Dünyaca ünlü mimar Antoni Gaudi, resim sanatının dâhileri arasında gösterilen Pablo Picasso, Salvador Dali ve Joan Miro, neredeyse tek başına Avrupa Şampiyonluğu’nu getiren basketbolcu Pau Gasol, Penedes ve Rioja şarapları, dünya turizminin en önemli lokasyonlarından Barcelona ve tabii ki Lionel Messi’nin de formasını giydiği Barcelona Futbol Kulübü… Bahsettiğimiz isimler hep İspanya ile özdeşleştirir ve İber Yarımadası’nı Portekiz ile paylaşan bu ülkenin ne denli şanslı olduğundan bahsedilir. Çoğumuzun bilmediği gerçek ise, bu ünlü markaların aslında Katalonya’ya ait olduğu ve İspanya içerisinde Katalan adı verilen bir etnik/ulusal kimliğin de yaşadığıdır. İşte, bu markaların esas sahibi olan Katalonya, bugünlerde İspanya’dan bağımsızlığın eşiğine gelmiş durumdadır.
Katalonya, İspanya’nın kuzeydoğusunda, Fransa-İspanya sınırını oluşturan Pirene sıradağlarının kuzey ve güney yamaçlarına yaslanan ve aynı zamanda Akdeniz’e kıyısı olan bir bölgedir. Bölgenin çok büyük bir bölümü Barcelona, Lleida, Girona ve Tarragona şehirleri başta olmak üzere İspanya sınırları içerisinde yer almaktadır. Kuzey Katalonya olarak bilinen bölüm ise Perignon merkezli olmak üzere Fransa topraklarında yer alır. Katalonya, ortaçağ boyunca bir Prenslik olarak idare edilmiş ve Kastilya ile Aragon prensliklerinin birleşmesi sonrası belli bir yönetimsel özerklik çerçevesinde İspanya’ya bağlanmıştır. Sonraki dönemde İspanya ile Fransa arasında yaşanan savaşlar çerçevesinde Fransa’nın belli bir üstünlük elde etmesi, Fransa sınırına paralel uzanan Katalonya topraklarının kuzey bölümünün bu ülkeye verilmesi sonucunu doğurmuştur. Tarihsel süreç içerisinde birçok kez İspanya’dan ayrılma noktasına gelen, ancak bir türlü bunu başaramayan Katalonya esasen Kastilyalı kimliğinin bir yansıması olan İspanyol kimliğini Katalan kimliğine baskın bir şekilde yerleştirmeye çalışan İspanyol hükümetlerine her daim sorun çıkarmıştır. İspanyol Cumhuriyeti esnasında (1933-39) geniş çaplı bir özerklik elde eden Katalonya ve Katalan kimliği, Francisco Franco’nun cumhuriyeti sona erdirmesi sonrasında, onun “faşizme” kayan otoriterliği ekseninde ciddi bir baskı altında tutulmuştur. Franco’nun ölümünün ardından ise, kendisine ait bir parlamento ve hükümete sahip bir şekilde İspanya içerisinde konumlandırılan Katalonya, her geçen gün bağımsızlık ateşinin güçlendiği bir bölge olmuştur. Bask Ülkesi ve Navarre bölgelerinin de İspanya özelinde bir ayrılıkçılık söylemine yönelmesi, Katalanların bu yolda yalnız olmadıklarına dair bir görünüm yaratmıştır. Gelinen noktada, Katalan ulusçuluğunun önü alınamaz bir konuma yükseldiğini ve İspanya’dan bağımsızlık söyleminin ciddi bir eylemliliğe kavuştuğunu görüyoruz. Hiç şüphesiz, bu durum özellikle Bask ulusçuluğunu da yeniden “bağımsızlık” söylemine/eylemliliğine itecektir.
Katalonya, İspanya’nın en müreffeh ve endüstriyel anlamda en gelişmiş iki bölgesinden biridir. Ne ilginçtir ki, diğer bölge de ayrılıkçı bir eğilime sahip olan Bilbao merkezli Bask’tır. Öyle ki, Katalonya’nın 2014 yılı içerisinde İspanya için yarattığı milli gelir 200 milyar avroyu bulmuştur. Bu rakam, bölgenin İspanya’nın milli gelirinin % 19’unu tek başına yarattığı anlamına gelmektedir. Kişi başına düşen milli gelirin 27 bin avro olduğu Katalonya’ya geçtiğimiz yıl içerisinde (2014) yaklaşık 17 milyon turist gelmiştir. Bölgenin İspanya’nın toplam ihracatındaki payının da % 25 olduğu görülmektedir. Franco sonrası bölgede bağımsızlık söylemi her daim güçlü olsa da, hiçbir zaman bugünkü görünümüne erişmemiştir. Katalan dili/edebiyatı ile kültürü ve özyönetim haklarının anayasal garanti altında olması bu durumun en önemli nedeninin oluşturmaktaydı. Ancak özellikle 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krizin İspanya’yı ciddi anlamda olumsuz etkilemesi ve ülkenin halen “borç yükü” altında bulunması, hem zengin hem de endüstriyel/tarımsal anlamda verimli Katalonya’da bağımsızlık söyleminin güçlenmesini beraberinde getirmiştir. Zira Katalanlar, ekonomik anlamda İspanya’nın geri kalanının yükünü çekmekten ve gelirlerini paylaşmaktansa, tek başına hareket etmenin ve gelirlerini kimse ile paylaşmak zorunda kalmamanın cazibesine kapılmış durumdadır. AB’nin, zengin bir turizm merkezinin İspanya’dan ayrılmasına olumsuz bakmayacağı ve kısa zamanda Katalonya’yı üye olarak alarak ayrılığa siyasal meşruiyet kazandıracağı düşüncesi de Katalanlar arasında yaygın kabul görmektedir.
Önceleri bağımsızlık yanlısı olmayan ve siyasal özerkliğin kapsamının olabildiğince genişletilmesinden yana olan Katalonya bölgesi başkanı ve tecrübeli siyasetçi Artur Mas’ın dahi son dönemde ayrılıktan yana bir tercihi içselleştirmesi, çoğunluğun ayrılıktan yana olduğunu açıkça gösteren ve geçtiğimiz yıl düzenlenen ancak İspanya’nın resmen tanımadığı referandum ile birlikte düşünüldüğünde sürecin ne yöne evrildiğini betimlemektedir. Katalan siyasetine damgasını vuran bir siyasal aktör olan Yönelim ve Birlik İttifakı’nın dağılması ve bu ittifakın büyük üyesi olan Artur Mas’ın liderliğindeki Katalonya Demokratik Yönelim Partisi’nin, uzun süredir ayrılıkçı bir söyleme yaslanmakta olan, Oriol Junqueras liderliğindeki Katalonya Cumhuriyetçi Solu Partisi ile seçim işbirliği yapması bölge siyasetindeki ayrılıkçı söylemin olgunlaştığını kanıtlamaktadır.
Bu analiz yazıldığı esnada gerçekleştirilmekte olan Katalonya Bölge Parlamentosu seçimleri, bölgedeki ayrılıkçı eğilimin devamlılığı ve motivasyonu anlamında oldukça önemli bir mihenk taşı olacaktır. Nitekim yapılan kamuoyu yoklamaları, ayrılık yanlısı ittifakın (Katalonya Demokratik Yönelim Partisi-Katalonya Cumhuriyetçi Solu Partisi) 135 sandalyeli Katalan parlamentosunda salt çoğunluğu (68 sandalye) sağlayacağını ve hatta çok daha fazla sayıda sandalye kazanacağını ortaya koymaktadır. Nitekim İspanya’ya bağlı kalmaktan yana olan ve İspanya siyasetine egemen Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ile Halk Partisi (PP)’nin bölgesel şubeleri olan Sosyalist Parti ve Katalonya Halk Partisi’nin sahip oldukları tabanın erimeye başladığı kamuoyu yoklamalarına yansımıştır. İspanya yanlısı Yurttaşlar Partisi de çok etkili olacağa benzememektedir. Ayrılıkçı ittifak, seçim sonrasında parlamentoda açık farklı bir çoğunluğu elde ettiği takdirde, “tek taraflı” bağımsızlık ilanında dahi bulunabileceğine dair söylemlerde bulunmaktadır. Yani bu ittifak, parlamento seçimlerini bağımsızlığa yönelik “resmi” bir referandum gibi görmektedir. Ne var ki, İspanya Hükümeti, bu girişimi kabul etmeyeceğini açıkça ifade etmektedir.
Katalonya’daki ayrılıkçı hareket, İspanya’dan bağımsızlığını ilan ettiği takdirde dahi, Katalanların İspanyol vatandaşlıklarını koruyacaklarını, bu ülkeyle olan finansal/ticari bağlarını sürdüreceklerini ve Barcelona başta olmak üzere spor kulüplerinin İspanya liglerinde oynamaya devam edeceğini ifade etmektedir. İspanyol Hükümeti ise, ayrılık olması durumunda, belirtilen hususların hiçbirini kabul etmeyeceğini en yetkili ağızlardan duyurmaktadır. İspanyol Hükümeti, bağımsızlığını ilan ederek İspanya’dan ayrılacak olan Katalonya’nın BM, NATO ve AB üyesi olmak için çaba göstermek zorunda kalacağını, finans, ulaştırma ve ticaret altyapısını yeniden kurgulaması gerekeceğini, Katalanların İspanya’da kalacak mülkleri ve diğer taşınır varlıkları için yüksek düzeyli vergi ödeyeceklerini kaydederek, Katalan halkını “ayrılıktan” vazgeçirmeye çalışmaktadır.
Bugünkü parlamento seçimlerini çok büyük bir ihtimalle ayrılıkçı ittifak salt çoğunluğun üzerinde bir sandalye sayısı ile kazanacaktır. Ancak bu durumun hemen bağımsızlık ilanı ile sonuçlanacak bir gerçeklik yaratması beklenmemelidir. Nitekim Katalanların ve İspanya’nın öncelikle AB ile temasa geçmesi ve durumu tartışması beklenmelidir. Katalan bağımsızlığı, ancak orta vadede ve nitelikli bir halk oylaması ile gerçekleşebilecektir. Ne var ki, İspanya özelindeki ayrılıkçı söylemin keskinleşmesinin, başta Bask olmak üzere, bu ülke içerisindeki diğer ayrılıkçı söylemleri yeniden etkinleştirirken, Avrupa özelinde de Birleşik Krallık, Belçika, İtalya gibi ülkelerdeki ayrılıkçı bölgelerin/söylemlerin altını çizmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU