İzmir Bakırçay Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ahmet Talimciler, 1970 İzmir-Karşıyaka doğumludur. 1994 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünden mezun olan Talimciler, “Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi” (1998) başlıklı teziyle yüksek lisansını, “Türkiye’de Futbol ve İdeoloji İlişkisi” (2005) adını taşıyan çalışmasıyla da doktorasını Ege Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Tezinden üretilen Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi adlı çalışması 2000 yılındaki Milliyet gazetesinin Sosyal Bilimler ödülüne layık görülen akademisyen, birçok başka kitaba da imzasını atmıştır.[1] T24 internet sitesi için köşe yazıları[2] yazmaya devam eden Talimciler, Türkiye’de futbol-siyaset ilişkisi üzerine akademik anlamda yazıp-çizen az sayıda kişiden biri olarak dikkat çekmektedir. Talimciler’in kitapları arasında Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu, Futbol Yazıları ve Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Taraftarlık gibi eserler de bulunmaktadır.
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Ahmet hocam bize vakit ayırdığınız için teşekkürler. Korona virüsünün hayatımızı en olumsuz anlamda etkilediği alanlardan birisi de sanırım spor ve özellikle de futbol oldu. Futbol maçlarını ve programlarını izlemeyi özleyen futbol taraftarları, Türk futbol camiasından gelen haberlerle de sarsıldı. Neyse ki, şimdiye kadar hastalık tanısı konulan kişilerin hiçbirinden olumsuz bir haber gelmedi. Siz bu olaydan da yola çıkarak, Türkiye’de futbolun önemini ve hayatımızdaki yerini nasıl değerlendirirsiniz?
Prof. Dr. Ahmet Talimciler: Bütün sportif etkinlikler ile birlikte futbolun da durması, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir anlamda şok etkisi yarattı. Çünkü söz konusu bu alan, aynı zamanda insanlığın gündelik hayatının biçimlenmesinde son derece önemli bir yere temas ediyor. Futbol, dünyanın en çok izlenilen ve kitlelerin en fazla beğenisini toplayan spor dalı olma özelliğine sahip. Futbolu özgül kılan yan ise, tüm dünyanın ortak bir paydası olabilme başarısıdır. Bu açıdan, İngiltere’de ortaya çıkmış olmasına karşın, tüm dünyada oynayanların kendisinden bir şeyler bulduğu ve oyuna bir şeyler katabildiği için de daha fazla ilgiye mazhar olabilmiş bir alandır. Türkiye için ise, futbol, 19.yüzyılın sonunda Osmanlı Devleti’nde başlayan modern spor hareketinin lokomotifi olmuş ve bu özelliğini Cumhuriyet ile birlikte sürdürmüştür. Bugün futbol, gerek izlenme ve takip edilme oranlarıyla, gerekse de ülke gündemine oturabilme potansiyeliyle diğer bütün spor branşlarının üzerinde bir konumda bulunmaktadır. Çünkü futbol aracılığıyla, aynı zamanda bireysel kimliklerimizin birer gösterenine kavuşma olanağına da sahip olmaktayız. Futbolun bu kadar çok sevilmesinin iktidarların gözünden kaçabilmesi mümkün değildir ve kaçmamıştır zaten. Ülkemiz açısından da futbol ve siyaset, bu topraklarda oynanmaya başlandığı ilk andan itibaren ideolojik bir pozisyon arz etmiştir. Bu yüzden, özellikle 1980 sonrası değişen dünya koşullarında futbolun ülkemiz içerisinde adeta bir ana yemek gibi sunulmak suretiyle kitlelerin ilgisinin başka alanlara kaydırılmasına vesile olduğunu söyleyebiliriz. Ki bu durum halen de devam etmektedir.
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Dünyada Türkiye gibi futbola bir spor branşının ötesinde önem atfeden birçok ülke mevcut. Brezilya ve Arjantin ilk aklıma gelen örnekler. Bu ülkelerin ortak özellikleri, halen daha gelişmeye devam eden ülkeler olmaları ve sosyal eşitsizliklerin üst seviyelerde olması. Bu ülkelerin dışında, gelişmiş Avrupalı ülkelerden de İtalya, İspanya, İngiltere gibi futbolun öneminin neredeyse ilk saydığım ülkelere yakın derecede önemli olduğu örnekler var. ABD gibi gelişmiş bir ülkede ise, futbol arka sıralarda gelen bir spor branşı durumunda. Siz bu duruma baktığınızda, futbolun küresel jeopolitiği hakkında ne gibi tespitlerde bulunabilirsiniz?
Prof. Dr. Ahmet Talimciler: Haklısınız bu söylediklerinizde; azgelişmişlik ve futbol arasında yakın bir ilişki söz konusu olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde futbolun yanına başka spor branşları da eklenebilmektedir. ABD örneği kendi içerisinde çok farklı bir spor anlayışını ve kültürünü barındırmaktadır ve kıta Avrupa’sından büyük ölçekte başka bir doğrultuda yol almıştır. Buna karşın, son 25 yıl içerisinde televizyon ve sponsorluk ilişkileri çerçevesinde geliştirilen ve “endüstriyel futbol” olarak isimlendirilen yeni futbol anlayışı ile birlikte durum bambaşka bir nitelik kazanmıştır. Futbol, bu yeni haliyle küreselleşme sürecinin en önemli aktörlerinden bir tanesi haline dönüşmüştür. Tüm dünyada futbolcular küresel futbol dünyasının yıldızları olabilme adına Şampiyonlar Ligi denilen televizyon showunun parçası olmak için yarışmaktadırlar. Futbol, bu yeni görünümüyle giderek daha fazla finansal bir görünüm kazanmış olup, artık tamamıyla metalaşmış bir alana dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm süreci ise, başta stadyumların yeniden yapılanması olmak üzere medya, kulüpler, futbolcular, teknik ekip ve tabii ki taraftarların da farklılaşmalarına yol açmıştır. Taraftarlar, yerlerini hızla müşteri olarak nitelendirilen yeni izler kitleye bırakmışlardır. Ve burada belirleyici olan tüketim örgüsü içerisinde kulüple kurulan bağlantılardır.
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Korona virüsü nedeniyle halkların yaşam kalitesi ve sağlık hizmetlerinin kalitesinin tartışma konusu olduğu bir dönemde, bazı ülkelerde (örneğin İtalya), futbolcuların aldıkları yüksek ücretler de eleştiri konusu yapılmaya başlandı. Sizce bu durum doğru mu, futbolcuların yaşadıkları zorlukları da düşündüğümüzde, bu tarz sosyal tepkileri nasıl değerlendirmek lazım?
Prof. Dr. Ahmet Talimciler: İçinden geçmekte olduğumuz zor zamanlarda bu tartışmaların yaşanması son derece doğal. Buna karşın, futbolun bu kadar çok ön plana çıkmasına yol açan asıl husus ise korona virüsünden çok futbolda dönen para miktarının her geçen yıl biraz daha fazla büyümüş olmasıdır. Endüstriyel futbol bir iş koludur ve burada profesyonellik üzerinden yürütülen pazarlanma faaliyetleri aracılığıyla futbolcuların özellikle de yıldız futbolcuların görünürlükleri kadar marka haline dönüştürülmeleri de belirleyicidir. Örneğin İtalya’da futbolcuları eleştirenler aynı zamanda Cristiano Ronaldo gibi bir figürün içinden çıktığı topluma ilişkin sosyal sorumluluk örneği uygulamalarını da alkışlamaktadırlar. Çünkü yeni dönem beraberinde futbolcuların da, aktörlerin de, şarkıcıların da, kısacası bütün ünlülerin içinden çıktıkları topluma borçlarını ödemelerini daha fazla görmeyi talep ediyor. Bunu yapanlar alkışlanırken, diğerleri eleştiri bombardımanına tutuluyorlar. Bu açıdan, ülkemizdeki futbolcuların yardım yapmak konusunda bir hayli geç kaldıklarını ve birer sivil toplum kuruluşu olması gereken kulüplerin de gerçek anlamda sivil yanlarını harekete geçiremediklerini belirtmeliyiz.
Prof. Dr. Ahmet Talimciler’in en önemli eserlerinden biri olan ‘Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi’ adlı eser
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Sizi bulmuşken futbol-siyaset ilişkisine değinmeden geçmek olmaz. Türkiye ve dünyada futbol ile siyaset arasında nasıl bir ilişki var? Siyasetin futbolu araçsallaştırması ya da futbolun politize olarak siyaset dünyasına yön vermesi bağlamında önemli örnekler nelerdir?
Prof. Dr. Ahmet Talimciler: Birkaç soru önce aslında kısa bir giriş yaptım bu duruma dair. Burada söylediklerimi biraz daha açmanın tam sırası. İktidarlar açısından futbol, kitlelere ulaşmanın bir aracısı olması kadar onları var olan sorunlardan uzaklaştırmada kullanılabilecek bir enstrüman niteliğini de taşımakta. Futbol ile kurduğunuz bağ sayesinde çok geniş bir yayılım alanına hitap edebilme gücünü elde ediyorsunuz ve bu bağlantıdaki kitlenin gündelik sorunlardan uzaklaşmasının önünü de bu vesile ile açabiliyorsunuz. En bilinen örnekler üzerinden gidecek olursak, Franco İspanya’sında Kral’ın takımı olan beyaz şimşekler bir başka ifadeyle Real Madrid ile Katalan halkının takımı Barcelona arasındaki mücadele bugün halen El Classico adı altında devam ediyor. Katalanların bağımsızlık taleplerinin gündeme taşınmasında belki de en çok, ayrıldıkları takdirde Barcelona kulübünün nerede oynayacağı meselesine vurgu yapılıyor. Bu talebi destekleyen Gerard Piqué gibi futbolcuların İspanyol milli takımı içerisindeki yerleri sorgulanıyor. Bir diğer örnek, yine bir diktatör olan Salazar’ın Portekiz’idir. Benzer örnekleri bu kez az gelişmiş ülkelerdeki askeri darbelerde görürüz ki, Arjantin 1978 Dünya Kupası sırasında yaşananlar bu açıdan son derece ilginçtir. Dünyanın en büyük futbolcularından bir tanesi olan Hollandalı Johan Cruyff, Arjantin’de yapılacak olan Dünya Kupası’nı insan hakları ihlalleri yüzünden katılmamış ve ülkesi finalde ev sahipi takıma kaybetmiştir.
Buradan ülkemize bir geçiş yapabiliriz, benzer biçimde, 12 Eylül 1980 askeri darbesini gerçekleştirenler, futbol aracılığıyla kitlelerin terörden uzaklaşması için Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine futbol sahaları açmışlar ve bu yöredeki kulüpleri devlet eliyle desteklemişlerdir. Cunta lideri ve sonradan 7. Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren’in talimatıyla birinci ligde takımı olmayan Ankara ili, yapılan bir düzenleme ile Ankaragücü takımıyla temsil edilmeye başlanmıştır. Turgut Özal’ın politik lig olarak adlandırılan üçüncü ligin kuruluşuyla başladığı ve futbolun özerkleştirilmesine yaptığı katkılar ile sürdürdüğü gelişmelerin arkasında da, futbolun kitlesel gücünü iyi anlamasının büyük etkisi bulunmaktadır. Benzer şekilde, AKP (AK Parti) iktidarında kendisi de eski bir futbolcu olan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da futbolla yakından ilgilenmiş ve futbolun kitlesel ilgisini her daim elinde tutmayı başarmıştır. Futbol-siyaset ilişkisini ülkemiz açısından iyi anlayabilmek adına iki örnek vermenin yerinde olduğu kanaatindeyim. Bunların başında, futbol kulüplerinin kötü yönetilmeleri sonrasında ortaya çıkan mali tablonun düzeltilmesi için Maliye Bakanlığı ve Başbakanlarla yaptıkları görüşmelerin gazetelere yansıyış biçimlerine bakılabilir. Bu görüşmelere giden kulüp yetkilileri, söz konusu isimlere imzalı formaları takdim ederler. Bugün ülkemizdeki futbolcu kazançlarına uygulanmakta olan vergi miktarı % 10-15 seviyesindedir ve bu miktarı da kulüpler ödemektedir. Buna karşın, bu oran Avrupa’nın pek çok ülkesinde % 35-50 düzeyinde gerçekleşmektedir. İkinci örnek olay ise, özellikle seçim dönemlerinde miting alanlarına giden siyasal parti liderlerinin gittikleri şehirlerin takımlarının atkılarını boyunlarına dolamaları ve böyle konuşmalarını sürdürmeleridir. İzmir gibi bir kente gelen liderleri için ise farklı takımların logolarının bir arada bulunduğu atkılar yapılmaktadır.
Futbol, siyasal çekişmelerin ve ayrışmaların da yansıtıldığı bir alan görünümüne sahip bulunduğu için son derece etkili bir mecradır. Ülkemizde Gezi Parkı Olayları ile başlayan ve ardından yaşanan gelişmelerde stadyumlar sık sık protestoların ve tartışmaların merkezi olmuştur. Burada atılan “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganları ile söylenilen İzmir Marşı, sık sık politik olarak nitelendirilmiş ve tartışmalar daha da alevlenmiştir. Öte yandan, iktidarın yakın ilgisine mazhar olan Osmanlıspor ve Başakşehir gibi kulüplerin konumları ve yaşanan tartışmalarda dikkat çekicidir. Bizim gibi ülkelerde, futbol, gündelik toplumsal tartışmaların ve siyasal gelişmelerin yansımakta olduğu adeta bir turnosol kağıdı işlevini yerine getirmektedir.
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkürler. Yayınlarınızın ve başarılarınızın devamını dilerim.
Prof. Dr. Ahmet Talimciler: Ben çok teşekkür ederim, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Tarih: 05.04.2020
[1] Kitaplarına buradan ulaşılabilir; https://www.iletisim.com.tr/kisi/ahmet-talimciler/5721.