ABD’nin eski Başkanlarından Franklin Delano Roosevelt’e göre, Amerika’nın dış politikası, küresel düzeni ihtiyatlı ve kararlı bir şekilde dengelemeli ve bunu Amerikan ulusal çıkarları doğrultusunda uyarlamalıydı. Böylelikle, ABD, Batı yarımkürede dış güçlere karşı kalkan oluşturacak ve diğer her stratejik bölgede güç dengesini korumak için müdahalelerde bulunarak, küresel dengenin ve uluslararası barışın muhafaza edecekti. ABD’nin özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra benimsemiş olduğu bu politika, bugüne kadar tüm Amerikan Başkanları tarafından farklı metotlarla, fakat aynı hedef doğrultusunda uygulandı. Fakat bugün Donald Trump Başkanlığındaki ABD, belki de hiç olmadığı kadar yalnız, saldırgan ve devlet duruşundan uzak bir davranış sergiliyor. Son olarak, Trump’ın İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıma kararı alması ve Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG/SDG/PKK terör örgütleriyle “müttefiklik” ilişkisi içine girmesi, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan gerçek müttefiki Türkiye karşı en büyük saygısızlık ve ihanet olarak görülmeli.
Amerikan İmparatorluğu’nun ana hattını Suriye’nin Afganistanlaştırılması oluşturuyor.
ABD’nin en temel dış politika anlayışı, rakip aktörlerin genişlemesini frenleyebilmek için kendisini genişletmesi gerektiği şeklindedir. Bu bağlamda, Amerika’nın “önleme çizgisi” olarak değerlendirilebilecek bu anlayış, adlandırdığı “Amerikan İmparatorluğu”nun ana hattını oluşturuyor. Suriye, bu süreçte Afganistanlaştırılıyor ve bu sayede Türkiye’nin güney hattında ABD’nin kontrolünde İsrail’in de güvenliğine katkı sağlayacak bir yönetim tesis edilmek isteniyor. ABD her ne kadar coğrafyada devletsiz tek millet olarak Kürtleri göstererek kendilerine yeni bir gelecek için “Büyük Kürdistan” hayalini gerçekleştirmek istese de, esas amaç “Kürt Sorunu” bahanesiyle Türkiye, Suriye, Irak ve İran’daki Kürtleri ayrıştırarak yaşadıkları ülkelerde iç çatışmalara zemin hazırlamak. Bu vesile ile de, otoritesini desteklediği terör gruplarına verdiği kandırılan Kürt halkı için bir yönetim oluşturmayı düşünüyor. Ayrıca Lübnan’daki Hizbullah etkisizleştirilecek ve ABD İran’ın boynuna takacağı ipi daha da sıkıştıracak.
ABD, “polis teşkilatını” terör gruplarıyla kuruyor.
ABD’de “Savaş Partisi” olarak adlandırılan neo-conlar, ABD’nin her fırsatta deniz aşırı güç kullanmasını isterler. Onlar için Amerikan İmparatorluğu askeri harcamalarını Soğuk Savaş seviyesine getirmeli ve Amerikan toplumunun asabiyetini arttırılarak bölgesel müdahalelerde halkının desteği alınmalı ve son olarak İsrail her şartta desteklenmelidir. “Büyük Amerikan Stratejisi” olarak hazırlanan belgede; 1-) Anavatanın savunulması, 2-) Çoklu ve eşzamanlı alan savaşlarını kazanmak, 3-) Kritik bölgelerde güvenlik çevresini şekillendirmek ve “polis teşkilatı” görevini uygulamak, 4-) ABD kuvvetlerini askeri işlerde devrimi yapabilecek hale getirmek yer alıyor. Üçüncü maddenin uygulamasını Orta Doğu’da özellikle Suriye’de görüyoruz. ABD, polis teşkilatını terör örgütü ve onların organik kollarıyla tesis ediyor.
Coğrafya, herşeyden önce savaş yapmaya yarar…
Orta Doğu’daki en amansız ve acımasız ayaklanma, Türkiye, Irak, İsrail ve Lübnan’la ortak sınırıyla bölgesel güç dengesinin anahtarını elinde tutan Suriye’de yaşanıyor. Tarihte doğruluğunu defalarca gördüğümüz “Coğrafya her şeyden önce savaş yapmaya yarar” sözü halen geçerli. ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki öncelikle hedefi, ülkenin kuzeyinde Suriye’ye bağlı “Kürt Federe Devleti”ni kurmak. Diğer taraftan, Rusya ve Esad rejimi de Kürtler ile tamamen köprüleri atmaktan uzak duruyor. Çünkü Kürtlerin tamamen ABD ile yakınlaşması durumunda, Rusya’nın bölgesel politikaları tehlikeye düşebilir. ABD’nin diğer bir kanadı da Türkiye ile iplerin kopmasını istemiyor. Zira onlar, Orta Doğu’da veya Suriye’de her ne düzen kurulacaksa, bunun Türkiye’siz gerçekleşemeyeceğinin farkındalar. Tıpkı İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki gibi ABD ile Rusya’nın mücadelesine sahne olmaya başlayan Orta Doğu’da, bugün büyük güçlerin desteklediği diktatörler yerine küçük ölçekli ve atomize edilmiş etnik ve mezhep temelli yönetimler eliyle mücadele sürüyor.
Geçmişte olduğu gibi, bugün de Türkiye’nin hassas demografik yapısı parçalanmaya çalışılıyor. Çünkü bu sayede dış aktörler Türkiye üzerinde müdahale hakkını meşru hale getirecekler. Bazı siyasiler Kürt halkını Türkiye’de sokağa davet ediyor. Sebep, Türkiye’nin “Zeytin Dalı Harekatı” ile güney sınırını terör odaklarından temizlemesi. Fakat servis edilen çarpıtılmış haberlerde Türkiye’nin masum sivil halkı öldürüyor algısı veriliyor. Amaçlanan, Irak, Türkiye, Suriye ve İran topraklarını kapsayan “ikinci İsrail” devletine izin vermemek için Türkiye’nin başını çekeceği ortak bir güvenlik politikası oluşturulmalıdır.
Furkan KAYA