Küresel düzlemde jeopolitiğin dünyamızda ağırlığını fazlasıyla hissettirdiği bir 21. yüzyıl ilk çeyreğiyle yüzyüzeyiz. Aslında, ilerideki yılların ne getireceğini bilmemekle birlikte, öngörüler ‘jeopolitik’ kavramının içerisinin birçok açıdan dünyamızda fazlasıyla tedavülde olduğudur. Velev ki coğrafyaların planlı ve bilinçli şekillerde parçalanarak el değiştirilmek istendiği, vatanlarında yaşayan insanların kitlelerce göçe zorlandığı bir dünya! İşte bu gibi birçok denklem ve fraksiyon ile birlikte, Asya-Pasifik jeopolitiği de fazlasıyla göz önünde. Çin’in ‘Kuşak ve Yol’ projesinin farklı bir versiyonu da Pakistan üzerinden gözlemlenmekte ve planlanmakta. Çin için önemli olan şey, enerjinin jeopolitik risklerden etkilenmeden topraklarına gelmesi ve ayrıca Avrupa ve Orta Doğu ile ticaretinin bu jeopolitik risklerin tesirinde kalmadan sürmesidir. Bunun içindir ki, Pakistan ve limanları stratejik hale gelmiştir. Burada can damarı olan ise Pakistan’ın Hint Okyanusu’na açılan stratejik Gwadar Limanı’dır.
Güney Asya 19. yüzyıldan bu yana hegemonya mücadelesine sahne olmuştur. Nüfuz mücadelesi veren süper güçlerin değişmesine karşın bölgenin kaderi değişmemiş, iktisadi ve sosyal gelişme dış dinamiklerce sürekli olarak baltalanmıştır. Güney Asya alt kıtası, özellikle Soğuk Savaş döneminde dünyanın en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Soğuk Savaş’ın bitişinin ardından bölgede rakipsiz kalan ABD, eski rakibi Sovyetler Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) gibi Afganistan’a müdahale etmek zorunda kalmış ve bu müdahale etkileri günümüze kadar süren neticeler doğurmuştur. Günümüzde ise, Güney Asya, yükselen küresel güç Çin’in diplomatik ve iktisadi atılımlarının etkisi ile çok kutuplu dünya düzenine doğru gidişin belirtilerinin açıkça görüldüğü coğrafyalardan biri haline gelmiştir. Pakistan da, emperyal stratejilerin kesişme noktası olma kaderini yaşamayı sürdüren bir konumdadır.
Pakistan, 1947 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra ‘Batı’ odaklı özellikle de İngiltere merkezli bir dış politika tercih etti. Bu minvalde önce 1954 yılında Türkiye ile bir dostluk ve işbirliği antlaşması imzaladı. Ardından da 1955 yılında Türkiye, İngiltere, Irak ve İran ile birlikte ‘Batı’ merkezli ve Sovyet karşıtı Bağdat Paktı’nı kurdu. Pakistan’ın bu tercihinde kuşkusuz Sovyet tehdidi ve bloklara karşı mesafeli duran Hindistan ile aralarında başlayan gerginlik önemli rol oynamıştı. 1950’li yıllardan sonra, Pakistan, Amerika Birleşik Devletleri’nin Sovyetleri çevreleme politikası içerisinde önemli bir yer edindi. Sovyetlere ve komünizme karşı oluşturulan ‘Yeşil Kuşak’ (hala aktifler ve devam ediyor; CIA-NSA!) adı verilen stratejinin önemli bir unsuru oldu. Pakistan, aynı zamanda 1951 yılında Çin’i tanıyan ilk devletlerin başında geldi. Bu hareketiyle de, Çin’deki komünist devrim ve devletini tanımayan ABD ile görüş ayrılığına düştü. Kuşkusuz Pakistan’ın Çin’i tanımasında, İngiltere’nin bir yıl önce Çin’i tanımış olması da büyük rol oynadı. Pakistan, bağımsızlığını kazandıktan sonraki süreçte İngiltere merkezli ‘Batıcı’ bir dış politika anlayışına sahip olmasına rağmen Çin ile özel bir ilişki geliştirdi.
Pakistan’ın Karaçi ve Port Kasım’dan sonra kurulan Gwadar Limanı üçüncü en önemli limanıdır. Gwadar Limanı’nı stratejik kılan ise petrolün güzergâhı olan Hürmüz Boğazı’na olan yakınlığıdır. Limanın dünyanın başta gelen petrol nakil yollarından biri üzerinde bulunması ve çatışmanın eksik olmadığı Körfez Bölgesi’ndeki limanlara güvenli ve istikrarlı bir ulaşım yolu sağlaması, Pakistan’ın bir ticaret merkezi olarak önemli bir ekonomik gelişme kaydetmesini olanaklı kılacaktır. Pakistan, 1964 yılında Gwadar’ı bir liman şehri olarak belirlemiş olmasına rağmen, limanın inşasına ancak 2001 yılında başlayabilmiştir. Bunun altındaki neden ise, ABD’nin 2001 yılında Afganistan’a müdahale ederek Çin sınırlarına yaklaşma arzusuydu. Keza Çin’in de ABD’nin hamlesine satranç misali hamle yaparak Gwadar Limanı projesine destek vermesi bunun karşılığı oldu. Aslında, Afganistan’ın işgali sırasında Pakistan’ın ABD’ye Yakupabad ve Pasni’deki iki önemli hava üssünü açması, başlangıçta Çin’in Gwadar projesine ihtiyatlı yaklaşmasına neden olmuştur. Projeye finansal ve teknik destek vermeyi, ancak limandan yararlanma hakkının devlet garantisinde olması koşulu ile kabul etmiştir.
Asya bölgesi ülkelerine 2.500 km uzunluğunda yeni bir rota çizerek onları Ortadoğu ve Akdeniz’e bağlayacak olan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru, Pakistan, Çin ve bölge için ezber bozan bir yatırım olarak kabul edilebilir. Ayrıca, Pakistan’ın Orta Asya ile ticaretini kolaylaştırarak Güney Asya, Orta Asya ve Ortadoğu arasında bir ticaret merkezi hâline gelmesini sağlayacaktır. Ne var ki, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru, Çin tarafından finanse edilen Gwadar Limanı’nda sıvı doğalgaz (LNG) terminalinin ve Çin’den sıvı doğalgaz ithali için 700 km uzunluğundaki boru hattının yapımına yönelik yatırımları da içermektedir. Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru, zaman içinde karşılıklı güveni inşa etmiş iki ülke arasındaki büyük bir projedir. Projenin beklenen maliyetinin 51,5 milyar dolar olduğu belirtilmektedir. Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru, özel bir ekonomik bölgenin inşası ile altyapı ve enerji projelerine yatırım yapmayı hedeflemektedir. Dikkat çekici olan ise, bu ekonomik koridorun korunması için Pakistan Ordusu bünyesinde özel komandolar ve paramiliter güçlerden oluşan 12 bin kişilik özel bir kuvvettin kurulmasıdır!
Pakistan, okyanus stratejisindeki en önemli ayağı olan Gwadar Limanı sayesinde birçok alanda hem kârlı, hem de avantajlı bir ülke. Gwadar’ın bölgesel ticaretin merkezi haline gelmesi ile de Pakistan önemli oranda yatırımı en az gelişmiş bölgelerinden Belucistan eyaletine çekebilecektir. Pakistan ile Çin arasında gelişen ekonomik ilişkiler, iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın güçlenmesine de olanak sağlamaktadır. 2003 yılında Çin ve Pakistan’ın ilk ortak deniz/okyanus tatbikatını gerçekleştirmesi stratejik ortaklığın önemli bir göstergesi kabul edilmektedir. Pakistan ile olan askeri işbirliği Çin’in Hindistan’ı dengeleme stratejisinin bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. Bu amaçla, Çin, Pakistan’ın konvansiyonel silah gücüne savaş uçakları ve firkateynlerle destek olurken, aynı zamanda balistik füze teknolojisinin gelişimine de yardımcı olmak arzusundadır. Böylece, istikrarlı ve ekonomik olarak güçlü, dolayısıyla bölgedeki güvenliğin dengeleyicisi ve ticaret koridoru rolündeki bir Pakistan ortaya çıkabilecektir. Öte yandan, Hindistan ile olası bir çatışma durumunda, Pakistan donanmasının 1971’de olduğu gibi yeniden abluka altında kalmaması için Karaçi’nin dışında başka bir limana daha ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu nedenledir ki, Gwadar Limanı’nın kurulması Pakistan’a askeri ve savunma stratejisi açısından avantaj sağlamaktadır.
Sonuç olarak, aslında günümüzde Deniz Hâkimiyet Teorisi’ni geliştiren Alfred Thayer Mahan yaşamış olsa idi, çok mutlu olurdu. Belki de hiçbir tarihte okyanuslar, denizler ve suyolları bu kadar değerli olmamıştır, gelecekte ise afakî… Mahan, deniz yollarının kontrolüyle birlikte dünya egemenliğinin sağlanacağını savunmuştur. Mahan’ın kuramına göre, bir devletin büyüklüğünü, kıyıların uzunluğu ve limanların özelliğiyle ölçülebileceğini belirtmiş ve uluslararası siyasette kontrolün deniz egemenliğine bağlı olduğunu ileri sürmüştür. Yayılma politikalarının denizlere ve okyanus aşırı bölgelere taşınmasıyla büyük bir devlet olunabilir. İşte bu nedenledir ki, Pakistan uykusundan uyanarak okyanus stratejisine önem vermeye başladı ve jeopolitik olarak limanlarının kıymetini anladı.
Kuşak ‘yol’culuğundaki ekonomik antlaşmadan dolayı, Pakistan, Çin ile olan ilişkisine önem verecektir. Pakistan, bu konuda çok hevesli ve Çin’i bu ekonomik projelere teşvik etmek için çabalıyor da. Pakistan’ın Gwadar Limanı’ndaki Pakistan ile Çin projelerine karşılık, Hindistan’ın Baharata Limanı’ndaki Hindistan, İran ve Afganistan projelerinin ortaya atılması ise gözden kaçırılmaması gerekir. Pakistan’ın sadece Çin’le değil, çok taraflı olarak politikasını geliştirerek ve uygulayarak rakip alternatiflere de (ülkelere) açık kapı bırakması yararına. Zira 1958, 1969, 1977 ve 1999’da gerçekleşen darbelerin hepsinde ABD ile yakın ilişkileri bulunan Generaller ülke yönetimine geldi. Ve bunlar, ABD tarafından meşru yönetim olarak tanındı. Yani ABD’nin Çin’i hazmedemediği de ortadayken, Pakistan’ın da iç karışıklıklar ve darbeler konusunda dikkatli davranması gerekir. Velev ki İngilizlere de zaten hiç güven olmaz! ABD’nin Afganistan’da Taliban ile uzun yıllar sonra antlaşması ve bu okumalar neticesinde; Pakistan’ın kuşak ‘yol’culuğundaki okyanus stratejisinde temkinli olması elzemdir. Ve Pakistan’ın dünyada nükleer silaha sahip tek Müslüman ülke olmasından dolayı da gözler üzerindedir…
Güney Ferhat BATI