Irak Devleti, I. Dünya Savaşı’nın ardından üç büyük vilayet olan Bağdat, Basra ve Musul’un birleştirilmesiyle meydana gelmiş ve İngiliz mandasına alınmıştır. 1930 yılında yapılan anlaşma ile iki yıl içinde bağımsız olacağı taahhüt edilmiş ve Irak, 1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne üye olmuştur. 1963 yılında General Kasım’a karşı yapılan darbe ile ülke Baas yönetimine girmiş ve uzun yıllar bu durum devam etmiştir. Suriye’den Irak’a gelen Feyiz İsmail, Vasfi el-Ganim ve Süleyman el-Eysa’nın etkisiyle 1949 yılında kurulan Baas ile Irak’ta zamanla diktatörlüğe dönüşecek olan bir düzen başlamıştır.[1] 1979’da başa geçen Saddam Hüseyin, 2003 ABD müdahalesine kadar yönetimde etkinliğini sürdürmüştür. 20 Mart 2003 yılında ABD’nin gerçekleştirdiği müdahale sonrasında ise, bu ülkede siyasi, ekonomik, toplumsal birçok konuda yapılanma faaliyetlerine ve inşa sürecine girilmiştir.
Siyasi yapılanma konusunda ülkenin sahip olduğu etnik çeşitlilik önemli rol oynamıştır. Nüfusun % 4’ünün Hıristiyan ve % 96’sının Müslüman olduğu ülkede; Şiiler % 65, Sünniler % 30 orana sahiptir. Araplar, Kürtler ve Türkmenler olarak oranlara bakıldığında ise, sırasıyla; nüfusun yaklaşık % 75’ini, % 15-20’sini ve % 4’ünü oluşturmaktadırlar. Ayrıca Irak’ta Yezidi ve Asuri gruplar da bulunmaktadır.[2] Irak’ın orta ve kuzeybatısında Sünniler; Erbil, Duhok, Süleymaniye civarında Kürtler; Musul ve Kerkük gibi kuzey vilayetlerde Türkmenler yaşamaktadır.[3] Amerikan müdahalesine kadar ülke yönetiminde Sünniler etkin olmuş ve Şiiler sistemin dışında kalırken, müdahale sonrası durum tersine dönmüş ve yönetimde Şii etkinliği ortaya çıkmıştır. Şiiler, Saddam Hüseyin döneminde İran nedeniyle ötelenirken, Kürtlerle de çatışmalar yaşanmış ve Türkmenlere karşı da asimilasyon politikaları yürütülmüştür.[4]
ABD’nin Irak Politikası
ABD’nin Irak ile ilgilenmesi, ülkenin sahip olduğu petrol zenginliğinin fark edilmesi ve İngiltere’nin bölgedeki etkinliğini kaybetmeye başlaması ile gerçekleşmiştir. Dünyanın petrol ve doğalgaz ihtiyaçlarını büyük oranda karşılayan Ortadoğu’da, Irak bu kaynakların yaklaşık olarak % 11’ini sağlamaktadır. Petrol rezervi bakımından dünyada üçüncü sırada yer alması da büyük güçlerin ilgisini çekmektedir. Ortadoğu’da meydana gelen birtakım olaylar ABD’nin Irak konusundaki politikalarına da yön vermiştir. Arap-İsrail savaşları bu konuya örnek teşkil etmektedir. Bölgedeki güçlü devletleri zayıflatmayı ve müttefik edinmeyi amaçlayan İsrail, Irak’ın kuzeyindeki Kürtlerle yakın ilişkiler kurarak, onları Irak yönetimine karşı kullanmıştır. Bu durum, İsrail’in dostu olan ABD’nin tavırlarına da yansımış, 1967 Altı Gün Savaşı’nda İsrail’i destekleyen ABD, Irak ile diplomatik ilişkilerini kesmiştir.[5] 1980-88 İran-Irak Savaşı’nda ilişkiler yeniden kurulmuş, ABD ekonomik olarak zor bir dönem içerisinde olan Irak’a yardım etmiştir. İlişkilerde önemli dönüm noktası teşkil eden bir gelişme de 2 Ağustos 1990 tarihinde gerçekleşen Irak’ın Kuveyt’i işgali olmuştur. Irak’ın bu hamlesi ile 2003 Amerikan müdahalesine giden süreç başlamıştır. Bu tarihe kadar ABD tarafından desteklenen Irak konusunda, tam tersi yönde bir politika değişikliğine gidilmiştir. Irak’ın Kuveyt’ten çıkarılması için atılan adımlar sonucu ABD Basra Körfezi’nde mutlak bir kontrol kurabilmiş ve Ortadoğu’daki askeri varlığı da yoğunlaşmıştır.[6] ABD’nin genelde bölgeye yönelik, özelde ise Irak’a yönelik tutumlarını şekillendirmesinde devamlılık arz eden politikalarının etkisi olmuştur. Petrol akışının kontrolünü sağlamak ve buraları denetlemek ile rakiplerin bu üstünlüğe sahip olmasını engellemek üzere bölgede yakın müttefikler edinmek bu politikaların temelini oluşturan unsurlardan biridir. İkinci bir unsur ise, yine söz edilen politika ile bağlantılı olarak İsrail’in güvenliğinin sağlanmasıdır.[7] Bölgede meydana gelen gelişmeler ya da uluslararası sistemin getirdikleri karşısında oluşturulan politikalar da bu iki amaç doğrultusunda hareket edilmiştir. Soğuk Savaş döneminde bu amaçlar arasında Sovyet Rusya’nın çevrelenmesi de yer almış Doğu Bloku’nun dağılmasının ardından tek kutuplu sisteme geçilmesiyle bu durum ortadan kalkmıştır.
11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ye yapılan terör saldırısının ardından dış politikada teröre karşı savaş söylemiyle, Bush Doktrini çerçevesinde, sert bir uygulamaya yönelen ABD, kitle imha silahları bulundurduğu iddiasıyla, teröre yönelik faaliyetlere son vermek ve demokrasi ve barış süreci oluşturmak sebeplerinin sonucu olarak 20 Mart 2003’de Irak’ı işgal etmiştir.
İşgal Sonrası Siyasal Yapılanma
Irak’ın yeniden inşa edilmesi adına hazırlıklar müdahale öncesinden başlayarak Irak için Yeniden Yapılandırma ve İnsani Yardım Bürosu (ORHA) kurulmuştur. İşgal güçlerinin 9 Nisan’da Bağdat’a girmesinin ardından savaşın sonlandırıldığı duyurularak ülke yapılandırması amacıyla bir takım adımlar atılmaya başlanmıştır. Geçici Irak Yönetimi’nin oluşturulması adına ORHA’nın başına getirilen emekli General Jay Garner ve Iraklı muhaliflerin katılımıyla gerçekleşen toplantılar yapılmıştır. İlki 15 Nisan 2003’de Nasıriye’de yapılan toplantıda, yayınlanan ortak bildiri ile nasıl bir Irak istendiği belirtilmiştir. Buna göre; etnik yapıya dayanmayan, demokratik federal özellikte, bağımsız, siyasi muhaliflerin dahil olduğu bir sürecin yaşanacağı, hukukun üstünlüğüne dayanan ve Iraklıların yeniden inşa adına ortak kararlar verebildiği bir Irak’tan söz edilmiştir.[8]
İkinci önemli toplantı, Bağdat’ta 28 Nisan günü gerçekleşmiştir. 300 delegenin katıldığı toplantıda işgal yönetimiyle çalışacak bir Irak geçici yönetiminin oluşturulması amaçlanmıştır. Siyasal sürecin nasıl işleyeceği konusunda da bir takvim belirlenmiştir. Bir ay içinde ulusal bir konferansın toplanmasına ve geçici bir Irak yönetiminin kurulmasına karar verilmiştir. Geçici hükümet için çalışacak olan bu yönetim, daha sonra ORHA’nın sorumluluklarını devralacaktı. Bu konuda kritik düzeydeki savunma, istihbarat bakanlıkları üzerindeki ABD kontrolünün devam etmesine, sağlık, eğitim gibi Bakanlıkların devrinin ise kolay şekilde gerçekleşmesine karar verilmiştir.[9] Bu toplantıyı önemli kılan bir unsur daha bulunmaktadır. Toplantıda Irak’a uygulanan ambargonun kaldırılması yönünde BM’ye çağrı yapılmıştır. Ardından 6 Mayıs’ta Irak’ta sivil yönetici olarak Garner’in yerine emekli Büyükelçi Paul Bremer uygun görülmüştür (daha sonra ülkede tüm hükümet yetkilerini geçici olarak elinde bulunduracak olan Geçici Koalisyon Otoritesi’nin-GKO de başına getirilecektir).
Siyasi yapılanma konusunda atılan diğer adım BM’nin 1483 sayılı kararı olmuştur. Rusya, Almanya ve Fransa’nın BM’nin sürece dahil olmasını istemesi üzerine BM bu şekilde bir karar almıştır. Kararda öne çıkan hususlar; Irak’a yönelik ambargonun kaldırılması ve GKO ile çalışacak bir özel temsilcinin atanması, kalıcı ve uluslararası alanda tanınan bir yönetim kurulana kadar Irak Geçici Yönetimi’nin oluşturulmasıdır. Karar sonucu GKO ile işgal güçleri yeniden yapılandırma konusunda yetkili kılınmış ve ABD’nin Irak’taki askeri varlığı da meşrulaşmıştır. GKO’nun ilk icraati, Baas Partisi’ni Kara ve Hava Kuvvetleri ile Polis Güçlerini kapatmak olmuştur. Böylece 30.000 kişi ülke yönetiminden uzaklaştırılırken, Baas’ın askeri varlığı da ortadan kaldırılmıştır. İkinci olarak da Irak Ordusu dağıtılmıştır.[10]
Ardından 13 Temmuz 2003’de 25 kişilik üyeye sahip olan Geçici Yönetim Konseyi (GYK) kurulmuştur. Üyelerin 13’ü Şii, 5’i Sünni Arap, 5’i Kürt, 1’i Türkmen ve 1’i Asuri olarak belirlenmiştir. Başkanlık Konseyi’nde de 5 Şii, 2 Sünni, 2 Kürt temsilci olmasına karar verilmiştir. 1483 sayılı karar, 1907 La Hey Sözleşmesi ya da 1949 Cenevre Sözleşmesi’nde geçen işgal edilen bir ülkenin var olan kurumsal yapısını değiştirmeyecek düzeyde hak ve sorumluluklar ile ilgili maddeye aykırı bir yapı içermektedir. Zira bu karar Irak’ın siyasi yapısının yeniden oluşturulması konusunda işgal otoritesine yetki vermiştir.[11] GYK’nin BM’de tanınması da Güvenlik Konseyi’nin 1500 sayılı kararı ile gerçekleşmiştir. Devam eden süreçte, 16 Ekim’de BM 1511 sayılı kararı alarak GKO ile GYK’nin eşit seviyede olması istenmiş, yönetimin Irak halkına devredilmesinden de bahsedilmiştir.[12]
15 Kasım Anlaşması ve Geçici Anayasa
Siyasal gelişmelerin sağlanması konusunda önemli bir basamak 15 Kasım 2003’de imzalanan Siyasal Süreç Anlaşması’dır. Paul Bremer (GYK) ve Celal Talabani (GKO) tarafından imzalanan anlaşmada kalıcı anayasa hazırlanması, serbest seçimler yapılması ve egemenliğin halka devri konuları görüşülmüştür.
Bu çerçevede, 8 Mart 2004 tarihinde 62 maddelik Irak Geçici İdari Yasası oluşturulmuş ve 2005’de seçilecek olan ulusal meclisin oluşturacağı anayasa için bir ön adım teşkil etmiştir. Geçici Anayasa, iki aşamadan oluşan bir geçiş dönemi üzerinde durmuştur. Buna göre; 30 Haziran’dan 31 Ocak 2005’te yapılacak olan ulusal meclis seçimlerine kadar olan süre ilk aşama; bu tarihte Irak geçiş dönemi hükümetinin kurulmasından 31 Aralık 2005’e kadar olan süreç de ikinci aşama olarak kabul edilmiştir. Anayasada; ülkenin siyasal sistemi federal, güçler ayrılığına dayanan, etnik temelli değil coğrafi gerçeklere dayanan bir sistem olduğu belirtilmiştir. Yasama yetkisi Temsilciler Konseyi’ne (parlamento) ve bölge ve eyaletlerden temsilciler barındıran Birlik Konseyi’ne, yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’na, yargı yetkisi ise farklı tür ve düzeylerde mahkemelere verilmiştir. Diğer önemli bir husus da Arapça ve Kürtçe’nin resmi dil olarak kabul edilmesidir. Bahsedilen federal yapı kuzeydeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile onun dışındaki özerk vilayetleri kapsamaktadır. 53. Maddede IKBY’nin niteliği belirtilmiştir. Buna göre; Duhok, Erbil, Süleymaniye’den oluşmakta, 19 Mart 2003 itibariyle idaresi altındaki toprak parçasını da içermektedir. Ayrıca idari olarak Ulusal Meclis ile Bakanlar Kurulu’na sahip olacaktı. Aynı maddede Bağdat ve Kerkük hariç herhangi üç vilayetin bir araya gelerek özerk bölge hükümeti oluşturabileceğinden söz edilmiştir. 54. Madde ise iç güvenlik ve özel polis gücüne sahip olma, kendi bölgesine vergi koyma konularında yetki sağlanmıştır.[13]
Taslak olarak bir anayasa oluşturulurken kalıcı anayasa için de takvim belirlenmiştir. Buna göre; 15 Ağustos 2005’e kadar anayasa taslağı hazırlanması, 15 Ekim 2005’ dek referanduma sunulması, en geç 15 Aralık 2005’e kadar seçimlerin yapılması ve yeni hükümetin 31 Aralık 2005’den önce göreve başlaması kararlaştırılmıştır.[14]
2005 Seçimleri
30 Ocak 2005’de ilk kez seçimler gerçekleştirilmiştir. Sünniler boykot ederek seçime katılmamışlardır. En yüksek oy oranına sahip olan üç parti sırasıyla; Dava Partisi lideri İbrahim el Caferi’nin Birleşik Irak İttifakı, % 48,19 ile 140 sandalye, Kürt İttifakı % 25,73 ile 75 sandalye ve Şii lider İyad Allavi’nin listesi % 13,82 ile 40 sandalye kazanmıştır.[15] Celal Talabani Cumhurbaşkanı, İbrahim Caferi Başbakan, Hoşyar Zebari ise Dışişleri Bakanı olmuşlardır. Yeni Irak Anayasası da 15 Ekim’de referanduma sunularak % 78 ile kabul edilmiş ve seçimlerin 4 yılda bir gerçekleşmesi öngörülmüştür. Buna göre, Cumhurbaşkanı’nın Kürt, yardımcılarından birinin Sünni, birinin Şii, Başbakan’ın Şii, Meclis Başkanı’nın da Sünni olması kararlaştırılmıştır.[16]
Yeni anayasa doğrultusunda 15 Aralık’ta bir seçim daha yapılarak ilk kez kalıcı parlamento seçilmiştir. Seçim sonucunda yine ilk sırada Caferi’nin İttifakı ve devamında Kürt İttifakı yer alırken, Allavi’nin listesi dördüncü sıraya düşmüş, üçüncü sırada İslamcı Sünni Araplardan oluşan Irak Uzlaşı Cephesi yer almıştır.
Yorum 1: Seçimle ilgili olarak ilke kez demokratik ortamda yapılan seçimler etnik-sekter kimliği yansıtmaktadır. Ülke, Şii Araplar, Sünni Araplar ve Kürtler olmak üzere üçe ayrılmıştır.
Yorum 2: Şii Arapların sahip olduğu oy üstünlüğü siyasette etkin olacaklarının habercisidir.
Yorum 3: Ülkede siyasi düzen sağlanamamıştır. Anayasanın oluşumunda ve kabulünde tüm grupların uzlaşısı sağlanamamıştır. Sünni Arapların çoğu referandum sonuçlarını reddetmiştir.
Yorum 4: Yeni anayasa modern bir yapıdadır. Siyasi yapılanma yolunda başarılı bir adımdır. Ülkedeki işgal güçlerinin çekilmesi konusundaki düzenlemelerin önünü açacaktır.
Aralık 2005 Seçim Sonuçları (Erkmen, 2010: 132)
Partiler | Oy Sayısı | Yüzde | Sandalye |
Birleşik Irak İttifakı (İslamcı Şii Partiler Koalisyonu) | 5,021,137 | 41.2 | 128 |
Kürt İttifakı | 2,642,172 | 21.7 | 53 |
Irak Uzlaşı Cephesi (İslamcı Sünni Araplar) | 1,840,216 | 15.1 | 44 |
Irak Ulusal Listesi (İyad Allavi) | 977,325 | 8.0 | 25 |
Irak Ulusal Uzlaşı Cephesi (Baasçı-Milliyetçi Sünni Araplar) | 499,963 | 4.1 | 11 |
Kürt İslami Hareketi | 157,688 | 1.3 | 5 |
Al-Risaliyun (Sadr’a bağlı Bağımsızlar) | 145,028 | 1.2 | 2 |
Uzlaşma ve Kurtuluş Bloku (Cubburi Aşiretinin Partisi) | 129,847 | 1.1 | 3 |
Irak Türkmen Cephesi | 87,993 | 0.7 | 1 |
Rafideyn Listesi (Asuri Hareketi) | 47,263 | 0.4 | 1 |
Mithal El-Alusi Listesi | 32,245 | 0.3 | 1 |
Yezidi Reform Hareketi | 21,908 | 0.2 | 1 |
Toplam (Katılım Oranı 79.6 %) | 12,396,631 | 275 |
2010 Seçimleri
2010 seçimlerine giden yolda 31 Ocak 2009 tarihindeki vilayet meclisi seçimleri sinyal niteliğinde olmuştur. 14 vilayetteki, % 51 oranında katılımla gerçekleşen seçimlerde Dava Partisi öne çıkmıştır. Katılım oranından yola çıkarak seçimin ülkede birliğin sağlanması adına önemli bir adım olacağı yorumları yapılmıştır. Ertesi yıl gerçekleşen 2010 seçimlerinde de parlamento üye sayısı 275’ten 325’e çıkarılmıştır.
Katılım oranının % 63 olduğu, 19 milyon Iraklının oy kullandığı seçimler, 5 yıl içinde yapılan üçüncü seçim olmuş ve bu durum demokratikleşme yolunda olumlu bir gelişme olarak görülmüştür. 6 farklı ittifakın katıldığı seçim yarışında ilk sırayı İyad Allavi’nin lideri olduğu Irakiyye İttifakı almıştır. Şii gruplar ve Sünni aşiretlerden oluşan Kanun Devleti Koalisyonu ikinci olurken, İbrahim Caferi liderliğindeki Irak Birleşik İttifakı da üçüncü olarak 70 sandalye kazanmıştır. 2005 seçimlerinde 3. sırada yer alna Kürtler, kendi içlerinde yaşadıkları problemlerin ve güç mücadelesinin de etkisiyle dördüncü sıraya düşmüşlerdir.[17]
2010 Kasım ayında hükümet ancak kurulabilmiş, dört ittifakın katıldığı bir koalisyon hükümeti ortaya çıkmıştır. Seçimden birinci çıkan Irakiyye olmasına rağmen, hükümeti KDK’nın lideri Nuri el Maliki kurmuştur.[18]
7 Mart 2010 Genel Seçim Sonuçları (Erkmen, 2010: 132)
Parti | Oy Oranları % | Toplam Oy | M.vekili Sayısı |
Irakiyye | 24.48 | 2.851.823 | 91 |
Kanun Devleti Koalisyonu | 24.02 | 2.797.624 | 89 |
Irak Ulusal İttifakı | 17,98 | 2.094.814 | 70 |
Kürdistan İttifakı Listesi | 14,48 | 1.686.344 | 43 |
Goran | 4,18 | 487.181 | 8 |
Irak’ın Birliği | 2,70 | 314.823 | 4 |
Tavafuk | 2,61 | 303.477 | 6 |
Kürdistan İslami Birliği | 2,12 | 247.366 | 4 |
Kürdistan İslami Hareketi | 1,31 | 153.640 | 2 |
Diğer | 9,76 | 11.649.185 |
Seçim sonrası yorumlar:
Yorum 1: Irakiyye’nin başarılı olmasında etnik-mezhep temelli politikadan uzak olması, Şii, Sünni ve milliyetçi unsurlar içermesi nedeniyle ulusal bir yapıda bulunması ve sorunlara çözüm arayan bir parti olmasının büyük etkisi bulunmaktadır.
Yorum 2: Halkın milliyetçi yapıdaki partileri üst sıralara taşıması ülke bütünlüğüne önem verildiğini göstermektedir.
Yorum 3: Bütünleştirici gelişmeler yaşanmasına rağmen etnik-mezhep temelli siyaset varlığını devam ettirmektedir. Kanun Devleti Koalisyonu Sünni Araplardan, Irakiyye Şii Arapların yoğun olduğu yerlerden destek görememiştir.
Yorum 4: 2005 seçimlerini boykot eden Sünniler sistem dışı kalmışlar, Şiiler etkin olmuşlar ve Irak siyasetinde büyük rol oynamışlardır.
2011 yılında Allavi’nin hükümetten desteğini çekme tehdidinde bulunması bir hükümet krizine yol açmıştır. Diğer yandan, Maliki yönetiminin Sünnileri sindirmeye dönük politikaları da sorunların çıkmasına yol açan bir diğer sebep olmuştur. IKBY Başkanı Mesud Barzani ile gerginleşen ilişkiler de sebeplerden biri olmuştur. 2014 yılında DEAŞ’ın (IŞİD) etkinleşmesi ve yönetimin etki altındaki bölgelerde yoğun askeri operasyonlar yapması daha da karmaşık bir sürece neden olmuştur. Aynı yıldaki seçimlere Sünni bölgelerde katılım oranının düşmüştür.[19]
2014 yılına gelindiğinde, genel seçimlerde partiler 328’e çıkarılan sandalye sayısı için yarışmışlardır. Seçime ittifak yapmadan katılan Sünni bloklar güç kaybederken, Şii ve Kürt ittifaklar seçimin kazanan tarafı olarak ilan edilmiştir. 107 listeden 9 bin aday yarışmış, sonuçta Başbakan Nuri el Maliki liderliğinde Kanun Devleti Koalisyonu 93 sandalye ile ilk sırada yer almıştır. Önceki seçime göre etkisini artıran Kürtler de, sandalye sayılarını 57’den 62’ye çıkarmışlardır. 12 milyon seçmenin oy kullandığı seçim sonrası hiçbir parti tek başına iktidar olamamış ve koalisyon hükümeti kurulmuştur. Cumhurbaşkanı ise Kürt asıllı Fuad Masum olmuştur.[20]
ABD’de yönetime gelen Barack Obama ile birlikte Irak’tan bir çekilme süreci yaşanmış, 18 Aralık 2011’de çekilme tamamlanarak güvenlik Iraklı yetkililere devredilmiştir. Ortadoğu’da aynı dönemde bir dalga halinde yayılan toplumsal hareketler, Arap Baharı yaşanmış ve 2014’de DEAŞ tehdidi Irak’ta güvenlikten, siyasete toplumsal hayata her alanda etki etmiştir. Tüm bunların ardından 2018’e gelindiğinde, DEAŞ’ın Musul’dan çıkarılmasından sonra ülkede ilk kez seçimler gerçekleşmiştir.
DEAŞ Sonrası İlk Seçim-12 Mayıs 2018
SETA Seçim Analizi’ne göre; 2003 tarihinden itibaren etnik temelli yürütülen siyaset bu seçimde değişime uğramış ve Iraklılık vurgusu öne çıkan unsur olmuştur. Bu vurguyu söylemlerine taşıyan Mukteda el-Sadr’ın seçimden birinci olarak çıkması da halkın bu değişimi desteklediği ve kabul ettiği yorumunu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle, 2018 yılı için “değişim yılı” söylemi kullanılmıştır. Seçimlerdeki bir olumlu gelişme de 204 parti ve 27 koalisyonun bulunmasıdır. Bu durum, seçimlerin çok partili siyasi yapı ile gerçekleştiğini ve Irak’ta siyasetin farklılaştığını göstermiştir.[21] Fakat diğer yandan seçime katılım oranının o zamana kadar yapılan seçimler içinde en düşük oranda olması sonuçların tam olarak gerçeği yansıtmadığı düşüncesini ortaya çıkarmıştır. DEAŞ nedeniyle güvenlik sorununun devam etmesi insanları sandığa gitmekten alıkoymuş ve seçimde oran % 44 olarak kalmıştır. Seçim oranının düşüklüğü halkın siyasetten bir beklentisinin olmaması ve seçimlere olan inancın da yok olması olarak yorumlanmıştır.[22]
Bu seçimi önemli kılan bir nokta da DEAŞ sonrası kurulacak olan ilk hükümet olmasıdır. Ülkenin geleceğinin belirlenmesinde söz sahibi olacak olan tarafın belirlenecek olması nedeniyle ayrı bir önem teşkil etmiştir.
329 sandalyeli parlamento için aday olanlar arasında Şii, Sünni ve Kürt koalisyonlar öne çıkmıştır. Mehdi Ordusu ile işgale tepkisiyle dikkat çeken Mukteda el-Sadr liderliğindeki Sairun Koalisyonu en çok oyu alarak 54 sandalye kazanmıştır. Ardından El Fetih Koalisyonu gelmiş, üçüncü sırayı ise 42 sandalye ile Haydar el-İbadi’nin önder olduğu Zafer Koalisyonu almıştır.[23]
12 Mayıs 2018 Seçim Sonuçları (Kekilli, 2018: 9)
Partiler | Sandalye Sayısı | Mezhepsel Dağılım |
Sairun | 54 | Şii Ağırlıklı |
El-Feth İttifakı | 47 | Şii Ağırlıklı |
Zafer İttifakı | 42 | Şii Ağırlıklı |
Kanun Devleti Koalisyonu | 25 | Şii Ağırlıklı |
Kürdistan Demokrat Partisi | 25 | Kürt Ağırlıklı |
Vataniye Koalisyonu | 21 | Sünni Ağırlıklı |
Ulusal Hikmet Hareketi | 19 | Şii Ağırlıklı |
Kürdistan Yurtseverler Birliği | 18 | Kürt Ağırlıklı |
Irak Karar İttifakı | 14 | Sünni Ağırlıklı |
Anbar Kimliğimizdir | 6 | Sünni Ağırlıklı |
Goran (Değişim) | 5 | Kürt Ağırlıklı |
Bağdat İttifakı | 4 | Sünni Ağırlıklı |
Yeni Nesil Hareketi | 4 | Kürt Ağırlıklı |
Kerkük Türkmenleri Cephesi | 3 | Türkmen |
Diğer | 33 |
Seçimin ardından 15 Eylül 2018’de parlamentoda yapılan oylama sonucu Muhammed el-Halbusi parlamento başkanlığına seçilmiş, hemen ardından diğer bir oylama ile Berham Salih cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. Salih, hükümet kurma görevini Adil Abdülmehdi’ye vermiştir. Bu durum işgal sonrasındaki Şii, Sünni, Kürt dengesinin devam ettiği ve ülkede beklenen değişimin yaşanmadığı şeklinde yorumlanmıştır.[24]
Güvenoyuna sunulan Bakanlar Kurulu’ndaki bazı isimlerin güvenoyu alamaması ve uzlaşmanın sağlanamaması sonucu 2019 yılının başlarında dahi kritik bakanların ataması yapılamamıştır. Ülkede 2018 Haziran ayından itibaren özellikle Basra’da başlayan protesto ve gösteriler zamanla büyümüş ve 1 Ekim 2019 tarihinde hükümet karşıtı eylemlere dönüşmüştür. Yolsuzluk, işsizlik, kamu güvenliği eksikliği, alt yapı sorunları gibi nedenler halkın sokağa dökülmesine neden olmuştur. Diğer yandan 2003 sonrası dönemden kalan sorunlar da bulunmaktadır. Oluşturulmaya çalışılan siyasi düzen günümüzde halen kurumsallaşamamış, halk ihtiyaçları karşılanmamıştır. Diğer yandan siyasi olarak etkin bir muhalefetin olmayışı, kurulan hükümetlerde her zaman siyasi bir kutuplaşmanın bulunması da sorun teşkil eden bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Etnik-mezhep temelli siyasetin varlığını sürdürdüğü, hükümette yer alanların halkın faydası yerine grup çıkarlarına öncelik vermesinden anlaşılmaktadır. Ülkede yolsuzluk ciddi boyutlara ulaşmış ve rakamlara da yansımıştır. Dünya Şeffaflık Örgütü verileri, yolsuzluk sıralamasında Irak’ın 180 ülkeden 168. sırada olduğunu göstermektedir.[25]
Halkın sokağa çıkmasıyla yaşanan çatışmaların sivil itaatsizliğe dönüştüğü ülkede 29 Ekim 2019’da Adil Abdülmehdi’nin istifa ettiği ve sokaktaki halkın bunu sevinçle karşıladığı duyurulmuştur. İstifa 1 Aralık’ta mecliste de kabul edilmiştir.[26] Mukteda el-Sadr’ın desteklediği gösterilerde Irak Meclisi İnsan Hakları Komisyonu, 19 binin üzerinde yaralı olduğunu, hayatını kaybedenlerin sayısının ise 432’yi bulduğunu açıklanmıştır. Süreç içersinde Basra Limanı’ndaki ticaret hacminin de % 80 azaldığı belirtilmiştir.[27] Gösterilerin önemli bir özelliği çoğunluğun gençlerden oluşan topluluklar olmasıdır. 39 milyon nüfusa sahip ülkede 35 yaş altını oluşturanlar nüfusun % 75’ine denk gelmektedir. Bu durum gençlerin yeni başlayacak olan bir süreçte etkin olacaklarını ve değişim istediklerini ortaya koymaktadır. Alt gelir grubuna yönelik olarak hazırlanan reform paketinin gösterileri durduramaması gençlere yönelik birtakım adımlar atılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.[28]
Ülkede ekonomik olarak iyileşme yaşanmaması ve işsizliğin yanı sıra kötü yönetim de gösterilerin diğer boyutunu oluşturmaktadır. 2003 sonrasında kurulan bütün hükümetlerin İran ile bir şekilde bağının olması, devlet kademesindeki İran etkisi ve yolsuzlukların buna bağlı olarak artması halkın öfkesine neden olmuştur.
Meydana gelen bu olayların birikimsel bir sürecin yansıması olarak görülmüş ve ciddi bir dönüşümün de başlangıcı olabileceği üzerinde durulmuştur. Gösterilerin öne çıkan özellikleri de bu konuda sinyaller vermektedir. Bu özellikleri sıralayan Bilgay Duman ilk olarak protestoların sahip olduğu büyümeden söz etmiştir. Alana yayılması itibariyle yatay, katılım sayısı bakımından da dikey bir büyümenin varlığından söz etmiştir. Diğer yandan gösterilere farklı kimliğe sahip bireylerin katılıyor olması ulusal bir oluşum düşüncesi doğurmaktadır. Tikrit ve Diyala’dan da insanlar gelip Musul’da gösterilere katılmaktadırlar. Gösterilerin bir diğer özelliği esas yoğunluğun Şiilerin yoğun olduğu yapıya olan tepkide birleşmesi olarak sayılmıştır. Genç nüfusun etkin olduğu protestolar sosyal yapının onlar tarafından yönlendirileceğinin de sinyallerini vermektedir. Bunlarla birlikte Adil Abdülmehdi’nin istifası ile ilk kez seçim süresini tamamlayamayan bir başbakanlık süreci yaşanmıştır. Son olarak Duman, yeni seçim ve anayasa için de çalışmaların başladığı belirtmiş ve Diyala ile Kerkük’te DAEŞ saldırılarının görüldüğünü ve yeniden aktive olduğunu da bildirmiştir (Duman, 2019).
Sonuç
Irak 2003 yılında yaşadığı Amerikan müdahalesinin ardından oluşturulan yeniden yapılanma ve inşa sürecine girmiş, bu minvalde adım adım oluşumlar meydana gelmiştir. Geçici yönetim ve ardından anayasa oluşum süreci yaşanmış ve art arda seçimler yapılmıştır. Oluşturulan yeni sistemde ve anayasada etnik mezhepsel ayrışmaya politikalar izlenmesi ülke bütünlüğüne açısından olumsuz bir unsur olarak kabul edilmiştir. İzlenen politikalarda mezhepsel çeşitlilik siyasi alanda etkisini oldukça göstermiş ve belirleyici bir öğe olmuştur. Demokrasi getirmek adına gelen ABD’nin yapılandırma faaliyetleri sonucunda yapılan tüm seçimlerde oy kullanımında hükümetin kurulma aşamasına kadar meydana gelenler, demokrasinin ne ölçüde “sağlandığı” , halkın tepkisi ve kabulünün hangi ölçüde olduğunu göstermiştir. En sonunda yıllardır biriken sorunlar halkın, özellikle de gençlerin, kabul edemeyeceği bir noktaya ulaşmış ve sokaklarda günden güne etkisi artan bir sürecin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 2003 sonrası dönemden kalan alt yapı sorunları, devletin halk hizmetlerini sağlayamaması, ekonomik sıkıntıların sürekliliği, yolsuzluğun git gide artması, yönetimin yeterli ve düzeyli programlar geliştirerek refah sağlayamaması ve birçok neden gösterileri başlatan unsurlar olmuştur. Gösterileri bitirmeye yönelik önerilen reformların halk tarafından kabul edilmemesi de sürecin kısa sürede sonlanmayacağını göstermektedir. Yaşananlar Irak’ta ciddi dönüşümler ve değişikliklerin yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Diğer yandan sistemde gençlerin rolünün ve etkisinin yoğun olacağı anlaşılmaktadır. Son olarak, Abdülmehdi’nin istifasının kabulünün ardından ülkede erken seçim yankıları başlamıştır.
Şeyma KIZILAY
[1] Gökhan Cesur, Irak Baası, 30.08.2018. http://www.tesadernegi.org/irak-baasi.html.
[2] The CIA World Factbook, 2018-2019, Central Intelligence Agency, Skyhorse Publishing.
[3] Güner, “Democratization Process of Iraq”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Yeditepe Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2001, s. 47.
[4] Dmeral, “2003 Sonrası Dönemde Irak‟ta Şii-Sünni Çatışması: İç Aktörlerin Rolü”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi) Selçuk Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2018, ss. 74-77.
[5] Kahraman, “Irak’ın Geçmişi, Bugünü ve Geleceği Üzerine Muhtemel Senaryolar”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Kadir Has Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2008, ss. 17-38.
[6] Kurt, 2014, “Soğuk Savaş Sonrası Amerika’nın Ortadoğu Politikası”. Tarih Okulu Dergisi, 7 (XIX), 2014, s. 174.
[7] Ferhat Pirinççi, “2003 Savaşı Sonrası Irak‟ta Siyasal Yapılanma Süreci”. Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Müdürlüğü İkinci Orta Doğu Semineri: Dünden Bugüne Irak (Uluslararası Katılımlı). Fırat Üniversitesi Basımevi, Cilt II, 2004, s. 483.
[8] Robert Boorstin, Reconstructing Iraq: A Guide to the Issues. Washington D.C: Open Society Instıtute and United Nations Foundation, 2003, s. 514.
[9] A.g.e., s. 30.
[10] Peter Galbraith, Irak’ın Sonu Ulus Devletlerin Çöküşü mü Olacak?, İstanbul: Doğan, 2007, s. 119.
[11] Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu Cilt 2, Bursa: Alfa, 2017, s. 395.
[12] Tayyar Arı, İran, Irak, ABD ve Petrol, İstanbul: Alfa, 2007, s. 70.
[13] Arı, 2017, s. 399.
[14] Arı, a.g.e. s. 480 ; Pirinççi, a.g.e. s. 501.
[15] Özhan Çetinsaya, 2009, s. 41.
[16] Arı, a.g.e. ss. 481-483.
[17] Erkmen, 2010, s. 141.
[18] Arı, 2017, s. 404.
[19] Arı, 2017, s. 406.
[20] Irak’ta Resmi Seçim Sonuçları Açıklandı, 24.05.2014, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/irak-ta-resmi-secim-sonuclari-aciklandi/158389.
[21] Kekilli, 2018, s. 9.
[22] Bilgay Duman, 2019, s. 16.
[23] Sadoon, 2018, s. 12.
[24] Duman, a.g.e., s. 17.
[25] Duman, Irak’ta Protesto Gösterileri ve Ekonomik Temelleri, ORSAM, 2019, s. 3.
[26]Adil Abdülmehdi’nin İstifası Kabul Edildi, 01.12.2019, https://www.cnnturk.com/dunya/adil-abdulmehdinin-istifasi-kabul-edildi Erişim Tarihi: 03.12.2019.
[27] TRT Haber Ana Haber Bülteni, 1 Aralık 2019, https://www.youtube.com/watch?v=p5AnWpbcyCA, Erişim Tarihi: 01.12.2019.
[28] A.g.e., s. 5.
One Comment »