1971 yılında İstanbul merkezli endüstri ve hizmet kuruluşlarını temsil eden önde gelen gönüllü Türk sermayedarlarınca kurulmuş olan Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD)[1], Türkiye’nin en önemli sivil toplum örgütlerinden ve baskı gruplarından birisidir. Yeni Başkanı Erol Bilecik olan TÜSİAD, 2016 Mart ayında “Türkiye’nin Küresel Rekabetçiliği İçin Bir Gereklilik Olarak Sanayi 4.0: Gelişmekte Olan Ekonomi Perspektifi” adlı çok önemli bir rapor yayınlamıştır.[2] Bu yazıda, bu raporun önemli bölümleri özetlenecek ve bazı kavramlar açıklanarak, rapor, siyasal açıdan daha anlaşılır hale getirilmeye çalışılacaktır.
TÜSİAD logosu
64 sayfalık ve Burak Tansan, Aykan Gökbulut, Çağlar Targoray ve Tevfik Eren imzalı rapor, toplam 5 bölümden oluşmaktadır. Raporun “Sanayi 4.0 Nedir?” başlıklı birinci bölümü, Sanayi 4.0 veya Endüstri 4.0 kavramını (İngilizce Industry 4.0) açıklamaktadır. Teknolojik devrimler, üretim modellerini, ülkelerin yönetim şekillerini ve hatta halkların yaşam biçimlerini bile etkileyebilen çok önemli tarihi sıçramalardır. Nitekim 18. yüzyılda buhar teknolojisi, 20. yüzyıl başlarında elektrik teknolojisi, 1970’lerden itibaren elektronik ve bilgi teknolojileri ve 21. yüzyıl başlarında internet teknolojisi, insanların hayatlarında ve ülke ekonomilerinde kalıcı değişikliklere yol açan çok önemli teknolojik devrimlerdir.
Sanayi Devrimi aşamaları
Bu bağlamda, günümüzde ülke ekonomilerini şekillendiren 4 ana akımdan söz edilebilir:
- Bölgesel akımlar: Ülkeler arasındaki sosyal etkileşim ve ticaretteki artış, ülke ekonomilerini biçimlendiren en önemli akımlardan birisidir. Bir ülkenin en önemli ekonomik partnerleri, o ülkenin dış politikası ve kültüründe de zamanla daha büyük bir ağırlığa sahip olmaya başlayabilir. Örneğin, Türkiye’de son dönemde artan Alman nüfuzunu ve yükselen İslamcı popülist siyaseti, Türkiye’nin Almanya ve Körfez ülkeleriyle yaptığı yoğun ticaretin doğal bir sonucu olarak düşünmek doğru olabilir.
- Ekonomik akımlar: Yükselen yeni güçlü ekonomiler ve finansal kaynak akışları ile artan küreselleşme, ülkeleri ekonomi politikaları ve dış politikada belli kararlar almaya zorlayabilir. Rakiplerin çoğalması ve küreselleşmenin derinleşmesi, ekonomide ülkeleri daha da acımasız ve rekabetçi bir düzene doğru sürüklemektedir. Nitekim Çin Halk Cumhuriyeti ve Asya ekonomilerinin ucuz işgücü ve büyük pazarları sayesinde son yıllarda güçlenmesi, Batı ülkelerini farklı politikalara yönlendirmektedir.
- Teknolojik akımlar: Artan bağlanabilirlik ve platform teknolojilerinin gelişmesi, ekonomilerin şekil değiştirmesine ve birçok alanda öncü teknoloji ve sektörlerin oluşmasına neden olmuştur. Bu trende uyum sağlayan devletler hızla ilerleme yaparken, diğerleri geride kalmaktadırlar. Yeni teknolojilerin zamanla ekonomide ağırlığının artacağı da düşünülürse, teknolojik akımlar, küresel ekonomi açısından en belirleyici faktörlerden birisidir. Batı ülkelerinin küresel ekonomi içerisinde görece avantajlı pozisyonları korumaları da ancak bu sayede mümkün olabilecektir.
- Meta akımlar: Giderek kıtlaşan kaynaklar ve dünya genelinde çevre ve güvenlikle ilgili artan kaygılar da ekonomiyi ve siyaseti yakında ilgilendirmektedir. Devletler, bu gibi küresel konularda işbirliği eğilimine daha yatkındırlar ve realist çıkar odaklı yaklaşımdan ziyade liberal yaklaşıma uygun adımlar atabilirler.
Raporun “Sanayi 4.0 Neden Günümüzde Mümkün?” adlı ikinci bölümü, sanayide yeni yeni kullanılmaya başlanan büyük veri gruplarından faydalanan analiz yöntemlerinin etkilerini saptamakta ve bu bağlamda Sanayi 4.0’ın gerekliliğini ortaya koymaktadır. Akıllı robotlar, bu konuda incelenen ilk unsurdur. Çeşitli sektörlerdeki üreticiler, operasyonlarında uzun zamandır robotlardan faydalanmaktadırlar. Ancak otomasyon ve robotlaşma, eski tip işlerin kaybına neden olabileceği için istihdam azalmasına ve siyasal sorunların artmasına da neden olabilir. Üç boyutlu simülasyon yöntemi de, son dönemin en popüler yeni teknolojilerindendir. Simülasyon yöntemi sayesinde, ülkelerde ve şirketlerde denenecek bir yenilik öncelikle sanal alanda test edilmekte ve başarı/performans kriteri doğrultusunda karar verilmektedir. Dikey ve yatay sistem entegrasyonu ise, bilgi teknolojilerini entegre etmek için kullanılmaya başlanan yeni bir teknolojidir. Nesnelerin interneti adı verilen bir diğer yeni teknoloji ise, daha fazla sayıda cihazın, hatta yarı mamullerin bile, standart teknolojilerle birbirlerine bağlanarak tümleşik veri işlemeden faydalanmasına izin verecektir. Bu bağlamda bir diğer önemli kavram ise “Sibergüvenlik” olacaktır. Sibergüvenlik, şirketler ve ülkeler için giderek daha da önemli hale gelecek ve internet güvenlik teknolojilerinde atılım yapmak zorunlu olacaktır. Bulut teknolojisi, bu alanda bir diğer önemli gelişmedir. Şirketler, daha şimdiden bazı kurumsal ve analitik uygulamalar için bulut tabanlı yazılımlar kullanmaktadırlar. Ancak bu durum giderek yaygınlaşacak ve gelişecektir. Eklemeli üretim ve zenginleştirilmiş gerçeklik, raporun ikinci bölümünde vurgulanan diğer teknolojik yeniliklerdir ve yeni dönemde sanayiye yön verecek gelişmelerdir.
Raporun “Sanayi 4.0 Türkiye İçin Neden Yaşamsal Öneme Sahip?” başlıklı üçüncü bölümü, Türkiye’nin kaçmakta olan Sanayi 4.0 trenine neden aceleyle yetişmek zorunda olduğunu analiz etmektedir. Raporda, Türkiye ekonomisi için yapılan temel tespit şu şekildedir (sayfa 33): “Türkiye, lojistik avantajı sağlayan coğrafi konumu sayesinde ve esnek, düşük maliyetli üretim yapabilmesini sağlayan görece düşük maliyetli işgücünü kullanarak, küresel değer zincirinde oldukça rekabetçi şekilde konumlanmıştır. Üretim ücretleri, verimlilik, enerji maliyetleri ve döviz kurlarını dikkate alarak oluşturulan BCG Global Üretim Maliyeti Endeksi’nde, Türkiye 98 ortalama birim maliyet ile üretim yaparken, ABD 100, Almanya ise 121 ortalama birim maliyetle üretim gerçekleştirmektedir. Diğer bir deyişle, Türkiye’deki ortalama doğrudan üretim maliyetleri Almanya’nın % 23, ABD’nin ise % 2 altındadır. Bu analiz, Türkiye’nin küresel değer zincirinden pay almak ve ihracat platformunu güçlendirmek için sahip olduğu rekabet avantajının altını çizmektedir.”
Rapora göre; Türkiye, küresel ekonomi içerisinde mevcut rekabetçi pozisyonunu korumak ve sağlamlaştırmak için çeşitli yapısal zorluklarla karşı karşıyadır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
- İhracat için ithalata yüksek bağımlılık: İhracat amacıyla yapılan ithalatın oranı yapısal olarak yıllardır yüksek seyrediyor.
- Katma değerli ürünlerin toplam üretim içindeki düşük payı: Katma değerli ürünlere olan talep dünya çapında artmasına rağmen, Türkiye’nin ihracatında ileri teknoloji kullanılan ürünlerin payı yalnızca % 4 düzeyindedir.
- Sınırlı işgücü yetkinlikleri: Yetkinlikleri sınırlı olan işgücü ve ekosistemler, yeni teknolojilerin benimsenmesini yavaşlatmaktadır.
- Çalışanların yüksek işten ayrılma hızı: İşgücünün sanayiden hizmet sektörüne doğru kayması, üretim sektöründe çalışanların işten ayrılma hızını arttırmaktadır.
Bu yapısal zorluklarla mücadele edilebilmesi için, ivedilikle Sanayi 4.0’a geçilmesi zorunludur. Zira diğer ülkeler hızla bu yeni düzene eklemlenirken Türkiye’nin bunun dışarısında kalması, ülkenin rekabetçilik seviyesini daha da düşürebilir. Raporda, Sanayi 4.0 dönüşümüne örnek model ülke olarak Almanya seçilmiştir. Sanayi 4.0’ı uygulamaya başlayan Alman üretim sektörünün verimlilik kazancı, toplam üretim maliyetinin % 5-8 düşmesi ile beraber, önümüzdeki 10 yıl içinde 90-150 milyar Euro (Avro) arasında gerçekleşecektir. Özetle, Türkiye’nin karşılaştırmalı küresel rekabetçiliğinde yaşanacak olası bir zayıflama, küresel pazar payının da düşmesine yol açacak ve beraberinde artan işsizlik ve azalan işgücü kalitesini getirecektir. Bunun tam zıttı şekilde, kararlı Sanayi 4.0 yatırımları ile küresel rekabet gücünde çığır açacak değişiklikler yaratmaya çalışılırsa, küresel değer zincirinden daha fazla pay alınarak, kaliteli işgücü istihdamında artışa zemin hazırlanacaktır. Bu nedenle, Türkiye, kısır siyasi tartışmaların ötesine geçmek ve Sanayi 4.0’ı hayata geçirmek zorundadır.
Raporun “Sanayi 4.0’ın Türkiye Üzerindeki Potansiyel Etkisi” başlıklı dördüncü bölümü, Sanayi 4.0 devriminin gerçekleştirilmesi durumunda Türkiye’de yaşanacak pozitif gelişmeleri de analiz etmektedir. Rapora göre, Türkiye’nin Sanayi 4.0’a geçmesi durumunda yaşanacak pozitif gelişmeler şöyle sıralanabilir (sayfa 41):
* Küresel rekabet gücünün artması:
- Yüksek maliyet verimliliği,
- Yüksek üretim hızı ve esneklik,
- Yüksek kalite ve düşük fire oranı,
- İleri teknoloji platformları, know-how, yüksek nitelikli insan kaynağı.
* Küresel değer zincirinden alınan yüksek katma değerli ürünler payının artması:
- Ortaya çıkan verimlilik ve yetkinlikler ile şirketlerin küresel rekabette konumlarını korumaları ve güçlendirmeleri.
* İşgücü profilinin gelişmesi:
- Üretim, müşteri ilişkileri ve destek birimlerinin gelişmiş bir bağlanırlık düzeyine erişmesinin yeni iş olanakları yaratması ve nitelikli işgücü tarafından yapılabilecek yeni iş tanımlarının oluşması.
Rapor için Türkiye’de 6 farklı sektörde faaliyet gösteren toplam 25 Türk imalat şirketiyle/grubuyla detaylı görüşmeler gerçekleştirilmiş ve bu görüşmeler sonrasında yapılan hesaplamalar doğrultusunda aşağıdaki tablo hazırlanmıştır.
Sanayi 4.0’ın Türkiye’ye olası etkileri
Şu da belirtilmelidir ki, Türkiye’de halihazırda birçok sektörde Sanayi 4.0 zaten uygulamaya geçmiş durumdadır. Sanayi 4.0’ın özellikle verimlilik, büyüme, yatırım ve istihdam alanında Türkiye ekonomisine büyük katkıları olacağı düşünülmektedir. Otomotiv sektöründen örnek vermek gerekirse; Sanayi 4.0, montaj hatlarının otomasyonu ve esnekleşmesi sayesinde üretim kalitesi ve hızını arttıracaktır. Beyaz eşya sektöründe, parçaların ve ekipmanın içerisine yerleştirilen sensörler sayesinde stok yönetimi daha kolay hale gelecek ve tasarım süreci birden çok ürün döngüsüne yayılabilecektir. Tekstil sektöründe, prototip hazırlamak için gelişmiş simülasyonların daha fazla kullanılması ve Ar-Ge ile ürün geliştirme birimlerinin dikey veri entegrasyonunun yapılması, işbirliği düzeyini artıracak ve şirketlerin yeni “premium” ürünleri daha hızla geliştirmesine yardım edecektir. Kimyasallar alanında, muhasebe, üretim ve envanter sistemlerinde gerçekleşecek olan uçtan-uca veri entegrasyonu, üreticilerin küçük hacimli üretim yapabilmelerini ve daha seri bir operasyon yürütmelerini mümkün hale getirecektir. Yiyecek-içecek sektöründe ise, üretim, lojistik ve satış sistemlerinden toplanan büyük veri setleri gelişmiş seviyede analiz edilerek, şirketlerin pazar talebini daha doğru tahmin etmelerine yardımcı olacaktır. Bu durum, pazarın doğru ürünü, doğru zamanda, doğru yere tahsis etmesini sağlayacaktır. Son olarak, makine sistemlerine bakıldığında, Sanayi 4.0 sayesinde prototip üretiminde ve test sistemlerinde kullanılan gelişmiş simülasyonlar, kalıp tasarımını ve ürün geliştirme süreçlerini iyileştirecektir.
“Sonuç: Türkiye İçin Bir Yol Haritası” başlıklı raporun beşinci ve son bölümü, raporda saptanan bulguları özetlemektedir. Sonuç olarak, rapora göre, Sanayi 4.0, Türkiye’de de gelecek için temel bir öncelik olarak görülmektedir. Ancak bu durum, başka faktörlerle tamamlanmalı ve desteklenmelidir. Bu noktada, üreticiler ve siyasetçiler arasında bir işbölümü ve işbirliği yapılmak/tanımlanmak zorundadır. Üreticiler, Sanayi 4.0’ı hayata geçirmek için önceliklerini saptamalı ve buna uygun bir düzeni siyaset yapıcılardan talep etmelidirler. Bu aşamada, planlar, uzun vadeli ve günlük çıkarların ötesinde bir vizyonla yapılmalıdır. Siyasetçiler ise, sanayicilerle ortaklaşa bir şekilde ülkenin eğitim sistemi ve ekonomi politikalarını Sanayi 4.0’ın ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirmelidir. Böyle olursa, Türkiye, çok kısa bir sürede yeniden yükselişe geçebilir. Ancak aksi bir durumda, Türkiye’nin küresel rekabetteki konumu daha da kötüye gidecektir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Web sitesi için; http://tusiad.org/tr/. Hakkında bilgiler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%9CS%C4%B0AD.
[2] Rapora buradan ulaşılabilir; http://www.tusiad.org/indir/2016/sanayi-40.pdf.