İstanbul’da yılbaşı gecesi meydana gelen terör olayı farklı düzeylerde tepki doğurdu. Siyasiler ve uzmanlar, bunun ciddi bir jeopolitik etkisinin olduğunu vurguluyor ve özellikle Ortadoğu’da büyük devletlerin nüfuz uğruna savaşının prensipte farklı seviyeye yükselebileceğini tahmin ediyorlar. Burada yeni jeopolitik yapılandırmaların oluşması da muhtemeldir. Rusya ve Türkiye’nin Suriye konusunda ortak hareket etmesi, bunun ilk belirtilerinden sayılabilir. Fakat mesele bununla sınırlı değildir. ABD, İsrail, AB ülkeleri ve Ortadoğu’nun bazı büyük devletlerinin etkinliklerini arttırması da gözlenilen bir durumdur. Bunların arka fonunda, Ortadoğu’nun coğrafi sınırlarına yakın olan bölgelerde de terör dalgasının oluşması ihtimalinden bahsediliyor. Bunun bölgesel ve küresel güvenliğe etkisi meselesi de yeterince ilginç görünüyor.
İstanbul’da Patlama: Devamı Nerede Olabilir?
Türkiye’nin İstanbul kentindeki “Reina” gece kulübünde çıkan terör olayı, aslında Ortadoğu’nun jeopolitik manzarasını ciddi etkileyen faktörlerden biri oldu. Siyasiler ve uzmanlar bunu sıradan bir katliam gibi değil, belli güçlerin düşündükleri jeopolitik planların bir parçası olarak değerlendirdiler. Bu açıdan, bölgenin tamamen jeopolitik dinamiğinin hangi farklı görünüm arz edebileceği ilginçtir.
Ankara, bu olaydan sonra da kararlılıkla beyan etti ki, teröre karşı mücadelesinden vazgeçmeyecek. Bu, Türkiye’ye karşı belli planlar kuran çevrelere somut mesaj olarak onaylandı. Öyle ki, artık Türkiye’nin Ortadoğu’da esas söz sahibi olması olgu olarak tanınmaya başladı. Çünkü terör eyleminin çapından bağımsız olarak, Ankara’nın büyük devletlere özgü davrandığı kesinleşmiştir. Türkiye’nin bu açıdan siyasi stratejisinde, içte, sınırda ve Ortadoğu’da teröre karşı her yerde mücadele etmek ana hattı oluşturmaktadır. Bunu gerçekleştirmeye de Ankara’nın yeterince gücü vardır. Onun somut onayı Suriye meselesinde kendisini gösterdi.
Uzun yıllardır, dünyanın en güçlü ülkelerinin çözemediği bir konuyu Rusya ve Türkiye gerçekleştirmek üzere. Onlar, Suriye topraklarında ateşkes mekanizmasını uygulamaya soktular. Şu anda belirli lokal çatışmalar dikkate alınmazsa, bu rejime uyuluyor. Yayılan bilgilere göre, bazı grupların provokasyonlarının önlenmesi tam uygulanırsa, Suriye’de ateşkes uzun süreli olabilir. BM’nin de Rusya ve Türkiye’nin inisiyatifine olumlu tepkisi onay sürecindedir. Resmi fikirlere göre, ABD de bu duruma ciddi olarak itiraz etmiyor. Ancak sürecin tam olarak süreceği ile ilgili şüpheleri vardır. Washington, bu hususla ilgili görüşlerini Moskova ve Ankara’ya bildirdi.
Uzmanlar, bu konuda Tahran’ın nasıl yer alacağı ile ilgili somut fikir bildirmiyorlar. Onlar hesap ediyorlar ki, İran, bir dereceye Ankara’yı kıskanabilir. Fakat büyük ölçüde bunun böyle olacağı az beklenilen bir ihtimaldir. Çünkü Rusya, İran’ın elde edilen anlaşmaya uymasına son derece sıcak bakıyor. Meselenin jeopolitik bağlamı işte bu hususla yoğun bağlı görünüyor.
Gerçek durum şudur ki, Moskova, Ortadoğu’da jeopolitik inisiyatifi ele almaya çalışıyor. Bu işte ona en çok Türkiye yardımcı olabilir. Pratik gösterdi ki, Ankara’nın Suriye’deki gruplara etkisi ciddi düzeyde. Bunun içindir ki, Moskova, birkaç kez Türkiye’ye verdiği destekten dolayı teşekkür etti. Öte yandan, bunlar Ankara ile Moskova’nın bölgenin jeopolitik manzarası ile ilgili tüm açılardan ortak görüşte olduğu anlamına gelmiyor. Suriye ile birlikte, Irak, Kafkasya Gürcistan ve Doğu Avrupa’da Ukrayna konularında iki ülke arasında görüş farkları kalmaktadır.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, yabancı ülkelerin büyükelçileri ile geleneksel görüşünde beyan etti ki, Ankara Ukrayna ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tanıyor. Somut olarak, Kırım’ı Ukrayna toprakları olarak tanıyor. Suriye’de esas anlaşma ülkenin siyasi geleceği ile ilgilidir. Fakat sonraki süreçlere hangi güçlerin nasıl katılımı hakkında ortak görüş yoktur. Irak’ta Kürtlerin siyasi statüsü konusunda da Moskova’nın kendi görüşü bulunmaktadır. Bunlar gösteriyor ki, Rusya ile Türkiye Ortadoğu’da somut çerçevelerde işbirliği yapıyor ve onun nasıl değişeceği şimdilik bilinmemektedir. Buna rağmen, Türkiye’nin de desteği sayesinde, Rusya, Ortadoğu’da esas söz sahibi olmak statüsünü onaylamış olur. Aynı zamanda, iki ülke arasında çeşitli alanlardaki işbirliği güçlenmektedir. Bu da Ankara ve Moskova’yı tatmin ediyor.
Yeni İşbirliği Formülleri ve Güvenlik: Riskler Azalmıyor
Bütün bunlara göre, Tahran’ın Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişmesine engel olması ihtimali azdır. Fakat İran, kendi çıkarına uygun siyaset yürütecektir. Bu da doğaldır. Çünkü İran, bölgenin büyük devletlerindendirler ve daima kendi jeopolitik nüfuzunu korumayı başarır. Demek ki, Ortadoğu’da Rusya, Türkiye ve İran’ın dahil olduğu potansiyel jeopolitik işbirliği yapılandırması oluşabilir. Terör olaylarına bu açı altında bakarsak, daha ilginç jeopolitik hususları görebiliriz.
Bu bağlamda, Batı’nın Ortadoğu politikasının içeriği daha çok ilgi çekiyor. ABD’nin yeni yönetiminin dış politikada değişiklik yapma isteği konusunda yeterli bilgiler yayılmıştır. Fakat onun somut içeriği bilinmemektedir. Aynı şekilde, Ortadoğu’da Amerika’nın tutacağı pozisyon hakkında farklı fikirler sesleniyor. D. Trump’ın B. Obama’dan daha çok İsrail’i destekleyeceği konusunda fikirler seslendiriliyor. O halde, Filistin meselesinin nasıl çözüleceği gündeme gelecektir. Meselenin diğer tarafı da İran faktörüne bağlıdır. Tel Aviv, Tahran’la Batı arasında işbirliğinden memnun olmadığını açıkça bildiriyor. Bu doğrultuda, İsrail-Batı ilişkilerindeki belirsizlik de henüz sürmektedir.
Müslüman ülkelerin İsrail’le ilişkileri bundan sonra hangi açıdan geliştireceği de henüz tam açık değildir. Kudüs’te yapılan saldırılar, uzmanların reyince, çatışmaların güçlenebileceğinin sinyalidir. Baskı altında tutulan IŞİD, imkan olan yerde terör olayları düzenliyor. Bunun bir bütün bölgeyi kaosa sürükleyebileceği hiç de inkar edilmiyor.
İlginçtir ki, Türkiye, bu kadar karmaşık olan böyle bir durumda bile Avrupa Birliği’ne tam üye olma stratejisinin değişmediğini açıkladı. Ankara, Ortadoğu’da AB ülkelerinin teröre karşı mücadelede Türkiye’ye dostane yaklaşmamalarına rağmen, üyelik stratejisinin değişmediğini açıklıyor. Bunu, uzmanlar ciddi bir mesaj olarak görüyorlar. Aslında, uzmanlar, Türkiye’nin Avrupa’ya karşı geleneksel konumunda kaldığını, fakat kendisinin çıkarlarını sonuna kadar savunmak azminde olduğunu vurguluyorlar. Bunun fonunda, Ankara’nın Rusya, İran ve Çin’le ilişkilerini yeni bir seviyeye yükseltebileceğini düşünmek mümkündür.
Yukarıda vurguladığımız hususlar, Türkiye’nin terörle mücadelesinde jeopolitik etkenin ciddi yer tuttuğunu göstermektedir. Demek ki, mesele hiç de herhangi bir terör örgütünün öç alma isteğinden ibaret değildir. Bu olayların arkasında, büyük bir jeopolitik mücadele ve bilgi savaşı duruyor. Siyasi liderler kabul ediyorlar ki, Ortadoğu’nun jeopolitik manzarası yeniden oluşturuluyor. Burada, büyük devletler, daha fazla yer tutmak uğruna büyük mücadele vermektedirler.
Bu kanının ışığında bu savaşın yakın bölgelere sıçrayabilme ihtimali nasıl görünüyor? İtiraf etmek gerekir ki, uzmanlar uzun zamandır bu konu hakkında analiz yapyorlar. Onlar terör dalgasının Kafkasya ve Orta Asya’ya da geçmesinden endişeleniyor. İlginçtir ki, burada esas rolü IŞİD’in oynayabileceğinden bahsediyorlar. Bu iddia, IŞİD’i yıkmakla ilgili dünyanın büyük devletlerinin verdikleri vaatler fonunda hayli düşündürücü görünüyor. Çünkü eğer IŞİD’in Ortadoğu’ya yakın bölgelere yayılması ihtimali varsa, bu demektir ki, bu örgütle mücadele daha çok sözdedir. Aynı zamanda, IŞİD’in hangi çevreler tarafından yaratıldığı ve halen denetimde tutulduğu ile ilgili şüpheler de giderek şiddetleniyor.
Bunlar, son zamanlarda Türkiye’de yaşanan terör olaylarının başka ülkelere de yayılması ihtimalini doğruluyor. Yani mümkündür ki, Ortadoğu’da büyük devletlerin jeopolitik mücadelesi daha da şiddetlensin ve yeni coğrafyalarda da bunun tezahürleri kendini göstersin. O halde, bölgesel sorunların çözümü meselesinin de ertelenmesi ihtimali oluşuyor. Bu senaryo ise, küresel güvenliği tehdit eden faktörlerin oluşmasına neden olur.