Fatih Oktay[1], Sabancı Üniversitesi Ekonomi bölümü ve Koç Üniversitesi İşletme bölümünde Çin ekonomisi, politik sistemi ve iş dünyası ile ilgili dersler vermiş bir öğretim görevlisi ve Demirbank’ta (şimdiki HSBC) Teknolojiden Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı, Akbank’ın teknoloji şirketi Aknet’te Direktörlük ve Arthur Andersen’de Danışmanlık gibi konumlarda çalışmış kıdemli bir özel sektör yöneticisidir. Oktay, 2017 yılında Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basılan kapsamlı bir Çin Halk Cumhuriyeti incelemesi olan Çin: Yeni Büyük Güç ve Değişen Dünya Dengeleri adlı kitabıyla[2] da Türkiye’de adından söz ettirmiştir. Bu yazıda, bu kitabın gelecek adına bazı öngörü ve projeksiyonlar içeren “Gelecek: Çin, Dünya ve Türkiye” bölümünde işlenen argümanlar özetlenecek ve tartışmaya açılacaktır.
Fatih Oktay
694 sayfalık oldukça detaylı bir Çin Halk Cumhuriyeti incelemesi olan Çin: Yeni Büyük Güç ve Değişen Dünya Dengeleri, daha çok ekonomi perspektifinden bilgiler içeren bir eserdir. 15 bölümlük kitabın ilk bölümüne “Giriş: Çin’i Neden ve Nasıl Anlamalı” adı verilmiş ve bu bölümde Çin Halk Cumhuriyeti’nin neden son yıllarda bu kadar önemli bir ülke haline geldiği ve Çin’i nasıl değerlendirmek gerektiği konusunda kısa açıklamalara yer verilmiştir. Yazara göre (Oktay, 2017: 2); bu kadar önemli bir ülke olmasına karşın, Çin Halk Cumhuriyeti hakkında Türkiye’de yapılan çalışmaların sayısı yok denecek kadar azdır. Bu nedenle, bu eserle birlikte, yazar, Çin hakkında yazılan İngilizce kaynakları ve bilgileri derlemek ve kapsamlı bir analiz içerisinde ortaya koymak istemiştir (Oktay, 2017: 3). Yazara göre, ancak bu gibi çalışmalarla, bu konuda fazla bilgi sahibi olmayan Türk siyasetçileri, okurları ve öğrencilerine Çin Halk Cumhuriyeti hakkında akademik bir anlayış kazandırılabilir.
“Çin Ekonomisi: Küresel Konumu ve Etkileşimleri” adlı ikinci bölümde, yazar, Çin ekonomisinin son birkaç on yıldaki çok hızlı büyüme sürecini ve dünya ekonomisinin aynı dönemdeki gelişimini analiz etmiştir. Bu bölümde, ayrıca Çin ekonomisinin günümüzdeki durumuna dair de önemli analizler yapılmıştır. Bu bölüm önemlidir; zira konuya ideolojik değil, teknik açıdan yaklaşan Oktay, The Diplomat dergisi için kaleme aldığı güncel bir makalesinde, ABD’nin Donald Trump Başkanlığında Çin’e karşı başlattığı “ticaret savaşları”nı kazanamayacağını iddia etmiştir.[3]
“Büyük Yükselişin Hikâyesi: Olaylar, Koşullar, Politikalar” başlıklı üçüncü bölümde, 1950’lerde fakir bir tarım ülkesi olan Çin’in 1978 sonrasında Deng Xiaoping önderliğinde yaptığı piyasa reformlarıyla nasıl dünyanın en büyük ekonomik gücü haline dönüştüğünün hikâyesi, Çin’in 4.000 yıllık tarihini de kapsayacak şekilde aktarılmaya çalışılmıştır.
“Büyük Yükseliş ve Ulusal Tasarruflar” adlı dördüncü bölümde, Çin’in hızlı ekonomik büyümesinin itici gücü olan ulusal tasarruflar konusu işlenmiştir. 2000’li yıllarda Çin’de ulusal tasarruf oranının yüzde 50 düzeyini aştığı düşünüldüğünde, yazar, Çin’in üretiminin yarısından fazlasını yatırımlara yönlendirdiğini ve bunun sadece toplumsal alışkınlarla açıklanamayacağı görüşünü savunmaktadır.
“Büyük Yükseliş ve Yönetim Yapısı” adı verilen beşinci kısımda, yazar Fatih Oktay, Çin’in idari açıdan son derece adem-i merkeziyetçi, lakin politik açıdan da son derece merkeziyetçi olan siyasi sistemini mercek altına almakta ve yorumlamaktadır.
“Büyük Yükseliş, İşgücü Maliyetleri ve Çin Köylüsü” adlı altıncı bölümde, Çin’in hızlı ekonomik büyümesinde önemli bir faktör olarak zikredilen düşük işgücü maliyetleri konusu değerlendirilmekte ve Çin’deki kent-kırsal ayrımına dikkat çekilmektedir.
Yazar Fatih Oktay’ın “Büyük Yükseliş ve Finansal Sistem” adını verdiği kitabın yedinci bölümünde, Çin’in ekonomik büyüme modelinde önemli bir yer teşkil eden finansal politikaları analiz edilmektedir.
“Küresel Kriz ve Çin: Ekonomide Yeni Dönemin Başlangıcı” adlı sekizinci bölümde, 2008 küresel ekonomik krizinin Çin ekonomisi açısından nasıl bir dönüm noktası olduğu ve Pekin’in nasıl krizden kurtulmayı başardığı açıklanmaya çalışılmıştır.
“Darboğazlar ve Önlemler: Dış Talepten İç Talebe” adlı kitabın dokuzuncu kısmında, Çin’in artık temel ekonomik meselesinin üretmek değil, satmak yani pazar bulmak olduğu görüşünden hareketle, Çin’in iç tüketimi canlandırmak için uyguladığı ekonomi politikaları analiz edilmiştir.
“Darboğazlar ve Önlemler: Nüfus Dinamikleri ve İşgücü Sorunları” başlıklı onuncu bölümde, Çin’in yaşlanan nüfusu ve azalan işgücü değerlendirilmeye alınmış ve bu duruma yönelik çözüm çabaları değerlendirilmiştir.
“Darboğazlar ve Önlemler: Orta Gelir Kapanı – Çin’de Bilim ve Teknoloji” başlıklı kitabın onbirinci bölümünde, Çin’in orta gelir tuzağı veya orta gelir kapanı adı verilen durumdan kurtulmak için uyguladığı bilim-teknik politikaları ve endüstriyel hamleleri değerlendirilmiştir. Bu bölüm, bence Türkiye ekonomisi çalışanlarca da dikkatle okunmalıdır.
“Darboğazlar ve Önlemler: Finansal Sistem Sorunları, Çözüm Çabaları ve RMB’nin Uluslararasılaşması” adlı onikinci kısımda, RMB’nin (renminbi veya Çin Yuanı) uluslararası olarak geçerli bir para birimi olması için Çin’in uyguladığı politikalar değerlendirilmektedir.
“Darboğazlar ve Önlemler: Yönetim Sistemi Kaynaklı Sorunlar” olarak adlandırılan onüçüncü bölümde, yaygın yolsuzluk, büyük gelir dağılımı bozukluğu, kent-kırsal uçurumu, çevre sorunları gibi ciddi bazı yönetim sorunları olan Çin’in, Çin Komünist Partisi önderliğinde bu sorunları aşmak için uyguladığı politikalar analiz edilmektedir.
Son olarak, “Çoklu Dönüşüm: Yeni Yönetim Döneminde Parti, Ekonomi ve Toplum” adlı ondördüncü bölümde, 2012 yılı sonunda işbaşı yapan Şi Cinping yönetiminin son birkaç yılda yaptıkları değerlendirilmektedir.
Çin: Yeni Büyük Güç ve Değişen Dünya Dengeleri
Bu bölümler sonrasında, “Gelecek: Çin, Dünya ve Türkiye” adlı onbeşinci ve son bölümde, yazar Fatih Oktay, Çin Halk Cumhuriyeti, Türkiye ve dünyanın geleceğine dair bazı öngörülerde bulunmuştur. Yazara göre, Çin’in son yıllardaki yükselişini genel bir Asya yükselişi tablosu içerisinde değerlendirmek gerekir. Zira 1970 yılında Doğu ve Güney Asya’nın 10 büyük ekonomisinin (Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Tayvan, Hong Kong, Güney Kore, Malezya, Endonezya, Tayland ve Singapur) toplam üretim hacmi Kuzey Amerika ve Avrupa’nın 10 büyük ekonomisinin yüzde 30’u kadarken, 2011 yılında onları yakalamış, 2014 yılında da onları yüzde 10 oranında aşmıştır (Oktay, 2017: 523). Elbette bu tabloda ana unsuru Çin ekonomisi oynasa da, diğer Asya ekonomilerinin de yükselişi dikkat çekici bir trenddir. Bir diğer önemli gelişme, Asya ülkelerinin “Güneydoğu Asya Uluslar Birliği”ni yani ASEAN’ı kurmuş olmalarıdır. Ayrıca Çin Halk Cumhuriyeti’nin girişimleriyle Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) adlı bir siyasi yapı da kısa bir süre önce hayata geçirilmiştir. Rusya da bu süreçte boş durmamış ve Avrasya Ekonomik Birliği’ni kurmuştur. Hatta Pekin, Dünya Bankası’na alternatif olarak değerlendirilebilecek -57 kurucu ortakla hayata geçirilen- Asya Altyapı Yatırım Bankası (Asian Infrastructure Investment Bank) adlı uluslararası bir finansman kaynağı da oluşturmuş ve “Yeni İpek Yolu” olarak adlandırılan “Tek Kemer, Tek Yol” projesiyle serbest ticareti canlandıran çok önemli bir girişime imza atmaktadır. Peki, bu gelişmeler bize neyi haber vermektedir? Öncelikle, elbette, dünya ekonomisinin ağırlığı Asya’ya, bilhassa da Doğu Asya’ya doğru kaymaktadır. Bu coğrafyadaki ülkeler arasında (Çin-Japonya, Çin-Güney Kore, Güney Kore-Japonya, Çin-Hindistan) ciddi siyasal sorunlar olsa da, ekonomik bağların giderek gelişmesi, siyasal sorunların da gelecekte aşılabileceğini düşündürmektedir. Bu ülkelere, gelecekte, coğrafi konumu gereği Asya ülkeleri arasında sayılabilecek olan Rusya Federasyonu ve Asya’ya yakın olan Okyanusya kıtasındaki Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkeler de katılırsa, dünya ekonomisinin kalbi yakın gelecekte Transatlantik’te değil, Asya-Pasifik’te atacaktır bile denilebilir.
Yazara göre, Batı ekonomilerindeki sorunlar da Çin’in ve Asya’nın yükselişi için uygun koşullar yaratmaktadır. Şöyle ki; Asya ülkelerinde yaşam standartları, ortalama gelir ve reel ücretler son yıllarda istikrarlı olarak yükselirken, Batı ülkelerinde ciddi bir duraklama sürecine girilmiş gibi gözükmektedir. Örneğin, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 2014-2015 raporlarına bakılırsa, 2006-2013 döneminde 7 yıl boyunca Çin’de reel ücretlerin yüzde 120 düzeyinde arttığı görülmektedir. Aynı dönemde Batı ülkelerindeki artış ise yüzde 5 düzeyinde kalmıştır. OECD’nin hazırladığı başka bir rapor incelendiğinde de, Batılı ülkelerde iş güvenliği ve reel ücretlerin son yıllarda düştüğü ortaya çıkmaktadır. Elbette Batı ülkelerinde yaşanan bu düşüşte Asya ülkelerinin yükselişi ve küreselleşmenin derinleşmesi önemli rol oynamaktadır. Ancak küreselleşme ve Asya’nın yükselişinin önlenemez bir süreç olduğu kabul edilirse, Batılı ülkelerin buna uygun şekilde geliştirilen ekonomi politikalarıyla ayakta kalmaları ve güçlenmeleri daha doğru bir strateji olabilir. Lakin Donald Trump’ın ABD’de uyguladığı ekonomi politikaları, ABD’de şimdilik küreselleşme sürecini durdurmaya/yavaşlatmaya yönelik bir yaklaşımın hakim olduğunu göstermektedir. Nitekim Trump, Başkan olduktan sonra, önceki Başkan Barack Obama döneminde yapılan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) ve Trans Pasifik Ortaklığı (TPP) serbest ticaret anlaşmalarını iptal etmiştir. Oysa Obama, bu anlaşmayı, “Asya’da ticaretin kurallarını Çin yazmak istiyor. Buna izin veremeyiz. Kuralları biz yazmalıyız.” diyerek savunuyordu (Oktay, 2017: 539). Trump, Obama ve Hillary Clinton’ın girişimleriyle oluşturulan Doğu Asya Zirvesi’ne (East Asian Summit) de şimdilik ilgi göstermemektedir. Trump’ın politikalarının Çin’i durduramadığı ve ancak yavaşlatabildiği bir gerçek. Ancak ABD’nin Çin’le sertlik zemininde bir çatışmaya girmesi halinde, yazara göre işte o zaman hakikaten de Çin ve Asya’nın yükselişi akamete uğrayabilir (Oktay, 2017: 549). Nitekim daha şimdiden, Çin’in Deng Xiaoping dönemi stratejisinden uzaklaşarak Asya bölgesinde daha farklı politikalara yönelmesini riskli olarak değerlendirenler de var.
Peki ekonomik büyümenin sırrı nedir? Fatih Oktay, bu konuda 1970 yılında yazılmış The Limits of Growth (Büyümenin Sınırları) adlı kitaba referans yaparak, o dönemde bilimadamlarının yaptığı karamsar tahminlerin aksine, günümüzde insanoğlunun hammadde kaynaklarını genişletme ve büyüme sınırlarını esnetme anlamında çok başarılı olduğunu söylemektedir (Oktay, 2017: 558). Buna karşın, iklim değişikliği ve atıklar konusunda dünya için halen ciddi bir gelecek riski söz konusudur. Bu bağlamda, Çin ve dünyadaki tüm diğer ülkeler, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni imzalayarak sorumluluk almayı kabul ederken, ABD’nin Paris İklim Sözleşmesi’nden çekilmesi garip bir duruma işaret etmektedir. İklim değişikliği konusunda yaşanacak bir felaket tüm dünyayı etkileyeceği için, küresel lider ABD’nin bu konudaki tavrı gelecek adına umut kırıcıdır. Yazar, ABD’nin son dönemde uyguladığı ekonomi politikalarını değerlendirdiğinde, Washington’dan başlayan popülizm ve korumacı ekonomik politikaların Batı dünyasına yayılması durumunda Batı ile Çin arasında bir tür “Soğuk Savaş” başlayabileceğini, ancak bunun Çin’in ekonomik büyümesini en fazla yavaşlatabileceğini düşünmektedir. ABD ile Çin’in kapsamlı bir mücadele ve çatışmaya girişmeleri ise, hem küresel ekonomi, hem de küresel işbirliği gerektiren iklim değişikliği ve daha birçok konuda (Kuzey Kore, terörle mücadele, nükleer çoğalma vs.) olumsuz etkilere neden olacak ve Çin’in küresel liderliğini durdurmakla birlikte, tüm dünyayı da felakete sürükleyebilecektir.
Yazar, son olarak, bu trendlerin Türkiye’ye etkisini değerlendirmektedir. Fatih Oktay’a göre, Türkiye için önümüzdeki on yıllar son derece zorlu olacaktır. Avrupa ve Ortadoğu gibi iki büyük pazara yakınlık Türkiye için halen daha bir stratejik avantajken, dünya ekonomisinin Asya’ya ve Çin’e doğru kaymaya başlaması Türkiye ekonomisi adına olumsuz bir gelişmedir. Zira Çin, Türkiye’ye her açıdan (coğrafi, siyasi, kültürel vs.) “uzak” bir ülkedir! Dünyada hidrokarbon kaynaklarının ve özellikle petrolün kullanımının azalması trendi ve Batılı ülkelerin bu yöndeki somut politikaları da düşünüldüğünde (daha şimdiden bazı Avrupa ülkelerinde benzinle çalışan otomobillerin üretimi yasaklanmıştır), Ortadoğu pazarının ilerleyen yıllarda daha da küçüleceği varsayılabileceği için, Türkiye ekonomisinin ciddi bir pazar sıkıntısı da ortaya çıkabilecektir. Ayrıca Avrupa’daki İslam ve Türkiye karşıtı milliyetçi popülizm de Türkiye-Avrupa ilişkileri adına çok olumsuz bir güncel gelişmedir. Dolayısıyla, Türkiye’nin mutlaka tüm pazarlara girebilmesi ve Asya ülkeleriyle de ilişkilerini geliştirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin bir diğer ciddi sorunu da, ulusal tasarruf konusunda Çin’in aksine olumsuz bir noktada (2013 itibariyle yüzde 13) bulunmasıdır. Oysa bu alanda dünya ortalaması yüzde 22 düzeyindedir. Nitekim ulusal tasarrufun az olması, Türkiye’nin ekonomik sorunlarla başa çıkmak için yeterli yatırım yapma kapasitesinin olamayabileceğini düşündürmektedir. Türkiye ekonomisinde imalat sanayisinin ağırlığının giderek azalması da bir sorun olarak değerlendirilebilir. Gerçi bu durum, geçmişte tüm gelişmiş ekonomilerde de yaşanmıştır. Ancak sanayileşme henüz tamamlanamadan bu sürecin yaşanması, “erken sanayisizleşme” adı verilen olumsuz bir duruma işaret etmektedir. Bilgi gücü ve ar-ge konusundaki yetersizlikler de Türkiye ekonomisinin geleceği adına iç karartıcı gelişmelerdir. Dolayısıyla, yazar, Türkiye’de üniversitelere büyük önem ve destek verilmesini ve akademi ve düşünce kuruluşlarının kof siyaset yerine ekonomik temeller üzerinde projeler/düşünceler geliştirmelerini önermektedir. Ayrıca nitelikli işgücünü baskıcı siyasal düzenle yurtdışına kaçırmamak, hatta gitmiş olanları geri getirmeye çalışmak ve aynı şekilde Türkiye’ye faydalı olabilecek yabancı işgücünü de ülkeye kazandırmak yazarın somut politika önerileri arasındadır.
Sonuç olarak, Fatih Oktay’ın sadece İngilizce kaynaklar kullanarak yazdığı bu kitabın son derece kapsamlı, faydalı ve geleceğe dair uyarılar içeren bir eser olduğu vurgulanmalıdır.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Web sitesi için; http://www.fatihoktay.com/tr/.
[2] Bakınız; https://www.idefix.com/Kitap/Cin/Egitim-Basvuru/Is-Ekonomi-Hukuk/Ekonomi/urunno=0001709008001.
[3] Bakınız; https://thediplomat.com/2018/11/3-reasons-why-trump-cant-win-a-trade-war-with-china/.