Türk Silahlı Kuvvetleri, Fırat Kalkanı Harekatı’ndan sonra ikinci büyük operasyonunu teorisinde ve uygulamasında barışı simgeleyen “Zeytin Dalı” adıyla başlattı. Suriye’de iç savaşın ilk gününden bu yana Türkiye’nin defalarca Suriye’nin kuzeyinde herhangi bir terör koridorunun oluşumuna izin verilmemesi gerektiğini vurgulamasına rağmen, ABD’nin başını çektiği bazı aktörler “Kuzey Suriye Kürt Yönetimi” adıyla Türkiye’nin güney sınırında kurulacak idarenin Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile birleşmesi adına politikalar üretmeye devam ediyorlar. Kuşkusuz, ABD’nin bu düşüncesi dünden bugüne gelişen bir fikir değil… Büyük Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile genişletilmiş haliyle, bu coğrafyada 22 ülkenin ulusal sınırlarını değiştirmeyi amaçlayan Washington yönetimi, “Kürt Sorunu” bahanesiyle terörize edilmiş PKK/PYD/YPG gibi grupları meşru zemine oturtmaya çalışıyor. Bu noktada Rusya’nın yüzyıllık imparatorluk stratejisi olan Akdeniz politikasında Suriye’deki üslerinden kalıcı olacağını ilan ederken, PYD, ABD-Rusya arasında ikili oynamaya çalışıyor. Türkiye, Misak-ı Milli sınırlarını koruyabilmesi için elbette yaklaşık 900 km’lik Suriye sınırında hukuk dışı, terör örgütü temelli bir idareye müsaade etmeyerek, uluslararası hukuka bağlı müdahale hakkını kullanmaya devam edecek. Aksi halde, 1984 yılından beri Türkiye’nin süren terör sorunu, senaryonun gerçekleşmesi halinde artacak terör ihracıyla, ülkeyi etnik ve mezhepsel bölünmenin eşiğine getirebilir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra üretilen Amerikan Harp Doktrinleri bugünde uygulanıyor.
Amerikan Harp Doktrinlerine göre, denizaşırı ülkelerde ABD’nin üsler kurması esastır. Çünkü düşmanı kendi öz sınırları ötesinde karşılamak ve muhtemel ilk saldırıyı bu üsler yardımıyla bertaraf etmek gerekiyor. Dolayısıyla, bu anlayışa göre, üsler, düşman topraklarına en yakın bölgelerde kurulmalıdır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan beri bu anlayışla hareket eden ABD, emperyalizmin çıkmazdan kurtulabilmesi için harp ekonomisine önümüzdeki günlerde de vekalet güçleriyle devam edecek. Bu bağlamda, Amerikan Harp teorisyenleri, doğu cephesinde meydana gelebilecek bir savaş için “forward strategy” ismini anlayış geliştirdiler. Buna göre, Üçüncü Dünya Savaşı’nı Amerikan topraklarından uzak tutmak ve bütün yıkımı düşmanlarının ve NATO ortaklarının sırtına yüklemek esastır.
ABD’nin Suriye ve Irak’taki anlayışı “Özel Savaş”, yani “Sınırlı Harpler Stratejisi”
ABD’nin yürüttüğü bu anlayış “Özel Savaş” olarak nitelendiriliyor. Buna istinaden, ABD’nin eski ulusal güvenlik danışmanlarından Kissenger, uzun menzilli ve modern silahlar ile beraber Amerikan topraklarının geleneksel ulaşılmazlığının sona erdiğini, global savaş yerine artık ABD topraklarından uzakta NATO müttefiklerinin ve düşman topraklarından devam edecek “Sınırlı Harpler Strateji”ne geçilmesini tavsiye etmişti. Dolayısıyla, ABD, Orta Doğu politikalarında, bilhassa bugün Suriye meselesinde ipleri elinden bırakmak istemeyecek, bunu da vekili olarak gördüğü PYD/YPG veya SDG ile yürütecektir.
ABD’nin vekalet güçlerinin kumandası ABD’nin elinde olmalı.
“Kontragerilla Savaş” teorisyenlerinden olan Amerikalı Glenn Synder, Önleme ve Savunma adındaki kitabında, işbirlikçi yerel güçlerin Amerikan uzmanlarınca kontrol edilmesinin zorunlu olduğunu söylüyordu. Dolaylı saldırıları önlemek için, politik, ekonomik ve askeri bir sıra yardımlar yapılmalıdır. Askeri yardımların ilk hedefi, yerli silahlı kuvvetlerin eğitimi ve silah donatımı olmalı. Sadece yerel kuvvetlere bel bağlanamaz. Yerli kuvvetlerin bütün komuta ve idare organları Amerikan uzmanları tarafından kontrol edilmeli. Fakat bu kontrol işleri gizli tutulmalı.
Suriye’de hedef, insanların beyinlerine hitap ederek kitleleri yönlendirmek ve yönetmek.
Bugün Orta Doğu’da dünyanın çeşitli yerlerinde çatışma ve kaos var. Bu senaryonun yönetmenleri hangi araçları kullanıyorlar? Elbette gizli servisler… Bu gizli servisler tarafından stratejileri yürütülen bir savaş… Esas hedef insanların beyinlerine hitap ederek kitleleri yönlendirmek ve yönetmek. Suriye’de de etnik zeminde yapmak istedikleri budur. Şu anda Suriye Kürtlerine, ideolojik farklılıklarını ve inançlarını bir kenara bırakın siz Kürtsünüz deniliyor. Kürt halkını çevrelerinden soyutlayıp, kendi kimlikleri çevresinde bir savunma hattına dahil edilmek isteniyor görüntüsü veriliyor.
Türkiye’nin güney sınırında yeni bir yönetimle “2. İsrail” kurulmak isteniyor.
ABD’nin bir başka önemli hedefi İsrail’in üzerindeki savunma yükünü alabilmek için başka bir “İsrail” sınırları oluşturmak. Elbette bu yeni idareyi de sürekli komşularıyla kavgalı halde kılmak. Bu sayede “2. İsrail devleti” komşularından tehdit algısıyla varlığını dış güç desteği ile devam ettirecek.
ABD’nin küresel liderliği, Akdeniz’i Hazar’a, oradan Afganistan’a bağlayacak güzergaha hükmetmeye bağlı.
ABD’nin Suriye’yi istediği hale getirdikten sonraki planı Kuzey Irak’ı Akdeniz’e bağlayarak sıcak denizlere çıkışını sağlamak olacak. Elbette bu plan bunun sınırlı kalmayacak sonraki hedef İran’da Suriye’de olduğu gibi bir yapı tesis ederek hattın Hazar üzerinden Afganistan’a bağlanmasını sağlamak. Çünkü ABD, bu hattı gerçekleştiremediği sürece coğrafyayı Rusya’dan koparamayacağının farkında. ABD’nin halen Afganistan’dan ve Irak’tan askeri varlığını çekmemesinin arkasındaki sebeplerden biri bu.
Hülasa
Göz gözü görmeyen bu sis ortamında oyuncular esrarengiz şekilde kendilerini dönüştürebiliyorlar. Bu satrancın bir kazananın veya kaybedeni olacağını söylemek zor. Türkiye dört yanında tehdit algısıyla “zeytin dalı” harekatına başlaması cesaretleri kırmamalı. Bu sis ortamında sonsuz olasılıklar ve birçok çözümün varlığı mevcut. Yeter ki ülke olarak bu çözüme ulaşacak sayısız yolun bulunmasında milli bütünlüğün devamlılığı esas alınsın.
Furkan KAYA