurların olduğuna işaret eden İsrail, İran’ın samimi olmadığını ısrarla vurgulamaktadır. Riyad açısından bakılacak olursa, İran’ın yeniden bölgede Batılı güçlerin en favori ortaklarından birisi haline gelme olasılığı korkuya neden olmaktadır.

netanyahu on iran deal

Kaynak: http://static.politifact.com.s3.amazonaws.com/politifact%2Fphotos%2Fimage001.jpg

Türkiye açısından ele alınacak olursa, bu anlaşma hem avantajlı, hem de dezavantajlı bir jeopolitik durum ortaya çıkarmaktadır. Ankara, Tahran’ın nükleer programı ile tartışmaların başladığı günden bu yana, sorunun barışçıl yollardan çözülmesi ve Tahran’ın nükleer programından barışçıl amaçlarla yararlanmasını savunmuştur.[4] Nükleer program konusunda anlaşmaya varılması, Türkiye tarafından memnuniyetle karşılanan bir durumdur. Nitekim Ankara, bölgede hiç kimsenin sorunun sert güç unsurlarıyla çözülemeyeceğini,  “havuç-sopa” politikasında havuç unsurunun kullanılmasının sorununun halledilmesinde daha etkili olduğunun altını çizmektedir. Bu şekilde, İran-Türkiye ilişkilerinin yeni bir boyut kazanılacağı düşünülmektedir. Fakat Arap Uyanışı olarak nitelendirilen süreçte Suriye özelinde yaşanan ciddi gerginlikler, bu iki ülkenin işbirliği sürecinin üzerinde soru işaretleri uyandırmaktadır. Öte yandan, Tahran’ın elindeki büyük çaptaki doğalgaz kaynaklarının kendisi üzerinden Avrupa’ya taşınmasına dönük projelerde akla gelen ilk ülkelerden birisi de doğal olarak Türkiye’dir. Nitekim Ukrayna krizinin başlangıcından bu yana Moskova ile çok ciddi restleşmeler yaşayan Avrupa, kendi enerji güvenliği açısından kritik önemde gördüğü gaz kaynaklarını çeşitlendirme politikasına son dönemde hız vermektedir. İran doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına aktarılması, bu çerçevede ön plana çıkmaktadır. Doğal olan şudur ki, bunun yakın bir zamanda gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir. Çünkü Tahran’ın gaz kaynaklarının geliştirilmesi için, çok ciddi teknolojik yatırımların yapılması gerekmektedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri ve Almanya ile İran arasında nükleer mutabakat, hem dünya siyaseti, hem de bölge siyaseti açısından çok önemli sonuçlar doğurabilecektir. Fakat burada gözden kaçırılmaması gereken şey, tarafların bu anlaşmadaki karşılıklı taahhütlerine sadık kalıp kalmayacaklarıdır. ABD’de de bu anlaşmaya karşı çıkanlar olduğu dikkate alındığında, bu sürecin ne kadar zorlu olduğu açıkça görülebilir. Rusya ise, şimdilik bu anlaşmanın olumlu olduğunu düşünmekte ve bu anlaşmadan bağımsız olarak Tahran ile ilişkilerini daha da geliştirebileceğini vurgulamaktadır. Sorunun sert güç unsurlarına başvurulmadan çözülmüş olmasından dolayı memnuniyetini ifade eden Moskova, bu anlaşmanın herkes için kazançlı olacağının altını çizmektedir.

usa iran deal

Kaynak: https://pbs.twimg.com/media/BZiwhA-CAAAZZdv.jpg

İran halkı tarafından sevinç gösterileriyle karşılanan bu anlaşma[5], tüm tarafların arasında yeni ve çok kapsamlı bir işbirliği sürecinin başlangıcı olacağı umulmaktadır. Çünkü hem İran, hem de bölge ülkelerinin yanı sıra Avrasya bölgesinde kritik menfaatleri bulunan büyük devletler, buradaki sorunların çözümünde birbirlerine ciddi ölçüde ihtiyaç duymaktadırlar. İranlı yetkililerin, “ABD’nin politikalarına karşı tutumumuzda herhangi bir değişiklik olmayacak” şeklinde yaptığı açıklamalarsa, İran’da bu anlaşmadan rahatsızlık duyan kesimlere yönelik bir rahatlatma mesajı olarak algılanabilir.

Kısacası bu anlaşma, İran, Batı dünyası ve bölge ülkeleri arasında “karşılıklı bağımlılık” temelinde yeni ilişkilerin tesis edilebileceği bir sürecin ilk adımı olarak görülebilir. Öte yandan şu da unutulmamalıdır ki; taraflar arasında karşılıklı güvenin hemen sağlanabilmesi ve aradaki önyargıların bir çırpıda ortadan kalkabilmesi, bugünden yarına hemen gerçekleşebilecek bir durum değildir. Tarafların önünde uzun ve zorlu bir yol olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Bu anlaşmanın dünya politikasına nasıl yansımalarının olacağı ise, önümüzdeki senelerde daha rahat bir biçimde görülebilecektir.

obama merkel hollande on iran deal

Kaynak: http://www.arabnews.com/sites/default/files/imagecache/galleryformatter_slide/2015/04/02/nuclear3.jpg

Sina KISACIK

DİPNOTLAR

[1] Julian Borger, “Iran nuclear deal: world powers reach historic agreement to lift sanctions”, The Guardian, 14 Temmuz 2015, http://www.theguardian.com/world/2015/jul/14/iran-nuclear-programme-world-powers-historic-deal-lift-sanctions, (Erişim Tarihi: 31 Temmuz 2015).

[2] Simone Tagliapietra, “Turkey as a Regional Natural Gas Hub: Myth or Reality? An Analysis of the Regional Gas Market Outlook, Beyond the Mainstream Rhetoric”, Fondazione ENI Enrico Mattei Nota Di Lavoro, Şubat 2014, http://www.feem.it/userfiles/attach/2014114155224NDL2014-002.pdf, ss.17-18, (Erişim Tarihi: 25 Şubat 2014).

[3] Bu konu hakkında daha fazla bilgi için bakınız, U.S. Energy Information Administration, “Country Analysis Brief – Iran”, 28 Mart 2013, http://www.eia.gov/countries/analysisbriefs/Iran/iran.pdf, (Erişim Tarihi: 13 Mart 2014).

[4] Türkiye Cumhuriyeti’nin İran’ın Nükleer Programı hakkında detaylı bir çalışma için bakınız, Sina Kısacık, “The Approach of Turkey on the Internationalising Iranian Nuclear Question”, içinde Turkish Foreign Policy in the New Millennium,  Ozan Örmeci and Hüseyin Işıksal (eds.),  (Frankfurt am Main, Berlin, Bern, Bruxelles, New York, Oxford, Wien: Peter Lang Edition, 2015), ss. 207-240. Amazon satış linki: http://www.amazon.com/Turkish-Foreign-Policy-New-Millennium/dp/3631664028/.

[5] Bu konu hakkında bakınız, Hasan B. Yalçın, “ İran Nükleer Müzakereleri: Kim, Neyi, Neden ve Nasıl Aldı?”, SETA Analiz, , Sayı: 130, Haziran 2015, http://file.setav.org/Files/Pdf/20150630141034_iran-nukleer-muzakereleri-pdf.pdf, (Erişim Tarihi: 1 Ağustos 2015).

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.