COĞRAFYALAR ÜLKELERİN DAVRANIŞLARINI BELİRLİYOR

upa-admin 08 Ocak 2016 1.720 Okunma 0
COĞRAFYALAR ÜLKELERİN DAVRANIŞLARINI BELİRLİYOR

Büyük güçlerin Suriye üzerinde “vekalet savaşı” devam ederken, İranlı Şii din adamı Nimr El Nimr’in Suudi Arabistan tarafından idam edilmesiyle, Suudi Arabistan ve İran İslam Cumhuriyeti arasında savaş rüzgarları esmeye başladı. Özellikle 1970’li yıllarda Şah döneminden bu yana iki ülke arasında dönem dönem alevlenen krizlere bir yenisi, tam da İran’ın Batı ile sürdürdüğü nükleer müzakereler sonrasında bu ülkeye yönelik siyasi ve ekonomik yaptırımların kaldırıldığı bir dönemde, eklenmiş oldu. Riyad yönetiminin iki ülke halklarının tansiyonun oldukça yükseldiği bir zamanda İran ile diplomatik ilişkilerini kesmesi ise, Orta Doğu coğrafyasında yıllar yılı süregelen mezhep çatışmalarının daha da derinleşmesi ve kronikleşmesine zemin hazırladı. Aslında, her zaman olduğu gibi, ülkelerin coğrafyaları davranışlarını belirlemeye devam ediyor.

İran-Suudi Arabistan arasındaki mesele sadece mezhep odaklı değil

Türkiye ve bölgesindeki gelişmeler, diplomasinin yeni bir çağa girebileceğinin belirtilerini taşıyor. Ekonomik ve siyasal gelişmelerin yanında toplumsal infialler ile anarşi ortamı, uluslararası olayları önceden belirlenmesine yardımcı oluyor. OPEC’in iki büyük ülkesi İran ve Suudi Arabistan, bölgenin en kritik ve kaotik süreci içerisinde sıcak çatışma noktasına kadar gelebilirler. Bilindiği üzere, İran’ın İslam Devrimi sonrasında geliştirdiği devrim ihracı politikası, başta Suudiler olmak üzere tüm Sünni Arapları tedirgin eden bir durumdur. Fakat Prof. Çağrı Erhan hocanın da ifade etmiş olduğu gibi, Suudi Arabistan ile İran arasındaki meseleyi sadece mezhepsel mücadele üzerinden değerlendirmek yanlış olacaktır. Şah döneminden itibaren bu iki ülkenin çekişmesini göz önünde bulundurduğumuzda, esas konunun Hürmüz Boğazı ve Basra Körfezi olduğu anlaşılmalıdır.  İran, kendisine tehdit algıladığı her seferde, Hürmüz Boğazı’nı kontrol ederek, burayı petrol trafiğine kapatacağını ifade ediyor.

Suudiler, İran’ın Basra politikasını zayıflatmaya çalışıyor

Hürmüz Boğazı’ndan günde yaklaşık 20 milyon varile yakın ham petrol geçiyor. Yani dünya petrol arzının yüzde 40’ı bu yoldan taşınıyor. İran’ın olası bir müdahalesi durumunda, Hürmüz petrol trafiğine kapatılırsa, alternatif tek yol olarak geriye Trans-Arap Petrol Boru Hattı kalıyor. Buradan da ancak 20 milyon varillik petrolün 3 milyon varilinin taşınabileceği düşünüldüğünde, dünya ciddi olarak petrol krizi yaşama riskiyle karşılaşıyor. Elbette Suudi Arabistan böyle bir müdahaleye müsaade etmeyeceğinden, İran’ın Boğaz üzerindeki Basra Körfezi politikalarını zayıflatmaya çalışacaktır.

Sünni-Şii çekişmesinin ısıtılması en çok İranlı aşırı muhafazaların işine yaradı

Kuşkusuz İran, uluslararası sistemde yeniden ıssızlaşmak istemiyor. Reformcu Hasan Ruhani’nin göreve gelmesinden sonra başlattığı bazı uygulamalardan hoşnut olmayan aşırı muhafazakar kesim, tekrar eski otoritelerine kavuşmak için halkın dini duygularına yönelik tahrik yöntemleri uyguluyor. Suudi Arabistan ile yaşanan kriz ise, bu kesime Sünni-Şii çekişmesinin ısıtarak siyasette öne çıkmaları için büyük bir fırsat sunmuş oldu. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Ruhani, bundan böyle iç siyasette muhafazakar kesimle de sorun yaşayabilir.

Irak-İran enerji bloğu, petrol üretiminde Suudi Arabistan’ı geçebilir

Suudi Arabistan için bir diğer önemli olasılık; Şii-Sünni ayrışması ile daha da kuvvetlenecek Şii bloğu nedeniyle Irak-İran enerji kaynaklarının birleşmesi sonucu ortaya çıkacak devasa petrol bloğudur. Çünkü yakın zamanda ABD’nin enerjide bağımsızlığını ilan edeceğini bilen Riyad yönetimi, Amerika’dan azalacak destek nedeniyle yalnızlaşmakla kalmayacak, Irak-İran petrol üretiminin arkasında kalması da söz konusu olacak.

Türkiye bu ihtilafta orta yolu takip edecektir

Türkiye’nin bu ihtilafta alacağı pozisyon önemli. Çünkü Suriye politikası yüzünden İran ile ilişkilerin istenildiği düzeyde gitmediği bir dönemde Türkiye’nin Suudi Arabistan tarafında yer alması, ilişkileri oldukça gerginleştirecektir. Zaten Tahran’ın yanında da yer alması söz konusu olamayacağından, Türkiye, orta yolu takip edecektir. Bunun en büyük nedeni; uluslararası yaptırımların hafiflemesiyle İran’ın önemli bir ticaret ortağı ve enerji tedarikçisi haline gelmesidir. Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri ise, Kral Faysal’ın ölümünden sonra gelişme göstermiştir. Mısır’da Sisi darbesi, İsrail’in Gazze saldırıları ve Türkiye’nin İran ile ilişkilerinin seviyesi ise, iki ülke arasındaki sorunlu başlıklar olmuştur. Fakat Suriye meselesi üzerinde, Ankara ve Riyad’ın ortak paydada buluşması yakınlaşmayı sağlamıştır.

Sonuç

İran ve Suudi Arabistan’ın sıcak çatışmaya girme olasılığı halen düşüktür. Fakat söylemler bile küresel piyasaların ateşini arttırmaya yetti. Petrol fiyatlarındaki sert düşüşün bu krizden çok fazla etkilenmesi beklenmemeli. Çünkü başta Suudiler olmak üzere OPEC ülkeleri üretimi düşürmüyorlar. Türkiye ise, taraf olmadan uzlaştırıcı tavrını arabuluculuk rolüyle pekiştirerek çok yönlü diplomasi anlayışı benimsemelidir.

Furkan KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.