Dünya kamuoyunu ve anketleri yanıltarak ABD’nin 45. Başkanı seçilen ve Ocak ayında koltuğu Barack Obama’dan devralacak olan Donald Trump dönemi için, en merak edilen sorulardan birisi de seçim çalışmaları süresince vaat ettiklerini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğidir. Hatırlanacağı üzere, Trump, seçim tarihine kadar Müslüman göçmenlerin ABD’ye alınmaması ve Meksika’dan kaynaklanan kaçak göçü önlemek için bu ülke ile ABD arasına bir duvarın inşa edilmesinin gerekliliği gibi göçmenlere yönelik düşmanca sayılabilecek bazı politikalar önermişti. Hatta Trump, Paris iklim anlaşmasından çekileceğini bile ifade etmişti. Elbette, Başkanlar, belli kesimlerin oyunu alabilmek için bu şekilde keskin politik vaatlerde bulunabilirler; fakat Başkanlık koltuğuna oturduktan sonra, herşey ABD’nin ulusal menfaatleri doğrultusunda şekillenecektir.
Trump, IŞİD’e karşı mücadelede Rusya ile beraber hareket etmek istiyor.
Trump döneminde, öncelikle ABD’nin dış politika anlayışında bazı farklılıkların göze çarpması bekleniyor. Nitekim Trump’ın Başkan olması ile beraber, ABD’nin özellikle Ortadoğu’ya yönelik bölgesel politikalarında önemli değişimler gözlenebilir. Örneğin, seçim sürecinde, Trump’ın, Orta Doğu’da, özellikle de Suriye’de, ortak düşman IŞİD’e karşı mücadelede Rusya ile beraber hareket etmek istediğini vurgulaması son derece önemli. Yeni Orta Doğu haritası şekillenirken, otoritenin iki büyük güç arasında paylaşılması, elbette başka derin çatlakları da oluşturabilecektir. Nitekim Türkiye’nin bu denklemdeki konumu dikkate alınacaktır. Çünkü hangi büyük aktör oyun kurucu olursa olsun, Türkiye’siz bir bölgesel barış mümkün olmayacaktır.
İran kendini yalnız hissedecek mi?
Trump dönemi için merak edilen bir başka önemli mesele, yaptırımların aşamalı olarak kalkmasıyla birlikte uluslararası sisteme dahil olmaya başlayan İran’a yönelik sert tutumun Başkanlık döneminde pratiğe dönme olasılığı. Şüphesiz, İran, kendini kısa vadede biraz yalnız hissedecektir; fakat Trump’ın, sert söylemlerine karşın, İran ekonomisinin küresel piyasalara olan katkısını göz ardı edemeyeceği ve ilerleyen aylarda yumuşayacağı düşünülebilir. Bir başka önemli ayrıntı ise, Rusya ile İran’ın bu dönemde biraz daha sıkı ilişkiler içine gireceğidir. Son olarak, Rusya, bu ülkeye, içerisinde savaş uçakları, helikopterler, T-90 tanklar ve top sistemlerinin olduğu 10 milyar dolarlık askeri malzeme satma kararı aldı. Tahran ve Moskova arasındaki bağlar, Orta Doğu siyasetinde daha da güçlenecek. En büyük katalizör rolünü de Suriye meselesi oynamaya devam edecek.
Diğer taraftan, İran ile Çin arasında da yaklaşık 10 milyar dolarlık bir askeri anlaşma imzalandı. Uzun vadeli ve çok yönlü bir anlaşma olarak değerlendirilen bu askeri anlaşma ve Rusya’nın İran’la olan anlaşması, İran’ın uluslararası sistemden dışlanamayacak kadar etkili bir aktör olduğunun göstergesi. Aksi halde, bunun küresel ekonomik ve siyasi bedeli daha ağır olacaktır.
Trump, Türkiye’ye iyi gelecek mi?
Donald Trump’ın ve Demokrat Parti’nin Başkan adayı Hillary Clinton’ın Türkiye ile alakalı söylemlerine bakıldığında, bilhassa IŞİD ile mücadelede Clinton’ın Kürt milisleri ortak olarak görüp, Türkiye’den bahsetmemesi yanlış bir yaklaşımdı. Trump ise, Kürt grupları destekleyeceğini belirtirken, Türkiye ile de işbirliği içinde olunması gerekliliğinin altını çizmişti. Dolayısıyla, yeni dönemde Türkiye-ABD ilişkilerinde iyileşme gözlemlenebilir. Kuşkusuz, FETÖ lideri Gülen’in iadesi meselesi burada büyük önem taşıyor. Trump’ın üst kademedeki yetkililerin Gülen konusunda Türkiye’ye hassas davranacaklarını belirtmesi, kanımca ikili ilişkiler adına olumlu bir gelişme olarak görülebilir.
Terörle mücadele, dış politika ile aynı anlama gelmeye başladı.
ABD’nin yeni dış politikasında, Asya-Pasifik coğrafyası, büyük fırsatlarıyla birlikte çeşitli riskleri de beraberinde getiriyor. İmparatorluklar çağı kapandığına göre, “çok kutuplu” yeni düzende, “karşılıklı işbirliği” anlayışı büyük önem taşıyor. Bu bağlamda, ABD’nin küresel üstünlüğü azaldıkça, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin jeopolitik ağırlığı artacaktır. Neticede, terörle savaş, dış politika ile aynı anlama gelmeye başladı. ABD ve Rusya gibi büyük güçler, ortak düşmana karşı ortak politika üreterek, en az maliyetli ve en istikrarlı neticeyi alacaklarının farkındalar.
Furkan KAYA