1 Temmuz 2016 tarihinden beri Arap Ligi[1] (Arap Birliği) Genel Sekreteri olarak görev yapan Ahmed Ebu’l Geyt (Ahmed Aboul Gheit), 1942 doğumlu Mısırlı bir diplomat ve 2004-2011 döneminde Mısır Dış İşleri Bakanı olarak görev yapmış deneyimli bir siyaset adamıdır.[2] Geyt, geçtiğimiz günlerde kısaca CFR adıyla bilinen ABD merkezli etkili düşünce kuruluşu Council on Foreign Relations’ın bir oturumuna katılmış ve burada önemli bir konuşma yapmıştır.[3] Bu yazıda, Geyt’in konuşmasından önemli bölümler özetlenecektir.
Ahmed Ebu’l Geyt’in CFR konuşması
Ahmed Ebu’l Geyt, “Restoring Stability in a Turbulent Middle East: A Perspective From the League of Arab States” (Çalkantılı Orta Doğu’da İstikrarı Sağlamak: Arap Ligi Ülkelerinin Perspektifi) başlıklı konuşmasına, 2011 yılında başlayan ve garip bir şekilde Arap Baharı (Arab Spring) olarak adlandırılan süreçte Arap dünyasında yüz binlerce kişinin ölümüne yol açan iç savaşların ve büyük göç hareketlerinin yaşandığına dikkat çekerek başlamakta ve bu süreci “Arab Destruction” (Arap Yıkımı) olarak nitelendirmektedir. Bu süreci durdurmak ve bölgeye yeniden istikrar ve barış getirmek içinse, bazı önemli noktalara değineceğini söylemektedir. Geyt’e göre, ilk önemli konu ulus-devlet modelidir. Arap Ligi Genel Sekreteri, ulus-devlet modellerinin bu bölge için çok önemli ve gerekli olduğunu iddia etmekte ve bu modelin çökmesi durumunda Suriye, Irak, Libya, Mısır ve İsrail gibi ülkelerde siyasal bölünme, iç savaş, terörizm, şiddet ve göç sorunlarının artacağına işaret etmektedir.
Arap Ligi üyeleri
Soru üzerine daha sonra sözü Filistin’e getiren Geyt, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin çabalarıyla Hamas’ın Gazze’deki idari komitesini dağıtarak Filistin uzlaşı hükümetinin Gazze’de görevi devralmasını talep ettiğini ve genel seçimlere gidilmesini isteyerek El Fetih hareketi ile diyaloğa hazır olduğunu bildirdiğini hatırlatmaktadır. Hamas’ın 2007’den sonra girdiği bağımsız yolun Filistin Otoritesi’ni zayıflattığını ve İsrail’in Hamas’ı muhatap kabul etmediğini belirten Geyt, 3-4 ay içerisinde Filistin’de yapılacak yeni parlamento ve Başkanlık seçimleri sonrasında İsrail’le müzakerelere başlamaya hazır yeni bir Filistin idaresinin ortaya çıkacağını belirtmektedir. Buna karşın, Hamas’ın Gazze’de güvenliği tamamen Filistin Otoritesi’ne bırakmayabileceğine dikkat çeken Geyt, bu sürecin nedenleri olarak Gazze’de Filistin Otoritesi’nin 50.000 kişinin maaşını ödeyebilecek durumda olmamasını, Birleşik Arap Emirlikleri’nin burada yakınlarını kaybedenlerin ailelerine finansal destek için bulunmasının Hamas’ı cesaretlendirmesini ve son olarak da dışarıdan finansal destek sağlamanın son dönemde çok zor hale gelmesini belirtmektedir.
Konuşmasına Mısır ile İsrail arasında son yıllarda kurulan yakın ilişkilere değinerek devam eden Ebu’l Geyt, Dış İşleri Bakanlığı döneminde İsraillilerle birlikte çalıştıklarını ve onlara müzakere sürecinde doğru kararlar almaları için yardımcı olduklarını belirtmektedir. Mısır’ın eskiden beri İsrail-Filistin sorununda çözüm ve barıştan yana ve El Fetih çizgisinde olduğunu söyleyen Geyt, Hamas’ın da bu çizgiye yönelmesiyle birlikte yeniden müzakere masasına dönülebileceğini düşünmektedir. Daha sonra sözü Suriye iç savaşına getiren Geyt, Astana süreci ile Türkiye, İran ve Rusya’nın 4 çatışmasızlık bölgesi kurma stratejisini hayata geçirdiklerini ama 6 aylık geçici ve yenilebilir olan bu anlaşmanın ardından bu ülkelerin denetiminde bir ulus-devlet modeli yaratılamazsa, bunun Suriye’deki sorunların devamı anlamına gelebileceğini söylemektedir. Suriye meselesi ile Irak meselesinin de birbirinden ayrılamayacağını iddia eden Geyt, her iki ülkenin de kuzey bölgelerinde Kürtlerin yaşadığının altını çizmekte ve Irak Kürdistan’ındaki bağımsızlık referandumu ardından Suriye, Türkiye ve İran’da da Kürtlerden benzer taleplerin gelebileceğine vurgu yapmaktadır. Bölge ülkelerinin haritalarının İngiltere ve Fransa’nın dikte ettiği Sykes-Picot Antlaşması ile şekillendiğini anımsatan Geyt, bu süreçte bölge ülkelerinin sınırlarının değiştirilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. 100 yıl öncesi İngilizler ve Fransızlar tarafından çizilen sınırların mükemmel olmayabileceğini, ancak bu süreçte sınırlar değişmeye ve etnik gruplar kendilerine özgü bağımsız devletler talep etmeye başlarlarsa bu sürecin durmayacağını söyleyen Geyt, Pandora’nın Kutusu’nun açılması durumunda Yezidiler (Ezidiler), Türkmenler, Asuriler ve diğer etnik grupların da kendi devletleri için mücadele edebileceklerini belirtmektedir.
Irak’ta Kürt bölgesel yönetiminin düzenlediği referandum konusuna da detaylı şekilde değinen Geyt (konuşma referandum yapılmadan 3 gün önce yapılmıştır), referandum yapmanın Kürtlerin anayasal hakkı olduğunu, ancak Bağdat (Irak merkezi hükümeti) ile Erbil’in öncelikle sorunlarını konuşarak ve müzakere ederek çözmeye çalışmalarının gerektiğini ifade etmektedir. Kürtlerin bu süreçte topraklarını genişlettiklerine ve Bağdat’la ve ülkenin geri kalanıyla anlaşmadan tek yanlı hareket ettiklerine vurgu yapan Geyt, Arap Ligi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (P5) ve Avrupa Birliği (AB) gibi prestiji uluslararası kurumlar aracılığıyla bu müzakere sürecinin şeffaf bir şekilde yürütülebileceğini söylemekte ve referandumun durdurulmasını talep etmektedir. Aksi takdirde, nüfusunun neredeyse dörtte biri Kürt kökenli olan Türkiye’nin harekete geçebileceğini vurgulayan Geyt, İran ve Suriye’nin de bu sürece sessiz kalamayacağını ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin bu süreçte inatçı davranarak kendisini zor duruma soktuğunu iddia etmektedir.
Konuşmasının sonlarına doğru Katar krizine odaklanan Geyt, Katar’ın, içlerinde 100 milyon nüfuslu Mısır ve 30 milyon nüfuslu ve en büyük petrol üreticisi olan Suudi Arabistan’ın da yer aldığı Arap dünyasının 4 önemli ülkesinin (diğer ikisi Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri) talepleri karşısında saygılı davranması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu süreçte İran’ın Arap ülkelerinin kavgalarından yararlanarak Katar’la ilişkilerini geliştirmek istediğine dikkat çeken Genel Sekreter, yaşananlara karşın Arap Ligi’nin çalışmalarında herhangi bir olumsuz yaşanmadığını da belirtmektedir.
Arap Ligi Genel Sekreteri Ahmed Ebu’l Geyt’in konuşmasındaki en önemli vurgu, kuşkusuz ulus-devlet anlayışı konusunda gösterdiği ısrarlı tutumdur. Ancak bölgeyi bugünkü olumsuz tabloya getiren bu modelin şimdi yeniden denendiğinde ne ölçüde başarılı olacağı da aslında bir muammadır. Zaten Geyt de, ulus-devlet modelini diğer modelin yaratacağı büyük riskler karşısında bir tür “ehven-i şer” seçeneği olarak ortaya koymaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Arap ülkeleri arasındaki işbirliği ve dayanışmayı güçlendirmek ve Arap dünyasını ilgilendiren konularda ortak tutum geliştirmek için 1945 yılında kurulan Arap Ligi; Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Cezayir, Cibuti, Fas, Filistin, Irak, Katar, Komorlar, Kuveyt, Libya, Lübnan, Mısır, Moritanya, Oman, Somali, Sudan, Suriye (üyeliği askıya alınmıştır), Suudi Arabistan, Tunus, Ürdün ve Yemen gibi Arap ülkelerinin üye olduğu önemli bir uluslararası kuruluştur. Türkiye, yalnızca Arap devletlerinin katılabildiği bu kuruluşta gözlemci üye statüsündedir. Hakkında bilgiler için; http://www.mfa.gov.tr/arap-ligi.tr.mfa.
[2] Hakkında bilgiler için; https://en.wikipedia.org/wiki/Ahmed_Aboul_Gheit.
[3] https://www.cfr.org/event/restoring-stability-turbulent-middle-east-perspective-league-arab-states.