RASYONEL DÜŞÜNCENİN YENİDEN KEŞFİ: KORONA GÜNLERİNDE UZMANLIK BİLGİSİ VE MEDYANIN ROLÜ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

upa-admin 30 Nisan 2020 6.534 Okunma 0
RASYONEL DÜŞÜNCENİN YENİDEN KEŞFİ: KORONA GÜNLERİNDE UZMANLIK BİLGİSİ VE MEDYANIN ROLÜ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Giriş  

Çin’de başlayan ve kısa bir zaman zarfında tüm dünyaya yayılarak küresel bir salgın haline gelen yeni tip koronvirüs (Kovid-19), politik, iktisadi, toplumsal ve kültürel yaşamda radikal dönüşümlere kapı aralamaktadır. Küresel salgının toplumsal hayatın kılcal damarlarına kadar hissedildiği bir dönemde, hem dünyada, hem de Türkiye’de bilimselleşme ve rasyonelleşme kavramları yeniden keşfedilmektedir. Modern toplumun karakteristiğini de meydana getiren rasyonel eylem ve uzmanlaşma da, salgınla birlikte, gerek politikanın yapılabilirliği noktasında, gerekse politikanın sahnelendiği mecra olan medyada da etkisini hissettirmektedir. Öyle ki, günümüzün modern devletleri, salgınla birlikte bilim kurullarının aldığı tavsiye kararlarını göz ardı edememektedir. Seçilmiş yönetici elitlerin bilime ve ussal eyleme olan gereksinimleri salgının etkin yönetimi için de elzem bir hal almıştır.

Bu durumun medyadaki yansımalarına bakıldığında ise, uzmanların radikal bir dönüşümü öne çıkmaktadır. Salgın öncesinde gündemin politika ağırlıklı olmasına koşut olarak politika bilimcilerin, hukukçuların, gazeteci veya iletişim bilimcilerin yer aldığı medyada, salgınla birlikte tıp ve psikoloji alanında uzmanlaşan bilim insanlarının görünür olduğu dikkati çekmektedir. Bu durumun doğal bir yansıması olarak medyadaki söylem de uzmanların egemen olduğu bir tıp terminolojisi üzerinden inşa edilmektedir. Bu yazıda, rasyonelleşme ekseninde, gitgide görünürlükleri ve bilinirlikleri artmakta olan uzmanların söyleminin, teknik bilgi ve akla yatkın eylem biçimlerini medya aracılığıyla yeniden üretip üretmediği çözümlenmeye çalışılmıştır.

Rasyonelleşme ve Uzmanlık Bilgisine Kısa Bir Bakış

Günümüzde bilimin bir meslek olarak örgütlenmesinin, her şeyden önce, şimdiye kadar görülmemiş ve duyulmamış bir uzmanlaşma dönemine girdiğine dikkat çeken Max Weber, kişinin bilim anlamında gerçekten başarı sahibi olma bilincine varabilmesi için uzman olması gerektiğini ifade etmektedir. Nitekim 20. yüzyılın ikinci yarısı, rasyonelleşme ve profesyonelleşme temelinde, politikanın yeniden şekillendirilmesi sürecinde bilgiyi inşa eden ve sunan uzmanları politik hayat içerisinde ön plana çıkarmıştır (Keskin, 2011, ss. 7-8). Öyle ki, ‘bilim ve bilime yönelik teknolojinin yarattığı entelektüel rasyonalizasyon’ bilimin yardımıyla uzmanlığın şekil ve içeriğinin gelişimine katkıda bulunarak uzmanların politikacılara yardımcı bir güç olacağını öngörmekteydi ki, bu da politikada bilimselleşmenin zeminini hazırlamıştır (Şahan, 2018, s. 942).

Politikanın yapılabilirliği noktasında, uzmanlara ve uzmanlık bilgisine duyulan gereksinim ise rasyonelleşme mefhumundan bağımsız ele alınamaz. Zira Weber, farklı anlamlar taşıyan rasyonelleşmeyi politik anlamda, ‘’kesin olarak belirlenmiş pragmatist bir amaca eldeki verilerin gitgide daha doğru hesaplanmasıyla metodik olarak varılması’’ şeklinde ifade etmektedir (Torun, 2008, s. 18). Bilimsel ve teknik aklın öteki bilgi türleriyle mukayese edildiğinde, kesin bir üstünlüğü bulunduğunu ve yüksek bilgi kategorisi içinde yer aldığını işaret eden Weber, rasyonel eylemi de bu yönüyle bahsi geçen üstün bilginin kullanımı olarak sarf etmektedir (Keskin, 2011, s. 41). Bilimsel ilerlemenin, insanoğlunun geçmişten beri geçirmekte olduğu rasyonelleşme sürecinin önemli bir parçası olduğuna değinen Weber, rasyonelleşmeyi çok iyi bilmekten ziyade insanın doğrudan bilgiye ulaşması ve bilgiyle insanların herşeyi kontrol edebilmesi olarak ifade etmektedir ki, bu da mistik düşüncenin tamamen ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir (Karasoy, 2009, s. 493).

Esrarengiz güçlerin varlığının yerini teknik araç ve hesaplamalara bıraktığı böyle bir dönüşüm sürecinde; ‘’deneysel ölçümler, analitik doğrular, hesaplanabilirlik, denetim, verimli sorun çözme stratejileri, uzmanın değerlerden arınmışlığı, mantık ve pratik aklın kullanımı rasyonalizmin temel unsurları’’ olarak kabul görmüştür (Keskin, 2011, ss. 41-42). Nitekim teknik ve bilimsel bilgi, toplumun kurumsal alanlarına sızmakta ve böylelikle kurumların kendilerini dönüştürdükleri ölçüde, eski meşrulaştırmalar tasfiye edilmektedir (Habermas, 1993, s. 33). Görüldüğü üzere, tekniği, hesaplamayı ve bilimsel bilgiyi ön plana çıkaran rasyonelleşme süreci, sistematik olarak politikadan ekonomiye, hukuktan bilime kadar birçok oluşumu etkilemektedir. Akla yatkın eylem biçimi olarak da addedilen rasyonelleşme, dünyanın karşı karşıya kaldığı salgın döneminde bilimi ve bilimsel uzmanların sahip olduğu teknik bilgiyi yeniden ve daha güçlü bir şekilde hem politikanın hem de medyanın gündemine getirmiştir.

Korona Günlerinde Uzmanlık Bilgisi ve Medya

Geride bıraktığımız yılın son ayında Çin’in Wuhan eyaletinde ortaya çıkan yeni tip korona virüs Kovid-19 kısa bir zaman içinde, Avrupa ve ABD başta olmak üzere tüm dünyaya yayılmıştır. Mart ayından itibaren Türkiye’de de korona vakalarının görülmesiyle birlikte ülkenin gündemi keskin bir şekilde salgın odaklı dönüşüm geçirmiştir. Öyle ki, politik aktörler karar alma süreçlerinde bilimsel uzmanların tavsiye kararları olmadan hareket etmemeye özen göstermiştir.

Bu dönemde Türkiye’nin gündemine giren ve otuz bir tıp mensubundan oluşan ve başkanlığını Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın üstlendiği ‘’Bilim Kurulu’’, gerek politik aktörlerin, gerekse de medyanın adından sıkça söz ettiği başat bir yapı haline gelmiştir. Salgının hem dünyada, hem de Türkiye’de yayılması ve ölüm oranlarının her geçen gün artmasıyla birlikte, kurulun bilimsel görüşleri daha fazla önem kazanmıştır. Bu süreçte radikal bir şekilde politik seçkinlerin fazla görünür olmadığı ilk başta öne çıkmaktadır. Her ne kadar alınan kararların duyurusu politik aktörler tarafından yapılsa da, kararlara bilimsel meşruluk zemini kazandıranlar uzmanlar olmuştur. Uzmanların bu süreçte sivrilmesi salt politika ile bilim arasındaki ilişki ekseninde olmayıp, yansımaları medya alanında da görünür olmuştur. Önemli bir kamuoyu inşa aracı olan medyada, salgınla birlikte başta tıp uzmanları olmak üzere psikologlar ve son dönemde Toplum Bilim Kurulu’nun da oluşmasıyla sosyologlar ön plana çıkmıştır. Bu duruma ilaveten, salgının hem dünyadaki, hem de Türkiye’deki iktisadi etkilerini değerlendirmek adına son günlerde ekonomistlerin görüşlerine de yer verilmektedir. Bu süreçte özellikle bilimsel uzmanların sahip olduğu uzmanlık bilgisi, onları hem politika, hem de medya alanında başat otorite haline getirmiştir. Bu durumun doğal bir yansıması olarak da uzmanların kamuoyu nezdindeki saygınlıkları artmıştır. Öyle ki, iktidar ile muhalefet arasında salgın odaklı meydana gelen politik münakaşalar bile bilimsel uzmanların görüşlerine atıfta bulunularak yapılmaktadır. Böylelikle bilimsel uzmanların ileri sürdüğü teknik öneriler hızlı bir şekilde politik karar alıcıların gündemine girmekte, doğrudan veya dolaylı olarak alınan kararlara sirayet etmektedir. Bilimsel etik ve tarafsızlık ilkesi üzerinden temellenen uzmanlık bilgisi ise bu süreçte medyada görünürlüğünü gitgide artırmıştır. Her gün televizyonlardaki tartışma programlarında, bilimsel uzmanların görüşlerine yer verilmektedir.

Aynı zamanda sayısal veriler ışığında salgının geleceğine dair birtakım teknik bilgiler paylaşılmakta ve bilimsel öngörüler sıralanmaktadır. Bilim ile medya arasındaki diyalektik ilişki göz önüne alındığında, medya bir yandan bilimsel uzmanların görüşlerini halka aktarma işlevi üstlenirken, öte yandan bilimsel bilginin özerkliğini, güncellik ve kolay okunabilirlik gibi medyaya özgü kıstaslarla aşındırmaktadır. Mamafih, uzmanların, sahip oldukları bilimsel bilgiyi medya üzerinden tedavüle sokması, aynı zamanda uzmanlık bilgisinin demokratikleşmesine de olanak tanımıştır. Sahip oldukları nesnellik sayesinde, uzmanlar, salgına dair daha rasyonel politik kararların alınmasına zemin hazırladığı gibi geliştirmiş oldukları etkili programlar ve teknik önerilerle salgının üstesinden gelinebileceğine dair halkı da umutlandırmaktadır.

Öyle ki, her gün açıklanan istatistikler üzerinden bilimsel uzmanların yaptığı çıkarımlar medya aracılığıyla halkın, salgının ilerleyişine dair bir perspektif edinmesinde işlevsel bir rol oynamaktadır. Bilimsel ilerlemenin bir tezahürü olarak teknik bilgiden istifade edildiği bir dönemde, uzmanlar, medyanın onlara sağladığı görünürlük sayesinde ürettikleri içerikleri de topluma aktarma fırsatı bulmaktadır. Gelgelelim teknik bilginin ve rasyonel eylem biçiminin her zamankinden daha fazla önem kazandığı korona günlerinde, bilimsel uzmanların medyada artan görünürlükleri her zaman demokratik bir muhteva kazanmayabilir. Zira uzmanlarla sıradan halkı ayıran en önemli kıstas olarak uzmanların sahip olduğu bilgi birikimi, belirli bir terminolojiyi de kapsamaktadır. Bu doğrultuda düşünüldüğünde, medyaya yansıyan söylemler, o alanda uzman olmayan insanların anlamakta sıkıntı yaşayacağı bir dili dolaşıma sokmaktadır. İngilizce kelimelerin sıklıkla kullanıldığı, tababet biliminin getirdiği teknik kavramların ön planda yer aldığı bu lisaniyat, halk ile uzmanlar arasındaki olası bir ihtilafı da beraberinde getirmektedir. Nitekim uzmanların, salgının önlenmesine dair yaptığı önerilerin halk nezdinde tam anlamıyla bir karşılık bulamaması da konunun ehemmiyetinin yeteri kadar anlaşılamadığının en açık göstergesidir. Hesaplama ve teknik bilgi üzerinden inşa edilen bilimsel söylem, bu bilgiye sahip olmayan halk kesimlerinde bir karşılık bulamamaktadır. Aynı zamanda medyada yer alan uzmanların salgına dair ortak bir dil geliştirememesi de bu süreci etkilemektedir. Tüm bunların yanı sıra, salgının geleceğine ve alınacak önlemlere dair de uzmanlar arasında bir mutabakat olmadığı medyaya yansıyan tartışmalarda açık bir şekilde gözlenmektedir.

Bu duruma örnek teşkil edecek şekilde, maske kullanımı noktasında, uzmanlar arasında da bir kafa karışıklığı yaşandığı bilinen bir hakikattir. Kimi uzmanların sadece hasta yurttaşların maske takmasını tavsiye ettiği görülürken, bazı bilim insanlarının ise salgının önlenmesi noktasında maskeyi elzem bir koruyucu olarak gördükleri bilinmektedir. Bu durum salt maske ile sınırlı kalmayıp, sosyal mesafenin korunmasından yapılan test sayılarına veya sokağa çıkma kısıtlamalarına kadar birçok farklı parametre üzerinden işlemektedir. Rasyonelleşmenin bir sorun çözme ve strateji geliştirme süreci olduğu dikkate alındığında, uzmanların salgına dair kesinlik ve hesaplanabilir olma üzerinden tavsiyelerde bulunması beklenmektedir. Öyle ki, uzmanların ileri sürdüğü tavsiye kararlarının hem politik arenada, hem de halkta yansımaları olduğu dikkate alındığında, salgına dair muhtemel bir paniği önlemek adına bilim insanlarının ortak bir paydada buluşmalarının önemi de açığa çıkmaktadır. Alınan kararları ve ortaya konulan teknik planlamaları halka aktarma görevini üstlenen medyanın da bu süreçte izlenme kaygısından ziyade kamu yararını önceleyen bir tutum takınması gerekmektedir.

Sonuç

Kimi sosyal bilimciler tarafından, korona sonrası günlerde, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına dair öngörüler bir yana salgınla birlikte, tababet bilimine olan güven rasyonelleşme ekseninde yeniden artmıştır. Bu süreçte politik aktörler bilim insanlarının uzmanlık bilgisine gereksinim duymuştur. Aynı zamanda medya kapılarını farklı alanlardan gelmekte olan bilimsel uzmanlara açmıştır. Salgına dair her gün açıklanan istatistiklerden sağlık altyapısının olanaklarına, salgının sayısal veriler ışığında mukayeseli incelenmesinden alınacak tedbir kararlarına kadar bir dizi rasyonel eylem biçimi bilim insanları tarafından medya üzerinden tartışılagelmektedir.

Uzmanların medya aracılığıyla halka açılması olarak da adlandırılabilecek bu süreç bilimsel okuryazarlığı da teşvik etmektedir. Bir başka anlatım şekliyle, medya, uzmanların sahip olduğu bilimsel bilgiyi, halkın, salgına ilişkin aydınlanması maksadıyla işlemektedir. Salgına dair risklerin güncelliğini koruduğu bir dönemde, yurttaşlar da alınan kararlara bilimsel meşruiyet kazandıran bilim insanlarının otoritesine güven duymaktadır. Sonuç olarak, teknik bilginin öneminin medya üzerinden yeniden inşa edildiği bir dönemde, uzmanlık bilgisinin sınırları halka açılarak bir demokratikleşme süreci gerçekleşmektedir; ancak bu sürecin çizgisel ve pürüzsüz gerçekleşmediği de gözlerden kaçırılmaması gereken bir hakikattir.

Zira bilim insanlarının kendi içlerinde yaşadığı uyuşmazlıklar, teknik bilginin ve uzmanların kullandığı terminolojinin halk nezdinde anlaşılır olmaktan uzak yapısı ve nihayetinde bilim insanlarının salgının gelecekteki seyrine dair ortak bir payda da buluşamaması rasyonel eyleme ve teknik bilgiye duyulan güvenin üzerinde bir sis perdesi olarak kalmaya devam etmektedir. Rasyonelleşme çerçevesinde, bilim ve bilimsel bilginin yeniden önem kazanmaya başladığı günümüzde, salgın gibi toplumun tüm katmanlarını ilgilendiren çetrefilli bir konuda daha geniş bir toplumsal tartışma platformunun inşa edilmesi gerekmektedir. Şüphesiz ki bu sadece politik aktörler, medya ve ilgili konunun uzmanlarıyla sınırlı tutulmamalıdır. Bilhassa sıradan yurttaşlar ve salgının olası sosyal, kültürel ve toplumsal etkilerini de dikkate alacak şekilde kapsamı genişletilmelidir. Nitekim bu yönde tıp alanında ihtisas yapmış bilim insanları dışında, alanında uzman sosyal bilimcilerin de yer aldığı yeni bir Toplum Bilim Kurulu’nun kurulması müspet bir gelişmedir. Salgının çıktığı ilk günlerde salt bulaş alanında uzman isimler ön planda olsa da son dönemlerde, toplumun psikolojik, sosyolojik ve iktisadi durumu da dikkate alınarak farklı uzmanların da görüşleri medyada yer almaya başlamıştır. Böylelikle salgına dair tüm paydaşları içerecek bir ortak platform üzerinden toplumun genelini ilgilendirecek risk kararlarının alınması süreci demokratikleşecek ve kolaylaşacaktır.

İsmail Uğur AKSOY

 

KAYNAKÇA

  • Habermas, J. (1993). İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim. (M. Tüzel Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
  • Karasoy, H. A. (2009). “Max Weber’de Bilim, Bilim Adamı ve Siyasal Liderlik Konusu”. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 9 (18), 487-506.
  • Keskin, F. (2011). Politik Profesyoneller ve Uzmanlar. Ankara: De Ki Yayınları.
  • Torun, İ. (2008). “Max Weber’e Göre İktisadi Zihniyetin Rasyonalizasyonu”. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 8(15), 14-34.
  • Şahan, S. (2018). “Politikanın Üretiminde ve Sunumunda Uzmanlar: Yeni Politik Seçkinler Üzerine Teorik Bir İnceleme”. Gaziantep University Journal of Social Sciences, 17 (3), 941-958.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.